Yolculuğun Sünneti

By | 11 Şubat 2015

Yolculuğun SünnetiYolculuğun Sünneti

YOLCULUĞA PERŞEMBE GÜNÜ VE ERKEN ÇIKMA

Ka’b ibni Malik -Allah ondan razı olsun-’den rivayet edil­diğine göre: “Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem Tebük Gaz­vesine perşembe günü çıktı. Zaten genellikle perşembe günü sefere çıkmayı severdi.” (Buhari, Cihad 103)

Sahabi Sahr ibni Vedaa el-Gamidi -Allah ondan razı olsun-‘den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aley­hi vesellem şöyle buyurdu: “Allah’ım ümmetimin erken kalkıp işine gücüne gidenlerin işlerinde ve rızıklarında bereketler ihsan eyle.” Ravi diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi vesel­lem Seriyye veya ordu gönderdiği zaman sabah erkenden gönderirdi. Sahr’da tüccardı, ticaret mal ve kervanlarını sa­bah erkenden yola çıkarır, işine erkenden başlardı.Bu sebeple malı çoğaldı ve büyük servet sahibi oldu. (Ebu Davud, Cihad 78. Tirmizi, Büyu 6)

YALNIZ YOLCULUK YAPMAMAK

İbni Ömer -Allah Onlardan razı olsun-’den rivayet edildi­ğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “İnsanlar yalnız başına yolculuk yapmanın ne kadar sakıncalı olduğunu bir bilselerdi hiçbir binek sahibi gece yolculuğuna yalnız çıkmazdı.” (Buhari, Cihad 135)

Amr ibni Şuayb -Allah ondan razı olsun-’ın babası yo­luyla dedesinden rivayet ettiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Bir yolcuya bir şeytan arka­daş olur. İki yolcuya iki şeytan arkadaş olur. Üç yolcu ise bir kervandır.”

Ebu Said ve Ebu Hüreyre -Allah ondan razı olsun-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Üç kimse yolculuğa çıkarsa aralarında birini başkan seçsinler.” (Ebu Davud, Cihad 80}

İbni Abbas -Allah onlardan razı olsun-‘dan rivayet edildi­ğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Arkadaşlığın en hayırlısı dört kişiden oluşandır. Harbe gön­derilen birliklerin en hayırlısı dört yüz kişi olandır. Orduların en hayırlısı ise dört bin kişiden meydana gelendir. Mevcudu on iki bine varan ordunun mağlubiyeti sayısının azlığından değil başka sebeplerdendir.” (Buhari, Cihad 83)

YOLCULUKTA YÜRÜMEK VE KONAKLAMAK

Ebu Hüreyre -Allah ondan razı olsun-‘den rivayet edildi­ğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyur­du: “Otu bol olan yerlerde yolculuk yaptığınız zaman otlardan istifade etmeleri için hayvanlarınıza da imkan verin. Kurak zamanlarda ve bölgelerde yola çıkmışsanız hayvanlarınızı gideceği yere çabucak varmaları için hızlıca sürün. Gece yat­mak için mola verecek olursanız yoldan ayrılıp bir kenara çe­kilip istirahatınızı yapın, zira yol üzeri; geceleyin hayvanların güzergahı ve haşeratın sığınağıdır. (Müslim, İmara 178)

Ebu Katade -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem yolculuğa çıkar da ge­celeyin konaklayacak olursa sağ yanının üzerine yatardı. Sa­baha karşı mola verirse sağ dirseğini diker, başını avucunun içine koyardı. (Müslim, Mescid 313)

Enes -Allah ondan razı olsun-’den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Gecele­yin yolculuk yapmaya bakınız. Çünkü gece yolculuğunda ra­hatça yol alınır, yol kısaymış gibi gelir.” (Ebu Davud, Cihad 57)

