Anne Çocuk Arasındaki Sır Nedir ?

By | 18 Şubat 2015

Anne Çocuk Arasındaki Sır Nedir ?Anne Çocuk Arasındaki Sır Nedir ?
Pedagoji bilimi, anne ve çocuk arasındaki bağı araştırırken büyük bir hakikatin perdesini farkında olmadan araladı. Böylece aralarındaki o müthiş bağın gizemli sırrı birazcık daha anlaşılır duruma geldi.
Çocuk yetiştirmek büyük yüktür. Bir çocuğun doğumundan ölümüne kadar tüm sorumluluğunu taşımak hiç de kolay değildir. Bundan dolayı da her insan bu fedakârlığı kaldıramaz.
Çocuğun doğduğu andan itibaren tiksinmeden altını değiştirmek, henüz yürüyemezken onu her gidilen yere kucakta götürmek, gece uykusuz kalmak, gündüz onca yorgunluğa katlanmak sıradan ve kolay bir yasam değildir. Bu süreci bile bile kabul etmek, ruhen çok güçlü olmayı gerektirir.
“Çocukla anne arasındaki uyum sürecinde ise anne ruhen güçlenir ve çocuğuna yoğun şekilde bağlanır. Eğer anne çocuğuyla bu ruh bağlanmasını gerçekleştiremez ise bu yükün altından kalkamaz. Çocuğun
her yaramazlığı veya hırçınlığı annenin bam teline dokunur, aşırı derecede sinirlendirir onu. Hatta bazen de sıradan birçok olay öfke nöbetleriyle bile sonlanabilir.
Anneyle çocuk arasındaki bağlanmanın ne anlama geldiğini netleştirebilmek için çocukla teyze arasındaki ilişkiye göz atmak gerekir.
Her teyze kendi yeğenini sever. Onu öper, koklar, hediyeler alır, incitmemeye özen gösterir. Kız kardeşinin bir isi olduğunda yeğenine gönül rahatlığıyla bakıp annelik de yapar. Ancak birkaç saat ya da birkaç günlük bakım süreci birkaç ay ya da birkaç yılı bulursa teyze bunalmaya baslar. Yorulur ve yıpranır. Peki, ama neden? Teyze anne yarısı değil midir? Ya da niçin başka birinin çocuğuna bakmak insana ağır gelir?
Evet, anne özeldir ve babanın bile taşımakta zorluk çektiği evlat yükünü gönül rahatlığıyla gayet güzel taşıyabilir. işte onları özel kılan şey de budur. Anne; baba, teyze gibi değildir. Anne, anne gibidir. Ancak annenin anne gibi olabilmesi, anneyle çocuk arasındaki bağlanmanın gerçekleşmesine bağlıdır. Eğer anne çocuğuyla sağlıklı bir bağlanma süreci yaşamamış ise; “baba gibi annelik’’ ya da “teyze gibi annelik’’ yapar. Çocuğuya bağlanamamış bir annenin en belirgin özelliği; tahammülsüzlüğüdür. Gocuğunun davranışları anneyi yorar. Özellikle çocuğun oyun oynama, sohbet etme
ihtiyacına karşılık vermekte zorluk çeker. Madem bağlanma pedagojik olarak bu kadar önemlidir; o halde bir anne çocuğuyla bağlanma sürecine tesir edecek her olumsuzluğu hesaba katmalıdır ki ilerleyen yıllarda psikolojik olarak yeterli bir anne olsun…
Bu yüzden çocukla anne arasındaki sağlıklı uyum sürecinin en önemli halkalarından biri “doğum”dur.

İlk saatlerin önemi…

Anne için doğum anı ölüm korkusuyla eşdeğerdir. Ancak yasanan bu korku ve acılar kadında “prolaktin” hormonun salgılanması için gereklidir. Doğum ve doğumdan sonraki ilk birkaç saatte prolaktin vücuda hızla yayılır ve böylece “annelik duyarlılığı” en üst noktaya ulaşır. Bu hormon, annenin yeni doğan bebeğiyle arasındaki sinyalleri ayarlamak üzere harekete geçer. Tıpkı uzaktan kumandayla televizyon arasındaki uyum gibi; anne, bedenini ve ruhunu minicik bebeğe göre hazırlar.
Çocuğun özellikleri bilinçaltına kaydediliyor
Çocuk Eğitiminde Doğru Bilinen Yanlışlar
Bebeğin dünyaya gözlerini açtığı ilk dakikalardaki ağlama sesi, vücudu hormonla uyarılmış annenin hafızasında “ana ses tonu” olarak kayıt altına alınır. Bunun sayesinde anne, çocuğuna karsı “pedagojik simetri” oluşturur. İlerleyen ay ve günlerde farklı tonlarda ağlayan bebeğin sesini etraf ne kadar kalabalık, gürültülü olursa olsun, özel bir yetenekle duyabilme becerisidir bu.
Çocukla anne arasındaki uyum, anneyi ruhen güçlendirir.
Dolayısıyla annenin doğum yaptığı ilk anlarda; çocuğunun sesini duymasını engellemek ona verilebilecek en büyük cezalardan biridir. Anne yorgunluğuna aldırmadan, kendi çocuğunun ilk ağıtlarını özellikle dinlemelidir. Bu an, annenin çocuğundan gelen sinyalleri alarak annelik hormonunun salgılaması açısından da çok önemlidir.

Ten, göz, koku…

Doğumu takip eden ilk dakikalarda bebeğin anneyle ten, göz ve koku teması sağlaması da hayati önem taşır. Bebeğinin tenine dokunan anne, ondan aldığı pozitif enerji ve hissi yine hafızasının en özel yerine saklar, hayatı boyunca da asla unutmaz.
Çocuk anneye sesini, kokusunu ve teninin yumuşaklığını vererek aslında annesinin ona karsı hissedeceği empati duygusunun da temellerini atar.
Doğum anındaki bu süreci kesintiye uğramadan yasayan anne, diyelim ki bebeğini kaybetti. Onsuz 20-30 yıl geçirdi. Yıllar sonra tekrar karşılaştıklarında dahi anne hiç tereddüt etmeden karsısındaki gencin kendi çocuğu olup olmadığını rahatlıkla anlar. Bu nasıl bir hissediştir, hiç düşündünüz mü? İşte anneyle teyzeyi, anneyle babayı ayırt eden ince çizgi tam da burasıdır.
Yukarıda anlatılan hususlar, bebeğini cerrahi müdahaleyle dünyaya getirmeye çalışan annede kesintiye uğrayabilir. Doğum anında salgılanması gereken hormonların devreye girmeme riski vardır. Üstelik annenin bilinci kapalı olduğu için bebeğin ilk bilgilerini de kayıt altına alamaz.
Çocukla anne arasındaki uyumun gerçekleşmesini sağlayan en önemli halkalardan biri “doğum”dur.
Anne ve bebeğin sağlığı ise şüphesiz her şeyden daha önemlidir. Eğer anne cerrahi müdahaleyle doğum yapmak zorundaysa anne; genel değil, lokal anesteziyi (herhangi bir sağlık engeli yoksa) tercih etmelidir. Zira; lokal anestezi, genele göre anne-çocuk bağlanmasına daha uygun bir yöntemdir. Bu sayede; doğum anına anne adım adım şahitlik eder, bebeğine daha ilk dakikalarda dokunabilir. Tüm bu yaşananlar vesilesiyle de annelik hormonları hızla devreye girer, ilk kayıtlar anne tarafından bilinçaltına depolanır.