Çocuklarda Kıskançlığın Sebepleri Nelerdir ?
İnsanlık tarihinin ilk cinayeti, Kabil’in Habil’i öldürmesi, kıskançlık sebebiyle olmuştur. Hz. Yusuf’u, küçükken kardeşlerinin kuyuya atmalarının sebebi, kıskançlıktır. Dünyada kıskançlık yüzünden her gün, belki de sayılamayacak kadar suç işlenmektedir. İnsanlar, yaratılışlarında bulunan bu duygular ile denenmektedirler. Burada önemli olan, kıskançlık gibi huyların ortadan kaldırılması değil, iyiye yönlendirilmesi veya zarar verici olmaktan çıkarılmasıdır. Çocuklar arasındaki rekabet, kıskançlık, hiçbir zaman ortadan kalkmaz; ancak yumuşatılabilir. Çünkü her çocuk, içten içe, kardeşlerinden kurtulmayı ve ana babasının bütün ilgisini, sevgisini kendi üzerinde toplamayı diler.
İki yaşından küçükler, az kıskanır. Altı yaşında kıskançlık, zirveye ulaşır. Altı yaşından itibaren okul vb. sebeplerle azalır. Kıskançlığı artıran, ihtiyaç yakınlığıdır. Mesela bakkal, süpermarketi değil, başka bir bakkalı kıskanır.
Aileye, yeni bir kardeş katılınca ebeveyn için yeni bir sıkıntı başlamaktadır. Ana baba, büyük kardeşin kıskançlığı yüzünden bocalamaktadır. Çocuk psikologlarının bu konudaki görüşlerini öğrenip uygulamak, ebeveyni rahatlatacaktır. G. Ginontt’un görüşleri, uygulamada pratiklik getirebilir:
“Küçük bir çocuğun hayatında ikinci bebeğin eve gelişi, çok önemli bir bunalımdır. Onun için, çocuğumuzu ve gerçek duygularını tanımamız gerekir.
“Küçük çocuğa, bir bebek beklendiği gösterişsiz bir tutumla duyurulmalıdır. ‘Ailemize, yeni bir bebek katılacak.’ sözü yeterlidir. Yeni bebeğin, çocuğun güvencesini tehdit etme gerçeğini, hiçbir şey değiştiremez. Bununla beraber bu buhranın baskısı ve ezikliği altında çocuğun karakterinin düzelmesi veya deforme olması, ana babanın hüner ve tutumuna kalmıştır.
“Şu şekildeki bir açıklama, çocuğa, inandırıcı ve dürüst gelmez: ‘Sen o kadar tatlısın ve seni o kadar çok seviyoruz ki babanla ben, tıpkı senin gibi bir bebeğimiz olsun istedik. Kardeşini seveceksin. O, senin de bebeğin olacak. Onunla övüneceksin. Her zaman oynayabileceğin birisi olacak.’ Hatta şöyle bir sonuç bile çıkarabilir: ‘Beni gerçekten sevselerdi, başka çocuk istemezlerdi. Ben, o kadar iyi olmadığım için, bir başkasıyla beni yenilemek istiyorlar.’
“Çocuk, yeni doğan bebeğe, şüphesiz, öfke ve kırgınlık duyar. Annenin çocuğuna şöyle yaklaşması isabetli olur: ‘Bebek, bazen keyif, bazen de sıkıntı verecek. Ağladığı zaman hepimizin keyfi kaçacak. Yatağını ve bezlerini ıslatacak, pis kokacak. Ben de onunla ilgilendiğimden, kendini ihmal edilmiş gibi hissedecek veya kıskançlık duyacaksın. Hatta içinden, artık beni sevmiyor, bebeği seviyor, diye geçireceksin. Bunları duyduğunda bana gelip anlatmalısın. O zaman sana olan sevgimi, daha fazla gösteririm; için rahatlar. Seni, her zaman sevdiğimi anlarsın.’
“Bu sözler, çocuğa ferahlık verir. Duygularının anlaşıldığını yansıtır. Suç işlemeyi önler; onu, yakınlık ve anlaşmaya davet eder. Kendi kendini yiyip bitirmek yerine, üzüntüsünü, annesine söylemesi daha iyidir.”
Kıskançlıktan öksürük nöbeti geçiren, kaşınan, yataklarını ıslatan, kırıp döken, kendi tırnaklarım yiyip saçını yolan çocuklar vardır. Bu çocukların duygularını bu şekilde belirtme yerine, sözle ifade etmeye ihtiyaçları vardır. Çocukların duygularını çözecek olanlar, ana babalardır.
Bazen kıskançlıkların tezahürleri görünmeyebilir. Ancak kıskançlığı varsayan ana babalar, bunu anlayabilirler. Kıskançlık, devamlı yarışmacılık veya bütün yarışların dışında kalmak, herkesten uzak durma, çılgın cömertlik veya sınırsız bir açgözlülük biçiminde kendini gösterebilir. Hatta çocukta, çözümlenmemiş kıskançlıkların acı meyveleri, yetişkinlikte de görülebilir. Onun için bu problemin zamanında çözümlenmesi gerekir.
