Ebû Cehil’in Öldürülmesi

By | 11 Mart 2015

ebu-cehilin-oldurulmesi    Abdurrahman bin Avf (R. Anh) şöyle nakletmiştir:
— Zen Bedir’de cenk ederken Ansar’dan iki civanın ortasmdaydım. «Ne olaydı iş gören iki pehlivanın ortasında olsaydım!» dedim. O iki civan bana:
— «Ey amca, Ebû Cehil’i bilir misin?» dediler.
— Ben:
— «Evet, biliyorum!» dedim. Onu neyleyeceksiniz.
Cevap verdiler:
— «İşittik ki Resûlullah (S.A.V.)’e çok ezâ etmiş. Onu görünce ant içtik ki bu meydandan onu öldürmeyince ayrılmayacağız. Yahutta biz ruhumuzu teslim edeceğiz.»
Ben o iki gencin bu sözlerinden çok hoşlandım. Ve kalbime bir inanç geldi. O sırada Ebû Cehil ortada göründü. O iki gence Ebû Cehil’i gösterdim. İkisi de iki şahin gibi pervaz edip Ebû Cehil’i öldürmek için üstüne atıldılar. İlk vuruşta onun ayağını kestiler. Onu yere düşürdüler.
İki civandan birinin adı Muaz, birinin Mauz idi. Kimi babalarına nisbet ederler, Haris oğlu derler. Kimi de annelerine nisbet edip onlara Afraoğulları derler.
Afra oğlu Muaz’dan şöyle rivayet edilmiştir:
— Ebû Cehil’e bir kılıç vurdum ki vücudu yerlere düştü. Ebû Cehil’in oğlu İkrime ardımdan erişti. Elimi çeldi. Göğsüme asıldı. O halde iken yine cenk ettim. Ebû Cehil’in üstüne ayağımla bastım. Başını kestim.
Bu iki civan, sonra, Peygamber (S.A.V.)’in mübarek huzurlarına geldiler. Ebû Cehil’in öldürülmesinde her biri kendi adına iddiada bulundu:
— «Ben yalnız başıma öldürdüm!» dediler. Hazret-i Muhammed (S.A.V.):
— «Kılıcınızı bana getirin!» dedi. Onların kılıçlarına baktı:
— «ikiniz öldürmüşsünüz! Ama Ebû Cehil’in üzerindeki silâh ve evvalini Muaz’a bağışlayın!» diye buyurdu. Muaz da yine huzurda şehit oluncaya kadar cenge devam etti.
(Muaz, aldığı yara ile Hazret-i Osman (R. Anh)’m zamanına kadar yaşadı.)
Hazret-i Muhammed (S.A.V.):
— «Afraoğulları ailesine Allah rahmet eylesin ki iki kardeş bu ümmetin firavunu ve kâfirlerin en ileri gelenlerinden biri olan bir zâlimi öldürdüler!» diye buyurmuştur.
Ashab-ı kiram o zaman şöyle sordular:
— Ebû Cehil’in katlinde onlarla birlikte kim ortak oldu?
Resûl-i Ekrem (S.A.V.) de şöyle buyurdu:
— Melekler!..
Ebû Cehil’in kılıcı çok zaman Muaz ailesinin elinde kalmıştı.
*
Nakledilmiştir ki Bedir gününde Muhammed (S.A.V.), kâfir, askerleri yenik düşüp kaçıştıktan sonra şöyle buyurdu:
— Ebû Cehilden bazı haber getirecek kim var? Görelim, bilelim, hali nice oldu?
İbni Mes’ut (R. Anh) kızgınlıkla kalktı. Cenk yerine gitti. Onu ölüler arasında yaralı, hor ve zillet içinde gördü. Göğsünün üstüne yatmıştı. O habisin sakalını avuçladı. Nerdeyse can verecekti. İbni Mes’ud (R. Anh) Mekke’de iken ondan çok cefa görmüştü. Ona:
— Ey Ebû Cehil, dedi. Bu hale mi geldin? Hak Teâlâ seni Ey Allah’ın düşmanı, işte hor ve hakir etti.
— Ebû Cehil:
— «Bundan çoğu ne olabilir? İşte bir kişiyi, kendi kavmi öldürüyor.» dedi.
İbni Mes’ud:
— «Seni ben öldüreceğim» dedi.
Ebû Cehil:
— «Kulun efendisini öldürmekte sen birinci kişi değilsin!» dedi. Bir rivayete göre de Ebû Cehil şöyle demiştir:
— «Ne olaydı beni öldüren kimse, bir çoban, bir ekici olmayaydı. Bu sözle, Ebû Cehil Medinelileri hor görüyordu. Çünkü onlar, ekin ekiyor, toprak sürüyorlardı.
