Zulmün Yasaklanması

By | 24 Eylül 2014

hasema

 

dayakAllah-u Teâlâ şöyle buyurdu:

“Haksızlık yapanlar, yakında hasıl sarsılarak değişeceklerini bile­cekler.” (Şuarâ sûresi/227)

Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:

“Haksızlık, (zulüm) kıyamet gününün karanlığıdır.”

“Kim yeryüzünde bir karışıklık, haksızlık yaparsa, Allah-u Teâlâ kıya­met günü yetmiş arşın kadar başına geçirir.”

“Bazı kitaplar Allah-u Teâlâ’nın şöyle dediğini rivayet ederler:

“Benden başka yardımcısı- olmayana haksızlık yapana öfkem şiddetli­dir.”

Bir Şâir şöyle diyor:

Ne kadar zulmetse de zalim, sonu yok;

Bir gün gelecek mutlaka pişman olacak!

Zalim yatıversin yine ahlar uyanık,

Mazlum dua etsin onu Allah duyacak!..

Zalim dünyaları ettikçe konak.

Olmuş olur elbet rahmetten ırak,

Kötü işler sınırı aştımı bak.

Hiç umulmaz nice bir dert bulacak!’

Seleften bazısı dedi ki:

“Zayıflara haksızlık etme, güçlülerin en kötüsü olursun!”

Ebu Hureyre (r.a.) dedi ki:

“Yavru kuş, zalimin haksızlığının korkusundan yuvasında ölür.”

Tevrat’ta şöyle yazıldığı rivayet edildi:

“Kıyamet günü, sırat köprüsünün arkasında bir münadi şöyle seslenir:

“— Ey haksızlık yapan zalim ve eşkiyalar zümresi, Allah kendi izzeti­ne yemin etti ki, hiçbir zâlim bu köprüyü geçmeyecektir!”

Cabir (r.a.) dedi ki:

Habeşistan’a hicret eden müslümanlar döndüğü zaman Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:

“— Habeşistan’da garibinize giden olayı anlatır mısınız?”

Kuteybe (r.a.) dedi ki:

“— Ey Allah’ın Elçisi, biz birgün oturuyorduk, yanımızdan, başında su dolu kovayla bir kadın geçti. Oradan gelen bir genç adam kadını omuzların­dan iterek düşürdü ve kadının suyu döküldü. Kadın ayağa kalkarak ona dedi ki:

“— Ey zalim, Allah’ın kürsiye kurup, bütün insanları topladığı ve her organın yaptığından tek tek hesaba çekileceği gün sen de ben de durumumu­zu göreceğiz.”

Rasûlüllah (s.a.v.) bunları işittikten sonra buyurdu ki:

“— Allah-u Teâlâ beş kişiye gazab eder. Dilerse bunu dünyada dilerse ahirette (cehennemde) gösterir.

1-                       Halkından, kendi hakkını koruduğu halde, milletinin hakkını koru­mayan ve onlara zulmeden devlet adamları.

2-                       Halkı kendisine itaat etmesine rağmen, kuvvetliyle zayıf arasındaki hukuku gözetnu yen ve zayıfa haksızlık eden, aynı zamanda zayıfın hakkını vermeyen herşeye karışan devlet adamı.

3-                       Ailesine Allah’ın buyruklarını öğretmeyen ve Allah’a itaati emret­meyen adam.

. 4- İşçiye çalıştırdıktan sonra onun hakkını vermeyen.

5-       Kadının hakkı olan mehri vermeyip ona haksızlık eden.

Abdullah İbn-i Selâm (r.a.) dedi ki:

Allah canlılar yaratıp ayakları üzerine durmaları sağlandıktan sonra başlan Allah’a yöneltilerek: “Ey Rabbimiz kiminle berabersin” diye sordu­lar.

Allah buyurdu ki:

“— Hakkı ödenene kadar haksızlığa uğrayanla birlikteyim!”

