“Ey insanlar dikkatli olunuz, Allahtan korkunuz. Uzun emellere dalıp dünyaya bel bağlamanız size ölümü unutturmasın. Dünya nimetlerinin sihrine kapılmayın zira çok gaddar ve aldatıcıdır, dünyanın çekiciliği sizi şaşırtır. Uzun emellerle istediğiniz dünya, sizler için güzel süslenmiş gelin gibidir. Gözler ona bakar, gönüller ona yönelir, nefisler ona aşıktır. Fakat o nice aşıklar öldürmüş kendisine bel bağlıyanların nicelerini rezil etmiştir. Ona hakikat gözüyle bakanlar nefsin isteklerine uygun bir yaşayışın zahmet ve zorluklarını bilir. Allah dünya sevgisi ile yaşamayı şiddetle kötülemiştır. Böyle insanların yaptıkları çirkinlikler kendilerine döner. İyilikleri de ölür, tükenir. Ey insanlar, Allah’ın rahmetiyle gafletten uyanınız. O ölüm günü gelmeden kendinize gelin. Ölüm günü şöyle denilecek. “Filan kişi, çok ağır bir hastalığa yakalandı onun için bir ilaç veya yol gösteren var mı.? Onu tedavi edecek doktor varmı?” Doktorlar çağrılacak ve hepsi muayene ettikten sonra, “Bunun şifa bulması imkansızdır” diyecekler… Sonra etrafında konuşmaya başlarlar ve şöyle denir: “Falan falan kişiye mallarını vasiyet etmiş.” Daha sonra şöyle denilir “Artık konuşamıyor, dostlarını tanımıyor.” Sen ise, kesintisiz inliyecek, ölüm terleri dökecek, artık diğer dünyaya gideceğini an- hyacaksın. Gözlerin havaya dikilecek, zannettiklerinin doğru ve yanlışlığı ortaya çıkarak, yakınların senin için ağlıyacaklar, sana şöyle diyecekler. “Şu kişi, senin şu oğlun, şuda senin falan kardeşindir.” Fakat senin dilin tutulacak, asla ağzın açılamıyacağı için konuşamıyacaksın. Daha sonra ruhunu teslim ederek ruhun cesetten ayrılacak ve ruhun göklere yükselecek. Yakınların toplanarak, seni yıkayıp kefeniiyerek, kabre koyacaklar. Seni kabirde yaptıklarınla baş başa bıraktıktan sonra herkes evine dönerek, seni unutarak mirasını paylaşmaya başlıyacaklar…
Sofilerden biri şöyle dedi:
“Devlet başkanları ve zenginler, ençok dünyayı hor görmelidirler. Zira onlar bolluk içinde yaşıyorlar. İstediklerini elde ediyorlar.”
Haşan Basri (k.s.) Ömer İbn-i Abdulaziz’e şöyle yazdı: “Dünya geçici bir konaktır. Orada devamlı kalınmaz.. Adem (a.s.) cennetten dünyaya bir suçun cezasını çekmek için gönderildi. Ey Müminlerin Halifesi, dünya hayatına karşı dikkatli ol! Dünyadan ahirete göç ettiğinde, en iyi azık insanın taşkın nefsin isteklerine muhalefet ederek yaşamasıdır. Dünyadaki en büyük zenginlik, kişinin kendi acizliğini kabul ederek, Allah’ın gücüne teslim olmasıdır. Dünya kendisi için çalışanı adiliklere iter. Dünya malı toplayanı yoksul eder. İnsanı aldatan hayat, bilmeden yenilen zehire benzer. Yiyeceğin içindeki zehiri bilmediği için, onu iştahla yer. Halbuki onun, içinde ölümü gizlidir. Nefsin azgın istekleri de böyledir. İnsanı doğru yoldan ayırır ve onun felaketini hazırlar. Ey Müminlerin Halifesi, kendisini tedavi eden yaralı gibi, kendini tedavi et! O kişi ki, hastalığı artmaması için perhizdedir. Canı çektiği yiyecekleri yemez.
