Eş-Şekür

By | 16 Temmuz 2014

kuran

Eş-Şekür

Eş-Şekür

Şükür asılda açıklamak anlamındaki kesr kelimesinden harflerin yerleri değiştirilerek oluşmuş bir kelimedir. Zıddı küfr’dür, gizlemek manasınadır.

Araplar, yediği ve içtiği şeyleri bedenlerinde et ve yağ olarak gösteren hayvanlara şekûr hayvan derler. Şükür kelimesinin bu kullanımdan alındığı da söylenmiştir.

Şükür, iyiliği bilip yaymak, başkalarına duyurmak, iyilik yapanın yaptığı iyiliği övmek maksadıyla insanlara duyurmaktır. İyiliğe karşı bir minnettarlıktır, kıymetşinaslıktır, zıddı küfrandır, nankörlüktür.

Şer’an şükür, ulaşmış bulunan bir nimete, vereni tazim ile mukabele etmektir. Nimetin ulaşmış bulunması, maksadında vereni tazim olması gerekir. Bu mukabele sözle, kalple ve ya fiille veya hepsi ile birden olur.

Hamd ve medihle de ilgisi vardır. Sadece fiil ve kalple yapılan şükür hamd de medih de değildir am şükürdür. Dil ile sözle yapıldığında ise hem hamd, hem medih, hem de şükür olur. Bu şekildeki hamd şükrün de başıdır.

Şükürde sadakat manası daha baskındır. Geçmişte ulaşmış bir nimetle ilgilidir.. dolayısıyla geçmişin yâdından ibarettir. Bir hatıranın yâdından ibaret olduğu ve insanın da hep geleceğe bakıyor oluşu, geçmişi hatırlamasının zorluğu unutmasınınsa kolaylığı sebebiyle yapanları da azdır. “Kullarımdan şükredenler azdır” (Sebe 34/13) âyeti buna işaret eder.

Geçmişte ulaşmış bulunan bir nimete kavuşmuş olmanın mutluluğunun ve bu mutluluktan kaynaklanan sevincin ızharıdır. Aslında tad almak, lezzet duymak duygusu şükrün her insanda bulunan fıtrî seviyesidir. Fıtrî olan bu duyunun kalbe, dile ve fiile dönüşmesidir aslında şükür.

Şükür, iyiliği yapanın yaptığı iyiliğin bilinmesi ve tasdik edilmesinden ibarettir. Yani bir farkındalık bilincidir. Sevindiğinin, mutlu olduğunun farkındalığı. Bu farkındalık yani bilmek ve tasdik de insanın kendisini tazim yoluna ulaştırmasıyla gerçekleşir. Bu tazim neticesinde maddî ve manevî nimetler ziyadeleşir. “Şükrederseniz elbette ziyadeleştiririm” (İbrahim 14/7) İnsanın kendisinde ve kendisi dışında değişik ilâhî nimetleri düşünüp görmesi (farkındalık) ve bununla meşguliyeti kulun Allah’ı (c.c) sevmesinin ve taziminin sebebi olur. Bu sevgi de bütün saadet ve hayırların kaynağıdır. Asılda şükrün faydası Allah’a (c.c )değil bizzat şükrü gerçekleştiren kuladır.

Şükürde şu beş özelliğin bulunması gerekir :

1–Allah’a (c.c) karşı tevâzû, huşû, huzû ve teslimiyetle yalvarmak,

2–Allah’a (c.c) muhabbet beslemek,
3–Allah’ın (c.c) kendisine ulaştırdığı nimeti gizlemeyip nimet-i ilâhî olduğunu ikrar ve itiraf etmek,
4–Allah’ı (c.c) övmek,
5–Allah’ın (c.c) ulaştırdığı nimeti, O’nun hoşlanmadığı iş ve yerlerde kullanmamak, kullanmaktan kaçınmak.

Bu beş özellikten birinin bulunmaması şükrü şükür olmaktan çıkartır.

Şükür :

1–LİSAN İLE OLUR : Nimetin Allah’tan (c.c) olduğunu ikrar ve itiraf ve yaratıklara nisbetini terk etmektir. Ne kendine, ne kuvvetine, ne çalışmasına, ne de kendinden başkalarına. İnsanın kendisi de başkaları da o nimet için sebep, âlet, yol ve vasıtadır. O nimeti yaratıp taksim eden, insana kısmet eden, gönderen, onunla meşgul eden yegane müsebbib olan Allah’tan (c.c) başkası değildir. Şükrü hak eden de O’dur. Görünüşe, sebeplere bakıp da ilmi ve marifeti oradan ilerisine geçemeyen cahildir., noksandır. Eş-ŞekürAkıllıya, görünüşten ötesini, akıbeti görebilmesi cihetiyle akıllı denilmiştir.

