Adab-ı Muaşeret Kuralları Nelerdir?

By | 23 Mart 2015

adab-i-muaseret-kurallari-nelerdir     Mürid, din ve sûfîlik yolundaki kardeşleriyle güzel geçinmeli, onlara asık suratlı değil, güleryüzlü davranmalıdır. Dine aykın, emir ve yasakların sınırını aşan ve günah kapsamına giren bir şey talep etmedikleri sürece, yani istedikleri şey dinin mubah kıldığı ve Rabbin izin verdiği bir şey olduğu müddetçe onlara karşı çıkmamalı, onlarla çekişip didişmemelidir. Talepleri dine aykırı olmamak kaydıyla kardeşlerinin daima yardımına koşmalı ve kendisine muhalefet ettiklerinde buna tahammül etmelidir. Verdikleri sıkıntılara sabretmek ve onlara kin gütmemelidir. Kalbinde onlan çelip aldatacak düşünceler taşımamalıdır.Yanında değillerken onları çekiştirmemek, yanında olduklarında ise onlara kötü muamele etmemelidir. Bir kardeşi yanında değilken onu başkalanna karşı savunup korumalı, elinden geldiğince kardeşlerinin kusurlannı örtmelidir. Onlardan biri hastalanınca ziyaretine gitmek; bir meşguliyetinden dolayı gidemezse daha sonra giderek sağlığına kavuştuğu için ona iyi dileklerini sunmalıdır. Kendisi hastalandığında kardeşleri kendisini ziyarete gelmezse onların bir engelleri olduğu için gelemediklerini düşünmelidir. Kendi hastalığından sonra onu ziyarete gelmeyen biri hastalandığında ona aynıyla mukabelede bulunmayıp onu ziyarete gitmek ve böylelikle başkaları onunla ilişkiyi kesse bile o onunla ilişkisini sürdürmelidir; başkaları, kendisini mahrum bıraksa bile kendisi veren taraf olmalı, diğeri ona zulmetmiş olsa da o onu affetmeyi bilmelidir.

Onlardan birinin kendisine bir kötülüğü dokunduğunda onun adına bahaneler üretmeli ve kendi kendini kınamalıdır. Malını mülkünü kardeşlerinden esirgememeli, ama kendisi onların malını izinsiz kullanmamalıdır. Özetle bütün hareket ve duruşlannda veraı/takvâyı elden bırakmamalıdır.

Kardeşlerinden biri, kendi malını onunla paylaşmak isterse bunu memnuniyetle kabul etmeli ve arkadaşının bu nazik ve diğergam davranışından dolayı ona şükran duymalıdır.

Mümkünse hiç kimseden herhangi bir eşyasını ödünç istememeli; başkası kendisinden bir şeyini ödünç istediğinde ise vermeli ve elinden geldiğince geri istememelidir. Çünkü o, istemişse ihtiyacı var demektir. Ödünç verilen eşyanın geri istenmesi ise mertliğe sığmaz. Nitekim dinen hibe hediye edilen şeyin geri istenmesi de hoş karşılanmamıştır. Geri istemek zorunda kalırsa işini gördükten sonra çabucak geri vermelidir. Ödünç isteyen kişi hergün gelip istese bile onu geri çevirmemelidir. Çünkü kişinin malını, tek başına kullanması ve kimseyle paylaşmaması yakışık almaz. Zira o sadece bir emanetçidir; hiçbir varlığın esareti altında değildir ve hiçbir varlık/eşya ona sahip olamaz. Bir kimse bir mala sahip olunca o mal da ona sahip demektir. Çünkü kişi, yuları elinde olan kişinin kölesidir. O ise elindeki bütün eşyayı Allâh’ın mülkü; kendisini ve diğer insanlan ise Allâh’ın kullan olarak görür. Dolayısıyla bütün insanlar Allah’ın mülkü konusunda eşittir.Başkalarının elinde olan mallar konusunda ise dinin hükümlerine göre hareket ederek takvâmn gereğini yapar ve sınırları gözetir. Aksi halde eşyanın kullanım hakkının herkes için mubah olduğunu savunanlar ve zındıklar zümresine girer.

Başı dara düştüğünde veya bir ihtiyacı olduğunda kardeşlerinin akıllarını meşgul etmemek ve onları zora sokmamak için elinden geldiğince durumunu kardeşlerinden saklamalıdır. Yine bir şey için kaygılanıp üzüldüğünde bunu kardeşlerine belli etmemeli ve onların mutluluğunu ve huzurunu bozmamalıdır. Kardeşleri her ne kadar mutlu gözükseler de onların bir şey için kaygılanıp üzüldüklerini fark ettiğinde görünüşte onlara yüzü gülerek yardım etmeli ve onların hüzün ve kaygısından haberdar riduğunu saklamalıdır. Onlara istemedikleri şekilde muamele etmemeli ve bu konulardan hiçbirinde onlara muhalefet etmemelidir.

Bir şey hoşuna gitmediğinde güzel bir üslupla söylemeli ve bu nahoş durumu düzeltmek için uğraşmalıdır.

Herkese sınırı aşmayacak şekilde davranmalı ve uyumlu olmalıdır. Dine aykırı bir durum görmediği sürece insanlann suyuna gitmelidir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Biz peygamberler, herkese aklı ölçüsünde konuşmakla emrolunmuşuzdur. ”

Kendisinden küçük olanlara şefkatle; büyük olanlara saygı ve hürmetle; dengi olanlara ise lütuf, diğergamlık ve nezaketle muamele etmelidir.