Çocuklarda Kıskançlığın Sebepleri Nelerdir ?

By | 25 Mart 2015

Çocuklarda Kıskançlığın Sebepleri Nelerdir ?Çocuklarda Kıskançlığın Sebepleri Nelerdir ?

İnsanlık tarihinin ilk cinayeti, Kabil’in Habil’i öldürmesi, kıskançlık sebebiyle olmuştur. Hz. Yusuf’u, kü­çükken kardeşlerinin kuyuya atmalarının sebebi, kıskançlık­tır. Dünyada kıskançlık yüzünden her gün, belki de sayıla­mayacak kadar suç işlenmektedir. İnsanlar, yaratılışlarında bulunan bu duygular ile denenmektedirler. Burada önemli olan, kıskançlık gibi huyların ortadan kaldırılması değil, iyi­ye yönlendirilmesi veya zarar verici olmaktan çıkarılmasıdır. Çocuklar arasındaki rekabet, kıskançlık, hiçbir zaman orta­dan kalkmaz; ancak yumuşatılabilir. Çünkü her çocuk, içten içe, kardeşlerinden kurtulmayı ve ana babasının bütün ilgisi­ni, sevgisini kendi üzerinde toplamayı diler.

İki yaşından küçükler, az kıskanır. Altı yaşında kıskanç­lık, zirveye ulaşır. Altı yaşından itibaren okul vb. sebeplerle azalır. Kıskançlığı artıran, ihtiyaç yakınlığıdır. Mesela bak­kal, süpermarketi değil, başka bir bakkalı kıskanır.

Aileye, yeni bir kardeş katılınca ebeveyn için yeni bir sı­kıntı başlamaktadır. Ana baba, büyük kardeşin kıskançlığı yüzünden bocalamaktadır. Çocuk psikologlarının bu konu­daki görüşlerini öğrenip uygulamak, ebeveyni rahatlatacak­tır. G. Ginontt’un görüşleri, uygulamada pratiklik getirebilir:

“Küçük bir çocuğun hayatında ikinci bebeğin eve gelişi, çok önemli bir bunalımdır. Onun için, çocuğumuzu ve ger­çek duygularını tanımamız gerekir.

“Küçük çocuğa, bir bebek beklendiği gösterişsiz bir tu­tumla duyurulmalıdır. ‘Ailemize, yeni bir bebek katılacak.’ sözü yeterlidir. Yeni bebeğin, çocuğun güvencesini tehdit et­me gerçeğini, hiçbir şey değiştiremez. Bununla beraber bu buhranın baskısı ve ezikliği altında çocuğun karakterinin düzelmesi veya deforme olması, ana babanın hüner ve tutu­muna kalmıştır.

“Şu şekildeki bir açıklama, çocuğa, inandırıcı ve dürüst gelmez: ‘Sen o kadar tatlısın ve seni o kadar çok seviyoruz ki babanla ben, tıpkı senin gibi bir bebeğimiz olsun istedik. Kardeşini seveceksin. O, senin de bebeğin olacak. Onunla övüneceksin. Her zaman oynayabileceğin birisi olacak.’ Hat­ta şöyle bir sonuç bile çıkarabilir: ‘Beni gerçekten sevselerdi, başka çocuk istemezlerdi. Ben, o kadar iyi olmadığım için, bir başkasıyla beni yenilemek istiyorlar.’

“Çocuk, yeni doğan bebeğe, şüphesiz, öfke ve kırgınlık duyar. Annenin çocuğuna şöyle yaklaşması isabetli olur: ‘Be­bek, bazen keyif, bazen de sıkıntı verecek. Ağladığı zaman hepimizin keyfi kaçacak. Yatağını ve bezlerini ıslatacak, pis kokacak. Ben de onunla ilgilendiğimden, kendini ihmal edilmiş gibi hissedecek veya kıskançlık duyacaksın. Hatta içinden, artık beni sevmiyor, bebeği seviyor, diye geçirecek­sin. Bunları duyduğunda bana gelip anlatmalısın. O zaman sana olan sevgimi, daha fazla gösteririm; için rahatlar. Seni, her zaman sevdiğimi anlarsın.’

“Bu sözler, çocuğa ferahlık verir. Duygularının anlaşıldı­ğını yansıtır. Suç işlemeyi önler; onu, yakınlık ve anlaşmaya davet eder. Kendi kendini yiyip bitirmek yerine, üzüntü­sünü, annesine söylemesi daha iyidir.”

Kıskançlıktan öksürük nöbeti geçiren, kaşınan, yatakla­rını ıslatan, kırıp döken, kendi tırnaklarım yiyip saçını yolan çocuklar vardır. Bu çocukların duygularını bu şekilde be­lirtme yerine, sözle ifade etmeye ihtiyaçları vardır. Çocukla­rın duygularını çözecek olanlar, ana babalardır.

Bazen kıskançlıkların tezahürleri görünmeyebilir. Ancak kıskançlığı varsayan ana babalar, bunu anlayabilirler. Kıs­kançlık, devamlı yarışmacılık veya bütün yarışların dışında kalmak, herkesten uzak durma, çılgın cömertlik veya sınırsız bir açgözlülük biçiminde kendini gösterebilir. Hatta çocukta, çözümlenmemiş kıskançlıkların acı meyveleri, yetişkinlikte de görülebilir. Onun için bu problemin zamanında çözüm­lenmesi gerekir.

