Çocuk Ölümlerinin Çevreye Etkileri ?
Ölüm olayı, yakın çevreyi, şüphesiz üzer. Bunu, çocuklardan gizlemeye lüzum yok. Ölüm olayı, üzüntü belli etmeden geçiştirilirse çocukta, ölen kişinin değersiz olduğu hissi uyanır. Zaten bastırılan üzüntünün, ileride bedenî bir bozukluk olarak belirebileceğim ifade eden uzmanlar vardır.
Ölüm, uykuya benzetilmemelidir. Ölüm, uzun sürecek olan bir uykuya benzetilecek olursa çocuk, yatağa girmekten korkar, uykusunda da kâbuslar görmeye başlar. Onun için gerçek ifade edilmeli “Teyzen, şu anda hiçbir şey yapamıyor, doktorlar da onu iyileştiremez.” şeklinde gerçekler belirtilmelidir. Bu vesile ile “ahiret inancı” çocuğa kavratılmalıdır. Orada tekrar diriltilip iyi insanların cennette bir arada, mutlu bir şekilde ölümsüz olarak yaşayacakları anlatılmalıdır. Ancak cenneti çok övmek, fazla bahsetmek, çocuğun bir an önce ölmek için girişimde bulunmasına yol açabilir. Cennete gidebilmek için intihar eden çocuklar vardır.
Çocuğa “Baban, Allah’ın sevdiği kulu olduğu için erken öldü.” biçiminde açıklamalardan da kaçınmalıdır. Ölümü, sevimli, aranacak bir şey gibi göstermemek gerekir. Çocuğa, ölen kişinin “Bir melek olarak gökyüzüne çıktı, tarzındaki anlatım da yanlış olur. Çocuk, kendisini öldürerek anne ya da babasının yanma melek olarak gitmek isteyebilir. Bir annenin, babası ölen çocuğuna söylediği şu söz de güzel: “Baban, uzak bir yere gitti. O gelmeyecek. Biz, ilerde onun yanına gideceğiz.”
Çocuk, anne veya babasına “Sen de mi öleceksin? şeklinde sorarsa “Evet, tabi, ilerde.” diye cevap verilirse “ölüm gerçeği” de bu vesile ile öğretilmiş olur. Kendisinin ölüp ölmeyeceğini soran çocuğa “çok ileride” olacağı ifade edilir.
Ana babalar, 4-5 yaşlarındaki çocuklarına, ölümü hayvanların ve bitkilerin hayatlarını açıklayarak anlatabilirler. Mesela yeşeren yaprakların sonbaharda kuruyarak yere düşmesi, bir hayvanın yaşlanarak ölmesi gibi. 4-5 yaşındaki çocuklar bu örnekleri, hayatın sona ermesi şeklinde düşünebiliyorlar.
Altı yaşından küçük çocuklar, duygusal hareketlerden olumsuz etkilenebileceği için mümkün mertebe cenaze törenine götürülmemelidir. Duruma göre, ileriki yıllarda ürkeklik göstermemeleri için çocuklar, uygun zeminlerde cenaze merasimlerine götürülmelidir. Çocukları, 8-9 yaşından önce mezar ziyaretlerine götürmemek uygun görülmektedir.
Çocuk, acı haberi, kendisine en yakın, sığınacağı ve dayanacağı kimseden almalıdır. Ani ölümlerde çocuğa hemen duyurmamak, kişinin ağır hasta olduğu, hastanede yattığının söylenmesi uygun olabilir. Ama bu süre, fazla olmamalıdır.
Çocuk, yas tutanların haykırışlarını, dövünmelerini görmezse daha iyi olur. Ama uzak bir yere göndermeye gerek yok; ancak çocuğun çok iyi tanıdığı bir akraba yanında kısa
bir süre tutulabilir. Eğer imkân varsa ölümün ardından çocuk, yaşıtlarının bulunduğu farklı ortamlarla rahatlatılmalı, hareketli oyunlar ve spor yoluyla bedenen yorulmalıdır.
Ölüm karşısında üzgün görünmeyen çocuklar suçlanmamalıdır. Hatta ölümü inkâr davranışı içine girenler bile olabilir; beklenmeli ve anlayışlı davranılmalıdır.
Sevdiği kişi veya hayvanın ölmesi sonucunda çocuk, artık sevilmediğine ve terk edildiğine inanır. Sevdiği hayvanı ölen çocuğa, bazı ana babalar tarafından hemen daha sevimlisi alınır. Bu, yanlıştır. Çocuğun acı çekmek ve yas tutmak hakkı engellenmemelidir. Sevdiği birinin kaybına üzülmekte hür olmalıdır. Bu acı, onun insanlığını enginleştirir ve karakterini yüceltir. Aile hayatında sevinçli olaylar kadar, acılı olaylar da çocuklarla paylaşılmalıdır.
Çocuklara, kaybettiklerinin acısına dayanabilme gücü vermekte ilk adım, onların korkularını, duygularını rahatça anlatmalarına meydan vermektir. Ana baba, çocuğun duyup da açıklayamadığı bazı duygularını dile getirebilir. Anlayan binleriyle hislerin paylaşılması, rahatlık ve teselli verir. Mesela çocuğun çok bağlı olduğu büyük annenin ölümü üstüne ana baba, şöyle söyleyebilir:
“Büyük anneyi özlüyorsun.”
“O da seni çok severdi.”
“Onun bizimle olmayışına inanmak çok güç.”
“Onu ne kadar iyi hatırlıyorsun.”
Bu tür sözler, çocuğa, ana babasının onun duygu ve düşüncelerine ne kadar değer verdiğini gösterir; ona, korku ve hayallerini ana babasıyla paylaşma cesareti verir. Ölümün acı veren bir şey olup olmadığını, ölenin geri gelip gelmeyeceğini, kendisinin ve ana babasının ölüp ölmeyeceğini bilmek ister. Cevaplar, kısa ve doğru olmalıdır: “Ölen, geri gelmez.”, “Yaşlanınca ölmek tabiidir.”, “Ölen, dünyadaki durumuna göre acı duyar veya duymaz.”
“Gerçekler, çocuğa sade ve dürüst bir şekilde sevgi dolu bir bakış ve sarılışla anlatıldığında çocuğun içi rahatlar. Tabi, bütün önemli konularda davranışlar, sözlerden daha etkilidir.”
Açıklamalar, olabildiğince basit bir dille yapılmalıdır. Çocuğun merakını ve üzüntüsünü kabullenmek, korkusuna önem vermek, kaygılarını ve düşündüklerini anlamaya çalışmak; hoşgörüyle, sabırla dinlemeye hazır olmak, çocuğa yardımcı olacaktır.