Çocuk Ölümlerinin Çevreye Etkileri ?

By | 20 Mart 2015


Çocuk Ölümlerinin Çevreye Etkileri ?Çocuk Ölümlerinin Çevreye Etkileri ?

Ölüm olayı, yakın çevreyi, şüphesiz üzer. Bunu, çocuklardan gizlemeye lüzum yok. Ölüm olayı, üzüntü belli etmeden geçiştirilirse çocukta, ölen kişinin değersiz olduğu hissi uyanır. Zaten bastırılan üzüntünün, ileride bedenî bir bozukluk olarak belirebileceğim ifade eden uzmanlar vardır.

Ölüm, uykuya benzetilmemelidir. Ölüm, uzun sürecek olan bir uykuya benzetilecek olursa çocuk, yatağa girmekten korkar, uykusunda da kâbuslar görmeye başlar. Onun için gerçek ifade edilmeli “Teyzen, şu anda hiçbir şey yapamıyor, doktorlar da onu iyileştiremez.” şeklinde gerçekler belirtil­melidir. Bu vesile ile “ahiret inancı” çocuğa kavratılmalıdır. Orada tekrar diriltilip iyi insanların cennette bir arada, mut­lu bir şekilde ölümsüz olarak yaşayacakları anlatılmalıdır. Ancak cenneti çok övmek, fazla bahsetmek, çocuğun bir an önce ölmek için girişimde bulunmasına yol açabilir. Cennete gidebilmek için intihar eden çocuklar vardır.

Çocuğa “Baban, Allah’ın sevdiği kulu olduğu için erken öldü.” biçiminde açıklamalardan da kaçınmalıdır. Ölümü, sevimli, aranacak bir şey gibi göstermemek gerekir. Çocuğa, ölen kişinin “Bir melek olarak gökyüzüne çıktı, tarzındaki anlatım da yanlış olur. Çocuk, kendisini öldürerek anne ya da babasının yanma melek olarak gitmek isteyebilir. Bir an­nenin, babası ölen çocuğuna söylediği şu söz de güzel: “Ba­ban, uzak bir yere gitti. O gelmeyecek. Biz, ilerde onun yanı­na gideceğiz.”

Çocuk, anne veya babasına “Sen de mi öleceksin? şeklin­de sorarsa “Evet, tabi, ilerde.” diye cevap verilirse “ölüm gerçeği” de bu vesile ile öğretilmiş olur. Kendisinin ölüp öl­meyeceğini soran çocuğa “çok ileride” olacağı ifade edilir.

Ana babalar, 4-5 yaşlarındaki çocuklarına, ölümü hay­vanların ve bitkilerin hayatlarını açıklayarak anlatabilirler. Mesela yeşeren yaprakların sonbaharda kuruyarak yere düş­mesi, bir hayvanın yaşlanarak ölmesi gibi. 4-5 yaşındaki ço­cuklar bu örnekleri, hayatın sona ermesi şeklinde düşünebi­liyorlar.

Altı yaşından küçük çocuklar, duygusal hareketlerden olumsuz etkilenebileceği için mümkün mertebe cenaze töre­nine götürülmemelidir. Duruma göre, ileriki yıllarda ürkek­lik göstermemeleri için çocuklar, uygun zeminlerde cenaze merasimlerine götürülmelidir. Çocukları, 8-9 yaşından önce mezar ziyaretlerine götürmemek uygun görülmektedir.

Çocuk, acı haberi, kendisine en yakın, sığınacağı ve daya­nacağı kimseden almalıdır. Ani ölümlerde çocuğa hemen duyurmamak, kişinin ağır hasta olduğu, hastanede yattığı­nın söylenmesi uygun olabilir. Ama bu süre, fazla olmamalı­dır.

Çocuk, yas tutanların haykırışlarını, dövünmelerini gör­mezse daha iyi olur. Ama uzak bir yere göndermeye gerek yok; ancak çocuğun çok iyi tanıdığı bir akraba yanında kısa

bir süre tutulabilir. Eğer imkân varsa ölümün ardından ço­cuk, yaşıtlarının bulunduğu farklı ortamlarla rahatlatılmalı, hareketli oyunlar ve spor yoluyla bedenen yorulmalıdır.

Ölüm karşısında üzgün görünmeyen çocuklar suçlanmamalıdır. Hatta ölümü inkâr davranışı içine girenler bile olabilir; beklenmeli ve anlayışlı davranılmalıdır.

Sevdiği kişi veya hayvanın ölmesi sonucunda çocuk, artık sevilmediğine ve terk edildiğine inanır. Sevdiği hayvanı ölen çocuğa, bazı ana babalar tarafından hemen daha sevimlisi alınır. Bu, yanlıştır. Çocuğun acı çekmek ve yas tutmak hak­kı engellenmemelidir. Sevdiği birinin kaybına üzülmekte hür olmalıdır. Bu acı, onun insanlığını enginleştirir ve karak­terini yüceltir. Aile hayatında sevinçli olaylar kadar, acılı olaylar da çocuklarla paylaşılmalıdır.

Çocuklara, kaybettiklerinin acısına dayanabilme gücü vermekte ilk adım, onların korkularını, duygularını rahatça anlatmalarına meydan vermektir. Ana baba, çocuğun duyup da açıklayamadığı bazı duygularını dile getirebilir. Anlayan binleriyle hislerin paylaşılması, rahatlık ve teselli verir. Me­sela çocuğun çok bağlı olduğu büyük annenin ölümü üstüne ana baba, şöyle söyleyebilir:

“Büyük anneyi özlüyorsun.”

“O da seni çok severdi.”

“Onun bizimle olmayışına inanmak çok güç.”

“Onu ne kadar iyi hatırlıyorsun.”

Bu tür sözler, çocuğa, ana babasının onun duygu ve dü­şüncelerine ne kadar değer verdiğini gösterir; ona, korku ve hayallerini ana babasıyla paylaşma cesareti verir. Ölümün acı veren bir şey olup olmadığını, ölenin geri gelip gelmeye­ceğini, kendisinin ve ana babasının ölüp ölmeyeceğini bil­mek ister. Cevaplar, kısa ve doğru olmalıdır: “Ölen, geri gel­mez.”, “Yaşlanınca ölmek tabiidir.”, “Ölen, dünyadaki duru­muna göre acı duyar veya duymaz.”

“Gerçekler, çocuğa sade ve dürüst bir şekilde sevgi dolu bir bakış ve sarılışla anlatıldığında çocuğun içi rahatlar. Tabi, bütün önemli konularda davranışlar, sözlerden daha etkili­dir.”

Açıklamalar, olabildiğince basit bir dille yapılmalıdır. Ço­cuğun merakını ve üzüntüsünü kabullenmek, korkusuna önem vermek, kaygılarını ve düşündüklerini anlamaya çalış­mak; hoşgörüyle, sabırla dinlemeye hazır olmak, çocuğa yar­dımcı olacaktır.