Sahabenin İnfak Etmedeki Gayreti
Ebû Mesûd’dan, -Allah ondan razı olsun- O şöyle dedi:
“Sadaka âyeti (Tevbe: 103] indiğinde bizler sadaka verebilmek için sırtımızda yük taşıdık. Bir adam gelip (Abdurrahman ibnu Avf] malından çokça sadaka verdi. Bunun üzerine (münafıklar] o adama, gösterişçi, bunu riya için yaptı, dediler. Diğer bir adam geldi (Ebu Agîl] ve o da bir sâ’ hurma sadaka verdi. Bu defa da onun için, Allah bu adamın sadaka olarak verdiği bir sâ’dan zengindir. Bunun üzerine şu âyet indi: «Allah, müminlerden gönlünden kopup fazla sadaka verenleri ayıplayanlarla takatları dışında bir şey bulamayanları alaya alanları, (kendi davranışlarıyla cezalandırır ve onları) niaskara eder. Onlar için acı bir azâb vardır.» (Tevbe: 79]
Vaaz
“Onların mallarından sadaka al” (Tevbe sûresi (9), 103) âyeti inince ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de kendilerini sadaka vermeye teşvik edince, sadaka olarak verecek bir şeyi bulunmayan fakat her İlâhî emre sarılmayı mücâhede olarak değerlendiren sahâbîler, hammallık, amelelik yapmaya ve kazandıklarından sadaka vermeye başlamışlardır. Anlaşıldığına göre zenginiyle fakiriyle sahâbîler diğer ibadet ve emirlere olduğu gibi sadaka emrine de büyük bir heyecan, gayret ve özveri ile katılmışlardır. Onların bu heyecanlı mücâhedeleri, münâfıklar tarafından şevk kırıcı sözlerle karşılanmıştır.
Hadisin değişik rivâyetlerinden anlaşıldığına göre, çokça para getiıen Abdurrahman İbni Avf dir. Servetinin yarısı olan dört bin dirhemi tasadduk etmiştir. Onun bu hareketi, münâfıklarca, gösteriş ve riyâ olarak nitelendirilmiş, bir sa’ yani bir ölçek hurma getiren Ebû Akil el-Ensârî de, “Allah bunun bir sa’ hurmasına muhtaç değildir” diye hafife alınmış, alay konusu yapılmıştı. Oysa Ebû Akîl de o gün çalışıp kazandığı hurmaların yarısını getirmişti. Aslında münâfıkların çekemedikleri, ashâb-ı kirâmın zenginiyle fakiriyle mal veya kazançlarının yüzde ellilik bölümünü tasadduk etmeleriydi. Bu iki örnekte sadaka olarak verilen miktar değişse de, sadaka verenlerin fedakârlık oranları değişmiyordu. Yüzde elli oranında bir tasadduk gayreti… Herkes kendi çapında ama birbirine eşit oranda fedakârlık yapıyordu. Mücâhede aynı ölçülerle yürütülüyordu. Ashâb-ı kirâmın fazileti, üstünlüğü, biraz da bu noktalarda aranmalıdır. Onların bu faziletli hareketleriyle alay etmek isteyenler, meâlini verdiğimiz, Tevbe sûresi’nin 79. âyetiyle susturulmuşlardır.
Vaazdan Öğrendiklerimiz:
Yapılan bir iyiliği, ne kadar az olursa olsun, küçük görmek doğru değildir.
Allah Teâlâ’nın emirlerine herkes gücü yettiğince uymaya çalışmalı ve bu konuda kendilerini kınayanlara aldırış etmemelidir.
Mücâhede her türlü emre gücü ölçüsünde sarılmakla gerçekleşir.
Ashâb-ı kirâm, emirleri yerine getirmede son derece gayretli idiler.
Sadaka vermek, az da olsa, ihmâl edilmemelidir. Buna küçükleri de alıştırmalıdır. Çünkü sadaka cehennem ateşini söndürür.
Toplumda gelir dengesizliği yüzünden çıkacak kargaşaları önler.