Riba (Faiz)

By | 16 Eylül 2014

Riba(Faiz)Hadîs-i şerifde zikredilen helak edici yedi büyük günahın beşincisi de “Rıbâ”dır. Yâni faiz. Cemiyeti kasıp kavuran, nice ocakların sönmesine sebep olan büyük belâ!

Bugün bundan şikâyet etmeyen hiç kimse yoktur. Fakat kurtulmak o kadar kolay değildir. Çünkü faizin girmediği bir müessese yok gibidir. Bir alev ve bir ateş seli hâlinde bu şeytan sütü her kucağa, her kasaya akmaktadır.

Devlet bundan şikâyetçi, millet şikâyetçi, esnaf şikâyetçi. Bunun pençe-i kahrına düşüp de inlemeyen kimse gösterilemez. Ne var ki, kanun da bundan yana… İnsanın kendi eliyle başına sardığı belâya bir bakınız. Koca devlet faiz ödemekten belini doğrultamazken, halkı da buna bulaştırmanın yolları aranmaktadır.

Faiz demek, bin lira verip, iki bin lira geri almaktır. Faiz, insanın malını karşılıksız almanın adıdır. Çünkü bin lirayı iki bin liraya satan; fazlalığı karsılıksız almış demektir. Yani bin lira ver, sırt üstü yat, geri alırken iki bin lira olarak al.

Borç para veren, parası olduğu için vermektedir. Borç alan da ihtiyacından dolayı alır. Şu halde veren zengin, alan fakirdir. Faiz, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapar. İşte bu sebeple mukaddes dinimiz ribâyı haram kılmış, büyük günahlardan saymıştır.

Aziz ve Celil olan Allah buyuruyor :  “Ribâ (faiz) yiyenler kendilerini şeytan çarpmış birer deliden başka bir halde (kabirlerinden) kalkmazlar. Böyle olması da onların: “Alım satım da ribâ gibidir” demeleridir. Halbuki Allah, alış verişi helâl, ribâyi (faiz) haram kılmıştır.”(Bakara 275)

İslâm, bir rahmet ve şefkat menbaıdır. İslâm pınarının kumalarından sadece şefkat ve rahmet akar. Faiz ise bunun tam zıttıdır. İnsan yüreğindeki her türlü şefkat ve merhameti söndürür, insanı sadece maddenin zebunu eder ve ona elini bulaştıran kimse artık acımayı da unutur.

Faiz, öyle bir belâdır ki, onun kuyusuna düşenin çıkması artık imkânsızdır. Yıllar yılı devletimiz bile selâmete çıkamıyor, nerde kaldı ki borçlu bir kimse kurtulsun…

Bazı hışır kafaların faize helâl gözü ile bakmaları ve herkesi ona bulaştırmak istemeleri onun hayırlı bir şey olduğunu göstermez.

Atma sözüm yabana, Sen bir kulak ver bana!..

Elmalılı M. Hamdi Yazır merhum, bu ayetlerin tefsirinde uzun uzun anlattıktan sonra ribânın haram kılınışının sebeplerini şöyle sıralıyor:

1) … Ribâ, insanın malını karşılıksız olarak almaktır. Yüz lirayı (artık yüz lira tarih oldu ya), yüzbir liraya peşin ya da veresiye satmak bütün çıplaklığıyla açıktır ki, o bir lira fazlayı karşılıksız almak insanın malı da kendi ihtiyacıyla alâkalı olduğundan bunun gasbedilmesi haramdır. Nitekim Resulüllah (Sallallahü Aleyhi Ve Sellem) : “İnsanın malının hürmeti, yani haramlığı, kanının hürmeti gibidir buyurmuştur. Bundan dolayı insanın malını karşılıksız olarak almak haram olmak gerekir “

2) Ribâ, insanları cidden çalışıp kazanmak ve üretim ile meşgul maktan uzak tutar. Çünkü herhangi bir suretle beş on kuruş para  sahibi olmuş bulunan bir kimse faizcilikle parasını peşin veya  veresiye arttırmak imkânını bulunca artık geçimini kazanmak için veya çok kolay bir yol elde etmiş olur.”

3) Ribâcılık insanlar arasında ihtiyaca göre “Karz-ı hasen” suretiyle iyilik ve yardımlaşmanın kesilmesine sebep olur.

