Peygamber Efendimizin, Çocuklarına Şefkati

By | 1 Ağustos 2019

Sevgiden yaratılan Peygamber Efendimiz, şefkati de en fazla olan insan’dı. Bu nedenle hem dünyalarının huzuru, hem de ahiret saadetleri için evlatlarının üzerinde adeta titrer dururdu. Yıllarca hizmetinde bulunan bahtiyar Hazret-i Enes: “Aile fertlerine karşı Allah Resûlü’nden daha şefkatlisini görmedim.” der.
Ve bu konuda ondan öğrendiğimiz bir olay….
Peygamber Efendimizin yüreği, erkek çocuk hasretiyle doluydu şüphesiz. Kasım, Abdullah ve TâhiEini henüz çok küçük yaşta sevmeye, öpüp koklamaya doyamadan ebedî âleme yolcu etmişti. Kız çocuklarındansa sadece Hz. Ümmü Gülsüm ile Fatıma’sı hayattaydı. Mübârek ömürlerinin altmışıncı senesinde Yüce Allah, O’nu bir erkek çocuğu ile sevindirmişti. Öylesine sevinmişti ki, doğumda ebelik yapan Selma Hatun’un kocasına, müjdeyi verdiği için önemli bir bağışta bulunmuştu. Adına “İbrahim” demişti ve bunu sevinçle herkese duyurmuştu.
Peygamber Efendimiz erkek çocuk hasretini, İbrahim’ini sık sık ziyaret ederek gideriyordu artık. Onu şefkatle kucağına alıp bağrına basıyor ve öpüp kokluyordu. Hatta her akşam ona ve annesine çok değerli olan deve sütü bile gönderiyordu.
Hazret-i Enes, bununla ilgili hatırasında der ki: “İbrahim, Medine’nin Avâli kısmında sütannesinin yanında iken, Allah Resûlü onu görmeye gittiğinde biz de beraberinde olurduk. İbrahim’in sütbabası demirci idi. Evinin her tarafı duman içindeyken Allah Resûlü, içeri girer, oğlunu alır, öper, sonra da dönerdi.”
Kader-i İlahi bu ya, Hz. Hâtice dışında diğer eşlerinden çocukları olmamıştı. Hazret-i Mariye’den bir erkek çocuğunun dünyaya gelmesi, bazılarına hem ağır gelmişti, hem de içlerinde kıskançlık duygusu uyandırmıştı. Peygamber Efendimiz, bir gün İbrahim’i alıp Hz. Âişe’ye götürmüştü. Pek il-gisiz kalınca:
– Âişe, demişti. Baksana bana benziyor mu?
– Ben, bir benzerlik göremiyorum, diye cevap vermişti isteksizce.
– Beyaz tenli ve semiz oluşunda da mı bir benzerlik göremiyorsun, diye sorunca da Hazret-i Âişe bu kez:
– Deve sütüyle beslenip beyaz ve semiz olmayan mı var!102 demişti.
Davasına hizmeti büyüktü Hazret-i Âişe’nin. Efendimiz de zaman zaman böylesi naz ve kıskançlıklarını hoşgörüyle karşılardı.

Ne var ki bu zevki Allah, O’na sadece on sekiz ay tattırdı.
Çok şefkatli bir babaydı. “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” diyordu. Çocuklarına karşı beslediği şefkat ve merhameti de açık açık ortaya koyuyor, bununla da anne babalara örnek oluyordu.
Sevgili oğlu İbrahim hastalanmıştı. Başucundaydı. Henüz on sekiz aylık bir bebekti. Kendilerine nasıl da benziyordu! Yüzüne bakarken sanki kendi çocukluğunu aynada görür gibiydi. Peygamberdi, bu yönüyle şefkati tüm müminleri ve hatta insanları ve diğer canlıları kucaklıyordu. Ama sonuçta insan bir Peygamberdi. İnsanlığı yönüyle de, diğer insanlar gibi bir yüreği vardı ve yüreğinde duygular taşıyordu. Yüreği ezikti, mübârek yüzü hüzünlüydü; etrafmdakilerin fark edeceği kadar. Ama mütevekkildi, Allah’tan geleni kabullenmeyi herkese öğreten ve hayatında da yaşayandı. Ne acılar yaşamıştı o âna kadar, ama kiminde sadece üzülmüş, kiminde ise gözyaşı dökmüştü. Ötesi yoktu. Kazaya razı olmak, kabullenmek ve kadere teslimiyet hayatının değişmez değeriydi zira.
Yüce Allah’ın, Sevgili Peygamberini bir sınaması mıydı, hikmeti mi böyle gerektiriyordu? Tüm erkek çocuklarını bebek yaşta yüreğine kor bir ateş koyarak alıp götürüyordu
sonsuzluk âlemine. Yoksa “Seni, Ben ebed için yarattım. İnsanları da o ebediyet yurdundaki saadete kavuşturmak için görevlendirdim. Seni, o ebediyet yurduna alacağım. Cennetin başköşesinde oturtacağım, cemalimi seyrettireceğim. Dünyanın üç beş senelik belki de zaman zaman üzüntü ile karışık şefkat ve sevgisi, öpüp koklama zevk ve saadetine bedel, o sonsuz yurtta yavrularını etrafında toplayacağım ve orada onları sonsuza dek tertemiz bir şefkat ve sevgiyle sevip, okşayıp öpersin!” mi, demek istemişti?
Yüce Allah, “Muhammedi (sav), sizin erkeklerinizden hiç birisinin babası değildir…”103 buyurmuştu. Ayette “nisâ (kadınlar)” tabirine yer vermeyip sadece “rical (erkekler)” buyurması ile Efendimize belki de bir işarette bulunmuştu: “Sevgili Resûlüm! Senin erkek çocukların büyümeyecek, senden sonraya kalmayacak ve neslin de hikmete binaen onlardan devam etmeyecektir. Senin neslin, kızın tarafından devam edecektir.”

