El-Vekil

By | 16 Temmuz 2014

hac-umre-seti

El-Vekil El-Vekil Her hususta Allah’a (c.c) itimad ve inkıyad etmek (teslim olmak anlamındaki fiilden sıfattır vekîl mef’ul manasında mevkûlün ileyh= bir işin kendisine tamamıyla ısmarlandığı ve havale edildiği kimse, fâil manasında da hâfız=koruyucu demek olur.

   Fıkıhta VEKÂLET kitabı vardır. Mecellede vekâlet 1149 : Bir kimse işini başkasına tefviz etmek ve ol işte onu kendi yerine ikame eylemektir, diye tarif edilir. Vekil kılmanın rüknü olarak da1451 Tevkilin rüknü  icap ve kabüldür: Şöyle ki müvekkil şu hususa seni vekil ettim deyip de vekil dahi kabul ettim dese yahut kabulü müş’ir, başka bir söz söylese vekalet mün’akid olur. Keza vekil bir şey söylemeyip de ol hususun icrasına teşebbüs eylese delâleten vekâleti kabul etmiş olmakla tasarrufu sahih olur. Amma ba’del icab vekil reddetse icabın hükmü kalmaz.

  Tevekkül, işte Allah’a (c.c) itimad ve inkıyad etmek ve bir işte acizlik gösterip başkasına ısmarlamak ve itimad etmektir. 

   Vekil, Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ı (c.c) vasf için kullanılmıştır. İnsanlar için kullanıldığı her yerde menfi yani onun vekil olamayacağını ifade için kullanılmıştır.

a–Peygamberden (s.a.v) nefyedildiğini bildiren âyetler :

     
                                                                                                                   (En’am 6/ 66)

       
                                                                                                                   (En’am6/107)

     
                                                                                                                 (Yunus 10/108) 

      
                                                                                                                 (Zümer 39/41 )
                  
                  
                                                                                                                  (Şurâ 42/6 ) 

                                   
                                                                                                               (İsrâ 17/54)
                                        (Furkan 25/43) 

 b–İnsanlardan nefyedildiğini bildiren âyetler :


                                                                                                                         (Nisâ 4/109)

                              
                                                                                             (İsrâ 17/86)

                                       (İsrâ 17/6) 

   Kur’ân’da fiil olarak kullanılan iki yerde (Secde 32/11, Enbiyâ 6/89) Fâil Allah’tır (c.c).
Bu isim (vekil) Kur’ân’da her zaman Allah (c.c) için kullanılmıştır. Başka bir isimle beraber El-Vekil bulunmaksızın, bağımsız olarak kullanılmıştır.

   Allah’ın (c.c) vekil olarak kâfi geleceği, başka vekil aranmaması gerektiği, her şeyi yaratanın o olduğu ve dolayısıyla da her şeye vekil olduğu, semavât ve arzda bulunan her şeyin kendisine ait olduğu vekil olarak da yeteceği, mağribin ve maşrıkın Rabbi olduğu kendisinden başka ilâh olmadığı kendisinin vekil edinilmesi gerektiği belirtilmiştir.

İnsanlara da Allah’a (c.c) tevekkül etmeleri=Allah’ı (c.c) vekil edinmeleri emredilmiştir. Buna 
gerekçe şunlar gösterilmiştir:
“O tevekkül edenleri sever” (Al-i İmran 3/159)
“Bütün işler O’na döner” (Hûd 11/23)
“Hayyü lâyemûttur.” (Furkan 25/58)
“Azizdir Rahîmdir” (Şuara 26/217
“Rabbım ve Rabbınız” (Hûd 11/56)
“Başarıya ulaştıran O’dur.” (Hûd 11/88)
“Hüküm O’nundur.” (Yusuf 12/67)
“O’ndan başka kimse yardım edemez.” (Al-i İmran 3/160)
“Azizdir, hakimdir,” (Enfal 8/49)
“Şeytan O’nun izni olmadan müminlere hiçbir zarar veremez.” (Mücadele 58/10)
“Her şeyi yaratan O’dur .” (En’am 6/102)
“Semavât ve arzda bulunan her şey O’na aittir.” (Nisâ 4/132-171)

