Kadiri Tarikatının Yedi Esası:Rıza-2

By | 23 Mart 2015

kadiri-tarikatinin-yedi-esasiriza-2

Kimileri ise şöyle demişlerdir:

“Rıza ehli, kalplerinden seçmeyi/irade etmeyi kökünden söküp atanlardır. Onlann ne nefslerinin irade ettiği, ne de Allâh’ı irade ettikleri hiçbir şeyi seçmezler. Ondan hiçbir şey istemezler, bir hüküm vukua gelmeden önce hiçbir şeyin olmasını dilemezler. Arzu etmedikleri ve beklemedikleri bir şey vuku bulduğunda ise ona razı olurlar ve sevinirler.”

Kimileri de şöyle demişlerdir:

“ Allâh’ın öyle kulları var ki başlanna bir musibet geldiğinde onu Allâh’tan gelen bir nimet olarak görüp şükrederler ve sevinirler. Mazhar olduklan nimetlerden dolayı sevindiklerinde ise nimetlerle meşgul olmalannın kendilerini o nimeti başedenden alıkoymasının bir eksiklik olduğunu düşünürler ve böylece kalplen nimetleri bırakıp nimet veren ile meşgul olur. Dolayısıyla başlanna musibet geldiğinde kalpleri ondan bihaber olur. Onlar bu makama iyice yerleşip sebat edince Allâh onları daha üstün bir makama taşır. Çünkü Allâh’ın bağış ve ihsânlannın sonu yoktur.”

Kazaya rıza göstermede en azından Allâh dışındaki bütün varlıklardan beklentiyi kesmek vardır. Allâh ise kendisinden başkasına tamah edilmesini kınamıştır. Yahyâ b. Kesîr’den (rh.a.) şöyle dediği nakledilmiştir:

“Ben Tevrat’ı okudum ve Allâh’ın Tevrat’ta, ‘Kendisi gibi bir yaratılmışa güvenen kişiye yazıklar olsun’ buyurduğunu gördüm.
Bazı haberlerde Allâh’ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“İzzetime, celâlime, cömertliğime ve yüceliğime and olsun ki benden başkasından ümitvar olan herkese ümitsizlik vereceğim. Ona insanlar arasında bir zillet elbisesi giydireceğim. Onu huzummdan kovacağım. Bana vâsıl olmasını nasip etmeyeceğim. Bütün musibet ve sıkıntılar benim elimde ve ben sonsuz hayat sahibi iken, bunlar konusunda benden başkasından nasıl bir beklenti içinde olunabilir! Herkesin kapısının anahtan kapalı ve anahtarlan benim elimde iken nasıl benden başkasından ümitvar olunup kapılannda el pençe divan durulabilir!”
Bir başka habere göre ise Allâh şöyle buyurmuştur:

“Bir kul sadece bana bel bağlar ve benden başka hiç kimseden bir beklentisi olmazsa gökler, yerler ve ikisi arasındaki bütün varlıklar ona bir tuzak hazırlasa onun için bir çıkış kapısı yaratınm. Her kim de beni bırakıp başka bir varlığa bel bağlarsa gökyüzünün bütün kapılarını kapatıp yeryüzünü ayaklannın altından çeker alınm, onu dünyada helâk eder ve yoranın.”

Sahabılerin birinden Allâh Rasûlü’nün (s.a.v.) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“Her kim insanlarla izzet sahibi olmaya kalkışırsa zelil olur.” Denilmiştir ki:

“Her kim kendisi gibi bir yaratılmışa bel bağlarsa zelil olur. Aklının kanşık olması, zilleti ve varlık yüzü görmemesi ona yeter. Böylelerinde iki kötü haslet bir araya gelmiştir: dünyada zelil olmak ve rızkı zerre kadar artmamasına rağmen Allâh’tan uzak kalmak.”

Kimileri şöyle demişlerdir:

“Müridler ve talipler için tamahkârlıktan daha zararlı, kalplerini daha çok tahrip eden, kendilerini horlayıp küçük düşüren ve kafalarını karıştınp allak bullak eden hiçbir şey yoktur. Bunun böyle olmasının sebebi ise zarar ve fayda verme, ihsânda bulunma veya engelleme yetkisine sahip olmayan kendisi gibi bir yaratılmıştan beklenti içinde olması sebebiyle şirke düşmesidir. O, hükümdann mülkünü kölesine vermiştir. Böyle biri nasıl vera/ takvâ sahibi olabilir. Kişi, eşyayı sahiplerine nisbet edip onlan asıl sahibinden talep etmediği sürece veraın/takvâmn hakikatine eremez.”

Denilmiştir ki:

“Tamahın kökü ve dallan vardır. Kökü gaflettir, dallan ise riya; insanlar için süslenmek, yapmacık davranışlar sergilemek ve makam sahibi olmayı istemektir.”
Hz. İsâ (a.s.) havarilerine şöyle demiştir;
“Tamahkârlık öldürücü bir şeydir.”
Kimileri şöyle demişlerdir:
“Hayatımda tek bir gün bir defa dünyaya ait bir şeyi arzuladım. Gizliden bir ses duydum. Şöyle diyordu: Yahu! Hakikî irade sahibi ve akl-ı selim olan bir kişi, dilediği şeyi Allâh’m katında bulurken kalbiyle kullara meyletmesi övülecek bir şey değildir.”

Bilesin ki Allâh’ın öyle kulları var ki gizli bir tamahkârlıkları vardır. Bir şeyi bir yerden beklerlerken başka bir yerden çıkagelir. O zaman fark ederler ki tamah hali eksik bir haldir. Bu, tevekkül ehli olan ariflerin en alt derecesidir. Bir müridin kalbine tamah ancak, Allâh’tan uzaklaştığı için gelip yerleşir. Çünkü o, Rabbinin kendisinden haberdar olduğuna bilmesine rağmen, kendisi gibi bir yaratılmıştan beklenti içine girmiş ve korkusu ona engel olmamıştır.