Yolculuğun Sünneti
YOLCULUĞA PERŞEMBE GÜNÜ VE ERKEN ÇIKMA
Ka’b ibni Malik -Allah ondan razı olsun-’den rivayet edildiğine göre: “Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem Tebük Gazvesine perşembe günü çıktı. Zaten genellikle perşembe günü sefere çıkmayı severdi.” (Buhari, Cihad 103)
Sahabi Sahr ibni Vedaa el-Gamidi -Allah ondan razı olsun-‘den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Allah’ım ümmetimin erken kalkıp işine gücüne gidenlerin işlerinde ve rızıklarında bereketler ihsan eyle.” Ravi diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Seriyye veya ordu gönderdiği zaman sabah erkenden gönderirdi. Sahr’da tüccardı, ticaret mal ve kervanlarını sabah erkenden yola çıkarır, işine erkenden başlardı.Bu sebeple malı çoğaldı ve büyük servet sahibi oldu. (Ebu Davud, Cihad 78. Tirmizi, Büyu 6)
YALNIZ YOLCULUK YAPMAMAK
İbni Ömer -Allah Onlardan razı olsun-’den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “İnsanlar yalnız başına yolculuk yapmanın ne kadar sakıncalı olduğunu bir bilselerdi hiçbir binek sahibi gece yolculuğuna yalnız çıkmazdı.” (Buhari, Cihad 135)
Amr ibni Şuayb -Allah ondan razı olsun-’ın babası yoluyla dedesinden rivayet ettiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Bir yolcuya bir şeytan arkadaş olur. İki yolcuya iki şeytan arkadaş olur. Üç yolcu ise bir kervandır.”
Ebu Said ve Ebu Hüreyre -Allah ondan razı olsun-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Üç kimse yolculuğa çıkarsa aralarında birini başkan seçsinler.” (Ebu Davud, Cihad 80}
İbni Abbas -Allah onlardan razı olsun-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Arkadaşlığın en hayırlısı dört kişiden oluşandır. Harbe gönderilen birliklerin en hayırlısı dört yüz kişi olandır. Orduların en hayırlısı ise dört bin kişiden meydana gelendir. Mevcudu on iki bine varan ordunun mağlubiyeti sayısının azlığından değil başka sebeplerdendir.” (Buhari, Cihad 83)
YOLCULUKTA YÜRÜMEK VE KONAKLAMAK
Ebu Hüreyre -Allah ondan razı olsun-‘den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Otu bol olan yerlerde yolculuk yaptığınız zaman otlardan istifade etmeleri için hayvanlarınıza da imkan verin. Kurak zamanlarda ve bölgelerde yola çıkmışsanız hayvanlarınızı gideceği yere çabucak varmaları için hızlıca sürün. Gece yatmak için mola verecek olursanız yoldan ayrılıp bir kenara çekilip istirahatınızı yapın, zira yol üzeri; geceleyin hayvanların güzergahı ve haşeratın sığınağıdır. (Müslim, İmara 178)
Ebu Katade -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem yolculuğa çıkar da geceleyin konaklayacak olursa sağ yanının üzerine yatardı. Sabaha karşı mola verirse sağ dirseğini diker, başını avucunun içine koyardı. (Müslim, Mescid 313)
Enes -Allah ondan razı olsun-’den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Geceleyin yolculuk yapmaya bakınız. Çünkü gece yolculuğunda rahatça yol alınır, yol kısaymış gibi gelir.” (Ebu Davud, Cihad 57)
Ebu Sa’lebe el Huşenî -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: Sahabiler bir yerde konaklayınca dere boylarına ve dağ yollarına dağılırlardı. Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem: “Sizin bu şekilde dağ yollarına ve dere boylarına dağılmanız şeytanın vesvese ve aldatmasındandır.” buyurdu. O günden sonra sahabiler konakladıkları yerlerde birbirlerinden hiç ayrılmadılar. (Ebu Davud, Cihad 88)
Rıdvan beyatında bulunan Hanzaliyye oğlu diye anılan Sehl İbni Rebi ibni Amr el-Ensari -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem karnı sırtına yapışmış, böğürleri göçmüş bir devenin yanından geçti ve:
“Konuşamayan bu hayvanlar hakkında Allah’tan korkunuz. Besili ve semiz olarak binin ve yine besili ve semiz olarak kesip yiyin.” buyurdu. (Ebu Davud, Cihad 44)
Ebu Cafer Abdullah ibni Cafer -Allah Onlardan razı olsun- şöyle demiştir:
Günün birinde Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem beni terkisine (Binit hayvanının arkasına) aldı ve kimseye söylemeyeceğim bir sır verdi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve- sellem’in abdest bozmak için saklanacağı en uygun yer tepe arkası veya hurma bahçelerinin duvarlarının arkası idi. (Müslim böylece kısa olarak nakletti. Müslim, Hayz 79)
Rasûlüllah, Ensardan bir adamın bahçesine girdi. Baktı ki orada bir deve var. Deve Peygamberi görünce inledi ve gözleri yaşardı. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem devenin yanına gidip kulak ve hörgücünü şefkatle okşadı. Deve inlemesini kesti, bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi vesellem:
“Bu devenin sahibi kimdir? Veya bu deve kimindir?” diye sordu. Ensardan bir genç geldi ve: “Bu deve benimdir,” dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem’de:
“Allah’ın sana verdiği bu deve hakkında Allah’tan korkmuyor musun? O senin kendisini aç bıraktığını ve çok yorduğunu bana haliyle şikayet ediyor.” buyurdu. (Ebu Davud, Cihad 44)
Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: “Bir yerde konakladığımız zaman develerin yüklerini çözüp eğerlerini alıp onları rahatlatmadan namaza durmazdık.” (Ebu Davud, Cihad 44)
YOLCULUK VE BENZERİ AYRILIŞLARDA VEDALAŞMAK
“İbrahim de Yakup da çocuklarına şu vasiyette bulundu: Evlatlarım! Bakın Allah size en saf ve en temiz inancı (İslamı) bahşetti. Öyleyse ona teslim olmadan (müslüman olmadan) ölümün sizi altetmesine izin vermeyin.
