Şu fâni dünyada rüyâ görmeyen hiç bir insan yoktur. Her insan rüyâ görür, görecektir ve görmeye devam edecektir. Şu da bir gerçektir ki, rüyâ görmek, ya da görmemek, hiç kimsenin kendi elinde ve kendi isteğinde olan bir durum da değildir. Herkes rüyâ görür, hiç kimse ben rüyâ görmüyorum diyemez. Hoş insan rüyâ görmek istese de göremez ya! Bir kimse, rüyâ görmek için, her ne kadar istekli olursa olsun, kendi çabasıyla rüyâ görmesi mümkün değildir. Belli ki, rüyâ denen müjdeyi, insana gösteren ve hazırlayıp sunan bir kuvvet ve kudret var. Hiçbir şey tesâdüfî (kendiliğinden olmuş) değildir. Rüyâ deyip geçmeyesin. Onun dizginini tutan, dilediğini dilediğine veren, istediğini istediğine gösteren bir kudret var. Ve o kudretin gücü herşeye yetmektedir.
Şu da akılda tutulması gerekli bir gerçektir ki, bir kimsenin gördüğü rüyâlar, iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayrılır. İyi ve güzel rüyâlar olduğu gibi, kötü ve korkulu rüyâlar da vardır. Önemli olan kişinin, iyi ve güzel rüyâlar görebilme mutluluğuna ermesidir. Yüce peygamberimiz hadis-i şeriflerinde rüyâlar açıklık ve netlik bakımından üç kışıma ayrılırlar buyurmuştur:
- Allah tarafından, yani uykuda iken kuluna Allah’ın bildirdiği rüyâdır ki, yoruma ihtiyacı yoktur. Açık ve nettir.
- Melek tarafından, yani kişiye uykusunda rüyâ meleği tarafından gösterilir ki, bu rüyâ yoruma muhtaçtır.
- Şeytan tarafından, yani kişiye uykusunda şeytan tarafından telkin edilen, gösterilendir ki, “Edğâs-u ahlâm”dır. Yorumlanmaya değmez, karma karışık seçilemeyen rüyâlardır.