Miskin Kimdir ?

By | 9 Nisan 2015

Miskin Kimdir ?Miskin Kimdir ?

Ebû Hureyre’den -Allah ondan razı olsun- O şöyle dedi: Al­lah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Miskin, insanların kendisine bir iki lokma yiyecek veya bir iki hurma verdiği kimse değildir. Ancak miskin o kimsedir ki, kendini ge­çindirecek bir şeyi olmayan, insanların onun ihtiyaç içinde olduğunun farkına varmayıp kendisine sadaka verilmeyen ve kalkıp insanlara el açmayan, onlardan sadaka isteyip de dilenmeyen kimsedir.”

Vaaz

Hadîs-i şerîf kapı kapı dolaşan bir şeyler toplamaya çalışan kim­selerin Kitab ve Sünnet’te geçen “miskin” sayılamayacağını ortaya koymaktadır. Zekât’ın verileceği yerler sayılırken fukara ve mesâkin ayrı ayrı ve ard arda zikredilmektedir.

Burada “gerçek fakir” demek olan miskinin tarifi yapılmakta ve onun, kapı kapı dolaşmadığı, durumu bilinmediği için de kendisine yardım ulaştırılmayan iffetli fakir olduğu anlatılmaktadır.

Fakir ve miskin tarifleri arasında İmam Şâfiî’nin tarifi daha bir dikkat çekicidir. O diyor ki; “Fakir, kendisiyle geçinecek sanatı olma­yan kimsedir. Miskin ise, san’atı olduğu halde onunla geçinemeyen ve çoluk çocuğu da olmayan kimsedir.”

Bir başka tarife göre; fakir, yiyeceği olan, miskin ise, hiçbir şeyi olmayan yoksul demektir. Buradan hareketle bugün, geçimini temin edecek bir işi olmayan miskin, işi olmasına rağmen ondan elde ettiği gelirle geçinemeyen kimse ise fakir diye tanımlanabilir. Ancak bu, tabiî ihtiyaçlar çerçevesinde düşünülecek bir durumdur. Sun’î ya da abartıl­mış veyahut reklamların ihtiyaç olarak hissettirdiği durumlar burada söz konusu değildir. Eğer bu durum ölçü alınacak olursa, hemen he­men herkesin fakir sayılması gerekir. Çünkü ihtiyaçlara sınır çizilemez. Hele lüks ve moda her an yeni yeni ihtiyaçlar oluşturmaktadır.

İşte Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in kendilerine sahip çıkmamızı istediği kimseler bunlardır. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem bunların define gibi gizli olduğuna, kendilerini kimseye gös­termediklerine işaret ederek onların aranıp bulunmasını tavsiye etmektedir.

Onları nasıl bulacağımıza şu âyet-i kerîme ışık tutmaktadır:

“Sadakalar, kendilerini Allah yoluna adayan fakirler içindir. Bunlar yeryüzünde dolaşmazlar. Hâllerini bilmeyen biri, iffet ve hayâlarmdan dolayı onları zengin zanneder. Sen onları yüzleri­ne bakınca tanırsın. Onlar yüzsüzlük edip insanlardan bir şey is­temezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, Allah onu bilir.” (Bakara 273),

İnsanı yaratan Yüce Mevlâ, kulları arasında böyle fazilet âbide­lerinin bulunduğunu haber vermektedir. Önemli olan onları arayıp bulmaktır. Şayet lüks muhitlere çekilerek kendimizi fakir ve yoksullar­dan büsbütün koparmamışsak, başımızı sağa sola çevirdiğimizde on­lardan birkaçının yaşadığı yeri görmek veya kendilerini tanıyanlardan adreslerini öğrenmek zor olmayacaktır.

Ertesi gün yiyeceği bir şeyi bulunmayan yoksullar pek az olabi­lir. Bizim görevimiz sadece onları değil, kazandığı para aile fertlerini geçindirmeyen, bununla beraber hâlini kimseye açmayan kimseleri de bulmak ve dertlerine derman olmaktır. İşinden kazandığı para ge­çimini sağlamayan kimseler, geçirdiği bir kaza sonucu sanatını yapa­mayacak hâle düşenler ve daha başka sıkıntılar içinde yaşayanlar pek çoktur. Hele bir de iş bulamayan ve bu yüzden rûhî bunalım geçiren insanları hesap edecek olursak, toplumda bizlerden yardım bekleyen­lerin ne kadar çok olduğunu görürüz.

Dilenciliği meslek hâline getiren bazı kimselerin miskin olmadığı, onların himâye edilmesinin gerekmediği görülmektedir. Onlar yüzsüz olmaları sebebiyle, kıyamet gününde suratlarında bir parça bile et kal­mayacak kimselerdir. Bu dilenciler, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in tâbiriyle, kendi elleriyle kendi suratlarını tırmalayan kimse­lerdir. Sırf servet toplamak için halktan bir şeyler isteyip dilenenler, âhirette kendilerini yakacak kor ateşi toplamakla meşgul olanlardır.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in kendilerine “kimseden bir şey istemeyin” diye tavsiye ettiği öyle sahâbîler vardı ki, binekle­rinin üzerinde giderken kamçıları yere düşerdi de, yaya gidenlerden onu istemezler, aşağıya atlayıp kamçılarını kendileri alırlardı. Zira insanlardan bir şey istemek ve hele bunu alışkanlık hâline getirmek kötü bir şeydir. “Dünyaya gönül bağlama ki, Allah seni sevsin. İnsanla­rın eline bakma ki, halk seni sevsin” (İbni Mâce, Zühd 1) buyuran Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, mecbur kalmadan dilenmenin, kısacası insanlardan bir şey istemenin müslümana yakışmadığını ifade buyurmaktadır.

Vaazdan Öğrendiklerimiz:

Dilenmeyi alışkanlık hâline getiren kimseleri himâye etmek o kadar önemli değildir. Çünkü onlar aç kalmazlar.
Kimseden bir şey istemeyen iffetli yoksulları arayıp bulmalı, dertlerine derman olmalıdır.
Geçim sıkıntısı çeken kimseleri, yüz suyu dökmeye mecbur et­meden gözetip kollamalıdır.
Utandığı için iffetli davranıp kimseye el açmayan fakirler üstün nitelikli insanlardır.
Sadaka ve yardımları, ehline vermeye çalışmak gerekir.
Çalışıp eline geçenle geçinmeye bakmak, tok gözlü davranıp kimseden bir şey istememek insan haysiyetine ve iman izzetine yakı­şan soylu bir darvanıştır.