Aynı şekilde hastalığının uzaması için, acı ilaçları kullanmaya tahammül eder. Dışı süslü, fakat içi acımasız, hileci ve aldatıcı olan bu dünya hayatından sakın! Zira o uzun emellerle insanı aldatır. Adeta bir gelin gibi süslenerek, gözlerin onu büyük istekle bakmasını sağlar. Gönüller ona mest, nefisler ona aşıktır… Her kes bu dünyayı kendisiyle evli kabul eder. Fakat o durmadan kocalarını değiştirir. Önceki kocalar kendinden önceki kocalardan ibret almadığı gibi, Allah (c.c.) öğüt verdiği zaman onları da dinlemez. Bu dünya hayatına aşık olan, kişi, dünyada istediğine kavuşunca, kendini başarmış sayarak , geçici başarının sevinciyle, ahiret hayatını unutur. Hep dünya nimetleriyle meşgul olur. Bir an gelir ayağı tökezler, pişman olur. Hasret çoğalır. Ölümün sarhoşluğu, elemi, elinden çıkan şeylerin kederli hasreti ken- dişini kuşatır. Dünyaya rağbet eden ondan ne istediğini bilemez sıkıntı ve dertlerden asla kurtulmaz. Ahirete hazırlıksız olarak bu dünyadan veda eder. Ahiret yolculuğuna çıkar… Dünyanın aldatıcı şeylerinden sakın!..
Dünyada faydalı şeyler de zararlı şeyler de, sonunda bana karşı zalim olur. Bolluk, genişlik kişinin başını derde sokar. Zira herşey sonunda yok olur; sevinçlerde bile gizli bir hüzün vardır. Çünkü elden çıkan nimetler, bir daha ele geçmez. Bu bakımdan elde iken sevince sebep olan şeyler kaybedilince, hasreti çekileceğinden hüzün vad ederler. Zira elden çıkan nimetler tekrar ele geçmez, kaybedilince insan hüzünlenir, insanoğlu bir anlık aklını kullanarak düşünse, önündeki tehlikeleri sezer. İnsan dünya hayatının nimetlerinden dolayı, devamlı tehlikede, dünyanın belalarından dolayı da devamlı bir korku içindedir. Allah azgın nefsin isteklerine uyularak yaşanan bir hayatın kötülüğünü haber vermemiş olsa bile, bu dünya; uyuyanları uykudan, gafilleri gafletten uyarmaya yeterlidir. Bilmez misin, canlıların en hayırlısı Muhammed (s.a.v.) açlıktan karnına taş bağlamıştır. Bu da Allah’ın takdiriy- ledir.. Oysa O’na dünyanın bütün nimetleri eksiksiz sunuldu da O, elinin tersiyle hepsini itiverdi.
Peygamber (s.a.v.) den şöyle rivayet olmuştur: Allah-ü Teâlâ Musa (a.s.) şöyle buyurdu: “İnsanların yardımına koşmayan bir zengin gördüğün zaman, (bu zenginliğe) cezası acele gelmiş bir günah” de. Allah’ın takdirinden hoşnut ve isyan etmeyen yoksul gördüğün zaman “Merhaba ey Allah dostlarının şiarı” de!..
Ey mü’minler! Gelin Hz. İsa (a.s.)’ın şu sözüne uyun!” Katığım açlık, şiarım Allah korkusu, elbisem güzel ahlâk, binitim ayaklarım, yiyeceğim, yeryüzünde biten bitkiler; Sabah bir şeyim olmadığı gibi akşam da hiçbir şeyim yoktur. Yeryüzünde benden daha zengin yok ki!”
Vehb İbn-ı Münebbih (k.s.) dedi ki:
Allah (c.c.) Hz. Musa (a.s.) ile Harun (a.s.)’ı Fravun’a gönderdiğinde onlara şöyle vahyetti. “Fravunun giymiş olduğu süslü elbiseleri, sizi şaşkına çevirmesin. Onun sahip olduğu dünya nimetlerine imrenmeyiniz. Çünkü onun yaşaması benim emrim tahtındadır. Zira benim iznim olmadan konuşamaz, gözünü kırpamaz, nefes alıp veremez. Onun yaşadığı eğlenceli hayat sizi aldatmasın. O geçici bir süs ve eğlenceden ibarettir. Ben dileseydim, sizi öyle süslerdim kı Firavun sizi gördüğü zaman, kendisi öyle süslenmekten aciz kalırdı. Fakat ben sizleri imtihan etmek amacıyla onlardan uzaklaştırıyorum. Çobanın, sürülerini zehirli otların olduğu yerden uzaklaştırdığı gibi bende kullarımı, aldatıcı dünya nimetlerinin ziynetlerinden mahrum ederim. Benim dostlarım (veli kullarım) olgunlukta zirveye ulaşmak için benden korkarlar, mütevazi ve takva sahipleridirler… Onların gönüllerinde Allah korkusu vardır, takva hareketleriyle kendini açığa çıkarır. Takva üzerlerine giydikleri elbisedir. Onların kalbleri Allah korkusuyla atar, takva ile huzura kavuşurlar. Kavuşmak istedikleri tek ümittir, takva… Takva onlar için büyük şereftir, onunla övünürler, onunla tanınırlar.. Bu işaretleri taşıyan kullarıma, rastladığınız zaman onlara iyi davranın. Kalbinizi ve dilinizi onlar karşısında mütevazi kılın. Onlara karşı kaba ve edepsiz davranmayınız. Biliniz ki yukarıdaki belirtilere sahib bir dostuma karşı kim edepsizce davranırsa, benimle savaşa girmiştir. Ben ahiret günü onun intikamını fazlasıyla alırım.”
