Dalâlet, Sapıklık Ve Kurtuluş Çareleri

By | 6 Ağustos 2014

namaz-kildiran-seccade

dua 22Dalâlet, Sapıklık Ve Kurtuluş Çareleri
Âhiretten gafil olan bir kısım insanlar daha vardır. Fakat bunlar doğrunun aksine inanmıştır ve doğru yoldan çıkmışlardır. Bu yoldan çıkmaları onlara hakikati göstermez olmuştur. Bunun anlaşılması için beş misâl verelim:
BİRİNCİ MİSÂL: Bir kısmı âhireli inkâr eylediler ve insan ölünce yok olur, dediler. Tıpkı bitkilerin kuruması, mumun sönmesi gibidir, dediler. Bu sebeple takvâ gerdanlığını boyunlarından çıkardılar. İstedikleri gibi rahat yaşıyorlar. Peygamberlerin söylediklerini, insanların bu dünyada ıslahı için söylemiş olduklarını sanıyorlar. Bu dünyada mevki ve rütbe peşinde koşuyorlar. Hattâ açıkça, «Bu Cehennem sözü, çocuğa mektebe gitmezsen, seni fare yuvasına atarlar, deyip korkutmaya benziyor», derler. Bu zavallı, eğer verdiği misâle dikkat ederse, çocuğu mektebe göndermeyen düşüncenin, fare yuvasına düşmekten daha kötü ve zararlı olduğunu anlar.
Nitekim gönül sahihleri, «Allahü Teâlâ’dan yüz çevirmek, Cehennemden beterdir», demişlerdir. Bunun sebebi de nefsine uymaktır. Fakat bunun inkârı tabiata uygundur. Âhir zamanda birçok insanların kalblerine bu hâkim olmuştur. Diliyle söylemeseler de böyledir. Hattâ kendinden bile gizli tutarlar. Fakat hâl ve hareketleri bunu belli eder. Çünkü onların akılları, dünyada istikbal korkusu ile çok sıkıntılara katlanır, şeklindedir. Âhiret için bir korku ve tehlike düşünselerdi, böyle rahat olamazlardı. Bunun ilâcı o kimseye veya öyle kimselere âhireti tanıtmaktır. Bunun da üç yolu vardır:
Birinci yol: Cennet ve Cehennemi müşâhede ederek, itâat ve isyan edenin hâlini görür. Bu, peygamberlere ve evliyâya mahsustur. Onlar bu dünyada oldukları hâlde, fenâ denen bir hâlin onları kaplaması ile öbür dünya hâllerini, müşâhede ile görürler. Çünkü bu müşahedeyi örten perde, hislerin ve arzunun meşguliyetidir. Kitabımızın başında buna işaret etmiştik. Bu, çok kıymetli bir hâldir. Âhirete inanmayan buna nasıl inanır ve bunu nasıl ister? İsterse nasıl, elde eder?
İkinci yol: Delillerle, insanın hakikatini ve ruhunun ne demek olduğunu bilir. Böylece ruhun bir cevher olduğunu, bu bedene ihtiyacı olmadığını bilir. Bu bedenin onun binek hayvanı ve âleti olduğunu, kendini varlıkta durduranın bu olmadığını, onun yok olmasıyla yok olmayacağını anlar. Bu bir yoldur. Fakat pek zordur. İlimde râsih [bilgisi çok genişi olan âlimlerin yoludur. Kitabımızın başında buna da temas ettik.
Üçüncü yol: Avamın yoludur. Peygamberden, evliyâdan ve râ sih ilimli âlimlerden kendilerini gören, onlarla sohbet eden kimselere, bu marifet nurunun geçmesidir. Buna iman denir. Olgun bir mürşidin sohbetinde pişen yahut verâ’ sahibi bir âlimin dizinin dibinde diz çöken, şekâvette ve dalâlette kalmaz.