Ebu Sa’lebe el Huşenî -Allah ondan razı olsun- şöyle de­miştir: Sahabiler bir yerde konaklayınca dere boylarına ve dağ yollarına dağılırlardı. Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesel­lem: “Sizin bu şekilde dağ yollarına ve dere boylarına dağıl­manız şeytanın vesvese ve aldatmasındandır.” buyurdu. O günden sonra sahabiler konakladıkları yerlerde birbirlerin­den hiç ayrılmadılar. (Ebu Davud, Cihad 88)

Rıdvan beyatında bulunan Hanzaliyye oğlu diye anılan Sehl İbni Rebi ibni Amr el-Ensari -Allah ondan razı olsun- şöy­le demiştir: Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem karnı sırtına yapışmış, böğürleri göçmüş bir devenin yanından geçti ve:

“Konuşamayan bu hayvanlar hakkında Allah’tan korku­nuz. Besili ve semiz olarak binin ve yine besili ve semiz olarak kesip yiyin.” buyurdu. (Ebu Davud, Cihad 44)

Ebu Cafer Abdullah ibni Cafer -Allah Onlardan razı ol­sun- şöyle demiştir:

Günün birinde Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem beni terkisine (Binit hayvanının arkasına) aldı ve kimseye söylemeyeceğim bir sır verdi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve- sellem’in abdest bozmak için saklanacağı en uygun yer tepe arkası veya hurma bahçelerinin duvarlarının arkası idi. (Müs­lim böylece kısa olarak nakletti. Müslim, Hayz 79)

Rasûlüllah, Ensardan bir adamın bahçesine girdi. Bak­tı ki orada bir deve var. Deve Peygamberi görünce inledi ve gözleri yaşardı. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem deve­nin yanına gidip kulak ve hörgücünü şefkatle okşadı. Deve inlemesini kesti, bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi vesellem:

“Bu devenin sahibi kimdir? Veya bu deve kimindir?” diye sordu. Ensardan bir genç geldi ve: “Bu deve benimdir,” dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem’de:

“Allah’ın sana verdiği bu deve hakkında Allah’tan kork­muyor musun? O senin kendisini aç bıraktığını ve çok yor­duğunu bana haliyle şikayet ediyor.” buyurdu. (Ebu Davud, Cihad 44)

Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: “Bir yerde konakladığımız zaman develerin yüklerini çözüp eğerlerini alıp onları rahatlatmadan namaza durmazdık.” (Ebu Davud, Cihad 44)

YOLCULUK VE BENZERİ AYRILIŞLARDA VEDALAŞMAK

“İbrahim de Yakup da çocuklarına şu vasiyette bulun­du: Evlatlarım! Bakın Allah size en saf ve en temiz inancı (İslamı) bahşetti. Öyleyse ona teslim olmadan (müslüman olmadan) ölümün sizi altetmesine izin vermeyin.

Yoksa siz Yakup’a ölüm anı geldiğinde orada mı idi­niz? O zaman Yakup oğullarına: Benden sonra neye kulluk edeceksiniz? demişti. Onlar da: “Senin ilâhın ve ataların İbrahim, İsmail, İshak’ın gerçek ilahı olan, tek ilaha kulluk edeceğiz, biz ona teslim olanlarız”, dediler.” (Bakara 132- 133)

Zeyd ibni Erkam -Allah ondan razı olsun- şöyle demişti. Bir gün Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem ayağa kalkarak bize bir konuşma yaptı. Allah’a hamdü sena’dan sonra öğüt verip şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Ben de bir insanım. Yakında Rabbimin el­çisi bana da gelecek ve ben onun davetine uyup gideceğim. Size iki önemli şey bırakıyorum. Biri insanı doğruya götüren bir rehber ve nur olan Allah’ın kitabı Kur’an’dır, ona sımsıkı sarılın.”

