Et-Tevvab

By | 17 Temmuz 2014

namaz-kildiran-seccade

Et-Tevvab

Et-Tevvab

Tevbe kelimesinden mübalağalı ism-i fâildir. TEVBE rücû etmek asl-ı sâbıka dönmek demektir. Kula nispet edildiğinde geçici olan günah halini terk edip aslî olan salâh haline dönmek demektir. Allah’a (c.c) nispet edildiğinde ise tâlî (ikinci derecede) olan gazap nazarından aslî olan rahmet nazarına dönmek anlamında olur.

  Tevbe bir fiildir: Terk, terk fiili bir halden doğar. 

  Pişmanlık : Pişmanlık da bilmekten (yani günahı bilmekten) doğar. Fiile dönüşmeyen tevbe samimi tevbe sayılmaz

  Allah’ın (c.c) kullarına tevbesi, tevbe nasip etmesi ve tevbelerini kabul etmesi demektir. Yani Allah’ın (c.c) kuluna tevbe etmesi iki merhalede gerçekleşir.

1–Kulun kalbine pişmanlık ve rücû arzusu yerleştirir. Kul da bu pişmanlık ve arzuyla günahtan vazgeçer, işlememeye azmeder, Salih amellere yönelir (inabe).

2–Kulun tevbesini kabul eder, günahlarını siler veya cezasını siler.

  Tevbe asılda rücû demek olduğu cihetle Allah’ın (c.c) tevbesi kulunu bir halden daha yüksek, güzel  bir hale çeviren özel bir rücûdur. İnâyet ve rahmet ile tekrar nazar etmeye başlaması demektir. Bu da, masiyet halinden tâat haline rücû da  olabilir.

        
“Andolsun Allah (c.c), peygamberi ve o güçlük saatinde ona uyan muhacirleri ve ensârı affetti.

( تاب علي ) O zaman içlerinden bir kısmının kalpleri kaymağa yüz tutmuş iken yine de onların tevbesini kabul buyurdu. Çünkü O onlara karşı çok şefkâtli çok merhametlidir.” (Tevbe Sûresi 9/117)

   Bu âyetle Allah’ın (c.c) Peygamberine tevbesi gaza ve meşakkatlerine tahammülden sonraki halini önceki halinden daha mükemmel bir hale getirmesi, ensâr ve muhacirlere tevbesi ise noksan bir halden, bu gaza ile gerçekleşen bir tâat ve dîne nusrata ulaştırması demek olur.

  Tevbenin dindeki anlamı ise : Kulun günahını itirafı (bilmek, farkında olmak, kabullenmek) ve ondan pişman olup Et-Tevvab bir daha yapmamaya azmetmesi. Allah’ın (c.c) da bu tevbeyi kabul ile günahı af ve mağfiret etmesidir.

   Tevbede itiraf ve pişmanlık çok önemlidir. Kulun Allah’ın (c.c) rahmet nazarına olan ihtiyacını bilmesi, rahmetinden mahrum olmaktan korkması, sebeplerini bilmesine (nâiliyet ve mahrumiyet sebeplerini), bu bilme sebeplere aykırı davrandığını fark etmesine, bu farkındalık suçu kendisinin kabullenmesi ve pişman olmasına vesile olmalıdır. Tevbede pişmanlık da olmazsa olmaz şarttır. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz de tevbenin pişmanlık olduğunu buyurmuşlardır.

   NASUH TEVBESİ : Tevbenin sıfatı olan Nasûh

1–Hâlislik, sâfilik manasındaki NUSH’tandır. Çok halis ve çok temiz tevbe demek olur.
2–Nush, ayrıca yırtığı dikmek, yamamak suretiyle onarmak, düzeltmek demektir. Buna göre de çok ıslah edici, eksiklikleri düzeltip onarıcı tevbe demek olur. Halis, ciddi temiz bir tevbe veya insanın dînini ahlâkını çok ıslah edecek etkili bir tevbe anlamında olur.
3–Veya Nasuh tevbenin değil de tevbe eden kimseni sıfatı olur. Yani bir tevbe ki o tevbeyi yapan kimse önce kendi nefsine sonra da dolaylı olarak diğerlerine çok iyi nasihat verip düzeltmiş olacağından, nefsinin düzelmesine sebep olan o tevbesine “nasihatçinin tevbesi” anlamında tevbe-i Nasuh demek doğru olur.