Mürşid ve âlim ne kadar büyük olursa, opun nûrunun sirâyeti Igeçmesil olan iman da o kadar kuvvetli olur. Bunun için insanların en bahtiyar ve üstünleri Ashâbı kirâm (aleyhimümdvân) idiler. Çünkü onlar, Mustafa’nın (sallâllahü aleyhi ve sellem) yüksek hâllerini görmek saâdetine kavuşmuşlardır. Onlardan sonra Tâbiin, sahâbeyi görmek saâdetine kavuşmuştur. Bunun için Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem), «İnsanların en iyisi, benim zamanımda bulunanlardır. Sonra, ondan sonra gelenlerdir», buyurdu. Bunlar, babasının, nerede bir yılan görürse ondan kaçtığını, hattâ evi bile ona bıraktığını, defalarca gören ve ister istemez bundan yılanın zararlı olduğunu, ondan kaçmak lâzım geldiğini bilen, hattâ zararının hakikatini bilmeden, nerede yılan görürse ondan kaçmak icabettiğini anlayan çocuk gibidir. Bazan da onda zehir bulunduğunu duyar. Zehirin ise yalnız ismini bilip, hakikatini bilmez. Fakat büyük bir korkuya düşer.
Peygamberlerin müşahedesi: Bir kimsenin, yılanın birisini sokup öldürdüğünü görmesi, başka birisini sokup yine öldürdüğünü görmesi gibidir. Zarurî olarak müşâhede ile anlaşılır. Bu ise yakin derecelerinin sonudur. Râsih ilimli âlimler ise, bunu görmeyen, fakat kıyas ile, akıl yürüterek, insanın ve yılanın mizacını ve aralarındaki zıtlığı bilen kimse gibidir. Bununla da yakin elde edilir ve müşâhede gibi, görmek gibi olamaz. Büyük âlimler hariç, bütün insanların imanı, âlimlerin ve din büyüklerinin sohbetinden hâsıl olur. En yakın ilâç budur. Dalâlet, Sapıklık Ve Kurtuluş Çareleri
İKİNCİ MİSÂL: Bir kısmı âhireti inkâr etmediler ve olmadığına kat’ı olarak iman etmediler. Fakat mütehayyir olup, hakikati bilinemez, dediler. Şeytan onların önüne düşüp onları, «Dünya gerçektir, âhiret ise şüphelidir, gerçek olan şüpheli olana verilemez», dedirtmeye uğraşır. Bu yanlıştır. Çünkü yakin sahiplerine göre âhiret yakîndir, gerçektir. Böyle hayrette kalmışları kurtarma çaresi onlara «İlâcın acılığı yakîndir, kat’îdir, iyileşmek ise şüphelidir. Ama içiliyor. Gemiye binip denize açılmanın tehlikesi kat’idir, ticaretten kâr düşüncesi ise şüphelidir. Ama yapılıyor», demektir.
Çok susamış olduğun bir zaman, bir kimse sana, «Bu sudan içme, yılan ağzını sokmuştur» dese, o anda su içmenin lezzeti yakin ve kat’i, zehiri şüpheli olduğu hâlde, o suyu neden içmezsin? Dersinki: «Bu yakîni bırakırsam, zararı azdır, bana bir şey olmaz, ama içinde zehir var diyen doğru söylüyorsa öldürür ve ona sabredilmez». Bunun gibi dünya lezzeti yüz seneden çok değildir. Geçince rüya gibi olur. Âhiret ise sonsuzdur. Sonsuz azâb ve elemle oynanmaz. Eğer âhiret yalan ise, şöyle düşün ki, birkaç gün dünyada kalmadın. Nitekim önce yoktun, sonra da yok olacaksın. Eğer doğru ise. Allahü Teâlâ’nın azabmdan kurtulacaksın. Bunun için Ali (ra dıyallahü anh) o mülhide, «Senin dediğin gibi ise hepimiz kurtulduk, ama öyle değilse biz kurtulduk, sen ise Cehenneme düştün» buyurdu.
ÜÇÜNCÜ MİSÂL: Bir kısmı âhirete inanır, fakat o borç senedi, dünya ise nakit para gibidir, elbette nakit para senetten daha iyidir, derler. Fakat şu kadarını bilmezler ki, nakit paranın, senetten daha iyi olması ikisi aynı miktarda olduğu zamandır. Ama senet, nakit paranın bin misli kıymetinde olursa, senet daha kıymetli olur. Nitekim insanların alışverişleri hep böyle oluyor. Bu kadarını bilmeyen kimse de, ikinci misâldeki gibi sapıktır.