2–KALP İLE OLUR : Kendinde bulunan nimetlerin hepsinin başkalarından değil Allah’tan (c.c) olduğuna daimî bir itikad ile sağlamca bağlı olmaktır. Bu şekilde olduğundan dildeki şükür sözü kalpteki şükrün tercümanı olmuş olur.

3–ORGANLARLA OLUR : İnsanın kendinde kendisine ait hiçbir şey bulunmayıp bulunan her şeyi Allah’a (c.c) ait görmesi ve bütün varlığını O’na taat yolunda harekete geçirmesi ve O’nun için kullanmasıdır. Allah’tan (c.c) yüz çevirmek (i’raz) anlamı bulunan hiç bir işe yaratıkların bu husustaki çağrılarına icabet etmemek gerekir. Bu çağrı nefisten, hevâdan, iradeden, kuruntudan, hayalden ve diğer yaratıklardan olsun fark etmez.

İnsanın Allah’a (c.c) taati asıl ve metbu, masivasını da fer’i ve tâbî kılması gerek. Başka türlü yaparsa cebbar ve zalim olur ve hatta Allah’ın (c.c) hükmünden başkasıyla hükmetmiş olur.

Şükre sebep olan şey nimetin ulaşmasıdır. Nimetse lezzet almaya sebep olan şeydir. Lezzet ise ilim, hikmet ve marifet gibi Bâtınî veya yiyecek, giyecek gibi zahirî olur. Avamın şükrü zahirî nimetlere, havassınsa bâtınî nimetleredir.

Şükrün faydası ulaşmış nimetleri kayd (bağlamak), ulaşmamış olanları ise sayd(avlamak)dır.

Şükür, insanın kendisini değersiz bularak nimeti gönderene nisbet etmesidir.

Şükür, insanın kendisini nimete ehil ve lâyık görmemesidir.

Şükür, Allah’ın (c.c) nimetinin etkisini kulun dilinde itiraf ve övgü, kalbinde muhabbet, organlarında da itaat olarak gözükmesidir.

“Allah (c.c) bir kula nimet verdi mi eserini üzerinde görmeyi sever” hadisinde “eserini” sözünün şükür olduğu söylenmiştir.

Allah’ın (c.c) ŞEKÛR ve ŞÂKİR oluşu, kulların azıcık amellerine karşı çok mükâfat vermesi, ecirlerini kat kat artırmasıdır. Özellikle ŞEKÛR isminin GAFÛR ismiyle birlikte getirilişinin çokluğu (Fâtır 35/30, Fâtır 35/34, Şura 42/23) Allah’tan (c.c) kulların şükrüne mukabelesinin nasıl olacağı konusunda da bir ipucu verir mahiyettedir. ŞÂKİR isminin de ALÎM ismiyle birlikteliği Allah’ın şükredenleri ve şükrün derecelerini bildiğini ve muameleyi de buna göre yapacağını ifade eder.

Müminler Allah’ın (c.c) şükrü ve mağfireti arasında helâk olmaktan uzak yaşarlar. Allah’ın (c.c) şükrü, onların azıcık amellerine kat kat büyük ecirler verileceğini, mağfireti de işledikleri hatalar ne kadar büyük olursa olsun bağışlayacağını bildirir.

Kulun Allah’a (c.c) şükrü iyilik ve nimetlerini anarak onu övmesi, Hakk’ın kuluna şükrü ise nankörlük etmeyerek iyilik ve nimetini şükürle karşıladığı için nimetini ziyadeleştirerek kulunu övmesidir.

Kulun ihsanı Allah’a (c.c) taatte bulunmak, Hakk’ın ihsanı ise kulunu şükre muvaffak kılmak için lütufta bulunmaktır. Şükredemeyen, şükrü aklına getirmeyen, belki sadece şükrü hayvanî fıtrî seviyede kalan insanlara bakıldığında şükredebilmenin de ayrıca bir lutf-i ilâhî olduğunu fark etmek gerek (farkındalık.)