Yoksa siz Yakup’a ölüm anı geldiğinde orada mı idiniz? O zaman Yakup oğullarına: Benden sonra neye kulluk edeceksiniz? demişti. Onlar da: “Senin ilâhın ve ataların İbrahim, İsmail, İshak’ın gerçek ilahı olan, tek ilaha kulluk edeceğiz, biz ona teslim olanlarız”, dediler.” (Bakara 132- 133)
Zeyd ibni Erkam -Allah ondan razı olsun- şöyle demişti. Bir gün Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem ayağa kalkarak bize bir konuşma yaptı. Allah’a hamdü sena’dan sonra öğüt verip şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Ben de bir insanım. Yakında Rabbimin elçisi bana da gelecek ve ben onun davetine uyup gideceğim. Size iki önemli şey bırakıyorum. Biri insanı doğruya götüren bir rehber ve nur olan Allah’ın kitabı Kur’an’dır, ona sımsıkı sarılın.”
Kur’an’a sarılma ve ona bağlanma konusunda tavsiyelerde bulunup şöyle devam etti:
“Size bir de ehli beytimi bırakıyorum. Allah’tan korkun da ehli beytime saygılı davranın.” (Müslim, Fezailüs sahabe 36)
Ebu Süleyman Malik ibni Huveyris -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: “Biz Rasûlullah’ın yanına gelmiştik, aynı yaşta gençlerdik. Yirmi gün boyunca yanında kalmıştık. Rasûlüllah çok merhametli ve şefkatli kimseydi. Bizim yakınlarımızı özlediğimizi anlayınca geride kimleri bıraktığımızı sordu. Biz de söyleyince şunları söyledi: “Haydi ailelerinizin yanma dönünüz. Orada kalınız, onlara dininizi öğretiniz. Onlara şu namazı şu vakitte bu namazı bu vakitte kılmalarını söyleyin. Namaz vakti gelince biriniz ezan okusun, en yaşlınız da imam olsun.” (Buhari, Ezan 17, Müslim, Mesacid 292)
benden gördüğünüz şekilde kılınız.” (Buhari, Ahâd 1)
Ömer ibn-ül Hattab -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den umre yapmak için izin istedim, izin verdi ve: “Bizi duadan unutma ey kardeşciğim.” buyurdu. Onun bu sözüne karşılık bana dünyayı verseler bu kadar sevinmezdim.
