Ergenlik Öncesine Kadar Olan Dönemin Önemi ?

By | 20 Mart 2015

Ergenlik Öncesine Kadar Olan Dönemin Önemi ?Ergenlik Öncesine Kadar Olan Dönemin Önemi ?

Çocuğun ilk yılı veya 0-3 yaş devresi, genellikle çocuğun alması gereken ve ömür boyu onu, etkisi altında bulunduracağı davranış ve alışkanlıkların büyük kısmını ka­zandığı bir devredir. Bazı psikologlar, bu devrede kazanılan­ların, ömür boyu kazanılanların % 30’unu, bazıları ise % 90’ını oluşturduğunu söylerler. Bu devre, çocuğun devamlı olarak aile çevresinde hayatını sürdürdüğü bir devre oldu­ğuna göre, çocuk uyumuna yardım edecek veya uyumsuz­luğuna sebep olacak birçok etkiyi, aile çevresinden alacağını belirtmek uygun olacaktır.

Çocuğun ilk beş yıllık hayatı, ömrünün en önemli yılları­dır. Altı yaşına geldiğinde ise kişiliğinin temel yapısı oluş­muş durumdadır. Çocukların zekâsının yaklaşık % 50’si dört yaşına kadar oluşur, sekiz yaşına kadar olan dönemde buna % 30 daha eklenir, geri kalan % 20’si on yedi yaşında oluş­muş olur.

Beş yılın en dikkat edilmesi gerekeni, birinci yılı kapsa­yan bebeklik dönemidir. Çünkü çocuğun temel kişiliğini oluşturan “benlik kavramı”nın en önemli bölümü, bu yılda oluşur. Benlik kavramı, çocuğun kendisiyle ilgili olarak kafa­sında çizdiği görünümdür. Bu görünüm, çocuğun kendine güvenli olup olmayacağını, içe ya da dışa dönük oluşunu, atak ya da çekingen oluşunu belirler. Çocuk bu dönemde, bebek gözüyle dünyaya bakış açısını, hayat felsefesini kurmaktadır. Bu dönemde ya temel bir ‘güven ve mutluluk ya da güvensizlik ve mutsuzluk duymaya başlar. Temel ihtiyaç­ları karşılanıyorsa, çocukta güven, iyimserlik duygularının temeli atılacak ve potansiyel yeteneklerini en geniş şekilde gerçekleştirmeye yöneltecektir. Bu, ana babanın meydana getirdiği hava ile sağlanacaktır. Bediüzzaman, ilk bir yılın ehemmiyetini şöyle belirtir.

“Ben, bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım hâlde, kasem ediyorum ki en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldı­ğım telkinat ve manevi derslerdir ki o dersler fıtratımda, âdeta maddi vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini, aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma mer­hum validemin ders ve telkinatını, şimdi bu seksen yaşımda­ki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasi­ye müşahede ediyorum.”

Araştırmalar, bebeklerde rasyonel düşünme, problem çözücülük ve genel değerlendirme gibi yeteneklerin “bir yaş” içinde oluştuğunu gösteriyor. Doğum öncesi genler, beynin oluşumunu belirtiyor. Doğumdan önce çevre faktörleri belir­leyici olmaya başlıyor. Görüntüler, sesler, kokular ve doku­nuşlar, en önemlisi de dil ve göz karşılaşmaları, beynin bi­çimlenmesini sağlıyor.

Indiana Üniversitesinden nörolog Ensther Thelen, haya­tın ilk yılında edinilen tecrübelerin sinir hücreleri için bir te­mel oluşturduğunu ve zeki, gayretli ve uyumlu olup olma­yacağımızı belirlediğini söylüyor. Hayatın gelecek yıllarında bizi, zeki, çalışkan ve uyumlu yapan sinir sistemimiz böyle oluşur. Daha zeki olan insanlar, hayatlarının ilk yıllarında si­nir sistemleri daha geniş olarak örülmüş olanlardır.

Bilinmelidir ki çocuk, doğduğu andan itibaren öğrenme­ye başlamıştır. Çocuk, doğumunu izleyen birinci yıl içinde iyimser bir görüş kazanırsa büyüdüğü zaman iyimser bir in­san olacaktır. Kötümser bir görüşü geliştirirse ömrünün so­nuna kadar kötümserlikten kurtulamayacaktır. Kısaca “Be­den sağlığı gibi ruh sağlığının da temelleri, ilk yıl içinde atılmaktadır.”

Hayatının ilk hafta ve aylarında çocuğun annesinin sevgi, ilgi ve bakımına ihtiyacı çok fazladır. Çocukla annesi arasın­daki duygu yüklü ilişkiler, başka bir şekilde karşılanamaz ve hayatın başka bir dönemine bırakılamaz. Daha sonrasında ihtiyaçları, fazlasıyla karşılansa bile, tatmin edilmeyenlerin eksiklikleri hiçbir zaman giderilemeyecektir. Onun için an­neler, hangi işte çalışırlarsa çalışsınlar, en az bir yıl ücretli veya ücretsiz izin alarak çocuğuyla beraber olmalıdır. Köy veya meralarda durum o kadar önemli sayılmayabilir. Anne, çalışsa da çocuğuyla beraber olabiliyor. Birçok anne, sırtına sardığı çocukla işlerinin çoğunun üstesinden gelebiliyor. Ama saatli çalışan bir annenin elinde bu imkân yoktur.

Yeni doğmuş bebeğin besin, uyku ve temiz bez dışında da ihtiyaçları vardır. Çünkü beş duyu faal durumdadır. An­nenin ilgisiyle gevşeme ve rahatlama, kendini emniyette ve mutlu hissetmesine sebep olacaktır. Bu safhada anne, sinirli, düzensiz ve gergin olmamalıdır. Bu hâl, çocuğa da aksede­bilir.