Nazardan Korunmak İçin Ne Yapmalı?

By | 10 Şubat 2015

nazardan-korunmak-icin-ne-yapmaliNazarın gerçek olduğu, nazar edilen kimsenin hastalanmasına, hattâ ölümüne sebep olduğu bilinen ve kabul edilen bir gerçektir. Nazardan ve ondan gelebilecek şerden Allah’a sığınmalıdır. Peygamber Efendimiz nazara karşı Muavvizetân (Felâk ve Nâs) sûrelerini okurlardı.

Peygamberimizin (a.s.m.) göz değmesi karşısında ondan korunmak için hangi duaları okuduğunu ve neler yaptığını Ebû Said el- Hudrî (r.a.) şöyle anlatır:

“Resulullah (a.s.m.) (Cinlerin ve insanların nazarından Allah’a sığınırım, gibi dualarla) cinlerin nazanndan, sonra da insanların nazarından Allah’a iltica ederdi. Sonra Felak ve Nâs Sûreleri inince bu sûrelere devam etti. Diğer duaları terk etti.”
İnsanı tesiri altına alan, hasta eden bazı olaylar vardır ki, tıp ilmi bu konularda çaresizdir. Gerçek sebebi hakkında da açık bir bilgi ve-rememektedir. İşte bunlardan birisi de “nazar etme,” “göz değme”dir.

Nazarın insanın kaderiyle yakından ilgisinin bulunduğunu ifade eden Peygamber Efendimiz şöyle buyurlar:
“Nazar haktır, kader ile yanşan bir şey olsaydı, nazar değme işi yanşıp onu geçerdi (kaderi değiştirirdi).”

Nazarın kaderle her ne kadar ilgisi varsa da onun tesirini yaratan yine Cenâb-ı Haktır. Yoksa bizzat nazar eden kişi o hadiseyi meydana getirmiş değildir.
Nazarı keskin olan kimse bir şeye baktığı anda Cenâb-ı Hak o şey zararı yaratmaktadır. Çünkü iyiliği de kötülüğü de yaratan Allah’tır. Allah’ın iradesi dışında hiçbir şey meydana gelmez.

Nazar etmenin, ölümü, kişinin helâk olmasını sonuç veren yönünü Peygamberimizden (a.s.m.) öğreniyoruz. Câbir bin Abdullah’ın rivayet ettiği hadiste şöyle buyururlar:

“Göz değmesi haktir. Deveyi kazana, insanı da kabre girdirir.”*

Böylece, nazara uğrayan deve nasıl ki kesilince eti tencereye konuyorsa, aynı şekilde nazar edilen kişi de hayatından olup mezara girebilir. Hadis-i şeriften nazarın tesirinin yalnız insana bağlı kalmadığı, bütün canlılara, hattâ insanın dikkatini çeken her türlü şeye de zarar verebildiği anlaşılır.

Asr-ı Saadette geçen, nazarla ilgili bir hadiseden, mü’minin beğendiği bir şey karşısında nasıl davranması, neler söylemesi gerektiği, nazar etmenin din kardeşini öldürme sayılacağı, nazara uğrayan ve nazar eden kimsenin neler yapması gerektiği hususunda geniş bilgiler çıkarmak mümkündür.

Sahabilerden Amr bin Rebia, Sehl bin Huneyf’i yıkanırken görür, nazar eder. Sehl çarpılmış gibi yere yıkılır. Alıp Peygamberimizin (a.s.m.) bulunduğu yere götürürler.

Durumu öğrenen Peygamberimiz (a.s.m.) “Kimden şüphe ediyorsunuz?” diye sorar.

Sahabiler, Amr bin Rebia’mn ismini verirler. Bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.m.) Amr’ı uyararak:

“Sizden biriniz neden din kardeşini öldürüyor? Biriniz kardeşinde beğendiği, hoşuna gittiği bir şey gördüğü zaman ona mübarek olması için dua etsin (Mâşaallah, Bârekallah gibi sözler söylesin)” buyurur.

Daha sonra Peygamberimiz (a.s.m.) bir miktar su ister ve nazar eden Amr’ın abdest almasını emreder.
Bir nevi abdest olan bu uygulamayı fıkıh âlimlerimiz şöyle tarif ederler:

Bir kabın içine su konur. Nazar eden kimse bir avuç alır, ağzını çalkalar, suyu kabın içine püskürtür. Sonra aynı sudan alarak yüzünü yıkar, sonra sol eliyle su alarak sağ elini yıkar, sağ eliyle de alarak sol elini bileklere kadar yıkar.
Daha sonra sağ ve sol dirseklerini yıkar. Sonra dirseğini ve omuzu arasını yıkar. Sonra ayaklarını, sağ ve sol dizini yıkar. Elini ve ayaklarını yıkarken, kolunu ve dizinden aşağısını yıkamaz.

Daha sonra sağ tarafını aşağı doğru yıkar. Bütün bu organlarını yıkadıktan sonra su aynı kapta biriktirilir. Nazar eden kişi bu işi tamamladıktan sonra su kabını alarak nazar ettiği şahsın arkasında durup başına döker. Kullanılan bu su pis sayılır. Bunu Peygamberimizin (a.s.m.) bizzat kendi uygulamasından anlıyoruz.

Peygamberimizin (a.s.m.) kısaca tarif ettiği ve âlimler tarafından da genişçe izah edilen bu yıkamanın şüphesiz bilinmeyen pek çok hikmeti vardır. En azından nazar şüphesini gidermek için bu sünnet yapılabilir.

Bu yıkama ve dökme işi sahabiler tarafından da zaman zaman uygulanmıştır.
Bu iş yapıldıktan sonra nazar eden kimse bereket duasında bulunarak, “Mâşaallah, lâ kuvvete illâ billah” derse, meydana gelebilecek zararı Allah’ın gidereceği bildirilir. Zaten bu yıkama işinin yapılması bir nevi fiilî duadır. Tesir ve şifa ise Allah’tan beklenmelidir.
Nazardan ve ondan gelebilecek şerden Allah’a sığmmalıdır. Hz. Aişe’den öğrendiğimize göre, Peygamberimiz (a.s.m.) ona göz değmesine karşı rukye yapmasını (dua okumasını) emretmiştir.

Başka bir hadiste “Nazardan Allah’a sığınınız”3 buyurularak, şifayı Allah’tan istememiz tavsiye edilmektedir.
Peygamberimizin (a.s.m.) göz değmesi karşısında ondan korunmak için hangi duaları okuduğunu ve neler yaptığını Ebû Said el- Hudrî (r.a.) şöyle anlatır:

“Resulullah (a.s.m.) (Cinlerin ve insanların nazarından Allah’a sığınırım, gibi dualarla) cinlerin nazarından, sonra da insanların nazarından Allah’a iltica ederdi. Sonra Muavvizetân (Felâk ve Nâs Sûreleri) inince bu sûrelere devam etti. Diğer duaları terk etti.”ı
Şu halde, nazar eden ve zarar verenler yalnız insanlar değildir. Aynı zamanda cinler de nazar edip insana zarar vermektedir. “Cinlerin nazarı oktan daha sür’atli geçer” diyen bazı âlimler göz değmesini, cinlerin çarpması ve nazar etmesi mânâsında da anlamaktadırlar.