Hz. Ali (k.v.) okuduğu hutbede şöyle dedi:
“Ey insanlar, biliniz ki şüphesiz hepiniz öleceksiniz ve sonrada mutlaka diriltileceksiniz. Amellerinizle yüz yüze getirileceksiniz. Dünya hayatı sizi aldatmasın çünkü o belalarla süslenmiştir. Geçiciliğiyle bilinir, acımasızlığı en belli sıfatıdır. Oradaki herşey yok olmaya doğru yol alır. O dünyalılar arasında elden ele dolaşır, birinden diğerine geçer. Dünya hayatı dünyada yaşıyanlar arasında devamlı korku yayar. Devamlı bir hâl üzerinde yaşayanlar zaman zaman sevinir zaman zaman üzülürler. Ey Allah’ın kulları; bu dünyada sizin durumunuz, sizden öncekilerin durumundan farklı değildir! Onlar sizden daha uzun ömürlü, sizden daha iyi binalar yapmışlar, daha dayanıklı eserler bırakmışlardır. Üzerinden uzun yıllar geçince; eserlerinin yankıları duyulmaz oldu. Kemikleri toprak oldu. Göz alıcı nice köşkler, harabeye dönüştü. İzleri silindi. Etrafı sularla çevrili köşkler, ipekli yataklardan, incilerle süslenmiş yataklarından ayrılarak, üzeri çakıl taşlarıyla kaplanmış, mezarlara gömüldüler!..
Mezarlıkları eski evlerine yakındır. O evde oturanlar onlara yabancıdır. Eski yerlerinin sakinleri onları düşünmezler bile!.. O mezardakilerin, eğlen- çelerle bir ünsiyeti artık yoktur. Birbirlerine yakın olmalarına rağmen aralarında dost veya komşu münasebetleri hiç yoktur. Aralarında nasıl komşuluk ve dostluk ilişkisi olabilir ki! Eski günler yok olmuş. Vücutlarını böcekler yemiştir. Bir zaman yaşıyanlar artık ölüdür, hayat dolu günlerinden sonra, şimdi kupkuru kalıntılardan ibaretler, heyhat! heyhat! Artık geri dönüşü olmayan bir yola girdiler!..
Nitekim Kur’an ifadesiyle:
“Kötülük edenler, yaptıklarının karşılığında cezalandırılacaklardır. İyilik edenler de, iyiliklerinin mükafatını alacaktırlar.”
Diğer ayette şöyle buyruluyor:
“Kitap ortaya konduğu zaman, görürsün ki günahkarlar onun içinde yazılı olandan ürkeceklerdir!”
Allah, bize ve size Allah’ın kitabına uyan evliyaların yolundan gitmemizi nasip etsin. Fazlı ve cömertliğiyle bizi cennetine kabul buyursun! Övülmeye tek lâyık olan O’dur! Hamd ve şükür ona olsun!..
Sofilerden biri şöyle dedi:
“— Günler birer oktur, insanlar ise birer hedeftir. Zaman, hergün seni oklarıyla hedef alır. Bütün vücutunun hücrelerine kadar, seni delik deşik etmek için süslediği gece ve gündüzüyle seni oyalar.
