Ailede Tartışma ve Geçimsizlik Nasıl Önlenir?

By | 21 Haziran 2019

Aile hayatı, karşılıklı anlayış, sabır ve hoşgörü üzerine kurulmuştur. Eşler, bu dengenin bozulmaması için çaba göstermelidirler. İnsanlık tarihi, bununla ilgili örneklerle doludur. Konuya ışık tutması bakımından iki tanesini sunuyorum:

Afrika’yı baştan başa fetheden ve Ispanya’ya çıkan ünlü İslam kahramanı Tarık bin Ziyad’ın geçimsiz bir hanımı varmış. Her fırsatta tartışma çıkar, evi huzursuz edermiş. Tarık Bin Ziyad’a, “Neden bu kadar hoşgörülüsün, bu kadını niçin susturmuyorsun?” diye itirazlar gelince, ünlü komutan şu cevabı vermiş:
“Biz, bu evi onunla beraber kurduk. O benim namusumun bekçisidir. Çocuklarımın annesidir. Evin her türlü sıkıntısına o katlanır. Savaşlardan dolayı da beni çok az görür. Gördüğü zaman da sıkıntılarım yüksek sesle anlatır. Ona kızamam, o benim ebedî arkadaşımdır.”
İkinci örnek de ünlü filozof Sokrat’ın hanımıyla ilgilidir Sokrat’ın huysuz hanımı, dillere destandır. Sabah, akşam demeden Sokrat’ı fırçalar, bağırıp, çağırırmış. Bu duruma karşı Sokrat ise, sabır ve tahammül gösterilmiş.
Hanımı yine bir gün Sokrat’a bağırıp, çağırmış. Bununla da yetinmeyerek, bir kova suyu başından aşağı dökmüş. Bu duruma dostları çok tepki gösterince; “Bu çok normal bir şeydir” demiş Sokrat. “Çünkü gök gürleyince, ardından yağmur gelir.”
Her evlilikte tartışmalar, karşılıklı suçlamalar ve hatta gönül kırgınlıkları olur. Bunun önüne geçmek mümkün değildir. Yalnızca bu tartışmaları, karşılıklı anlayış ve sabır içinde bitirmek gerekir. Eğer bu tür davranışlar uzun süreli olursa, evlilikte çok ciddi sıkıntılara yol açar. Aile hayatında baş gösteren şiddetli tartışmaların, kavgaların ve geçimsizliğin sebepleri genel olarak üç grupta toplanır:
1. Kişilerin birbirlerini gereği kadar tanımamış olmaları ve mizaç uyuşmazlığı.
2. Ekonomik yetersizlik.
3. Dışarıdan müdahaleler.
Kişilerin birbirlerini yeterli ölçüde tanımadan evlenmeleri, davranışlarının, huylarının, isteklerinin ve hayat anlayışlarının farklı olması, çok önemli bir geçimsizlik nedenidir. Yeterli ekonomik varlığın bulunmaması da, şehir hayatında önemli bir sıkıntı nedenidir. Bu, köylerde daha az olmakla beraber, şehirlerde yüksektir.
Yeni evlilerin hayatına akrabalarının müdahale etmesi; her işlerine karışmaları, hatta bir anlamda uzaktan yönetmek
istemeleri de bir başka huzursuzluk nedenidir.
Bazı kişiler niçin kötü evlilik yaptıklarına hayıflanıp dururlar. Halbuki zamanı boş yere tüketeceklerine, hayatı kendileri ve eşleri için daha zevk verici, doyurucu olması yolunda harcamaları daha akıl kârıdır. Tüm aileyi mutlu eden olay ve durumları belirleyip, bunları elden geldiğince çoğaltmalıdırlar. Mutluluk paylaşıldıkça, gerekli özen gösterildikçe gelişir. Mutlu evlilikte temel prensip, eşlerin birbirlerinden ayrı mutluluk anlayışları yanında, birbirleriyle ortak olan mutluluk anlayışını da geliştirebilmeleridir. Evlilik içinde ortak çaba harcanmadıkça, mutluluktan söz edilemez.