Çok küçük çocuklar, kıskançlıklarını, politika yapmadan açığa vururlar; bebeklerin ölüp ölmediğini sorarlar, onları hastaneye geri yollamayı veya çöpe atmayı teklif ederler. Acımadan sıkıştırır, itip çimdikler ve her fırsatta yumruklar­lar. Ana baba, çocuğun, kardeşini hırpalamasına göz yuma­maz. Çünkü hem yapana hem kurbana zarar verir. Her iki çocuğun bakım ve desteğe ihtiyacı vardır. Küçüğün fizik gü­vencesi, büyüğün duygusal güvencesi sarsılmamalıdır.

Üç yaşındaki bir çocuk, kardeşini sıkıştırırken yakalandı­ğında derhal durdurulmalı ve bu davranışı kendine açıkça belirtilmelidir:

“Bebeği sevmiyorsun.”

“Ona kızıyorsun.”

“Ona ne kadar kızdığını göster. Ben seyredeyim.”

Çocuğun eline, bütün öfkesini gösterebileceği büyük bir bebek verilmelidir. Bebeği dövebilir, gözüne parmağını so­kabilir, yere atıp ayağı ile ezebilir. Yapacağı şeyler, çocuğa söylenmemelidir. Rolünüz, çocuğu tarafsız olarak izlemek ve onu, anlayışla cevaplamak olmalıdır. Öfkesinin, cansız, sembolik bir eşyaya boşaltılması, doğrudan doğruya canlı bir bebekte veya bazı belirtilerle kendinde uygulanmasından daha iyidir.

Yorumlarımız kısa ve açık olmalıdır:

“Bana ne kadar öfkeli olduğunu gösteriyorsun.”

“Kızdığın zaman gel, bana söyle.”

“Artık anne biliyor.”

Bu yaklaşım, kıskançlığı azaltma bakımından ceza ve ha­karetten daha faydalıdır.

Atalay Yörükoğlu da şu tavsiyelerde bulunmaktadır:

“Kardeş kıskançlığının çok tabii olduğunu bilen bir anne, bu belirtilerin uzayıp gitmesini önleyebilir. Anne sevgisini

Birbirine çok yakın aralarla doğmuş olan iki kardeşin ça­tışma ihtimali, uzun aralarla doğmuş olanlara göre daha yüksektir. Bunun ana sebebi, ikisinin ihtiyaçlarının yoğun­luğunun birbirine yakın olmasıdır. Mesela on yaşında bir ço­cuğun kardeşi doğduğunda ihtiyaçlarının yoğunluğu ve tü­rü çok daha az ve farklı olacağından, kardeş sürtüşmesi de daha az olur. Bunun yanında, iki yaşında bir çocuğun karde­şi olursa tabii olarak çekişme ortaya çıkabilir ve bu çekişme çatışmaya dönüşebilir. Çatışmalar, çekişmelerin iyi ve doğru yönetilememesi sonucu ortaya çıkar.

Kardeşler arasında yaş farkının 5-7 yılı aşması, kuşak far­kı oluşturur. Bu sefer de çatışmadan ziyade ezme ve yönet­me ilişkisi işin içine girer. Yaş farkının tam olarak kaç olması gerektiğine dair kesin bir belirleme olmamakla birlikte, ben iki çocuk arasında 3,5-4 yaştan fazla farkın olmasını pek uy­gun görmüyorum. Çünkü çocuklar kaynakların doğru pay­laşımı konusunda zorluk meydana getirecek şekilde arka ar­kaya dizildiğinde sıkıntı çıkabilmektedir. Bunun, özellikle annenin enerjisini ve kaynağını tüketici bir etkisi vardır. De­vamlı olarak çocuklarla ilgilenme, bütün kaynaklan onlara yönlendirme ve kendi ihtiyaçlarını belki de bu sebeple erteleme, bir anne olarak, eş olarak ve aynı zamanda kariyer sa­hibi bir kişi olarak kendini baskı ve stres altında hissetmesi­ne sebep olabilir. Bu tür durumlarda annelerde psikolojik problemlere daha sık rastlanmaktadır.

İki çocuğun aynı veya farklı cinsten olması yaş grupları­na göre önem arz eder. Küçük yaşlarda kardeşlerin farklı cinsiyetten olması çok önemli bir unsur değilken, bebeklik­ten çıktıkça ve yaş büyüdükçe bu cinsiyet farklılığı önem ka­zanır; hayata bakış açıları ve karakter farklılıklarını belirle­yen en önemli unsurlardan biri olur. Aynı cinsiyetten olan çocuklar arasında rekabetin daha fazla olacağına dair yaygın görüşlere rağmen, farklı cinsiyetler arasında çatışmanın da­ha fazla olduğu yolunda veriler vardır.

Kardeş çatışmasını etkileyen faktörlerden bir diğeri ise ekonomik durumdur. Anne babanın çocuklara sunabileceği imkânların ne ölçüde mevcut olduğu önemlidir. Bu, özellikle kaynak paylaşımı esnasında ortaya çıkacak çatışmaları etkiler