Öyle de oldu. Sevgili kızı Hz. Fatıma, O’na Haşan ve Hüseyin (ra) adında iki güzel torun hediye etti. Bu iki mübârek insan, neslini devam ettirdi ve ediyor hâlâ. Peygamber Efendimiz de bu nedenle küçüklüklerinden beri Hazret-i Haşan ve Hüseyin’e karşı aşırı ilgi, şefkat ve sevgi göstermeye başlamıştı.
Yüce Rabbimizin muradı ne olursa olsun, bu kez de İbrahim’ini almak üzere idi.
Peygamber Efendimiz kucağına almıştı sevgili yavrusunu. Gözlerinin yavaş yavaş kaymaya başladığını gördü. “Allah’ın takdir ve isteği bu, ey İbrahim! Elden ne gelir ki!” dedi, mübârek gözlerinden damlayan yaşla. Az sonra da sevgili yavrusu, ruhunu Yüce Allah’a teslim etti. Gözlerinden yaşlar hızla boşalmaya başlamıştı Efendimizin; ağlıyordu bakarak kucağındaki minik yavrusuna.
– Ey Allah’ın Resûlü! dedi biri. Siz ağlıyorsunuz? (Ölünün) ardından ağlamayı insanlara yasaklamıştınız halbuki!
Gözyaşları dinmemişti.
— Ben, size iki şeyi yasakladım; onlar günahtır ve ahmaklığın ifadesidir. Bunlardan ilki, bir nimete kavuşulduğu anda çılgınca eğlenip oynamak ve bağırıp çağırmaktır… Diğeri ise, bir bela ve felâket sırasında feryat edip yüz göz tırmalamak ve üst baş yırtmaktır. Benim bu ağlamam ise, şefkatin eseridir, acımadan ibarettir. (Bilin ki) Merhamet etmeyene, merhamet edilmez!104 buyurdu.
Henüz gözleri dolu doluyken de etrafında oturanlara bakıp:
– (Bilin ki) Göııül, üzülür; göz, yaş döker. Fakat biz, Yüce Rabbimizin hoşnut olacağı sözden başka söz söylemeyiz inşallah! buyurdu.
Ardından da sevgili yavrusunun yüzüne hasretle bakıp:
– Vallahi, ey İbrahim! Gidişin bizi derinden üzdü, dedi, yeniden gözlerinden boşalan yaşlarla.
O an birden mübârek başını kaldırıp karşısındaki dağa baktı bu kez.
– Ey dağ! dedi. Eğer, benim yaşadığım üzüntüler, senin başına gelseydi, şüphe yok ki, devrilip toz duman olup gitmiştin. Fakat biz, Allah’ın bize emrettiğini söyleriz: “İnnâ lillahi ve İnnâ ileyhi râciûn (Allah’tan geldik ve yine Allah’a döneceğiz)”
Sevgili İbrahim’ini henüz sütten kesilmeden ebedi âleme uğurlamıştı. Ama onun süt emme müddetini cennette tamamlayacağını da söylemişti. Hazret-i Ömer der ki: “İbrahim vefat ettiğinde Allah Resûlü (sav): ‘İbrahim benim oğlumdur. O, meme emerken ölen bir süt kuzusudur. Onun süt emme dönemini tamamlamak için Cennet’te iki tane sütnine tayin edilmiştir.” buyurarak üzüntüsünü belli etti.”105
O gün güneş de tutulmuştu. Bir takım insanlar, “İbrahim’in ölümü nedeniyle oldu bu” diye yorumlamışlardı olayı.
Peygamber Efendimiz bu sözleri duyunca:
– Bilin ki güneş ve ay, Allah’ın gücünü gösteren işaretlerden (sadece) ikisidir. Onlar, birinin doğumu veya ölümü nedeniyle tutulmazlar. Ay ve güneş tutulunca, hemen Mescitlere gidin, onlar açılıncaya kadar da namaz kılıp Allah’a dua edin!106 buyurdu.
Peygamber Efendimiz, tüm bu davranışlarıyla aynı zamanda etrafındakilere mesaj veriyor ve bu mesajı alıp çocuklarını sarıp sarmalayanı, acıyıp merhamet edeni görünce seviniyor, keyif alıyor ve onu müjdelerle sevindiriyordu.
Biri çocuğu kucağında huzuruna gelmişti. Çocuğunu bağrına basıyor, öpüp kokluyordu.
Peygamber Efendimiz, buna sevinmişti. Gülümseyerek sordu:
— Sen çocuğuna şefkat duyuyor musun?
— Evet, ey Allah’ın Resûlü! deyince:
— İşte sen, nasıl ona şefkat ediyorsan, Allah da sana öyle şefkat eder, buyurdu.
Gayesi, insanların yüzünü hep Yüce Allah’a çevirmekti. Her olayda sözü oraya getiriyor ve Yüce Allah’ın sevgi ve merhametini hatırlatıyordu. Biliyordu ki, O’nu (cc) hatırlatmayan sevgi, gerçek sevgi değildi. O’nun şefkat ve merhametinden habersiz yaşayanın, her neye olursa olsun beslediği şefkat ve merhametin, Allah’ın yanında bir değeri olmadığını biliyordu. Gerçek sevgi, O’nu (cc) sevmekti, sevdiklerini sevmekti O’na göre. Gerçek, anlamlı ve sevap kazandıran şefkat, vereni hatırlayarak gösterilen şefkatti. ‘Yeryüzündeki merhametin, Allah’ın rahmetinin yüz parçasından sadece bir parçasıdır” buyurması bundandı.