   Bu âyetlerden ortaya çıkan gerçek şudur ki Allah (c.c) zâtı itibarıyla vekil denilmeye lâyıktır. Zira her şeyi yaratan, rızıklandıran, tedbir ve idare eden, gözeten, koruyan, her şeyi bilen, hiçbir şeyin bilgisinin kendisinden eksik kalmadığı, korumak ve idare etmek kendisine ağır gelmeyen, yarattığı her şey üzerinde koruyucu ve gözetici olan, bütün canlıların rızıklarının ve idarelerinin kendisine ait olduğu zât O’dur.
   Vekâlet iki taraflı bir eylemdir. Bir tarafta insan vardır. O vekâlet eylemiyle aczini itiraf ve ızhar etmiş olur. Aynı zamanda vekâletini verdiği varlığa da yücelik, ululuk, izzet, kudret, ilim, adalet, merhamet… nispetiyle azametini itiraf etmiş olur. Zaten vekâlet de aczin itirafı, kudretin ızharıdır.
   Vekil vasfı kime aitse onun kendisine havale edilen işi yapabilecek güçte olduğunu ifade eder. İşlerin kendisine havale edildiği varlıklar iki türlüdür.
1–Bazı işler kendilerine havale edilenler ki bu tam bir vekâlet değildir, hem tümünü kuşatmadığından, hem de havale edilen işlerin üstesinden tam bir şekilde gelemeyeceğinden
2–Tüm işler kendisine havale edilen tam bir vekâlettir. Bu da Allah’tan (c.c) başkası için düşünülemez.
   Allah (c.c ) yegane vekildir. Yalnız Allah (c.c) kendisine havale edilen işlerde müstakildir, yapıp yapmamakta etki altına alınamaz. Yapacaksa kimseye ve hiçbir şeye ihtiyaç duymaksızın yapabilecek güce sahip olan demektir. Yani işlerin ona havale edilmiş olması, işlerin havaleyi yapanların kasdına uygun şekilde yapmaya mecbur olması anlamına gelmez.
   Müminler yalnız Allah’ı (c.c) vekil bilir, O’na tevekkül ederler. Kâfirlerse nefislerine dayanırlar. Müminler bütün güç ve kuvveti ancak O’ndan bilirler, O’na bırakırlar ve her hususta O’na itimad ederler, emirlerine ve takdirine hoşnutlukla teslim olurlar ve gerektiği şekilde işlerini yaparlar.
Allah’a (c.c) ne kadar tevekkül edilirse o daha ziyadesine lâyık ve müstahaktır. Ondan başka tevekkül edilecek, kuvvet kazanılacak bir merci de yoktur. İnanmayanlarsa en çok dayanılacak kuvveti nefisleri zanneder de ulûhiyetten bir hisse almak isterler. Bu da bâtıl bir hayalden ibaret olup bir gün bu dayanağını da kaybedecektir.
   Tevekkül, görevi Allah’a (c.c) havale edip emretmeyi kendine almak değildir. Emri Allah’a (c.c) vermek, görevi de üstlenmektir, emre itimad ile görevi sevmek, görevi yapıp gerisini Allah’a (c.c) bırakmaktır.
   Tevekkül, zahirî sebeplere riâyet edip kalbini onlara bağlamayıp Hakk’ın ismetine dayaması demektir.
  Tevekkül, insan için mümkün olanları yapmak, mümkün olmayanı da Allah’a (c.c) bırakmaktır.
Vekil tutulacak olanın ilimde, merhamette, güvenilirlilikte, adalette, kudrette mükemmel olması gereklidir. Allah (c.c) bu vasıflarda sonsuz kemâle sahiptir. Vekil tutulabilecek olan da O’dur. İnsanların vekilliği mecâzîdir, hakiki değildir, zira bu vasıflarda insanlar mükemmel de değildirler.
  Allah’ın (c.c) sahip olduğu kemâl, insanların onu vekil edinmelerini kolaylaştırır. Bu açıdan tevekkül iman ile çok yakından ilgilidir. İnsan tevekkülden
a–Cansızlara itimad : (Cansız varlıkların muharrikinin Allah (c.c) olduğunu unutmak. Yağmurun yağması, zırhın koruması, geminin kurtarması gibi.)
b–İradeye bağlı işlerde canlıların iradelerine itimad : (Öldürebilir, vermeyebilir gibi) ile uzaklaşır. Yani sebep ve vesileler Allah’tan (c.c) bağımsızlaştırılınca tevekkül de zayıflar.
Kulun tevekkülü hareketlerindeki maksada göre farklılık gösterir. Kulun hareketleri :
a–Faydayı temin maksadıyla olanlar : Faydaya ulaştıracağı kesin olan sebeplerde tevekkül El-Vekil ilim ve kalple olur amelle değil. Yani sebeplere yapışır ama sebebin Allah’a (c.c) ait olduğunu bilmeli, kalbini de ona bağlamalıdır ki tevekkül sahibi olabilsin. Ameli terk de sebebi Allah’tan (c.c) bilmemek de, kalben bağlanmamak da tevekküle aykırıdır. Zahiren kesin olmayan fakat neticeye ulaştırması vehmedilen sebeplerde ise tevekkül amelen, ilmen ve kalben terk etmektir..
b–Faydalıyı koruma maksadıyla olanlar : En üst derecesi ihtiyacın giderilip artanının dağıtılması, orta derecesi 40 günlük biriktirilmesi, en alt ve hududu aşan derecesi bir yıldan fazlası için biriktirmek.
c–Zararlılardan uzaklaştırmak maksadıyla olanlar : Zararlılara karşı tedbir almanın tevekkülle alâkası yoktur. Bu hususta tevekkül, zararlılara karşı koruyacağı kesin olanı yaparak, sebebin Allah’tan (c.c) olduğunu bilmek ve kalben de ona bağlanmaktır. Mevhum olanlardan uzak durmak da tevekküldendir.
ç–Zararlıların izalesi maksadıyla olanlar : Kesin olanları terk tevekkül değildir. Mevhum olanları terk tevekkülün şartındandır. İnsanın uğradığı hastalık ve belâları, tedavi maksadıyla, nasihat almak maksadıyla ve acizliğini ve Allah’a (c.c) olan ihtiyacını anlatmak maksadıyla başkalarına anlatması dışındaki anlatmalar şikâyet olup tevekküle aykırıdır. Allah’ın (c.c) işine razı olmamaktır.

