Her Konuşması Kur’an olan Kadın

By | 2 Şubat 2015

her-konusmasi-kuran-olan-kadin   İslâm tarihinde zühd ve takvada zirvelere erişen, Allah’ın sevgili bir kulu olarak yüksek  derecelere ulaşan nice saliha hanımlar vardır.
Bunlar, Peygamberimizin (a.s.m.) mübarek hanımlarını örnek alan bahtiyar kadınlardır. İşte,  mü’minlere örnek olabilecek böyle bir saliha kadını Abdullah bin Mübarek şöyle anlatıyor:
Bir sene hacca gitmeye niyet ettim. Hazırlığımı yapıp yola çıktım. Kafile ile birlikte giderken, bir  ara namaz kılmak için geride kaldım. Namazı kılıp bitirdikten sonra deveme bindim ve yola  devam ettim.Giderken, tek başına yaya olarak yürüyen bir kadına rastladım. Başında ve üzerinde  siyah bir örtü vardı. Kendi halinde yavaş yavaş gidiyordu. Bir ihtiyacından veya bir özründen  dolayı kafileden ayrı kaldığını tahmin ettim.

“Halini sorayım” diye yanına yaklaştım.
“Selâmün aleyküm ey kadın” dedim. “Ve aleyküm selâm ey Allah’ın kulu” dedi ve “Rahîm olan Rab katından onlara selâm vardır” (Yâsm sûresi, 58) âyetini okudu.
“Allah seninle beraber olsun, bu sahrada yalnız olarak kalmışsın” dedim ve gideceği yolu bilip bilmediğini sordum.
“Allah’ın saptırdığını yola getirecek yoktur” (Araf sûresi, ise) âyetini okuyarak cevap verdi.
Yolda kaldığını ve şaşırdığını anladım.
Hangi tarafa gittiğini öğrenmek için, “Nereden gelip hangi tarafa gidiyorsun?” diye sordum.
“Kulu Muhammed’i bir gece Mescid-i Haram’dan, kendisine bir kısım âyetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ın şanı yücedir” (isrâ sûresi, i) âyetiyle cevap verdi.
Bu âyetle Mekke’den Kudüs’e gittiğini anladım.
Yolculuğa ne zaman çıktığını, kaç gündür yolda bulunduğunu öğrenmek için sordum: “Kaç gündür buralardasın?”
Bir âyet daha okuyarak cevapladı: “Senin alâmetin birbiri peşinden insanlarla üç gün, üç gece konuşmamandır.” (Meryem
Sûresi, 10)
“Azığın, yiyecek içeceğin var mı? Ne yeyip içiyorsun?” diye sordum.
“Beni yediren de içiren de Odur” (Şuarâ sûresi, 79) âyet-i kerimesiyle cevap verdi.
Azık olarak bir şeyinin bulunmadığını öğrendim.
Beraberinde bir su kabı gibi bir şeyin olmadığını görünce, “Bu çorak yerde ne ile abdest alıyorsun?” deyince, “Su bulamamışsanız temiz bir toprağa teyemmüm edin” (Mâide sûresi, 6) âyetini okuyarak, namazlarını teyemmümle kıldığını ifade etti.
Azığının olmadığını öğrenince, yemesi için yanımdan bir şeyler vermeyi düşündüm, “Bir şeyler versem yer misin?” dedim.
“Orucu geceye kadar tamamlayın” (Bakara Sûresi, 187) ayetini 0- kudu.
Böylece oruçlu olduğunu anladım.
Ramazan ayı değildi. Bu zorluklar içinde niçin oruç tuttuğunu sormak için, “Bu ay Ramazan değildir” deyince de “Kim gönülden iyilik yaparsa karşılığını görür. Doğrusu Allah şükrün karşılığını verendir ve bilendir” (Bakara sûresi, âyetini okudu.)
Bu cevapla, nafile oruç tuttuğunu anladım.
“Yolculukta iken oruç tutmayabilirsin. Bu hususta dinî bir ruhsat var” dedim.
“Oruç tutmanız -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırdır” (Ba¬kara sûresi, 184) âyetiyle cevap verdi. Bu âyet hastalık ve yolculukta oruç tutmamayı mubah kılan âyetin devamıydı.
Ne sorsam hep âyetle cevap vermesi bana çok garip gelmişti. Bunun hikmetini sorayım dedim:
“Niçin benim gibi konuşmuyorsun da hep âyetle cevap veriyorsun?”
Yine âdetini bozmadı: “İki alıcı melek, yanında hazır birer gözcü olarak, söylediği her sözü zaptederler” (Kaf sûresi, ıs) âyetini okudu.
Kabilesini öğrenmek istedim. “Hangi kabileye mensupsun, kimlerdensin?” dedim.
“Bilmediğin şeyin ardına düşme. Doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur” (isrâ sûresi, 36) meâlindeki âyetle cevapladı.
Kabilesini bilmemi istemiyordu.
Bu soruyu sormamam lâzımdı. “Kusura bakma, hata ettim, beni bağışla” dedim. Cevap olarak da, “Bugün azarlanacak değilsin. Allah sizi bağışlar” (Yusuf sûresi, 92) âyetini okuyarak gönlümü aldı.
Günlerce yaya yürüyüp yorgun düşmüştü. Acıdım, deveme bindirmek istedim. “Seni deveme bindirsem de, bir an önce kafilene yetişsen olmaz mı, istemez misin?” dedim.
“Yaptığınız her iyiliği Allah şüphesiz bilir” (Bakara sûresi, 215) âyetini okuyarak teşekkür ettiğini söylemek istiyordu.
Ben devemi tutarak önüne çevirdim, “Gel, bin” dedim.