Devamlı oklara hedef olan vücudunun sıhhat ve selameti nasıl mümkün olur.? Şayet geçirdiğin günler, onlardaki noksanlıklar senin gözünün önüne gelseydi, o geçen günlerin için ah çeker, hızla ilerleyen saatlerinden tiksinirdin. Fakat Allah’ın tedbiri tedbirlerin üzerindedir. Dünyanın meşgalelerinden uzak olunduğu zaman hayat insana tatlı gelir. Halbuki dünya macun haline getirilen öd ağacından daha acıdır. Azgın nefsin isteklerine uyularak yaşaman dünya hayatının kusurları o kadar çoktur ki, anlatanlar bunu anlatmakta güçlük çekerler. Allah’ım sen bizi doğru yoldan ayırma!
Bir sofiden dünya hayatını tasvir etmesini istediler oda dedi ki:
“— Dünya hayatı, kişinin içinde bulunduğu andır. Çünkü geçen zaman geçmiştir. Artık ondan faydalanamazsın. Gelecek zamanın ne olacağı meçhuldür. Gündüz gecenin, habercisi olduğu gibi zaman ölümün habercisidir. Zaman insanı değiştirir. Zaman toplulukları yok eder. Nimetleri eksiltir
Emeller uzak, ömürse kısadır. Ancak herşey Allah’a döner.
Ömer İbni Abdulaziz (r.h.) bir hutbesinde şöyle buyurdu:
— Ey insanlar, sizler bir maksat için yaratıldınız. Şayet onu tasdik ederseniz akılsızsınız, tekzib ederseniz helak olursunuz. Siz bu dünyada devamlı yaşamak için yaratılmadınız. Bu dünyadan diğer dünyaya göç edeceksiniz. Ey Allah’ın kulları siz öyle bir dünyada yaşıyorsunuzki, orada yediklerinizde içtiklerinizde dertler vardır. Bir taraftan elde ettiğiniz için sevinir, diğer taraftan kaybettiğinize üzülürsünüz. Gittiğiniz ve ebedi kalacağınız yer için çalışınız..”
Hz. Ali (k.v.) bir hutbesinde şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Size Allah’tan korkmanızı öğütlerim. Her ne kadar da, dünyayı terketmeyi arzulamıyorsanız da, onu devamlı istiyorsanız da. sizi terkeden ve ömrünüzü çürüten bu hayatı terkediniz. Sizin dünyayla alakanız bir kafilenin yolculuğa çıkmasına benzer. Bir müddet gittikten sonra, yolun sonuna geldiklerini zannederler ve sevinirler. Halbuki yolun bitmesine daha çok vardır. Nice insanlar vardır ki, bir kaç günlük ömürleri kalmıştır, fakat halen dünyaya hırsla yapışırlar. Dünyada karşılaştığınız belalardan dolayı ağlayıp sızlamayınız. Zira onlar gelip geçicidir. Kazandığınız nimetlerden dolayı da devamlı sevinmeyiniz. Çünkü gün gelir o nimetler de gider. Şaşarım harishane dünyalık peşine koşan insanlara ki. ölüm onların arkasındadır. O gafildir, ölüm ise ondan gafil değildir!..
Muhammed İbni Hüseyin (k.s.) dedi ki:
“— Allah Teâlâ. ilim, fazilet ve edeb sahibi, dostlarına, nefsi arzularına uyarak yaşamalarına razı değildir! Böyle bir yaşayış. Allah katında çok hakir ve çok zelildir. Peygamber (s.a.v.) böyle bir yaşayıştan, şiddetle kaçınmış ve ashabım da sakındırmıştır.
İşte dünya hayatının değerini bilen, âlim ve fâziletli kişiler, asıl ihtiyaçlarını temin etmekle yetinirler. Diğer zamanlarını Allah’ın yolunda harcarlar. Üzerlerini çıplaklıktan kurtaracak kadar giyerler. Açlıklarını giderecek kadar yemek yerler. Dünyaya geçici gözlerle bakarlar.
Ahirete devamlı kalacak şekilde hazırlanırlar. Dünyadan ziyade alıiret- leriııi düzeltmek için çalışırlar. Dünyadan ahiret için göçe hazırlanırlar. Zira onlar dünyadayken, ahirete dünya gözüyle değil, kalp gözleriyle bakarlar. Gelecekte yerleşecekleri ahirete kalpleriyle gidip yerleştiler. Onlar bu dünyada zorluk çektiler ama ahirette devamlı nimetin içinde olacaklar. Bütün bunlar cömert olan Allah’ın yardımıyladır. Onlar ki, Allah’ın sevdiğini sevdiler, buğz ettiğine buğz ettiler!…