Akşemşeddin’in Doktorluğu

By | 2 Ekim 2014

Rüyada Abese Suresi Görmek Ne Demek ?Akşemseddin hazretlerinin bir diğer özelliği, tıp alanında bilgi sahibi olmasıdır. Bu konuda memleketimizde derinlemesine bir araştırma yapılmamakla beraber, mevcut kaynaklar onun iyi bir tıp eğitimi aldığını söylemektedir. O, iyi bir ruh adamının (mürşid) dışında, aynı zamanda bir tabipdir. Çağının büyük sunalarını tedavi ettiği tıb alanında eserler yazdığı, bu mey anda kullandığı ilaçları “Mücerrebat Fi’t-tıb” adlı eserde topladığı nakledilir.
Şeyh’in tıb ilmini nerede ve nasıl öğrendiğine dair elimizde bir kanıt yoktur. Üzülerek ifade etmek gerekir ki: Tıb konusunda eser veren ay-dınlarımız, Akşemseddin hazretlerinin tabipliğini görmezden gelmişler, hikmeti bilinmemekle beraber, bu alanda ciddi bir çalışma da sunamamışlardır. Tıb biliminin Anadolu ve İslâm Türk devletlerindeki tarihi, bütün yönleriyle yazılmcaya değin, bu konuda kesin bir bilgi edinilemeyecektir.Pîr hazretlerinin tıbba dair okumuş olduğu eserleri gerek; Risâletü’n Nuriye’sinde ve gerekse Defi Metâin adlı eserlerinden de öğrenemiyoruz. Hayatını kaleme alan terâcim kitapları da bu konuda maalesef bir bilgi verememektedir. Hekimlik ve eczacılık sahasında vukûfiyet kazanan Pîr hazretlerine: “Kâne tayyiben lil-ebdân” da denilmiştir. O kelimenin tam manasıyla ikinci bir Lokman’dır. Tıb tarihinde mikrop meselesini gündeme getirmiş, hastalıkların bu yolla bulaştığını ifade etmiştir. Kimbilir belki de onun bu görüşleri, Akşemseddin hazretlerinden yüzyıl sonra yalayan İtalyan hekim Fracastor’a ilham kaynağı olmuştur. Lamiî Çelebi’ tÖ.933/1532) nin beyanına göre: “Yürüdüğü yerlerde bitkiler ona, ben rîlan hastalığa şifayım diye kelam ederdi.” İfade edildiği üzere onun tıb b:’.gisinin kaynağı bize kapalıdır. Belki bu şimdilik böyledir. Yalnız! onun Amasya’da  , devrin ileri gelen hekimi Sabuncuzâde Şerefiiddin Ali b. Hac’dan ve Altun-i Zâde’den tıb bilgisini elde edebileceği varsayımlar ara- -mdadır. Bir başka görüş de, onun tıb bilgisini Fars ve Maverâunnehir’den ögrenmiş olduğudur.
Akşemseddin hazretlerinin, tabipliği ile ilgili menkibelere gelince: Rivayet Olunur ki
Şeyh Akşemseddin hazretleri, ruhların tabibi olduğu gibi bedenle’ de tabibiydi. Bitki ve otlar (uşb) onu görünce dile gelir:”Ene şifâü’r. merîdı’l fülânî (Ben filan hastalığa şifayım) “ diye kelâm ederlerdi.
Rivayet Olunur ki
Akşemseddin hazretleri mikrobu tarif ederek buyurmuştur ki:”Bütün hastalıkların çeşitli tipleri bitki ve hayvanlarda olduğu gibi tohum. ve asılları vardır. Bunlar insandan insana, ve hayvandan hayvana sira;. el eder”.
Rivayet Olunur ki
Halil paşa’nın oğlu Süleyman Çelebi, Edirne’de hasta olmuştu. Hajf paşa Mehmet Han’ın oğlu Murad Han’m veziri idi. Oğlu Süleyman Kazasker idi. O sıralar Pir hazretleri Edirne’de bulunmaktaydı. Merh Halil Paşa Ak Şeyh’i davet etti. Talebesi Mısırlıoğlu diyor ki: “Beni yanma alıp gittik. Padişahın doktorları, Süleyman Çelebi’nin etrafında i yapmakla meşguldüler. Havan dövüyorlardı.
Şeyh hazretleri doktorlara:
-Hangi hastalığa ilaç hazırlıyorsunuz? Diye sordu. Doktorlar:
-Filan hastalığa dediler.
Şeyh Hazretleri:
-Buna Ser-sam ilacı gerektir dedi. Doktorlar:
-Bunun hastalığı o değildir dediler. Madem öyleyse buyur yap il acır, deyip incinerek ayrıldılar.
Mısırlıoğlu: “Şeyh’in bu cesareti karşısında şaşırdım. Zira ne hastalığı inceledi, ne de yanma vardı. Şeyh hazretleri hemen bir kalem getirr . Filan filan maddeleri getirsinler diye yazdı. Getirilen maddelerden ilaç yaptı. Hemen saatinde sıhhat belirtileri boy gösterdi.”Dışarı çıkınca Şe}: hazretleri bana: “Ben erken davranmasaydım bu kişinin ölümüne seber olacaklardı” dedi.
Rivayet Olunur ki
Göynüklü birisi merhum Enisî’ye bir ot gösterdi, otun yaprakları ufak:: Göynüklü: “ Pır hazretleri demiş ki, bu ot nefes darlığı çekenlere iyi ge-lirmiş.”