Abdullah ibni Ömer’in oğlu Salim’den rivayet olunmuştur. Abdullah ibni Ömer yolculuğa çıkacak kimseye şöyle derdi: “Bana yaklaş! Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem’in bizimle vedalaştığı gibi seninle vedalaşayım. Rasûlüllah vedalaşır ve şöyle derdi:
“Dinini koruyup emanetleri yerine getirmeniz ve tüm hayırlı amelleri güzelce sonuçlandırabilmen hususunda seni Allah’a emanet ediyorum.” (Tirmizi, Deavat 44)
Sahabî Abdullah ibni Yezid el-Hatmi -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem askerleri ve ordusuyla vedalaşmak istediği zaman: “Dininizi koruyup emanetleri yerine getirmeniz ve tüm hayırlı amellerinizi güzelce sonuçlandırabilmeniz hususunda sizi Allah’a emanet ediyorum.” derdi. (Ebu Davud, Cihad 73)
Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: “Bir adam Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek: ‘Ya Rasulal- lah! Yolculuğa çıkıyorum, duanızla beni azıklandırınız,’ dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem’de:
“Allah sana takva azığı versin.” dedi. Adam tekrarlayınca Rasûlüllah: “Allah günahını bağışlasın.” buyurdu. Adam üçüncü defa tekrarlayınca Rasûlüllah: “Nerede olursan ol Allah sana hayrı kolaylaştırsın.” (Yani: Bulunduğun her yerde kolayca hayır yapmanı sağlasın) buyurdu.” (Tirmizi, Deavat 45)
YOLCULUKTA YAPILACAK DUALAR
“Ve Allah bütün karşıt çiftleri de yaratandır ve bindiğiniz hayvanlan ve gemileri de yaratan O’dur ki böyle- ce onların üzerlerine binip yerleşince Rabbinizin bunca nimetlerini hatırlayıp; bütün bunları bizim emrimize ve hizmetimize veren Allah ne yücedir, onu tüm noksanlıklardan tenzih ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz.” (Zuhruf 12-13)
İbni Ömer -Allah Onlardan razı olsun-‘den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem yolculuğa çıkarken hayvanın üzerine binip iyice yerleşince üç tekbir alıp şöyle dua ederdi: “Bu biniti bizim hizmetimize vereni teşbih ve takdis ederiz yoksa biz buna güç yetiremezdik. Şüphesiz dönüp dolaşıp ona varacağız. Allah’ım bu yolculuğumuzda senden iyilik takva ve razı olacağın ameller işlemeyi nasib etmeni dileriz. Allahım bu yolcuğumuzu kolay kıl, uzağını yakın et. Allahım yolculuğumuzu kolaylaştır, yolumuzu kısalt, uzağını yakın et. Allahım yolculukta yardımcımız sensin, geride bıraktığımız çoluk çocuğumuzun koruyucusu da sensin. Allahım yolculuğun zorluklarından üzücü şeylerle karşılaşmaktan ve dönüşte malımızda çoluk çocuğumuzda kötü haller görmekten sana sığınırım” der, dönüşünde de bunları okur ve şu cümleleri ilave ederdi: “Biz yolcular tevbe ederek Rabbimize ibadet ederek ve hamdederek dönüyoruz.” (Müslim, Hac 425)
Abdullah ibni Sercis -Allah ondan razı olsun-‘den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem yolculuğa çıkarken: “Yolculuğun güçlüklerinden, üzücü manzaralarla karşılaşmaktan, yükselişten sonra düşüşten, mazlumun bedduasından ve dönüşte aile ve maldaki kötü görünümlerden Allah’a sığınırdı.” (Müslim, Hac 426)
Ali İbni Rabia -Allah ondan razı olsun-‘dan, şöyle demiştir: “Ali ibni Ebi Talib’i gördüm. Binmesi için hayvanı getirdikleri zaman ayağını üzengiye koyunca, Bismillah dedi. Hayvanın üzerine yerleşip doğrulunca: Elhamdülillah dedi ve sonra şöyle dedi; “Bunu bizim hizmetimize vereni teşbih ve takdis ederiz, yoksa biz buna güç yetiremezdik. Biz şüphesiz Rab- bimize döneceğiz”, dedi üç defa Elhamdülillah, üç defa Allahü ekber, dedi sonra da: “Ey Rabbim seni teşbih ederim. Ben kendime zulmettim, beni bağışla çünkü senden başka günahı bağışlayacak olan yoktur” ayetini okudu ve güldü. Bunun üzerine ey mü’minlerin emiri niçin güldün? dediler. 0 da şu cevabı verdi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in benim yaptığım gibi yaptığını ve benim güldüğüm gibi güldüğünü görmüş ve Ey Allah’ın Resulü niçin güldün? diye sormuştum: “Yüce Rabbin benden başka günahları bağışlayacak bir kimsenin olmadığını bilerek günahlarımızı bağışla diye dua eden kulundan razı olur.” buyurmuştur.” dedi. (Ebu Davud, Cihad 74, Tirmizi, Deavat 46)
YOLCULUKTA TEKBİR VE TEŞBİH GETİRMEK
Cabir -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: “Biz yolculukta tepelere çıktığımızda “Allahü ekber”, vadilere indiğimizde de “Sübhanallah” derdik.” (Buhari, Cihad 132)
İbni Ömer (Allah Onlardan razı olsun) şöyle demiştir: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ve askerleri tepelere çıktıklarında “Allahü ekber”, düzlüklere indiklerinde de “Sübhanallah” diye teşbih ederlerdi.” (Ebu Davud, Cihad 72)