Vehb İbni Münebbih (r.a.) dedi ki:

“— Zalimlerden biri güzel bir köşk yaptırdı. Bir müddet sonra yaşlı bir kadın zalimin köşkünün yanına sığınacak bir kulube yaptı. .Zalim birgün atıyla köşkün etrafını dolaşırken yaşlı kadının kulübesini gördü.

“— Kimin bu kulube?” diye sordu.

“— Yaşlı bir kadın burada barınıyor” dediler.

Zalim kulübenin yıkılmasını emretti. Kadın gelip kulübenin yıkıldığını görünce:

“— Kim yıktı burayı?” dedi.

“— Yandaki köşkün sahibi yıktırdı!” dediler.

Kadın bunu işitince başını havaya kaldırarak şöyle beddua etti:

“— Ey Allah’ım kulubem yıkılırken ben yoktum, sen neredeydin?”

Allah bundan sonra Cebrail’e köşkün içindekilerle birlikte başlarına yıkmasını emretti.

Berrakoğullarından bazıları hapsedildiği zaman onlardan birisi babası­na şöyle dedi:

“— Ey babacığım efendiydik şimdi ellerimiz kelepçelendi.”

Babası ona şu cevabı verdi:

“— Ey oğulcuğum, bir mazlumun ahi gece yürür, biz ondan gafil olsak ta Allah gafil değildir.”

Ebu Umame (r.a.) dedi ki:

“Kıyamet günü zalim sırat köprüsünden geçerken mazlum gelir. Maz­lum zalime yaptığı haksızlığı hatırlatır. Mazlumlar zalimlerin ellerindeki iyi amelleri almadıkça onların geçmesine izin vermezler. Şayet iyi amelleri yoksa veya yeterli değilse mazlumların günahlarım yüklenirler sonra cehen­neme atılırlar.

Abdullah İbni Enes (r.a.) dedi ki Rasûlüllah (s.a.v.)’tan şöyle işittim:

“— Kıyamet günü insanlar yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşr yerine toplanırlar. Uzaktaki ve yakındakinin aynı şiddetle duyulacakları bir ses işitilir,” denir ki:

”— Ben dünyanın melikiyim, insanlara bir zerre kadar haksızlık ede­nin hakkını almadan ne cennet ehli cennete, ne cehennem ehli cehenneme gidebilir. Allah şüphesiz kimseye haksızlık etmez.”

Dedik ki:

“— Ey Allah’ın Rasûlü, bu nasıl gerçekleşebilir?”

“— Biz yalın ayak, çırılçıplak ve sünnetsiz olarak yanımızda hiçbir şey olmadığı halde haşr olmayacak mıyız?”

Buyurdular ki:

“— Hesaplaşma, kişilerin iyilikleri ve kötülükleri mukabilinde olacak­tır. Allah kimseye zulmetmez.”

Yine Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:

“— Kim birine, haksız olduğu halde bir değnek vurursa, kıyamet günü onun hakkı ondan alınacaktır!”

Anlatıldığına göre:

Bir hükümdar, çocuğunu terbiye etmek, yetiştirmek maksadı ile bir ter­biyeci erkek (mürebbi) tutmuş. Çocuk edepli, faziletli ve üstün ahlak sahibi olunca mürebbi ona sebepsiz olarak canını vakıncaya kadar dövmüş. Çocu­ğun babası vefat edip, çocuk hükümdarlığa oturunca, mürebbiyi çağırtıp ona şöyle demiş:

Filan yerde, filan zamanda haksız yere beni dövüp canımı acıtma­nın sebebi nedir?”

Mürebbi:

“— Ey hükümdar, seni iyi ahlâklı ve eğitimini tamamladığını gördüm. Babandan sonra tahta oturmaya hazır hale geldin. Sana dayağın ve zulmün acısını tattırmak istedim ki, tahta geçince kimseye haksızlık etmeyesin.”

Hükümdar bu cevap karşısında ona:

“— Allah sana bütün hayırları nasib etsin!” Ona çeşitli hediyeler ve- rerk onu evine uğurladı.