Allah (c.c) ŞEKÛR’due şükredenlere şükrü lütfettiği gibi lütfundan çok nimetlerle mukabele ederek O da kendisine iyilik yapıldığından şükür muamelesi. Bu şükür muamelesinin dünya ve ahiretteki büyüklüğü idrak edilemez. Şekûr sınırlı, sonlu ve sayılı dünyada Eş-Şekür sayılı şükre, sınırsız sonsuz bir dünyada sayısız nimet verendir. Bu öyle bir haldir ki kul Allah’ın (c.c) kendisine ulaştırdığı iyiliği şükür ile karşılarsa ayrıca bir iyilik yapmış olur. Allah (c.c) kulun gerçekleştirdiği bu şükür iyiliğine kat kat fazlasıyla mukabelede bulunur. Allah (c.c) için şükür iyiliğe daha fazla iyilik yapmak olduğundan kul Allah (c.c) rızası için azıcık bir iyilik yaparsa, Allah (c.c) bu iyiliği büyütür, daha büyük ecirlerle karşılar.

Asılda nimet Allah’ındır (c.c), şükrünü bilip sarfedilmesini emrettiği yerlere sarfedenlerin hem iyiliklerini büyütür, hem ecirlerini çoğaltır, hem de kadr ü kıymetini artırır.

“Herhangi bir kişi tertemiz bir sadaka verirse – Allah (c.c) temiz olmayanı kabul etmez- Rahman Allah (c.c) o sadakayı sağ eliyle alır, o sadaka bir hurma tanesi bile olsa Rahman’ın avucunda dağdan daha büyük oluncaya kadar büyür. Rahman o kişi için p sadakayı sizin tayınız veya deve yavrusunu büyüttüğü gibi büyütür.”(İbn-i Mâce 1/59)

Şükretmek konusunda tevazu göstermek bazen küfran-ı nimet, tahdis-i nimetse (nimeti anlatmak) bazen gurur ve iftihar vesilesi olur. Doğru olan şükür, nimeti kendi mülkü olarak görmeyip Allah’ın (c.c) nimet ve eseri bilerek ikrar ve itiraf etmektir.

Cenâb-ı Hakk (Lokman Suresi 31/14) âyetinde “Bana ve ana babana şükret”, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz de bir hadîs-i şeriflerinde “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a (c.c) da şükretmez” (Kütübü Sitte Trc. 5/13) buyurarak, nimetleri yaratıp gönderen Allah (c.c) olmakla şükrü hak edenin O olduğunu, ama nimetleri vasıtasıyla gönderdiklerinin de teşekkürü hakkettiklerini ifade ediyor.

İnsanlara teşekkür insanî ve İslâmî bir görevdir. Rasûlullah (s.a.v) efendimiz .

“Kim bir ihsana mazhar olursa bulduğu takdirde karşılığını hemen versin, bulamazsa verene senâda(övgüde) bulunsun. Zira onu övmekle teşekkürünü yerine getirmiş olur. Ketmederse (karşılık vermeyip gizleyen) nankörlük etmiş olur.” (Kütübü Sitte Trc. 5/11) buyruğuyla bunun bir görev olduğunu beyan etmiştir.

Kul Allah’a (c.c) şükrünü ancak buyruklarına teslim olmakla yerine getirebilir. O’nun buyruklarından biri de nimetlerin ulaşmasına vasıta olan insanlara teşekkür etmektir. Bu buyruğa teslim olup teşekkür etmeyen Allah’a (c.c )da şükretmemiş olur. Veya âdeti, sevincini insanlara teşekkürle göstermeyen kimse bu güzel hasletten uzaklaşır da artık Allah’a (c.c) şükretmez olur.

Allah’a (c.c) şükrün başlangıç noktası insanlara teşekkürdür. Nimetin ulaştırılması nimeti ulaştıran insanda bir mahrumiyet oluşturuyor. O mahrumiyetin, nimetin yeni sahibince teşekkürle karşılanması telâfisi açısından çok önemli.

Güzel hareketlerde bulunan insanlara (ne türden olursa olsun, güzel hareketler insanlara iyilikte bulunmaktır) özellikle de bu güzel hareketlerini hedef alarak teşekkürde bulunmalıdır. Bu teşekkürlerde bulunması gereken özellikle şunlardır :

1–Teşekkür samimiyetle olmalıdır.
2–Açıkça olmalıdır. Utanılacak bir davranışta bulunuyormuşçasına saklı, gizli sırtını dönerek…olmamalıdır.
3–Bizzat muhatabın ismi ile olmalıdır. “Herkese teşekkür ediyorum” şeklinde olmamalıdır.
4–Teşekkür ettiğimiz kişiye yönelerek, yüzümüzü yönelterek olmalıdır. Ayrılıp giderken olmamalı.
5–Teşekkür edilecek hareketler aranmalıdır. Özellikle alışıncaya kadar buna dikkat edilmelidir.
6–Hiç beklemedikleri, hak ettiklerini düşünmedikleri, güzel hareketleri bulunduğunu fark etmedikleri bir anda olmalıdır.
7–Gerçekleştirdiği bir güzel hareketten dolayı olmalıdır. Yani teşekkür bir güzel hareketi hedeflendirir.