Kur’an’a sarılma ve ona bağlanma konusunda tavsiyeler­de bulunup şöyle devam etti:

“Size bir de ehli beytimi bırakıyorum. Allah’tan korkun da ehli beytime saygılı davranın.” (Müslim, Fezailüs sahabe 36)

Ebu Süleyman Malik ibni Huveyris -Allah ondan razı ol­sun- şöyle demiştir: “Biz Rasûlullah’ın yanına gelmiştik, ay­nı yaşta gençlerdik. Yirmi gün boyunca yanında kalmıştık. Rasûlüllah çok merhametli ve şefkatli kimseydi. Bizim yakın­larımızı özlediğimizi anlayınca geride kimleri bıraktığımızı sordu. Biz de söyleyince şunları söyledi: “Haydi ailelerinizin yanma dönünüz. Orada kalınız, onlara dininizi öğretiniz. On­lara şu namazı şu vakitte bu namazı bu vakitte kılmalarını söyleyin. Namaz vakti gelince biriniz ezan okusun, en yaşlınız da imam olsun.” (Buhari, Ezan 17, Müslim, Mesacid 292)

benden gördüğünüz şekilde kılınız.” (Buhari, Ahâd 1)

Ömer ibn-ül Hattab -Allah ondan razı olsun- şöyle de­miştir: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den umre yap­mak için izin istedim, izin verdi ve: “Bizi duadan unutma ey kardeşciğim.” buyurdu. Onun bu sözüne karşılık bana dünya­yı verseler bu kadar sevinmezdim.

Abdullah ibni Ömer’in oğlu Salim’den rivayet olunmuş­tur. Abdullah ibni Ömer yolculuğa çıkacak kimseye şöyle derdi: “Bana yaklaş! Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem’in bizimle vedalaştığı gibi seninle vedalaşayım. Rasûlüllah ve­dalaşır ve şöyle derdi:

“Dinini koruyup emanetleri yerine getirmeniz ve tüm hayırlı amelleri güzelce sonuçlandırabilmen hususunda seni Allah’a emanet ediyorum.” (Tirmizi, Deavat 44)

Sahabî Abdullah ibni Yezid el-Hatmi -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem askerleri ve ordusuyla vedalaşmak istediği zaman: “Dininizi koruyup emanetleri yerine getirmeniz ve tüm hayırlı amel­lerinizi güzelce sonuçlandırabilmeniz hususunda sizi Allah’a emanet ediyorum.” derdi. (Ebu Davud, Cihad 73)

Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: “Bir adam Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek: ‘Ya Rasulal- lah! Yolculuğa çıkıyorum, duanızla beni azıklandırınız,’ dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem’de:

“Allah sana takva azığı versin.” dedi. Adam tekrarlayınca Rasûlüllah: “Allah günahını bağışlasın.” buyurdu. Adam üçün­cü defa tekrarlayınca Rasûlüllah: “Nerede olursan ol Allah sana hayrı kolaylaştırsın.” (Yani: Bulunduğun her yerde ko­layca hayır yapmanı sağlasın) buyurdu.” (Tirmizi, Deavat 45)

YOLCULUKTA YAPILACAK DUALAR

“Ve Allah bütün karşıt çiftleri de yaratandır ve bin­diğiniz hayvanlan ve gemileri de yaratan O’dur ki böyle- ce onların üzerlerine binip yerleşince Rabbinizin bunca nimetlerini hatırlayıp; bütün bunları bizim emrimize ve hizmetimize veren Allah ne yücedir, onu tüm noksanlık­lardan tenzih ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz.” (Zuhruf 12-13)

İbni Ömer -Allah Onlardan razı olsun-‘den rivayet edildi­ğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem yolculuğa çı­karken hayvanın üzerine binip iyice yerleşince üç tekbir alıp şöyle dua ederdi: “Bu biniti bizim hizmetimize vereni teşbih ve takdis ederiz yoksa biz buna güç yetiremezdik. Şüphesiz dönüp dolaşıp ona varacağız. Allah’ım bu yolculuğumuzda senden iyilik takva ve razı olacağın ameller işlemeyi nasib et­meni dileriz. Allahım bu yolcuğumuzu kolay kıl, uzağını yakın et. Allahım yolculuğumuzu kolaylaştır, yolumuzu kısalt, uza­ğını yakın et. Allahım yolculukta yardımcımız sensin, geride bıraktığımız çoluk çocuğumuzun koruyucusu da sensin. Alla­hım yolculuğun zorluklarından üzücü şeylerle karşılaşmak­tan ve dönüşte malımızda çoluk çocuğumuzda kötü haller görmekten sana sığınırım” der, dönüşünde de bunları okur ve şu cümleleri ilave ederdi: “Biz yolcular tevbe ederek Rabbimize ibadet ederek ve hamdederek dönüyoruz.” (Müslim, Hac 425)