4) Ribâyı caiz kabul etmek, zenginlere fakir fukaradan fazla bir mal çekmek imkânını bağışlamak demektir ki, bu da Rahman ve Rahim olan Allah’ın rahmetine aykırı düşer. Bu sayılan birkaç sebep bile, ribânın  infâka, hayır denilen kamu yararına ters düştüğünü açıkça göstermeye yeter.

5) Bunların her biri ribânın çirkin ve kötü bir şey olduğunu ifade eden zararlarını göstermekle beraber, Allah katındaki haramlığının hikmetini tam anlamıyla anlatmaya yine de yetmez, ihtimal ki ribânın bilinmeyen daha birçok kötü yönleri vardır. Ribânı haram oluşunun asıl sebebi bunun İlâhî nass ile sabit olmasıdır…”

” Sonra Faizcilerin zannettiği gibi, ribâ malı artırır da sadakalar
eksiltir değildir. Tam tersine “Allah malı artırır sanılan ribâyı derece derece eksilte eksilte nihayet mahveder.”

Riba içinde aym on dördü gibi parlak görünen servetleri, hilâl gibi küçülte küçülte nihayet gözle görünmez hale getirir de buna karşılık; malı eksiltir  sanılan sadakaları “irba” eder, yâni gitgide büyütür ve çoğaltır, nemalandırır. Ribâ, mal üretecek hayatları kurt gibi yiye yiye bitirir, nihayet sermayelerin de batmasına sebep olur. Halbuki sadakalar ecir, hayat ve bereket olur.

Ve Cenab-ı Allah, haramı helâl tanımakta ısrar eden çok kâfir “esimin” çok günahkar kimselerin hiç birini sevmez.” O (ancak) tevbe edenleri sever onlardan razı olur. Ribâ ise pek kâfirane ve pek günahkârane bir iştir.

Ben derdimi devaya ulaştırmaktan çok çok uzağım. Âdeta insanlar gamköyüne çadır kurmuş, varsa, yoksa dünya. Fakat dünyanın hiç kimseye vefa gösterdiği görülmemiştir. Üç günlük ömür için ebedî hayatı tehlikeyeatmak akıl karı değildir. Faizi yudumlamak, billur kadehlere doldurulmuş çılgın alevleri içmek gibidir. Midesini ateşle dolduran adamın hali nice olur ?

Ebu Hüreyre(Radıyallahü Anh)’den rivayete göre Nebi (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

Dört kimse vardır ki, onları cennete sokmamak ve cennet nimetler den tattırmamak Allah’ın hakkı (kanunu icabı)dır. Bunlar: Devamlı içki içen, faiz yiyen, haksız olarak yetim malı yiyen ve ana babasına âsi ok. kimselerdir.”

Bir de şu dehşete bakınız. Dehşet ki, ne dehşet. Yine efendimiz buyuruyorlar ki:

“Faiz yetmiş üç bölümdür. Bunların en aşağısı, kişinin anası ile zina etmesi gibidir.”

Yâni faizle uğraşmak, faizle iş yapmak, insana yetmiş üç büyük tehlike kapısı açar ki, onların Allah katında cezası en az olan, anası ile zina eden kimsenin cezası kadardır. En azı bu olursa, artık diğerlerini düşünmek lâzımdır. Bu hadisin zayıf olduğunu ve Resül-i Ekremin mübarek ağzından böyle bir söz çıkmayacağını söyleyenler de vardır. Nebiler Sultanı (Aleyhissalâtü Vesselam), çok kere bir şeyi anlatırken misal vererek, tasvir ederek nazara verirlerdi ki, insanlar iyi kavrasın. Eğer bu hadis gerçekse, efendimiz, elini faize uzatan kişinin ne derece büyük bir vebal altında kalacağını tasvir etmektedir. Yine sahih hadislerde, “faiz yiyene, yedirene, yazana ve şahitlerine lanet” edildiği bildirilmektedir.