“Mü’minlere erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, nâmuslarını da korusunlar” (Nur sûresi, 30) âyetini okuyarak kendisine bakmamamı hatırlattı. Deveye binmeye de razı oldu.
Yüzümü çevirdim, yönümü bir tarafa döndürerek, “Gel, bin” dedim. Deveye binecek yere gelir gelmez deve birdenbire sıçradı, kalktı.
Kadının elbisesi devenin semerine takıldı ve yırtıldı. Bu duruma üzüldü, fakat “Başınıza gelen herhangi bir musibet, ellerinizle işlediklerinden ötürüdür” (şûra sûresi, 30) diyerek kendi kendisini teselli etti.
Sonra ben, “Biraz bekle, deveyi tutup bir tarafa bağlayayım da öyle bin” dedim. Bunun üzerine, “Süleyman’a hükmetmeyi belletmiştik” (Enbiya sûresi, 79) dedi.
Sonra deveyi tuttum. Semerini vurdum, kendisi de gelip bindi. Bindikten sonra, “Bunları emrimize veren, ne yücedir. Zaten bizim takatimiz bunlara yetmezdi. Şüphesiz Rabbimize döneceğiz” (zuhruf sûresi, 13) âyetini okudu.
Devenin yularını çekerek yol almaya başladık. Bu arada yüksek sesle İlâhiler söyleyerek hızlı hızlı gidiyordum. Sesim fazla çıkmış olacak ki, “Yürüyüşünde tabiî ol, sesini kıs” (Lokman sûresi, 19) âyetini okuyarak ihtarda bulundu.
Bundan sonra ben de yavaş yavaş yürümeye başladım. Fakat yine de sessiz duramadım, bildiğim şiirleri kendi kendime söylemeye başladım. Şiir okumamı da istemedi.
“Kur’ân’dan kolayınıza geleni okuyun” (Müzemmii sûresi, 20) âyetini okuyarak Kur’ân’dan başka şeyler okumamamı hatırlattı.
Bundan çok memnun olmuştum. “Bana büyük hayırların kapılarını açtın” dedim. Kendisi de, “Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilir” (âh imran sûresi, 7) dedi.
Bir süre gittikten sonra, yine konuşmadan duramadım. Bazı şeyler sormak istedim. “Ey kadın, kafilede kocan var mıydı?” dedim.
Cevap olarak, “Ey mü’minler, size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın” (Mâide sûresi, ıoi) âyetini okudu.
Bundan sonra artık kafileye ulaşıncaya kadar bir şey sormadım. Sükût ederek yol aldım.
Kafileye yaklaştığımızda, “Kafilenin içinde kiminiz vardır, bir yakınınız var mı?” deyince, “Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür” (Kehf sûresi, 46) âyetini okudu. Böylece kafilede oğullarının olduğuna işaret ediyordu.
Çocuklarının meşguliyetini, kafiledeki vazifelerini sordum. Bu soruma cevap olarak, “Onlar yıldızlarla da yollarını bulurlar” (Nahi sûresi, 16) âyetini okudu. Bundan, oğullarının, kafilenin yol gösterici rehberleri olduğunu anladım.
Kafilenin konakladığı yere yaklaşmıştık. “İşte çadırların göründüğü yere geldik. Kafile konaklamış. Kimi çağırayım?” dedim.
“Allah İbrahim’i dost edinmişti” (Nisa sûresi, 125), “Allah Musa’ya hitap etmişti” (Nisa sûresi, 164), “Ya Yahya, Kitaba kuvvetle sarıl” (Meryem Sûresi, 12) âyetlerini Okudu.
Bu âyetlerden oğullarının isimlerini öğrenmiş oldum. Bundan sonra, kafileye doğru “Ya Musa, ya İbrahim, ya Yahya” diye seslenmeye başladım.
Az sonra üç tane güçlü kuvvetli yiğit geldi; annelerinin yanına varıp onu deveden indirdiler.
Kadın deveden indikten sonra oğullarına şu emri verdi: “Paranızla birinizi şehre gönderin, en iyi yiyeceklere baksın ve size getirsin.” (Kehf Sûresi, 19)
Annelerinin bu konuşması üzerine içlerinden birisi şehre indi. Bir miktar yiyecek ve içecek alarak döndü. Beni de çadırlarına aldılar. Sofrayı açtılar, yiyecekleri dizdiler.Çadırın bir köşesinde istirahat eden kadın bana döndü ve şöyle dedi: “Geçmiş günlerde peşinen işlediklerinize karşılık âfiyetle yeyiniz, içiniz.” (Hâkka sûresi, 24)
Kadının bir türlü çözemediğim bu fevkalâde hali beni çok rrıeraklandırmıştı. Her şeyden önce bunu öğrenmek istiyordum.
Gençlere, “Annenizin bu halini, hep bütün konuşmasını Kur’ân’la yapmasının sebebini söylemezseniz yemeğinizi yemem” deyince, içlerinden en büyüğü izah etti:
“Annemizin kırk yıldır durumu böyledir. Biz dahil kiminle konuşursa konuşsun, dünya kelâmından bir kelime söylemez. Dilimden bir hata, bir günah çıkar endişesiyle, bütün konuşması Allah’ın kelâmı olan Kur’ân’dır.”
Hayatımda ilk defa karşılaştığım ve beni büyük bir merak içinde bırakan bu halin hikmetini öğrenmek, beni hayretler içinde bırakmıştı. Bu mübarek kadının hayır duasını alarak ayrıldım.