Bu hususta şu unutulmamalıdır: teşekkürle ödüllendirilen bir güzel hareket tekrarlanarak sahibine yerleşik bir yatkınlık (ahlâk) haline gelir. Bu durum “şükrederseniz elbette ziyadeleştiririm” buyruğuna uygun bir mükâfat olur.

Bu isimlerin Allah (c.c) için ifade ettiği anlamlar :

1–İnsanlara tat alma duyusu yerleştirerek iradî ve ihtiyarî şükre yaklaştırmıştır,

2–İradî şükürleri kendisi için yapılmış iyiliklerden saymıştır,
3–Kendisi de şükür muamelesi yaparak herklesin yaptığını çok kabul etmiş veya ecrini çoğaltmıştır,
4–Şükre şükürle mukabele tarzının insanlarca benimsenmesini istemiştir,
5–Şükür muamelesi yaptığı kulunu aynı zamanda bağışlar.

Rasûlullah (s.a.v) efendimizin bu isimlerden nasibi :

1–“Şükreden bir kul olmayayım mı?” ifadesi kendisine aittir,

2–Kendisine yapılmış bir iyiliği asla unutmaz, er veya geç karşılığını verirdi, herkesi bu hususta teşvik ederdi,
3–O (s.a.v), “İki haslet vardır, kimde bulunursa Allah (c.c) onu şükredici ve sabrediciler arasına kaydeder. Dinî konularda kendinden üstün olanlara bakıp ona uymak, dünyevi konularda da kendinden aşağı olana bakıp Allah’ın (c.c) kendine vermiş olduğu üstünlüğe hamdetmek. İşte böyle olanı Allah (c.c) şükredici ve sabredici olarak yazar. Kimde dinde kendinden aşağı olana bakar ve kendisinde bulunmayana üzülürse Allah (c.c) onu şükredici ve sabredici olarak yazmaz.” (Kütübü Sitte Trc. 16/332)
4–Yine O (s.a.v), “Kime bir iyilik yapıldığında bu iyiliği yapana” جزاك الله خيراً ” cezakellâhü hayran derse en güzel şekilde senada bulunmuş olur” diyerek en azından sözle mukabeleyi istemiştir. (Kütübü Sitte Trc. 16/324)
5–Yine O (s.a.v.), “Kim Allah (c.c) adına sığınma talebinde bulunursa ona sığınma verin, kim Allah (c.c) adına isterse ona verin, kim sizi davet ederse icabet edin, kim size bir iyilik yaparsa karşılıkta bulunun, verecek bir şey bulamazsanız kendiniz ona karşılığını vermiş görünceye kadar dua edin” diyerek fiilen şükürden eksik kalındığında dillerle şükredilmesi gerektiğini, bunun da iyilik sahibi için dua olduğunu belirtmiştir. (Kütübü Sitte Trc. 16/323)

Kulların bu isimlerden nasibi :

1–Allah’ın (c.c) verdiklerini ve vermediklerini nimet kabul edip şükretmek,

2–Allah’ın (c.c) verdiği nimetleri masiyet yollarında kullanmamak, vermediklerinden dolayı da masiyete düşmemek,
3–Allah’a (c.c) şükrü için vesileler aramak,
4–Hep olumsuzlukları görerek, şükrü yapabileceği nimetlere karşı nankörlük yapacak bir halet-i rûhiyeden uzak bulunmak,
5–Kendisine karşı yapılan iyiliklere mukabil iyiliklerde bulunmak, eliyle iyilik yapamıyorsa diliyle dua ederek yapılan iyiliğin karşılığını vermeye çalışmak,
6–Kendisine ulaşan nimetlerin kendisini şaşırtmasına, nefsinin kerametine inandırmasına imkân ve fırsat vermemek,
7–Ulaşan nimetleri Allah’ın (c.c) ulaştırdığına inanmak ve bunu itirafta tevazu göstermemek,
8–Şükürle karşılanmayan nimetin alınacağını, karşılananınsa ziyadeleşeceğine inanmak,
9–Birbirlerine teşekkür edebilmeleri konusunda insanlara davranışlarıyla önderlik yapmak.