Rivayet Olunur ki
Fatih Sultan Mehmed Han’ın kızı hastalandı. İlaçlar hastalığına şifa olmadı. Pîr hazretlerine haber gönderildi. Ak Şeyh, bir ilaç hazırlayarak Fatih’in kızını iyileştirdi. Bunun üzerine Fatih’in kızı, Beypaza-rı’ndaki babasından kalma pirinç tarlalarını Akşemseddin hazretlerine hediye etti.
Rivayet Olunur ki
Şeyh Akşemseddin hazretleri, Ebegümeci otunun kıtlık anlarında, buğday ve arpaya alternatif olabileceğini düşünmüş, insan yaşamının devamı için şu tavsiyede bulunmuştur.
Şeyh Akşemseddin, İstanbul’un fethinden önce Ebegümeci adı verilen bir bitkinin tohumunu talebelerine toplattırdı. İstanbul’un fethi gelince, o tohumları etrafa serpti. Bunun hikmetini soranlara: “Kıyamete yakın kanlı bir savaş olsa gerek. O savaş zamanında kıtlık ve kuraklık olur. O sıralarda ot, buğday, arpa yatişmez. Ebe gümeci otu ise, kuraklıkta iyi yetişir. O kıtlığı bertaraf etmek için, ebegümeci otunun tohumunu çok miktarda sak-lamıştım. İstanbul’un fethinde karındaşım Hızır (a.s)’a kıtlığın ne zaman vuku bulacağını sorduğumda: “O kıtlığa siz erişemezsiniz”.Ondan dolayı o tohumları şimdi serptim dedi.”
Akşemseddin hazretlerinin müridlerinden biri olan ünlü müderris, şâir İbrahim Tennûrî hazretlerine (Ö.887/1482) “Tennûrî” ismini bizzat Aksemseddin’ddin hazretleri kendisi vermiştir. Aşağıdaki menkıbede de bu durum görülmektedir.
Rivayet Olunur ki
İbrahim Tennûrî hazretleri Kayseri’de irşad ile meşgulken büyük bir ka-bız hastalığına yakalanır. Kabız hastalığını çözmeye muvaffak olamayın¬ca, Akşemseddin hazretlerini ziyaret etmek için, İskilip’in Evlek Köyü’ne doğru yola koyulur. Yolculuk esnasında konakladığı bir yerde bir rüya görür. Rüyasında Şeyh Akşemseddin hazretlerinin suretinde bir kimseyi arkasına önü dikilmiş bir cübbe giymiş, başındaki tacı altında bir tülbent örtülmüş bir şekilde görür. Şeyh hazretleri bir sıcak Tennûr (tandır) üze-rine oturmuş: “Siz dahi kabzı gidermek için böyle yapınız” der. Tennûrî hazretleri hemen bir Tennûr kazdırarak içine bir ateş yaktırır, daha sonra Seyh hazretlerinin gösterdiği şekilde tandırın üzerine oturup iyice terler ve nabız çözülü verir.”
Kişilerin, tarikatlerden, pirlerden beklentileri farklı farklıdır. Bur uhrevî olduğu kadar dünyevîde olabilmektedir. Zamanın tekkeleri, o manda halk nazarında çok yönlü bir şifa ocağıdır. Bu bakımdan mürşic r kendilerinden meded uman herkesin derdine derman olacak, doğru y: … gösterebilecek bir tarzda teçhiz olunmuşlardır. Meselenin ehli için tan- katlerin fonksiyonu bellidir. Ne zaman tarikatler inanç ekseninden sap-mış, inancın yerini sahtekârlık ve riyakârlık kapmış, o zaman da tekkeler “İlâh-i Adalet” kendi kendilerini lagv etmişlerdir.
Şeyh hazretlerinin hekimliğine dair, son bir rivayeti daha verirsek:
Rivayet Olunur ki
İbrahim Tennüri hazretleri, üb ve tasavvuf alanında büyük bir üne sahır olan Akşemseddin’e intisap etmek için Beypazarı’na gider. Herkes has-talıklarından şikâyet ederek devasını ister. Sonunda herkes dağılıp, Akşemseddin hazretleri ile İbrahim Tennûrî hazretleri baş başa kaldıklarında: “Şaşılacak şey her gelen beden hastalıklardan şikâyet eder, İçlerinden bir tane gönlüm hasta diyen yok, aşkın devasını isteyen yok” diye Akşemseddin hazretleri serzenişte bulunur. İbrahim Tennûrî’ye bakıp: “Senin hastalığın nedir?” diyerek İbrahim Tennûrî hazretlerine bir sual yöneltir.
İbrahim Tennûrî:
-”Kayseri’de müderristim, içimde bir ateş peyda oldu. Bu gizli derde derman aramaya geldim” der.
Şeyh hazretleri:
-”Ehlen ve Sehlen! Hoş geldin, safâ geldin. Bize ne armağan getirdin? der.
İbrahim Tennûrî bunu dünyevî bir armağan zannederek: ”Bir armağan getiremedim”der. Şeyh hazretleri:
-”Armağan dediğin dünya armağanı değildir, senin bize armağanın doğru rüyadır” der. Tennûrî hazretleri: bir rüya görmediğini söyler. O gece dört yüz civarında rüya görür. Sabah olunca da bu rüyaları yazar, sonra hocası Akşemseddin hazretlerine arzeder.