   Dikkat edilmesi gerekli bir husus da, canlı varlığın öyle veya böyle bir başka varlığa dayanmasıdır. Yani asılda bütün canlılar tevekkül sahibidirler. Ama suya, ama güneşe, ama kendisine, ameline, bilgisine. Önemli olan kulun güveninin, itimadının Allah’a (c.c) olmasıdır. Zira her şey Allah’tandır (c.c). kulun Allah’ın (c.c) dışında itimad edip güvendiği hangi  şey vardır ki Allah (c.c) yaratmamış ve onun elinde olmasın? Dolayısıyla da kulun tevekkülü Allah’a (c.c) imanıyla çok yakından ilgili bulunmuş olur.

   Bu ismi ile Allah (c.c) :
1–Varlıkları zararlılara karşı korur,
2–Kullarının işlerini tedbir eder,
3–Zararından korkulanların, faydası umulanların izin vermedikçe bir şey yapamayacaklarını belirtir.
4–Hiçbir vekilin kendine karşı kimseyi koruyamayacağını belirtir,
5–Kendisinin vekil edinilmesini ister,
6–İradesinde bağımsızdır, etkilenemez.

   Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz :
1–Allah’ın (c.c) kendisini kimseye muhtaç etmeyeceğine inanırdı,
2–Hiçbir hadise tevekkülünü itimadını sarsmadı,
3–Tevekkülü dünyevî tedbirleri almasına engel olmadı,
4–Allah’a (c.c) olan tevekkülü, hadiseler karşısında vakarlı davranmasına, paniklememesine sebep oluyordu,
5–Bu itimadını hasbünallâhü ve ni’mel vekil sözünü sıkça tekrarlayarak gösterirdi.
6–İnsanları Allah’a (c.c) tevekküle, tevekkül konusunda yanlışa düşmemeye çağırırdı.

   Bize düşen : 
1–Olaylar karşısında telâşa düşmemek, vakarı yitirmemek,
2–Her şeyin Allah’ın (c.c) gücü dahilinde, elinde olduğun bilmek,
3–O izin vermedikçe hayır veya şer hiçbir şeyin olamayacağına inanmak,
4–Tedbire riâyeti, sebeplere yapışmayı onun emri bilmek,
5–Fiillerinde ve halinde bu bilgi ve inancı yansıtmak,
6–İnsanların Allah’ı (c.c) vekil bilmelerine yardımcı olmak,
7–Allah’a (c.c) olan itimad ve tevekkülünü sebep-sonuç (nedensellik-sebeplilik) ilişkisine yani bir ölçüde tabiat kanunlarına da riâyetle göstermek,
8–Tevekkülün neticesi olarak korku ve ümidinin yalnızca Allah’tan (c.c) olması haline ulaşmak.