Eşe duyulan ilgi ve sevgi, söz ve hareketlerle belli edilmelidir. Sevgi ve saygının en iyi anlatımı, içten ilgi göstermektir. Bir kişi, eşinin duygu ve düşüncelerine ne kadar ilgi gösterirse, ona insan olarak o kadar değer verdiğini ispatlamış olur. Sevmek ve sevilmek, tüm insanlarda temel bir ihtiyaçtır. Karı veya kocanın hatalı bir davranışını eleştirirken, kişiliği hedef alınmamalıdır. Eşin dış görünüşü, giyimi ve davranışları başkalarıyla kıyaslanıp, olumsuz bulunan yönlerinin suçlayıcı biçimde ortaya konması, hiç hoş değildir. Özellikle başkalarının yanında eleştirmekten ve onu küçük düşürmekten kesinlikle kaçınılmalıdır. Tersine başkalarının yanında eşe destek olunmalı, onun iyi yönleri belirtilerek övülmelidir.
Eşle ilişkileri, geçmişe dönük pişmanlıklar, suçlamalar ve kırgınlıklar üzerinde değil, geleceğe yönelik ortak hedefler, ümitler ve beklentiler üzerinde kurmaya gayret edilmelidir. Duygu ve düşünce alışverişi bu yönde yoğunlaştırılmalıdır.
Bunu yaparken, mutluluğun çoğu zaman ileriye dönük beklentilerden kaynaklandığı unutulmamalıdır.
Aslında zaman zaman çiftlerin tartışmaya da ihtiyaçları vardır. Problem çıkmasın diye, bütün problemler hasır altı edilirse, adeta dondurulursa, bir gün üst üste yığılan prob lemler ağır sıkıntılara yol açabilir. İsteklerini devamlı bastıran kişi, bir süre sonra bu baskılara dayanamaz hale gelir. Daha sonraysa, bu istekler bir buhar kazanı gibi patlar. Bu patlama noktasına geldikten sonra oluşan hasar, çok daha büyük olur. Eğer bütün problemler zamanında konuşularak çözümü aranırsa, bu noktaya gelmeden çözümlenmiş, en azından daha hafif hasarla atlatılmış olur.
Evdeki geçimsizlik nasıl asgariye indirilir? Bunun için şöyle bir yol takip edilmelidir:
1. Şu çok iyi bilinmelidir ki, dozu kaçmış bir tartışmanın ve huzursuzluğun galibi yoktur. Ev içinde, problemler tartışmaya gerek kalmadan çözümlenmelidir. Eğer şiddetli tartışmaya yol açılırsa, problem daha da artmış olur.
2. Her insan kendisini üzen bir olay karşısında tepki gösterir. Ama bazı insanlarda bu çok fazladır. En basit hadiselere sinirlenip, kıyameti koparırlar. Bu tip kişilerin eşleri ve çocukları daima huzursuzdur. Evlerinde her an bir elektriklenme olabilmektedir. Ama her şey gibi, dikkat edildiğinde sinir ve öfke de dizginlenebilir. İnsan iradesini kullanarak bu kötü huyun yönünü değiştirebilir.
3. Ailede, karşı tarafı aşırı eleştirmek ve tenkit etmek, onu adeta aptallaştırır; sık sık hata yapmasına sebep olur. Bu konuda, tarafların üzerine fazla gidilmemelidir. Eleştiri yapıldığında da, karşıya değer vererek ve onu adam yerine koyarak yapılmalıdır.
4. Evin beyleri fazla tenkitçi olmamalı, hanımları da müsamahalı olmalıdır. Beylerinin evi dağıtmasına, vakitsiz misafir getirmesine, olmadık zamanlarda işler yapmasına sabırsızlık göstermek, huzursuzluğun kaynağı olabilir. Az bir sabırla, büyük sıkıntılar asgariye indirilebilir.