Çok küçük çocuklar, kıskançlıklarını, politika yapmadan açığa vururlar; bebeklerin ölüp ölmediğini sorarlar, onları hastaneye geri yollamayı veya çöpe atmayı teklif ederler. Acımadan sıkıştırır, itip çimdikler ve her fırsatta yumruklarlar. Ana baba, çocuğun, kardeşini hırpalamasına göz yumamaz. Çünkü hem yapana hem kurbana zarar verir. Her iki çocuğun bakım ve desteğe ihtiyacı vardır. Küçüğün fizik güvencesi, büyüğün duygusal güvencesi sarsılmamalıdır.
Üç yaşındaki bir çocuk, kardeşini sıkıştırırken yakalandığında derhal durdurulmalı ve bu davranışı kendine açıkça belirtilmelidir:
“Bebeği sevmiyorsun.”
“Ona kızıyorsun.”
“Ona ne kadar kızdığını göster. Ben seyredeyim.”
Çocuğun eline, bütün öfkesini gösterebileceği büyük bir bebek verilmelidir. Bebeği dövebilir, gözüne parmağını sokabilir, yere atıp ayağı ile ezebilir. Yapacağı şeyler, çocuğa söylenmemelidir. Rolünüz, çocuğu tarafsız olarak izlemek ve onu, anlayışla cevaplamak olmalıdır. Öfkesinin, cansız, sembolik bir eşyaya boşaltılması, doğrudan doğruya canlı bir bebekte veya bazı belirtilerle kendinde uygulanmasından daha iyidir.
Yorumlarımız kısa ve açık olmalıdır:
“Bana ne kadar öfkeli olduğunu gösteriyorsun.”
“Kızdığın zaman gel, bana söyle.”
“Artık anne biliyor.”
Bu yaklaşım, kıskançlığı azaltma bakımından ceza ve hakaretten daha faydalıdır.
Atalay Yörükoğlu da şu tavsiyelerde bulunmaktadır:
“Kardeş kıskançlığının çok tabii olduğunu bilen bir anne, bu belirtilerin uzayıp gitmesini önleyebilir. Anne sevgisini
Birbirine çok yakın aralarla doğmuş olan iki kardeşin çatışma ihtimali, uzun aralarla doğmuş olanlara göre daha yüksektir. Bunun ana sebebi, ikisinin ihtiyaçlarının yoğunluğunun birbirine yakın olmasıdır. Mesela on yaşında bir çocuğun kardeşi doğduğunda ihtiyaçlarının yoğunluğu ve türü çok daha az ve farklı olacağından, kardeş sürtüşmesi de daha az olur. Bunun yanında, iki yaşında bir çocuğun kardeşi olursa tabii olarak çekişme ortaya çıkabilir ve bu çekişme çatışmaya dönüşebilir. Çatışmalar, çekişmelerin iyi ve doğru yönetilememesi sonucu ortaya çıkar.
Kardeşler arasında yaş farkının 5-7 yılı aşması, kuşak farkı oluşturur. Bu sefer de çatışmadan ziyade ezme ve yönetme ilişkisi işin içine girer. Yaş farkının tam olarak kaç olması gerektiğine dair kesin bir belirleme olmamakla birlikte, ben iki çocuk arasında 3,5-4 yaştan fazla farkın olmasını pek uygun görmüyorum. Çünkü çocuklar kaynakların doğru paylaşımı konusunda zorluk meydana getirecek şekilde arka arkaya dizildiğinde sıkıntı çıkabilmektedir. Bunun, özellikle annenin enerjisini ve kaynağını tüketici bir etkisi vardır. Devamlı olarak çocuklarla ilgilenme, bütün kaynaklan onlara yönlendirme ve kendi ihtiyaçlarını belki de bu sebeple erteleme, bir anne olarak, eş olarak ve aynı zamanda kariyer sahibi bir kişi olarak kendini baskı ve stres altında hissetmesine sebep olabilir. Bu tür durumlarda annelerde psikolojik problemlere daha sık rastlanmaktadır.
İki çocuğun aynı veya farklı cinsten olması yaş gruplarına göre önem arz eder. Küçük yaşlarda kardeşlerin farklı cinsiyetten olması çok önemli bir unsur değilken, bebeklikten çıktıkça ve yaş büyüdükçe bu cinsiyet farklılığı önem kazanır; hayata bakış açıları ve karakter farklılıklarını belirleyen en önemli unsurlardan biri olur. Aynı cinsiyetten olan çocuklar arasında rekabetin daha fazla olacağına dair yaygın görüşlere rağmen, farklı cinsiyetler arasında çatışmanın daha fazla olduğu yolunda veriler vardır.
Kardeş çatışmasını etkileyen faktörlerden bir diğeri ise ekonomik durumdur. Anne babanın çocuklara sunabileceği imkânların ne ölçüde mevcut olduğu önemlidir. Bu, özellikle kaynak paylaşımı esnasında ortaya çıkacak çatışmaları etkiler