Abdullah ibni Sercis -Allah ondan razı olsun-‘den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem yolculu­ğa çıkarken: “Yolculuğun güçlüklerinden, üzücü manzaralarla karşılaşmaktan, yükselişten sonra düşüşten, mazlumun bed­duasından ve dönüşte aile ve maldaki kötü görünümlerden Allah’a sığınırdı.” (Müslim, Hac 426)

Ali İbni Rabia -Allah ondan razı olsun-‘dan, şöyle demiş­tir: “Ali ibni Ebi Talib’i gördüm. Binmesi için hayvanı getirdik­leri zaman ayağını üzengiye koyunca, Bismillah dedi. Hayva­nın üzerine yerleşip doğrulunca: Elhamdülillah dedi ve sonra şöyle dedi; “Bunu bizim hizmetimize vereni teşbih ve takdis ederiz, yoksa biz buna güç yetiremezdik. Biz şüphesiz Rab- bimize döneceğiz”, dedi üç defa Elhamdülillah, üç defa Allahü ekber, dedi sonra da: “Ey Rabbim seni teşbih ederim. Ben kendime zulmettim, beni bağışla çünkü senden başka güna­hı bağışlayacak olan yoktur” ayetini okudu ve güldü. Bunun üzerine ey mü’minlerin emiri niçin güldün? dediler. 0 da şu cevabı verdi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in benim yaptığım gibi yaptığını ve benim güldüğüm gibi güldüğünü görmüş ve Ey Allah’ın Resulü niçin güldün? diye sormuştum: “Yüce Rabbin benden başka günahları bağışlayacak bir kim­senin olmadığını bilerek günahlarımızı bağışla diye dua eden kulundan razı olur.” buyurmuştur.” dedi. (Ebu Davud, Cihad 74, Tirmizi, Deavat 46)

YOLCULUKTA TEKBİR VE TEŞBİH GETİRMEK

Cabir -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: “Biz yolcu­lukta tepelere çıktığımızda “Allahü ekber”, vadilere indiğimiz­de de “Sübhanallah” derdik.” (Buhari, Cihad 132)

İbni Ömer (Allah Onlardan razı olsun) şöyle demiştir: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ve askerleri tepelere çıktıklarında “Allahü ekber”, düzlüklere indiklerinde de “Süb­hanallah” diye teşbih ederlerdi.” (Ebu Davud, Cihad 72)

Yine İbni Ömer -Allah onlardan razı olsun- şöyle demiş­tir: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hac ve umre’den dönerken her yokuş ve yüksek yere çıktığında üç kere “Alla­hü ekber” der, sonra: “Allah’tan başka ilah yoktur, onun ortağı yoktur, mülk onundur, hamd ona mahsustur, onun her şeye gücü yeter. Artık dönüyoruz, günahlarımızdan tevbe ederiz, Allah’a ibadet, secde ve hamd ederiz. Allah verdiği sözü ye­rine getirdi, kuluna yardım etti ve o kudretiyle düşman or­dularını hezimete uğratıp perişan etti.” buyururdu. (Buhari, Cihad 158)

Müslim’in farklı bir rivayetinde; “Büyük ve küçük harblerden veya hac ve umreden döndüğünde,” kaydı yer almak­tadır. (Müslim, Hac 428)

Ebu Hüreyre -Allah ondan razı olsun-’den rivayete gö­re: “Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e: “Ey Allah’ın elçisi sefere çıkmak istiyorum, bana öğüt ver,” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’de ona: “Allah’tan kork, her yüksek yere çıktığında Allahü ekber de.” buyurdu. Adam gittikten sonra arkasından: “Allahım ona uzakları yakın et ve bu seferi ona kolay kıl.” diye dua etti.” (Tirmizi, Deavat 45)