5. Çiftler, isteyerek veya istemeden sarf edilen sözler ve davranışlar karşısında eşlerine, “Afedersin, isteyerek olmadı.
Sinirlerime hâkim olamadım” veya “Sinirlerim çok bozuktu, ne söylediğimin ve nasıl davrandığımın farkına varamadım” demeleri lazımdır.
6. Eşler arasındaki tartışmalar birbirleriyle anlaşamadıkları anlamına gelmez. Eşler istemedikleri halde dahi tartışabilirler. Önemli olan, tartışmaları medenî bir çerçeve içerisinde şekillendirmektir; tartışma sebeplerini bulup, tarafların haklarını korumaları ve problemlerini çözmeleridir. Yoksa eşler devamlı kavga ettikleri halde meselelerin detayına inemeyip, huzursuzluğun kaynağını keşfedemiyorlarsa, hayat her iki taraf için de çekilmez olur.
7. Evdeki basit hadiselerin üzerinde fazla durmamak gerekir. Ufak, tefek hataları, eşler, gözardı etmelidirler. Çünkü genellikle kavgalar basit şeyleri büyütmekle çıkar. Eşlerden birisinin; “Bu çocuk niçin ağlıyor? Neden susturmuyorsun?” demesi üzerine diğerinin; “Yalnız benim çocuğum değil ya, sen sustur” demesiyle başlayabilecek bir kavga saatlerce sürüp gidebilir.
8. Bazen de eşler, birbirlerini yanlış anlarlar. Eşlerden birisi istemediği halde veya iyi niyetle eşine bir şey söylemiştir. Yanlış anlama veya iyi değerlendirememe neticesi bu sözler şiddetli bir kavgaya dönüşebilir. Halbuki söylenen sözler anlaşılmadıysa açıklama istenmeli, tekrar dinleyip, sakin kafayla karar verilmelidir.
9. Evlilik bir fabrikaya benzer. Eşler de o fabrikanın çarkları hükmündedir. Çarklar ise, ters hareket etmemeli, biri diğerini yıpratmak yerine, birlikte huzurlu olmak için çalışmalıdırlar.
10. Evde yapılan tartışmalar, asla çocukların önünde ol manialıdır. Bu hal, çocukların da kavgacı olmasına veya ken di içlerine kapanıp “pısırık” bir davranış kazanmalarına se bep olur. Ayrıca evdeki kavgalar, anne ve babalık duygularım
zedeler, saygıyı azaltır.
11. Evdeki şiddetli tartışma esnasında çocuk da işin içine çekilmemeli, onların taraf olmaları istenmemelidir. “Bak evladım, ananı görüyor musun, nasıl bana hakaret ediyor. Sen söyle hangimiz haklıyız?” “Bak kızım babanı görüyor musun, bana nasıl haksız davranıyor. Sen söyle o suçlu değil mi?” diyerek kavga edilmemeli; çocuklar taraf olmak zorunda bırakılmamalıdır.
Her tartışma, bir “küsme” sebebi veya bir “gönül kırgınlığı” nedeni olmamalıdır. Çiftler, eşlerinin hangi konuda hassas olduğunu bilmeli, davranışlarında o konuyu göz önünde bulundurmalıdır. Ailede, şu çok iyi bilinmelidir ki, sert tartışmalar ve kavgalar, problemlerin çözümünde asla bir çare değildir. Tam tersine problemlerin daha da artmasına bir vesiledir.
Bu konuyu Bediüzzaman Said Nursî’nin şu tespitleri çok iyi özetlemektedir:
“Medenilere (okumuş, seviyeli insanlara) galebe çalmak (galip gelmek) ikna iledir. Söz anlamayan vahşiler gibi icbar (kaba kuvvet) ile değildir.”

haşema