Ad Elçileri Felaketi Öğreniyor

By | 9 Şubat 2015

ad-elcileri-felaketi-ogreniyor   Mekke’de bulunan Âd kavminin elçileri hâlâ İrem şehrine dönmemişlerdi. Misafir bulundukları evde hâlâ yiyip, içip yatıyorlardı. Mehtaplı bir geceydi. Yine iki cariye şarkı söylüyordu. Dışarıda deve ayağı sesleri duyuldu. Bu da bir konuktu.
— Kimsin? diye sordular ona!
— Gelen adam:
— Size bir felâket haberi getiriyorum! dedi. Yedi gece, sekiz gün İrem şehrinde korkunç rüzgârlar esti. Taş üstünde taş kalmadı. Âd halkı baştan başa yok oldu.
Felâket haberini getirene o zaman sordular:
— Ya oradan ayrıldığın zaman Hûd ile ona iman edenler nerede bulunuyorlardı?
Adam:
— Hûd, deniz kıyısmdaydı! diye cevap verdi. Elçiler, bu sözlere inanmaz gibi bir durum takındılar.
Ev sahibinin kız kardeşi:
— Onun söyledikleri doğrudur! dedi. Kâbenin Rabbinin adına ant içerim ki doğrudur!
Ad elçileri kavimlerinin helak olmasına çok üzüldüler. Kendi ömürleri için Allah’a dua ettiler.
Bunlardan Ad oğlu Lukmân ile Sa’d oğlu Mersed ve Asr oğlu Kıyl Hak dinini kabul etmişlerdi. Fakat imana geldiklerini önceleri saklamaktaydılar.
Üçü de:
— Ey Yüce Allah’ımız Ad kavminden geri kalan bize uzun ömür ıhsan eyle! dediler.
Onlara:
— Size bütün istedikleriniz verilmiştir! diye bir nida geldi. Fakat sonsuz bir hayat sürmenin yolu yoktur. Ölüm daima sizi bulacaktır.
O zaman Sa’d oğlu Mersed:
— Ey Rabbim! dedi. Bana sen yalnız iyilik ve doğruluk bağışla! Allah da ona iyiliği ve doğruluğu bağışladı.
Ad oğlu Lukman ise:
— Bana uzun ömürler ver Yarabbi! diye yalvardı:

Ona da:
— Kendin için istediğini seç! Fakat sonsuz bir hayat sürmek imkânsızdır! Ömrün için şu iki yoldan birisini ayır: Ya yağmurlardan başka hiç bir şeyin uğramadığı bir dağ başında bulunan kızıl koyun tezeğinden arta kalanların dayanıklığı müddetince bir ömür seç, yahut da yedi kartalın yaşamı kadar yaşamaya özen! Yedi kartalın ömrünü hoş görüyorsan yedisini arka arkaya kendin seçersin! diye göklerden nida geldi.
Lukman bu kartalları ayrı ayrı seçti. Ömrü de yedi kartalın ömürleri kadar uzun olmuştu.
Lukman, ilk kartal, henüz yumurta içinden çıkarken yanına aldı. Kuvvetli olduğu için bir erkek yavruyu seçti. İlk kartal öldükten sonra İkincisini seçti. Böylece yedinci kartala kadar seçim yaptı. Bir kartal tam seksen sene yaşıyordu. Sıra yedinci kartala gelince kardeşinin oğlu:
— Ey amca! dedi. Artık senin şu kartalın ömrü kadar yaşama hakkın kaldı.
Lukman ona:
— Ey kardeşimin oğlu! dedi. Ben ona (Uzun ömür) adını verdim! Artık bu kartalın da son günleri gelmişti. Başka kartallarla, dağa uçar giderdi. Bir gün uçtuğu arkadaşlarla birlikte dağdan geriye dönmedi. Dağ tepesinde uçamayıp kalmıştı. Lukman, onun dağ başında kaldığını sandı.
— Acaba kartalıma ne oldu? diyerek dağa doğru tırmandı. Fakat ne o? Ad oğlu Lukman kendisinde bir hafiflik, bir halsizlik duyuyordu. Bu günden önce kendisine hiç de böyle bir halsizlik gelmemişti. Dağın tepesine en sonunda vardı. Yedinci kartalın yerlerde yattığım gördü.
Hey uzun ömürlü, güzel kartalım! diye haykırdı. Kalk, ben geldim!..
Kartal, yerinden fırlamak, ona koşmak istedi. Fakat kımıldayamadı. Kalın tüyleri soyuldu, yere düştü. İkisi de bir anda canlarını verdiler.
Asr oğlu Kıyl ise hiç bir şeyi seçmemiş:
— Ben Ad kavminin başına gelen hali istiyorum! demişti. Ona:
— Kavmin yok oldu! dediler. O da:
— Ben bundan korkmuyorum! Ben kavmimden sonra yaşamak istemem! dedi.
Onun başına Âd kavminin başına gelen ölüm felâketi geldi. Acı felâket onu da dünyadan ayırdı.
Sadece iyilik ve doğruluk isteyen Sa’d oğlu Mersed, Ad kavminin felâketini haber veren develi adamın sözlerini işitince şöyle bir şiir okumuştu:
Âd kavmi susuzluktan ölgün bir halde,
Karşılamıştı geceyi!
Çünkü:
Yüce Yaratan’m gönderdiği Yalvaca İsyan etmişti onlar!
Gök yağmur yağdırmadı onlara,
Ne bir avuç, ne bir parmak!
Yağmur duasına çıkanlar Yolda kaldılar tam bir ay!
Arkadan da susuzluk veren,
Yağmur yağdırmayan O kara bulut kümesi geldi!
Bu, Allah’ı inkâr etmenin,
Kâfir olmanın,
Açık bir cezasıydı ancak!
Göklerden inen acıklı azap Yok etti Âd milletini,
Yok etti onların eserlerini!
Yüce Allah’ın görmedin mi sen?
Onların rüyalarını boşa çıkarttığını!
Çünkü bomboştu onların kalbi,
Çöller gibi, sahralar gibi!..
Onlar çekinmişlerdi bütün İlâhî haberleri duymaktan,
Gereklere uymaktan!
Onlara öğüt kâr etmedi,
Hiç bir öğüt onları
Kurtaramadı azgınlıktan
Ben feda olayım Peygamberim Hûd’a!
Feda olsun iki kızım,
Feda olsun ona cariyem de!
O, kalblerin zulme alıştığı bir demde,
Gönüller sertleşmişken
Aydınlığın ortadan bütün bütün,
Kalktığı bir demde geldi!
Bizse putlara tapardık,
Ama Hûd’a inananlar Görmüşlerdi doğru yolu!
Ona yalancı diyenler Kaldılar azgınlık içinde!
Ben elbette kavuşacağım Hûd’a!
Gece, karanlık bastığı zaman,
Ona ve onun kardeşlerine!
Felâkete uğrayan Ad kavminden, Hûd peygamberin şefaatiyle kurtulan tek bir kişi vardı. Bu da Ad başkanı Elhelecan’dı. O da ancak bir dağın kenarına sığınarak kurtulmuştu. Oysa, Âd kavmi o gün sanki içi boş bir hurmanın gökleri gibi yere serilmiş bir halde ölü kalmışlardı. Sonra Yüce Allah onların leşleri üzerine karakuşlar yolladı. Bu kuşlar Ad asillerinin leşlerini gagalarına alıp alıp denize götürüp attılar.
İşte böyle bir günü Ad kavminden kurtulan El-Helecan, bu biricik kişi, bir şiirinde şöyle anlatmıştır:
Ancak,
El-Helecan sağ kaldı bu gecede!
O günün saldırısı ne sürekliydi!
Eğer gözlerimle görmeseydim,
Kendi başıma gelmeseydi bu hal,
Sora sora öğrenmek isterdim.
Bu büyük felâketi!
El-Helecan’a bu felâketten önce Hûd peygamber:
— Ey El-Helecan! Gel, imana gir! demişti. Acıklı azaptan kurtulursun!
O ise:
— İmana gelirsem Rabbinin katında benim için ne var? diye sormuştu.
Hûd peygamber de ona şu cevabı vermişti:
— Cennet var!
O yine sormuştu:
— Bu bulutlara binmiş olan Buhti cinsi develer kimlerdir?
Hûd:
— Onlar, benim Rabbimin melekleridir! demişti.
— Ey Hûd! Ben imana geldiğim zaman Rabbin beni onlardan korur mu?
— Sen kendi askerinden korunmayan hükümdar gördüğün var mı?
El-Helecan yine imansızlıkta ısrar ederek:
—Ey Hûd! dedi. Senin Tanrın bana bunları verse de sana iman getiremem!
O zaman, azap yelleri yeniden esti. Bu kâfir başkanı da kendi kavmi gibi sildi, süpürdü, yok etti.
Sözün kısası, Ulu Allah’a asi olan ve Hûd’un Hak Peygamberliğinit:anımayan Ad kavmini yedi gece, sekiz gün esen şiddetli rüzgârlar yok etmişti, öyle rüzgârlar ki, büyük ağaçları kökleriyle yerlerinden koparmış, atmış, halkın üzerine evlerini yıkmıştı. Fırtınanın uçurduğu her ev, dağların başlarına kadar uçmuş, yamaçlara çarpmış, parçalanmıştı. Böylece de bütün Ad kavmi helak olmuş, dünyadan silinmişti.
Allahü Teâlâ, Kur’an-ı Kerîminde uzun uzun anlatılan Hûd  kısssasını şu âyet-i kerîmelerle, insan kullarını uyarak şöyle bitiriyor: Ey Muhammedi Peygamberlerin haberlerinden sana anlattığımız her olay, senin kalbini kuvvetlendirmek, sağlam kılmak içindir. Bu surede sana ve mü’minlere bir öğüt ve bir vaaz gelmiş oldu.
Ve sonra İlâhî emirler şöyle buyurmuştur:
İman etmeyenlere (Ey Muhammed) de ki: “Amellerinizi durmadan sürdürün. Şüphesiz, sizin haliniz gibi biz de amel ederiz.”« (Hûd sûresi, âyet: 121)
Yâ Muhammed, yine de ki: Şu mü’minlere felâket gelecek dtye bekleyin, biz de O’ndan nimet gelmesini beklemekteyiz.« Hûd sûresi, âyet: 122)
Göklerin ve yerlerin sırları (gayb bilgileri) ancak Allah tarafından bilinir. Bütün işlerin hepsi O’na aittir. (Ona rücû eder. döner) işte bundan ötürü O’na tevekkül eyle. (Ona güvene dayan) Rabbin, yapılan her işten hiçbir zaman gaflette değildir.« (Hûd sûresi, âyet: 123)
Hûd sûresi, âyet: 120. Tibyân tefsirinde bu âyet-i kerime’yi tefsir eder, şöyle asrıektedir:
— Peygamberimiz (Sallallahü Teâlâ Aleyhi ve Sellem) bu âyeti okudukça kalbimi sanrı artardı.