  Allah (c.c) kullarına yapacakları tevbeleri kabul edeceğini va’d buyurmuştur. Bu hususta şunlara da dikkat edilmesi gerekmektedir:

1–Tevbelerin kabulü Allah (c.c) üzerine aklen vacip değildir. İlâhî bir va’dden ibarettir.
2–Bağışlanma ve sevap ile hüsn-i kabul ümidi besleyerek tevbe etmek tevbenin halis ve Nasuh olmasına engel değil belki şevklendiren bir şeydir. Tevbe edenler kabulünü umarak etmeliler. Kabahati, Hakk nazarında çirkin olduğu için terk etmek, O’nun rızasına uygun bir hareketle, geçmiş günahların yapılmamış gibi örtülmesini, tam bir masum gibi rızaya ermesini istemekten başka bir şey değildir.
3–Tevbeyle günahın örtülmesi ilm-i ilâhîden de silinmesi demek değildir. Tevbenin kabulü va’dini, tam bir masum haline gelecek şekilde örtülmesi va’di olarak da anlamamak gereklidir. Madem ki yapılmıştır, o yapılmıştır. İlm-i ilâhîden silinmesine imkân ve ihtimal de yoktur. Ancak tevbe-i Nasuh ile, hasenât ve keffâret ile örtülür, bağışlanır, cezası affolunur, hesap defterinden silinir, hatta ondan sonra tam bir masum gibi muamele de edilir. Fakat haddi zatında masum olmadığından o derece yükseltilmesi hususunda teminat verilmez. Bununla beraber ümit de kestirilmez. Zira Allah (c.c) her şeye kadirdir.

   İşlediği çirkinliği bir menfaatini görse bile çirkinliğini hissedip tiksinerek vazgeçmektir. Günaha üzüntüsünden dünya başına dar gelmeli, nefsi kendini sıkmalı ve her şeyden kesilip Allah’a (c.c) sıdk ve sadakatle iltica etmelidir. Bilmeli ki insanı asıl me’yus edecek şey günahta ısrar etmek ve tevbeyi unutarak şeytana uymayı tabiat haline getirmektir. Günahtan çok günahın sebep olduğu, olacağı umutsuzluk çok daha tehlikelidir.

  Bu tevbe nasıl olur : Kötülüklerden başka bir sebeple değil sadece Allah’ın (c.c) rızasına muhalif bir çirkinlik oldukları için, vicdanında pişmanlığını hissederek, işlemiş olmaktan son derece üzülmüş olarak, bir daha hiçbir çirkinlik yapmamaya azmederek vazgeçmek ve kendini bun alıştırarak hiçbir sebeple dönmemeye karar vermekle olur. Bu tevbede sadakattir. 

  Hz. Ali arâbînin birinin

                                  
 derken işitmiş ve :

 Tevbeye dil çabukluğu yani dille seri şekilde tevbe, yalancılar tevbesidir demiş.Et-Tevvab O halde tevbe nedir diye sorulunca; tevbeyi altı şey bir araya getiri demiş :

1–Geçmiş günahlara nedamet,
2–Farzları edâ,
3–Kul haklarını iâde,
4–Hasımlarla helâlleşmek,
5–Bir daha dönmemeye azmetmek,
6–Nefsi masıyetle büyüttüğün gibi Allah’a (c.c) tâatle eritmek ve ona masıyetlerin tadını tattırdığın gibi tâatin de acısını tattırtmaktır.

   Tevbe, iman makamının evveli, Hakk yolculuğunun başlangıç yeri, vuslat kapısının anahtarıdır.  Bir kimse başkası adına, namına tevbe edemez.

  Allah’ın (c.c) tevvâb oluşu tevbesi pek çok anlamında mübalağa ifade eder. Bu mübalağada da üç vecih vardır :

1–Kendisine tevbe ve rücû eden kulları çoktur
2–Öyle çok tevbe kabul eder ki tevbe ile her günahı affedebilir. Hiçbir günahkârın tevbe ile affolunamayacak bir günahı farzolunamaz. En büyük günah şirktir, tevbe ve iman ile onu da affeder. 100 kişiyi öldüreni bile affeder.
3–Tevbeyi kabulde çok beliğdir. Tevbe eden bir günahkârı hiç günah yapmamış gibi af ve rahmetiyle bahtiyar kılar.
4–Kulları tarafından yenilenecek her tevbeyi her defasına tekrar kabul buyurur. 

   Kur’ân-ı Kerîm’de TEVVÂB ismi onbir yerde gelmiştir. Bunlardan on tanesinde RAHİM ismi ile birlikte, bir yerde de yalnız gelmiştir. Bunda, sadece affetmeyeceği (ki suçu affetmesi de rahmeti gereğidir), affettikten başka rahmetle de muamele edeceği (ihsanda bulunmak)ne işaret vardır. 

  TEVVÂB isminin geldiği yerlerin bir kısmında insanlar tarafından gerçekleştirilmiş bir takım itaatsizlikler sözkonusu edilmiştir.

   Âdem’in itaatsizliğinden sonra (Bakara Sûresi 2/37)

   Fuhuş işleyenler anlatıldıktan sonra (Nisâ Sûresi 4/16)

   Savaştan geri kalan üç kişi hakkında (Tevbe Sûresi 9/118)

   Zan, tecessüs, gıybetten yasaklandıktan sonra (Hucurat Sûresi 49/12)

  Gerek inanış gerekse davranış olsun çeşitli kötülüklerden tevbe edenlerin, Allah (c.c) tarafından tevbelerinin kabul edileceğine dair yine Allah (c.c) tarafından vaadler bildirilmiştir. Hatta tevbeye özendirilirler. 