Semüre b. Cündüb (Radıyallahü Anh)’den nakil. Nebi (Sallallahü Aleyh: Ve Sellem) şöyle dedi:

“- Bu gece (rüyamda) gördüm ki, bana iki melek geldi. Beni temiz bir  yere (Arz-ı Mukaddes’e) çıkardılar. Beraber gittik ve kandan bir nehirin kenarına geldik. Nehirin içinde duran bir adam vardı. Nehirin kenarında da önünde taşlar bulunan bir (başka) adam duruyordu. Nehirin içindeki adam dönüp çıkmak istediğinde kenarındaki, onun ağzına taş atıp vuruyor ve onu olduğu yere (kan nehrine) çeviriyordu. Böylece çıkmak için her gelişinde kenardaki adam onun ağzına bir taş atıyor, o da gerisin geri olduğu yere dönüyordu. Ben sual ettim:

“- Bu nehirde gördüğün nedir?” Dediler ki: “Âkilü’r-Ribâ Faiz yiyicidir.”(Tergib ve Terhib, 4/140)

Eyvah ki, bütün âlemi şimdi faizin dumanı bürümüştür. Bu büyük belâdan insanları kurtaracak bir aslan da yoktur. Bankalarda faizler yükseltilince  insanların bulanık sular gibi oraya aktığını hayretle görüyoruz. Bunun nereye varacaktır? Eğer haklar sahiplerine ödenmez, Allah’a tevbe edilmez, Hakk’a dönüş olmazsa, büyük ve korkunç tufanları bekleyiniz. Ölmekle kurtuluş olsa, yine o da bir derece kârdır. Fakat faizciler en büyük  ve dehşetli azabı âhirette göreceklerdir. Kabirlerinden şeytan çarpmış, felç olmuş gibi bir halde kalkacaklar, sendeleyerek tekrar yere düşecekler.Diğer insanlar koşarak mahşer yerine gittikleri halde onlar karınlarındaki faiz yükü sebebiyle tökezleyip duracaklar ve yerlerde sürüneceklerdir.

Allah’ım, Allah’ım! Müslümanları böyle bir felâketten koru!

Ebu Hüreyre Hazretlerinden şöyle rivayet edildi:  Resûlüllah (Sallallahü Ye Sellem) buyurdu ki:

“Miraca çıkarıldığım gece yedinci kat göğe ulaştığımda üzerime baktım, bir de ne göreyim! Gök gürültüsü, şimşekler ve yıldırımlar! Daha sonra kadınları evler gibi büyük ve karınlarının dışından içindeki yılanlar görülen bir kavme geldim ve:

“-Ya Cibrilü men hâülâi? = Yâ Cebrail! Bunlar kimdir? diye sordum.

Cebrail:

“-Onlar faiz yiyenlerdir” dedi.

Bir insanı ateş şimşeklerinin çarpması belki hayatını söndürür, dünyasını mahveder fakat faizin çarpması insanın âhiretini felâket diyarı hâline getirir.Artık ona bir acıyan da bulunmaz, onun elinden tutan da olmaz.
Yine bir başka Hadîs-i Şerîfde şöyle buyuruluyor:

“-Riba yetmiş iki günah taşır; bunun en küçük olanı, kişinin İslâmiyet’te anasıyla zina etesi gibidir. Ribâ’dan elde edilen bir dirhem, otuz küsur zinadan daha beterdir.Kıyamet günü Allah iyi ve kötülerin ayağa kalkmasına izin verir de riba yiyene izin vermez; çünkü o yerden ancak şeytan çarpmış kimse gibi kalkar. “(İbni Ebi Dünya)

İşte Nebiler Nebisinin mucizeler izhar eden mübarek sözü:

“-Bir zaman gelecektir ki, ribâ yemeyen insan kalmayacaktır. Şayet (tek tuk) yemeyen olursa ona da tozu bulaşacaktır.”(Sünen’i İbn Mace 2-765)

“Bir millette zina ve ribâ çoğaldığı vakit, kendi kendilerine Allah’ın azabını haketmiş olurlar.”

Yâ Rabbî! Senin rahmetine ve mağfiretine sığınıyoruz. Bizi her türlü felâketten, azaba duçar olmaktan, günahların batağında kalmaktan koru! Bizim senden başka Mevlamız, Senden başka sığınacak ve gidecek kapımız yoktur… Amin!

Evet:
Zavallı nesillerin beynini oydu diş diş,
Hayalim ürpermede:  işte hüsrana gidiş!…