Yine İbni Ömer -Allah onlardan razı olsun- şöyle demiştir: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hac ve umre’den dönerken her yokuş ve yüksek yere çıktığında üç kere “Allahü ekber” der, sonra: “Allah’tan başka ilah yoktur, onun ortağı yoktur, mülk onundur, hamd ona mahsustur, onun her şeye gücü yeter. Artık dönüyoruz, günahlarımızdan tevbe ederiz, Allah’a ibadet, secde ve hamd ederiz. Allah verdiği sözü yerine getirdi, kuluna yardım etti ve o kudretiyle düşman ordularını hezimete uğratıp perişan etti.” buyururdu. (Buhari, Cihad 158)
Müslim’in farklı bir rivayetinde; “Büyük ve küçük harblerden veya hac ve umreden döndüğünde,” kaydı yer almaktadır. (Müslim, Hac 428)
Ebu Hüreyre -Allah ondan razı olsun-’den rivayete göre: “Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e: “Ey Allah’ın elçisi sefere çıkmak istiyorum, bana öğüt ver,” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’de ona: “Allah’tan kork, her yüksek yere çıktığında Allahü ekber de.” buyurdu. Adam gittikten sonra arkasından: “Allahım ona uzakları yakın et ve bu seferi ona kolay kıl.” diye dua etti.” (Tirmizi, Deavat 45)
Ebu Musa el Eş’ari -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: “Biz bir yolculukta Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’le beraberdik. Tepelere çıktıkça “Allahü ekber, la ilahe illallah” diye yüksek sesle tekbir ve tehlil getirdik. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Ey insanlar kendinizi zorlamayınız. Zira siz sağıra ve yanınızda bulunmayan birine dua etmiyorsunuz. Allah daima sizinle beraberdir, işitir ve size sizden daha yakındır.” buyurdu. (Buhari, Cihad 131)
YOLCULUKTAN ÇABUK DÖNMEK
Ebu Hüreyre -Allah ondan razı olsun-’den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Yolculuk bir çeşit azaptır. Doğru dürüst vaktinde yiyip içmekten sizi alıkor. Herhangi biriniz işini bitirince evine dönmekte acele etsin.” (Buhari, Umre 19, Müslim, İmare 179)
YOLCULUKTAN EVE GÜNDÜZ DÖNMEK
Cabir -Allah ondan razı olsun-‘den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Uzun bir süre ailesinden uzak kalan kimse evine geceleyin ansızın gelmesin.” (Buhari, Nikah 130. Müslim, İmara 183)
Enes -Allah ondan razı olsun-‘dan rivayet edildiğine göre: “Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem bir yolcuktan döndüğü zaman evine gece girmezdi. Kuşluk vakti veya akşamleyin gelirdi.”
YOLCUNUN DÖNÜŞTE NE SÖYLEYECEĞİ
Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: “Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’le birlikte bir seferden dönüyorduk. Medine’yi görebilecek bir yere gelince Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şunları söyledi:
“Seferden dönüyoruz. Günahlarımızdan dolayı tevbe ediyoruz. Rabbimize ibadet ve hamd ediyoruz” Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bu sözü Medine’ye gelinceye kadar söylemeye devam etti.”
İSTİHARE VE İSTİŞARE
“…Ey peygamber! Toplumu ilgilendiren her konuda ümmetine danış, görüşlerini al!…” (Al-i İmran 159)
“…O mü’minler ki, işlerini aralarında danışarak yaparlar.” (Şûra 38)
Cabir -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem Kur’an’dan bir sure öğretir gibi her iş için bize istihareyi öğretir ve şöyle buyururdu:
“Herhangi biriniz bir iş yapmak istediğinde farz namazlardan ayrı olarak iki rekat namaz kılsın, namazdan sonra şöyle desin: “Allah’ım sen her şeyi bilirsin bu hususta hakkımda hayırlı olanı da bana bildir. Senin her şeye gücün yetiği için senden güç ve kuvvet istiyorum. Her şeyi bilhassa bu işimle alakalı hayırlı olanı nasib etmeni senin o büyük lütfundan istiyorum. Çünkü senin gücün her şeye yeter, benim ise yetmez. Sen her şeyi bilirsin, ben bilemem, şüphesiz sen duyularla idrak edilemeyen bilinemeyen şeyleri de bilirsin. Allahım eğer bu iş hakkımda, dinimde, dünyamda ve ahiretim için şimdi veya daha sonrası için hayırlı olduğunu biliyorsan ki mutlaka biliyorsun onu yapmayı bana nasib et, kolaylık ver ve onu bana mübarek kıl. Şayet bu iş benim dinim, dünyam ve ahiretim için kötü ve şerli olduğunu biliyorsan ki mutlaka bilirsin şimdi veya daha sonrası için kötü ve şerli olduğunu biliyorsan onu benden beni ondan uzaklaştır. Hayır nerede ise onu bana nasib et, sonra da beni onunla memnun et.” der, sonra isteyeceğini söylerdi. (Buhari, Teheccüd 28)