   “Allah (c.c) tevbe edenleri sever.” (Bakara Sûresi 2/222)

   Tevbe edenlerin günahlarını hasenata çevireceğini bildirir. (Furkan sûresi 25/70)

   Tevbe edip etmeyeceklerini bir takım olaylarla da sınar. (Tevbe Sûresi 9/126)

   Bütün bunlar, Allah’ın (c.c), insanların kendi menfaatlerine olarak doğru yol ve doğru davranışları benimsemelerine, günahın umutsuzluğuna düşüp her şeyi terk etmemelerine ne kadar itina gösterdiğine işaret eder.

   Allah (c.c) TEVVÂB ismi ile :

1–Kullarını tevbeye teşvik eder,
2–Günahta da kuluna hidâyet eder,
3–Kulunun tevbesini kabul eder,
4–Tevbeyi kabulü rahmet nazarı gereğidir, tevbe eden kulun rahmet muamelesi yapar,
5–Günahlardan, tâatlere, tâatlerden daha üstün tâatlere ulaştırır,
6–Kulu tevbe ettiği takdirde günahı ne kadar büyük olursa olsun bağışlar,
7–Günah tekrarlanmış olsa da tevbe tekrarlanmışsa tevbe kabul edilir. (Lâubalilikten kaynaklanmamışsa),
8–Tevbe eden kulunu hiç günah işlememiş kılabilir,
9–Günah işleyenlerin geçmişteki hayırlarını silmez,
10–Gönüllere tevbe arzusu yerleştirir.

  Peygamberimiz (s.a.v.) :

1–Masum olmasına rağmen tevbe-istiğfarda bulunurdu:
  a – Kulluk gereği olduğu için,
  b – Ümmetine öğretmek için,
  c – Ümmetinin bağışlanması için,
  d – Daimi yükselişte olduğundan önceki bulunduğu hal sonra bulunduğu hale nispetle eksik kaldığı için,
  e – İnsanî eksiklikleri için,
2–Görevi, tüm insanların içinde bulundukları isyan halinden (küfür, şirk, nifak, fısk, fücür, ism, cürüm, kebâir, sağâir, zulüm, günah gibi) itaat hline çıkarılmalarıydı. Hiç kimseyi ister isyan ister itaat halinde olsun bulundukları halde bırakmayı istemez, daha üstün olana çağırırdı.
3–Günahkârları tevbeye teşvik ederdi :

                                            
 “Hayırlılarınız günaha düşmüş tevbekârlarınızdır.” 
4–Günah işlemiş olmanın umutsuzluğundan insanları kurtarmaya çalışırdı: 
“Nefsimi kudret elinde tutana yemin ederim ki siz günah işlemeseydiniz Allah (c.c) sizi giderir yerinize de günah işleyip bağışlanmayı dileyecek ve kendisinin de bağışlayacağı bir topluluk getirirdi.” (K.Sitte Terc. 11/4142)
5–Hiç günah işlememiş olmanın verdiği halin çirkinliğini ifade ederdi:
“Hiç günah işlemeseydiniz bu halinizden daha kötü bir hale düşmenizden korkardım ki o halde ucb (kendini beğenmek)dür”. (K. Sitte Terc. 11/4142)
6–Kulun tevbesine Allah’ın (c.c) sevincinin nasıl olduğunu örneklendirerek anlatırdı:
“Çölde, gerekli olan her şeyinin (idâme-i hayatı için) devesinde bulunduğu bir insanın devesini kaybettikten sonra, tekrar devesini bulduğunda ulaştığı sevinci ve bu sevinçle yaptığı şükran duasını yanlış yapan (Allah’ım sen benim kulum, ben senin rabbınım) şahsın sevincini örnek verir.
7–Tevbe edip de aynı günaha devam edenlerin Allah (c.c) ile alay etmiş duruma düşeceklerini beyan ederdi
8–Kendisinden özür dileyenlerin özrünü kabul ederdi,
9–Allah’tan (c.c) ümit kesmemelerini, ama tam anlamıyla emin de olmamalarını isterdi.
10–Bazı amellerin bir kısım günahlara keffâret olacağını bildirdi.

   Bizlere düşen ise :

1–Tevbe ve istiğfarı daimileştirmek,
2–Günahları küçük olsalar bile çirkin görmek, önemsemek,
3–İşlenmiş günahların pişmanlığını yaşamak,
4–Günahlarını hiç unutmamak,
5–İşlediği günahı tevbe ile Allah’a (c.c) yakınlaşma, şeytanı üzme vesilesi kılmak,
6–Günahı âdet ve tabiat (alışkanlık) haline getirmemek,
7–Günah işlememiş olmaktan veya bazı günahları işlememiş olmaktan ötürü ucbe düşmemek,
8–İnsanların günahlara düşmesine engel olmak,
9–İnsanları tevbeye şevklendirmek,
10–Özür dileyenlerin özürlerini kabul etmek,
11–Amel-i Salihlere devam ederek işlediğimiz günahlara tevbemizin kabulünü, o günahların silinmesi isteğimizin samimiliğini ifade etmek.