Baba Evlâdının Malının Ne Kadarını Harcayabilir?

By | 26 Ocak 2015

Evlâdın işi ve evi ne kadar ayrı olsa da ihtiyaç halinde anne-babasının nafakasını temin etmesi gerekir. Baba, oğlunun malım ondan izin almadan da yiyebilir, kendi malından tasarruf ettiği gibi onun malından da harcamada bulunabilir.

Bir gün Resul-i Ekrem Efendimize bir adam gelerek şöyle dert yandı: “Ya Resulallah, babam malımın hepsini tüketiyor.”

Bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.m.) “Sen de, malın da babana aitsiniz (Sen babanın kazancısın, senin malın da ona helâldir)” buyurdu ve devamla sahabilere şöyle dedi:

“Şüphesiz, evlâdınız sizin en helâl kazancınızdandır. Bundan dolayı, onların mallarından yiyiniz.”

Bu hadis-i şerifi inceleyen hadis bilginleri şöyle bir açıklama yaparlar:

Adamın niyeti şu olabilir:

“Benim malım zaten az, üstelik çocuklarım da var. Babam ise malımı kendi malı gibi kullanmak istiyor. Çoluk çocuğumun ihtiyaçlarından artmaz ki, babama da kâfi gelsin. Eğer babamın her istediğini verecek olsam o zaman elimde bir şey kalmaz.”

Peygamber Efendimiz, adamm bu mazeretini kabul etmeyerek, “Sen de, malın da babana âitsin” buyurmuşlardır.
Hadisten şu mânâ da çıkarılabilir:

“Baban kendi malı gibi senin malından da ihtiyacı kadar alır. Eğer muhtaç durumda ise çalışıp onun da nafakasını temin etmen gerekir.”

Bu hadis-i şerif ve yapılan açıklamalar açıkça göstermektedir ki, evlâdın işi ve evi ne kadar ayrı olsa da ihtiyaç halinde anne-babasının nafakasını temin etmesi gerekir. Zaten Şâfiî mezhebine göre baba fakir ve çalışamaz durumda olursa, evlâdın ona bakıp nafakasını karşılaması üzerine vaciptir.

Hattâ bu hadisten hareket eden pek çok mezhep imamları hiçbir şart koşmadan evlâdın babasının nafakasını temin etmesini bir evlâtlık görevi olarak görürler.

Bu durumda, baba oğlunun malını ondan izin almadan da yiyebilir, kendi malından tasarruf ettiği gibi onun malından da harcamada bulunabilir. Ancak israf etmeye ve sefahatte harcamaya hakkı yoktur.

Böyle bir durumda evlât, babasının ancak zarurî ihtiyacını görür, diğerlerinden sorumlu değildir.

Bu meselede şu hususa da temas eden âlimler, bu hadisten, “Evlâdın malının mülkiyeti babaya âit değildir” hükmünün çıkarılmamasını ifade ederler.

Eğer çocuğun malının mülkiyeti babanın olmuş olsaydı, evlât ölünce malım alması gerekirdi. Halbuki baba, ölen oğlunun malının ancak altıda birini miras hakkı olarak alabilmektedir.

Ancak evlât sağ oldukça babanın onun kazancından yemesi câizdir ve evlâdın da babasının ihtiyacını görmesi lâzımdır.

Şayet baba ile oğul birlikte aynı işte çalışıyorlarsa, kazanç ve servet babanındır. Çünkü gelenek ve göreneklere göre oğul babasının yardımcısı hükmündedir.

Meselâ babasının ticarethanesinde veya arazisinde çalışan oğulun elde ettiği gelir ve kâr tamamen babanın demektir.

Bu durumda evlâdın büyük ve küçük olması hükmü değiştirmez.

Fakat evlât ayrı bir işte, baba da kendi işinde çalışıyorsa, çalıştıkları iş ayrı olduğu için kazançları da ayrıdır. Bu haliyle evlâdın kendisi ayrıca servet ve mülk edinebilir.

Eğer baba-evlât ortak çalışıyorlarsa, bu durumda ortaklık kaidelerine göre hareket etmeleri gerekir. Herkes hissesine ve sermayesine göre kâr alır.