Allah’a İmânın Faydaları Nelerdir?

By | 2 Haziran 2015

allaha-imanin-faydalari-nelerdirHer şeyi yoktan var eden/yaratan Yüce Allah’a inanmak, insan rûhunu yüceltir. Allâh’a inanmış, gönlünü O’na bağlamış olan bir mü’min, bir fâninin (ölümlü insanın) varabileceği en yüksek mertebeye ulaşır. îmânda kemâle eren, insanlıkta pek yücelir. îmânda kemâle ermiş olgun insan (gerçek Mü’min/ve Müslüman) hayâtın tadına ulaşır.
Anlatılan şartlarıyla yerine gelen köklü bir îmân, gerçek bir inanç, sâhibini kötü düşüncelerden uzaklaştırıp kötülük yapmasına engel olarak mâni olmuş olur. Onun gönlüne kötülük/fenâlık yol bulamaz.
Yaptığı her işi, gönlüne gelen her şeyi, bir bilen, bir görüp gözeten olduğunu, bunların her birinden bir gün hesâba çekileceğini, Allâh’m huzûruna çıkarılıp Allâh’a hesâb vereceğini îmânı ve inancı gereği düşünür.
Böylelikle kötülüklerin her çeşidinden elini, dilini, ayağını, gönlünü uzaklaştırır. Hiç kimsenin görmediği yerde dahi Allâh emrine aykırı ve ahlâka uymayan her şeyden çekinir, sakınır. Onu hiçbir şey aldatamaz, yolundan saptıramaz.
Ruhûnu, gönlünü, dünyâ ve âhirete faydalı olan her çeşit bilgi ile süsler. Böylelikle kendini, yalandan, riyâdan/iki yüzlülükten, cehâlet ve bilimsizlikten korur. Câhillerden olmaktan Allâh’a sığınır.
Yaradanı sevdiği gibi, yaratılmışları da Allâh’m yarattığı varlıklar diye, onları candan, gönülden sever, hem de karşılıksız Allâh için sever. O’nun rızâsı için sever, menfeat için değil.
Yüce Rabbi Teâlâ’mn bütün insanları eşit haklarla yarattığını bilir. Bunun için, kendini başkalarından üstün tutup kibirlenmez, kendi kendine gurura kapılmaz. Başkalarından aşağı sayarak da el-etek öperek kimsenin karşısında küçülmez. Allâh’tan başka kimseye kul, köle olmaz. Yaradana ve yaratılmışlara karşı olan görevlerini eksiksiz yaparak seve seve yerine getirir.
Böylelikle insana ve insanlığa yakışır bütün güzel huyları, üstün meziyetleri kendinde toplar da, hem insanlar için faydalı bir varlık, hem de kâmil bir mü’min, olgun bir Müslüman olduğunu gösterir.
Dünyâya tertemiz bir rûhla (fıtratla) gelen insan, kendisindeki istidatları (yetenekleri) îmân nûru ile karıştırıp mezcederek (geliştirerek) dünyâda üzerine düşen İnsanî görevini tam yapmış olmanın verdiği huzûrla Yüce Rabbinin azamet ve kudretine düşünüp mülâhaza eder.
Ucu-bucağı bulunmayan şu varlık âlemine bakalım, üzerinde yaşadığımız şu dünyâ, bu âlemin milyarda bir parçasıdır. İnsan ise, dünyânın büyüklüğü yanında bir zerredir. Bünyesi itibâriyle bu kadar cılız ve âciz olan insan, bütün bu varlık âleminin en şereflisi, en yücesidir. İnsandan başka hiçbir varlık, bu yüceliğe erememiştir.
Bu kadar yüceliğe ve şerefe sâhib olan insan, bir o kadar da sorumluluk taşımaktadır.
Her akıl sâhibi insan şu üç soruyu:
1- Nereden geldiğini,
2- Niçin geldiğini,
3- Nereye gideceğini, kendisine sorması ve bunları derin derin düşünmek, uzun uzun tefekkür etmek zorunda olur.
Bu dünyâ dediğimiz nedir? Bu gökler, bu âlem nasıl olmuştur, bu kılığa nasıl girmiştir?
Bunlar ve bunlara benzer sorulara cevâb bulmak için, akıl, insanı daima zorlar.
Hastalıksız, sâlim bir akla sâhib her insan, bu sorulan kendi kendine sorar, düşünce yoluyla karşılıklarını yine kendisi bulur.
Biz de, kendimizden başlayarak, yeri, göğü, yerdekileri, göktekileri bir düşünelim:
Dünyâ ve dünyâ varlığı, uçsuz bucaksız gökyüzü, onu dolduran milyonlarca, milyarlarca yıldızlar, güneşler, aylar… ne zamandan beri vardır? Ne zamana kadar var olacaklar?
Bunlann olmadıklan bir zaman var mıydı?
Bunlann olmayacakları bir zaman gelecek mi?
Bu âlemdeki her şeyin doğması, büyümesi, ölmesi, hareket etmesi, durması, bütünlenmesi, parçalanması, şekil ve kılık değiştirmesi, sonradan olduklarını açıklayan alâmetlerdir.
Tecrübe ve müşâhedeye dayanan bugünkü müsbet ilim de bu varlık âleminin sonradan olduğunu kabûl eder.
Öyle ise; yerin, göğün, yerdekilerin, göktekilerin, varolan her şeyin sonradan olduğu meydana çıkar.
Şimdi sıra, bunları kim yaptı, kim yarattı? sorusuna gelir.
Yine varlık âlemine göz atalım:
Var olan her şey iki ana bölüme ayrılır:
a) Canlılar,
b) Cansızlar.
Canlılar: İnsanlar, hayvanlar ve bitkilerdir.
Cansızlar da: Bunlann dışında kalanlardır.
Birinci bölümdeki varlıklann en üstünü: İnsandır. İnsanoğlu akıl üstünlüğü ile hayvanlara, bitkilere ve maddeye hâkimdir. Göklerde uçar, denizlerin dibine iner, en ince âletleri yapar, işletir. Düşünce ve akıl yoluyla yaratılmışlardan pek çoğunu hâkimiyetine almakla üstünlüğünü isbât eder.
Bu kadar üstünlüğe karşılık, bir insan değil de, bütün insanlar bir kum tanesini yoktan var etmeye özenseler, çalışsalar, yapamazlar.
Bu âlemi, bu âlemden olmayan ve bu âlemden hiç bir şeye benzemeyen ve her şeyi yoktan var edip yaratan Yüce Allâh yaratmıştır.