Ayakları kesik ve yüzü de yaralı olan kimse abdest alamadığı gibi, teyemmüm de etmeden abdestsiz ve teyemmümsüz olarak namazını kılar. Yine bir eli bulunmayan kimse akar su veya suyu döktürecek birini bulamazsa, suyu kullanamayacağından su ile temizlik yapmaktan ve abdest almaktan muaf tutulmuştur. Dinimizde bunlara benzer kolaylıklar vardır.
Cenab-ı Hak, kullarına güçlerinin yetmeyeceği, üstesinden gelemeyecekleri bir şeyi teklif etmez. Kur’ân-ı Kerimde şöyle buyurulur: “Allah kimseyi gücünün yettiğinden fazlasıyla mükellef tutmaz.” Dinî emirlerin hiçbirisinde hakikatte zor olan, insanın gücünü aşan ve yapmaktan âciz olduğu bir teklif yoktur. Allah’ın kullarına böylece kolay olanı emretmesi, Onun bizlere bir lütfü ve ihsanıdır.Allah’ın ihsan ettiği bu kolaylıklar, bütün ibadetlerde bulunduğu gibi, namaz ve taharette de görülür. Meselâ, dinen necis sayılan bir maddenin bulaştığı kısmın üç defa yıkamakla temizlenmiş olacağı, temizlik hususunda gösterilen açık bir kolaylıktır. Namaza başlamadan önce bedenî bir özründen dolayı vücut ve elbisesini istenilen şekilde temizlemeye güç yetiremeyenlere de dinimiz istisnaî bir kolaylık getirir.
Fıkhî kaynaklarımızda bu hususta geniş izah ve bilgiler bulunur. Şöyle ki:
Meselâ, ayakları kesik ve yüzü de yaralı olan kimse abdest alamadığı gibi, teyemmüm de etmeden abdestsiz ve teyemmümsüz olarak namazını kılar. Yine bir eli bulunmayan kimse akarsu, çeşme, musluk ve lavabo gibi suyu kendi başını kullanabileceği bir imkân bulamazsa veya suyu döktürecek biri yoksa, suyu kullanamayacağından su ile temizlik yapmaktan ve abdest almaktan muaf tutulur.İki eli de bulunmayan veya bulunsa dahi iş yapamayacak durumda olan bir kimse su ile temizlik yapmaktan ve abdest almaktan muaftır. Bu haldeyken namazını kılar.
İmam-ı Âzama göre, “Başkasının yardımı ile muktedir olan kimse âcizdir, kadir sayılmaz.” Yani zarurî işlerini ancak başkalarının yardımıyla görebilen kimse, temizlik ve ibadet bakımından sağlam, gücü kudreti yerinde olan bir adam gibi sayılmaz.Bunun için böyle bir kimse temizlenirken hanımının yardımından istifade edebilecekse su ile temizlenmeyi terk etmez. Fakat suyu kullanamayacak kadar hasta veya sakat olan bir kadının kocası; erkeğin de hanımı bulunmazsa taharetlenmeleri aslından kalkmış olur. Yani bu kimseler tahareti terk ederek abdest alıp veya teyemmüm edip ibadetlerini yaparlar.Ayrıca, abdest alamayacak kadar hasta olan, fakat hanımı da bulunmayan bir kimseye oğlu veya kardeşi abdest aldırabilirler. Ancak bu kimselerin kendisine taharette yardımcı olmaları caiz değildir. Çünkü bu kimseler hastanın yakın bir akrabası da olsalar onun avret yerine bakamazlar, el süremezler. Böyle bir durumda o kimseden istinca düşmüş olur.
Abdest alamayacak kadar hasta olan bir kadın için de aynı şeyler geçerlidir. Yani hasta olan kadına kızı ve kız kardeşi gibi yakın akrabaları abdest aldırabilseler de, taharet yaptıramazlar. Çünkü onların da hastanın avret yerine bakması ve dokunması caiz olmaz. Böylece ondan “necasetten temizlenme” şartı düşmüş olur. Özür sahibi olan bir kimsenin çamaşırına özründen dolayı kan, idrar gibi pis şeyler akıp bulaşacak olsa, özrü devam ettiği müddetçe bu pislikler namazın sıhhatine engel olmaz. Namazın sıhhatine engel olan dirhem miktarından fazla da olsa, hüküm aynıdır.Meselâ, bir hastamn özründen dolayı devamlı olarak sızan idrarı çamaşırına bulaşsa, bu miktar el ayası kadar bir yer de kaplasa, yıkadığı takdirde namazı kılıp tamamlayamadan tekrar kirlenecekse, yıkamadan o şekilde kılması câizdir. Fakat namaz kılmcaya kadar yeniden kirlenmeyecekse, o pisliği yıkayıp temizledikten sonra namaza durması lâzımdır.Namaz kılarken ayaklarını bükemeyen hasta, ayaklarını kıbleye doğru uzatır, îmâ ile namazını kılar. Yani rükûa varırken başını ve belini hafifçe eğer. Secde için de rükûdan biraz fazla eğer, bu şekilde namazını edâ eder.Bu haldeyken bile üzerine farz olan namazını ihmal etmeyen, kılmak için gayret gösteren bir mü’min Allah’a olan kulluk vazifesinin şuuruna varmış olacağından sevabı da o nisbette fazla olur.Bu şekilde namazını kılan kimse ibadetlerini yerine getirerek vicdanen rahatlamış olur, huzura kavuşur. Bunun için, “Eksik oldu, arzu ettiğim gibi olmadı” şeklindeki vehimlere kapılmaması lâzımdır.