DÖRDÜNCÜ MİSÂL: Âhirete inanır, fakat bu dünyayı isteyince ve dünya nimetlerini görünce: Burada olduğum gibi, orada da nimetler içinde olurum. Allahü Teâlâ’nın bu nimeti bana vermesi, beni sevdiği içindir, kıyamette de böyle yapar. Kehf Sûresinde anlatılan iki kardeşin hikâyesinde biri, «Rabbime döndüğüm zaman, bundan daha çok hayır ve iyilik verecektir» i1), deyince diğeri, «Rab bimin indinde benim için iyilikler vardır» (2), dedi.
Bunun ilâcı şöyledir ki: Bir kimsenin oğlu kendisi için çök kıymetli, kölesi ise, kıymetsizdir. Oğlunu her gün mekteb bağı ile, muallimin kızması ve dövmesi ile bağlı tutar da, kölesini salıverir. İstediği gibi yaşar. Çünkü onun bu aşağılığından çekinmez. Eğer o köle bu hareketi, kendisini oğlundan üstün tutuyor şeklinde düşünürse ahmaklık olur.
Allahü Teâlâ’nm âdeti şöyledir ki: Dünyayı evliyâsmdan esirgiyor ve düşmanlarına akıtıyor. Onun rahat ve huzuru, tohum ekme yip tembellik edene benzer ki, elbette ekmeyen biçemez.
BEŞİNCİ MİSÂL: Allah Kerîmdir, Rahimdir. Cenneti kimseden esirgemez, diyenler vardır. O ahmak bilmez ki, ona öyle sebepler veriyor ki, tarlaya bir tohum atınca yediyüz tane elde ediliyor. Bundan büyük kerem ve rahmet mi olur? Kısa bir zaman ona ibadet edince, sonsuz padişahlık veriyor. Eğer kerem ve rahmetin mânâsı ekmeden biçmek ise, niçin çiftçilik, tüccarlık yapıyor ve hileli yollara sapıyorsun? öyleyse iş yapma, otur. Nasıl olsa Allah Kerîm’dir.
Rahim’dir. Tohumsuz ve büyütme olmaksızın Allahü Teâlâ vermeye kaadirdir. Yoksa bu kereme inanmıyor musun? Halbuki Allahü Teâlâ «Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkını Allah vermesin» t1), buyuruyor. Sonunda âhirette buna inanacaksın. Nitekim Allahü Teâlâ, «İnsan için, çalışmasından ve yaptıklarından başka karşılık yoktur» (2), buyuruyor. Bu, sapıklığın son derecesidir. Nitekim Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Ahmak o kimsedir ki, nefsinin arzulan peşinde gider ve Allah’tan da bekler».
Bu. evlenmeden çocuk beklemeye benzer. Evlenmeden veya evlenip tohumunu kendi tarlasına ekmeden çocuk beklemek ahmaklık ve akılsızlık olur. Halbuki Allahü Teâlâ Kerim’dir ve tohum olmadan çocuk yaratması mümkündür. Hanımı ile buluşan, tohumunu koyan, «Allah’tan bir zarar gelmezse çocuğum olur», diyen akıllıdır. Bunun gibi inanmayan, yahut inanıp ameli sâlih işlemeyen ve kurtuluş bekleyen ahmaktır. Bu ikisini de yapıp Allahü Teâlâ’ nın ihsanı ile ölüm zamanındaki yıldırımlardan korunup, iman selâmetini ümid eden akıllıdır. Diğeri ise aldanmıştır, mağrurdur, sapıktır. Dalâlet, Sapıklık Ve Kurtuluş Çareleri
Allah bizi bu dünyada iyi bulunduruyor. Öbür dünyada da iyi eder. O, Kerim ve Rahim’dir diyenler, Allahü Teâlâ’ya gururlanmış lardır. Dünya nakit paradır ve yakîndir, âhiret ise senet ve şüphelidir diyenler, dünyaya aldanmışlardır. Allahü Teâlâ her ikisinden de kaçınmayı emrediyor ve: «Ey İnsanlar! Rabbinize muhalefetten sakının ve babanın oğlundan, oğlun babasından hiçbir şekilde azâbı gideremediği günden korkun! Allahü Teâlâ’nm sevâb ve azâb va’di halıdır. Dünya hayatı ve süsü sizi aldatmasın. Şeytana uyup gururlanmayınız» (3), buyuruyor.