Vakta ki İbn-i Mes’ud (R. Anh) onun üstüne çıktı. Mel’ûn Ebû Cehil:
— «Ey çobancık, yüce yere çıktın, in! Zafer kimindir?» dedi.
İbn-i Mes’ud da:
— «Allahü Teâlâ’nın ve Resûlü’nündür ey melun! Sen Firavundan daha alçaksın! O boğulunca insafa geldi. Kendisinin kötü işini itiraf
etti. Sen bu halde iken bile yolda, dalâlettesin! Halâ direnip durursun!» dedi.
Ebû Cehil de şöyle cevap verdi:
— Sahibine (yani Muhammed (S.A.V.)’e de ki:
— «Bu dünyadan gidiyorum. Kalbimde ondan daha büyük düşmanım yoktur!»
**
İbn-i Mes’ud (R. Anh) şöyle demiştir:
— Ebû Cehil’in başını kesmek için kılıcımı çıkarmak istedim. Kılıcım olmadığı için onun kendi kılıcını elime aldım. Başını gövdesinden ayırdım. Başını keserken bana:
— «Boynumdan biraz fazla yer kes. Tâ ki başım büyük görünsün!» dedi. O başı kestikten sonra götürmeğe gücüm yetmedi. Onu bir ipe taktım. Ardımca sürüyerek Hazret-i Server-i Kâinat (S.A.V.)’in mübarek huzuruna getirdim.
— «Yâ Resûlâllah! Ebû Cehil’in başıdır bu!» dedim.
O da:
— «Vallahi odur» dedi. Yerinden kalktı. Ona dikkatle baktı:
— «Bu, ümmetin Firavunudur!» diyerek Allah’a şükürler etti:
Bir rivayete göre de Hazret-i Muhammed (S.A.V.) şükür secdesine kapandı. İki rekât şükrane namazı da kıldı.
Bundan sonra Peygamber (S.A.V.) ashabına:
— Ben biliyorum ki Haşimoğulları ve başka kabileler, cenk için, Mekke’den istemeyerek ancak baskı altında çıkmışlardır. Herhangi biriniz, Haşimoğullarından birine, hele Abdül Muttalib oğlu Abbas’a rastlarsa onu öldürmesin, Ebûl Bahteri de andlaşmaya göndermeye çalışmıştır. Küffarı, Müslümanlara ezâ etmekten korumuştur. Onu da öldürmeyiniz! diye buyurdu.
Ebû Huzeyfe, bu sözü işitince:
— «Biz babalarımızı, kardeşlerimizi, amcalarımızı öldürdük. Allah hakkı için eğer Abbas’a rast gelirsem kılıcımla yüzüne vurayım! dedi. Hazret-i Muhammed (S.A.V) bu sözü işitince Hazret-i Ömer’e baktı. Ona:
— Yâ Ebâ Hafsa! dedi. Bu kimse ne diyor, işitiyor musun? Peygamberin amcasının yüzüne kılıç vurmak ister.
Hazret-i Ömer:
— Yâ Resûlâllah, dedi. İzin ver, bu münafıkın boynunu vurayım. Hazret-i Muhammed (S.A.V.) de:
— «O, münafık ve kâfir değildir. Babasının ve kardeşinin ölümünden ve onların gamından dolayı öyle söyledi!» diye buyurdu. Sen onu öldürme. Olabilir ki, vakti gelir, o da şehit olur. Şehadeti bu sözüne kefaret olup Cennet’e gider.
Bu konuşma Ebû Huzeyfeye anlatıldığı zaman söylediği sözlere pişman oldu. Hak Teâlânın gazabından korktu. Bundan sonra gazalarda hazır bulundu. Büyük cenkler etti. Şehit olmak diledi. En sonunda Müseylime çenginde şehit oldu.
Rivayet edilmiştir ki Ansar’dan kısa boylu biri Abbas’ı esir etmişti. Abbas uzun boylu ve kuvvetli bir kimseydi. Hazret-i Peygamber (S.A.V.) o Ansarî’ye:
— «Abbas’ı nasıl esir ettin?» diye sordu. O da:
— «Bana bir kişi yardımda bulundu. Ama bildiğim, tanıdığım bir kimse değildi. Çok iri ve heybetli bir kişiydi!» dedi. Hazret-i Muhammed (S.A.V.):
— Ona, sana yardıma gelen kimse meleklerden bir kerîm melekti diye buyurdu.