Şarkı Türkü ve İlâhi Dinlemenin Ölçüsü Nedir?

By | 10 Şubat 2015

sarki-turku-ve-ilahi-dinlemenin-olcusu-nedirİslâma göre bazı sesler helâl, bazı sesler ise haramdır. Yüce ve dinî hüzünleri, İlâhî aşkları, sevgileri hatırlatan sesler helâldir. Şikâyet dolu, acı ve ıstırabı arttıran hüzünleri, kişiyi günaha sürüklemeye vesile olan şehevî ve cinsel duyguları tahrik eden sesler haramdır. Dinin açıkça belirtmediği sesler ise ruh ve vicdana yaptığı tesire göre hüküm alır.

usikîde iki ses kullanılır: insan sesi ve âlet sesi. Bir eser icra edilirken ya tek başına insan sesi veya müzik âletleri kullanılır; çok kere de her ikisinden birden istifade edilir. Her üç halde de insanın hoşuna giden, onun zevk duyduğu ve tesirinde kaldığı ölçülü, belli bir makamda ses çıkarılır.

Bu sesler mahiyetine, konusuna ve tesirine göre değerlendirilir. Ya insanın ruhuna tesir eder, onda ulvî, dinî, hamâsî hislerin canlanmasına sebep olur; ya da dinlediği bir musikî parçası, nefsine ve süflî hislere hitap ederek yüce hislerin körelmesine sebebiyet verir.

Meşru olan, dinlenilmesinde bir sakınca olmayan ses, insana ulvî hüzünleri, yani dünyanın fâniliğini, ölümün her an gelebileceğini, insanın bir gün gelip toprak olacağını, Allah korkusunu hatırlatmalı veya İlâhî aşkı, Allah sevgisini, dünya üzerinde Cenâb-ı Hakkın güzel sanat eserlerindeki yüce isimlerinin ve sıfatlarının tecellîlerini hatıra getirmeli. Bu hisleri harekete geçiren her türlü sesi dinlemek helâl ve caizdir.

Fakat yetimane hüzünleri; yani insana ümitsizlik veren, sevdiği kimselerden ve nimetlerden ayrılmanın ıstırabını hatırlatan, insanı kötümserliğe, karamsarlığa iten; insanın şehevanî hislerine hitap eden, dinlediği zaman nefsin hoşuna giden sesler dinlemek ise caiz değildir.

Bu iki sınıfa girmeyen birtakım sesler de vardır ki, insandan insana değişir. Meselâ aynı musikî parçasını dinleyen iki kişiden birisi nefsânî bir his duyarken, diğeri ondan daha ulvî bir mânâ çıkarmaktadır. Meselâ,

“İncecikten bir kar yağar,
Tozar elif elif diye Deli gönül abdal olmuş,
Gezer elif elif diye”

parçasını bir musikî eşliğinde dinleyen iki kişiden birisi “elif”ten Allah’ı hatırlayıp, İlâhî aşkı düşünürken; öbürü zahirî mânâsına bakarak “elif”ten bir kadını hatırlar, mecâzî bir aşkı düşünür.

Bir başka misâl: Yunus’un,

“Aşkın aldı benden beni Bana Seni gerek Seni Ben yanarım dünü gün Bana Seni gerek Seni
Aşkın şarâbından içem Mecnûn olup dağa diişem Şensin dünü gün endîşem Bana Seni gerek Seni”

şiiri bugün hem İlâhî olarak, hem de türkü formatında söyleniyor. Şimdi biri burada geçen “aşk”tan İlâhî aşkı düşünürken, diğeri zâhirî mânâsına bakarak mecâzî bir aşkı hatırlar.

İmam Gazalî Hazretleri ise musikîyi, haram, mekruh ve mubah olmak üzere üç ana başlık altında inceleyerek şöyle der:

1. Dünya arzusu ve şehvet hisleri ile dolup taşan kimseler için yalnızca bu duyguları tahrik eden sesler haramdır.
2. Vakitlerinin çoğunu buna veren, meşguliyeti âdet haline getiren kimse için mekruhtur.
3. Allah sevgisi ile dolup taşan, duyduğu güzel ses kendisinde yalnızca güzel sıfatları tahrik eden kimse için müstehaptır.

İmam Gazali daha sonra, musikîyi haram kılan şeyin kendisi değil, sonradan ânz olan bazı sebepler olduğunu ifade eder, bunu da şöyle tasnif eder:

1. Şarkı söyleyen kadın olur, dinleyen de kadın sesinin şehvetini tahrik edeceğinden korkarsa dinlemek haramdır. Burada haram hükmü müzikten değil, kadının sesinden gelmektedir.
2. Şarkı ve türkünün güftesi bozuk, İslâm inancına ve ahlâkına aykırı ise, bunu müzikli veya müziksiz söylemek ve dinlemek haramdır.

3. Gençliği icabı şehevî duyguların mahkûmu olan kimse aşırı derecede müziğe düşer, vaktinin çoğunu bu yolda geçirirse sefih olur.