Ebu Musa el Eş’ari -Allah ondan razı olsun- şöyle demiş­tir: “Biz bir yolculukta Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’le beraberdik. Tepelere çıktıkça “Allahü ekber, la ilahe illallah” diye yüksek sesle tekbir ve tehlil getirdik. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Ey insanlar kendinizi zorlamayınız. Zira siz sağıra ve yanınızda bulunmayan biri­ne dua etmiyorsunuz. Allah daima sizinle beraberdir, işitir ve size sizden daha yakındır.” buyurdu. (Buhari, Cihad 131)

YOLCULUKTAN ÇABUK DÖNMEK

Ebu Hüreyre -Allah ondan razı olsun-’den rivayet edildi­ğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyur­du: “Yolculuk bir çeşit azaptır. Doğru dürüst vaktinde yiyip iç­mekten sizi alıkor. Herhangi biriniz işini bitirince evine dön­mekte acele etsin.” (Buhari, Umre 19, Müslim, İmare 179)

YOLCULUKTAN EVE GÜNDÜZ DÖNMEK

Cabir -Allah ondan razı olsun-‘den rivayet edildiğine gö­re Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Uzun bir süre ailesinden uzak kalan kimse evine geceleyin ansızın gelmesin.” (Buhari, Nikah 130. Müslim, İmara 183)

Enes -Allah ondan razı olsun-‘dan rivayet edildiğine gö­re: “Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem bir yolcuktan dön­düğü zaman evine gece girmezdi. Kuşluk vakti veya akşamle­yin gelirdi.”

YOLCUNUN DÖNÜŞTE NE SÖYLEYECEĞİ

Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: “Peygam­ber sallallahu aleyhi vesellem’le birlikte bir seferden dönü­yorduk. Medine’yi görebilecek bir yere gelince Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şunları söyledi:

“Seferden dönüyoruz. Günahlarımızdan dolayı tevbe ediyoruz. Rabbimize ibadet ve hamd ediyoruz” Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bu sözü Medine’ye gelinceye kadar söylemeye devam etti.”

İSTİHARE VE İSTİŞARE

“…Ey peygamber! Toplumu ilgilendiren her konuda ümmetine danış, görüşlerini al!…” (Al-i İmran 159)

“…O mü’minler ki, işlerini aralarında danışarak ya­parlar.” (Şûra 38)

Cabir -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem Kur’an’dan bir sure öğretir gibi her iş için bize istihareyi öğretir ve şöyle buyururdu:

“Herhangi biriniz bir iş yapmak istediğinde farz namaz­lardan ayrı olarak iki rekat namaz kılsın, namazdan sonra şöyle desin: “Allah’ım sen her şeyi bilirsin bu hususta hakkım­da hayırlı olanı da bana bildir. Senin her şeye gücün yetiği için senden güç ve kuvvet istiyorum. Her şeyi bilhassa bu işimle alakalı hayırlı olanı nasib etmeni senin o büyük lütfundan is­tiyorum. Çünkü senin gücün her şeye yeter, benim ise yetmez. Sen her şeyi bilirsin, ben bilemem, şüphesiz sen duyularla id­rak edilemeyen bilinemeyen şeyleri de bilirsin. Allahım eğer bu iş hakkımda, dinimde, dünyamda ve ahiretim için şimdi veya daha sonrası için hayırlı olduğunu biliyorsan ki mut­laka biliyorsun onu yapmayı bana nasib et, kolaylık ver ve onu bana mübarek kıl. Şayet bu iş benim dinim, dünyam ve ahiretim için kötü ve şerli olduğunu biliyorsan ki mutlaka bilirsin şimdi veya daha sonrası için kötü ve şerli olduğunu biliyorsan onu benden beni ondan uzaklaştır. Hayır nerede ise onu bana nasib et, sonra da beni onunla memnun et.” der, sonra isteyeceğini söylerdi. (Buhari, Teheccüd 28)