Malın Kötülüğü

By | 23 Ağustos 2014

namaz-kildiran-seccade

 

ev-iç-perde-sandalye“Ey iman edenler, mallarınız, evlâdlarmız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunları yaparsa (Allah’ı anmaktan uzaklaşırsa) onlar, hüsrana uğrayanlardır.”

Diğer bir ayette de şöyle buyrulmaktadır:

“Mallarınız, evlatlarınız sizin için fitnedir (imtihan vesilesidir) Al­lah’ın katında büyük mükâfatlar vardır.” (Teğabun/15)

Kim malını ve evlatlarını, Allah’ın yanındaki büyük mükâfata tercih ederse şüphesiz aldanmıştır.

Nitekim Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“İnsanoğlu kendini varlıklar içinde gürünce taşkınlık yapar, hal­buki dönüş O’nadır (Allah’adır).” (Alâk sûresi/6-7)

Yine Ulu Allah şöyle buyuruyor:

“Kim dünya hayatı ve ziynetlerini istiyorsa, onlara dünya hayatın­da bu istekleri verilir.” (Hud/15)

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Çoklukla böbürlenmeniz sizi şaşırttı. Nihayet mezarları ziyaret

ettiniz!” (Tekâsür/1-2)

Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Suyun tohumu yeşertip büyüttüğü gibi, dünya malı, sevgisi ve şöhret de kalbde nifağı yeşertip büyütür.”

Diğer bir hadiste şöyle buyruldu:

“Mal ve şöhret sevgisinin, müslüman kişiye verdiği zarar, o kadar çok­tur ki, koyun sürüsüne zarar veren kurtların zararından fazladır.”

Yine Rasûlüllah şöyle buyurdu:

“— Topladığı malları Allah’ın kullarına faydalı kullananların dışında mal biriktirenler helâk oldu. Allah yolunda biriktirdikleri malları harcayanlar da azınlıktadırlar!”

Rasûlüllah (s.a.v)’e “Ümmetinin en şerlileri kimlerdir?” diye soruldu.

Rasûlüllah:

“Zenginlerdir” dedi.

Başka bir hadiste şöyle buyruldu:

“Sizden sonra bir grub insan gelecek, yemeklerin bütün çeşitlerini ve en iyilerini yiyecekler, göz alıcı elbiselerin bütün çeşitlerinden ve en iyile­rinden giyecekler, mideleri ve gözleri asla doymıyacak, çok şey işitecekler fakat kanaat etmiyecekler. Sımsıkı dünyaya sarılacaklar. Akşamlayıp, sabah- lıyacaklar, Allah’ı bırakıp, dünyaya tapacaklar. Allah’a değil dünya ve nefis­lerinin isteklerine boyun eğecekler.

Abdullah’ın oğlu Muhammed (s.a.v.) öğünlere kavuşanlara şöyle tavsi­yede bulunur; onlarla karşılaşan onlara selâm vermesin; hastalarını ziyâret etmesin; ölenlerinin cenazesine katılmasın; büyüklerine saygı göstermesin; kim bunları yaparsa, İslâm’ın yıkılmasında olara yardım etmiş olur.

Rasûlüllah şöyle buyurdu:

“— Dünya malını dünya ehline bırakınız, kim ihtiyaçtan fazla mal top­larsa, o bilmeden kendi felâketini hazırlamış olur.”

İnsanoğlu “malım malım” der. İnsanın yiyip bitirdiği, veya giyip ek­silttiği veya dağıttığı malından başka malı var mı?

Bir adam Rasûlüllah’a gelerek:

“— Ya Rasülüllah bana ne oluyor ki ölümü sevemiyorum!” der.

Peygamber (s.a.v.) “Malın var mı?” der.

Adam:

“— Evet ya Rasûlüllah!” der.

Peygamber (s.a.v.):

“— Malını müslümanlara faydalı şekilde dağıt. Zira inananın gönlü

 

malıyla beraberdir.Onu dağıtırsa ona kavuşmayı, dağıtmasa onunla beraber kalmayı sever!” dedi.

Yine Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki:

“— İnsanoğlunun üç dostu vardır. Biri kişinin canı tenden ayrılıncaya kadar onunla beraber olur. Öteki kabre kadar onunladır. Diğeri mahşere ka­dar onunladır. Ruhu tenden ayrılana kadar dost olan maldır. Kabre kadar dost olan ailesi ve yakınlarıdır. Mahşere kadar dost olan, yaptığı amellerdir.”

Selman-i Farisi (r.a.) Ebu Derda (r.a.)’ya şöyle bir mektup yazdı:

“— Ey kardeşim, dünyada şükrünü yetiremiyeceğin malı biriktirme. Zirâ Rasûlüllah’tan (s.a.v.) şöyle işittim:

“— Allah’ın buyruklarına uyan kişi, kıyamet günü mallarıyla sırat köp­rüsünün önüne gelir. Sırat köprüsünü geçmek istediği zaman malı ona şöyle seslenir:

“— Köprüyü geç, dünyada Allah’ın ve benim üzerimdeki hakkını öde­din!”

Sonra, Allah’ın buyruklarına uymayan bir kişi gelir. Elleriyle tuttuğu malı sırtındadır, onunla sırat köprüsünü geçmek isteyince malı ona şöyle der:

“— Sana yazıklar olsun! Allah’ın ve benim üzerimde bulunan hakkını eda etmedin şükrünü ödemedin!”

Bu sözlerin sonu gelmez böyle devam eder. Tâ ki kişi bıkar yok olma­yı ister hâle gelir!

Rasûlüllah şöyle buyurdu:

“— İnsan öldüğü zaman, melekler, “âhirete iyi amel göndermedi” der.” Yakınları ise, “geride hiçbir şey bırakmadı” derler.

Peygamberimiz:

“Dünyayı severek mallar edinmeyiniz” buyuruyorlar.

Rivayet edildiğine göre, bir adam Ebu Derda (r.a.)’ya kötülük yapmış, Ebu Derda ona şöyle beddua etmiştir:

“— Ey Rabbim kim bana kötülük yaptı ise ona sağlık ver, ömrünü uzat ve bol mal ver!”

Uzun ömür, sağlıklı yaşamak ve bol mal biriktirmek, belâ olarak sayıl­maktadır. Zira canlıların faydalanması için, Allah yolunda harcanmayan ma­lın çokluğu azgınlığa sebep olmaktadır.

Hz. Ali (k.v.) avucuna para alarak şöyle der:

“— Sen benden ayrılmadıkça bana faydan olmaz!”

Rivâyet edildiğine göre, Hz. Ömer (r.a.) Peygamber (s.a.v.)’in hanımla­rından Zeyneb Binti Cahş’e bir emanet (hediye) gönderdi. Zeynep (r.a.):

“— Bu nedir?” diye sordu.

“— Hz. Ömer (r.a.) sana gönderdi,” dediler.

Hz. Zeynep:

“— Allah Ömer’i bağışlasın!” dedi. Sonra kendine ait olan perdenin ar­kasına geçerek, onu kesti parçaladı, yoksul insanlar arasında bölüştürdü ve şöyle dedi:

“— Ey Allah’ım Ömer’in hediyesi bu yıldan sonra bana ulaşmasın!” Peygamberin vefatından sonra, ilk ölen Peygamberin bu hanımıdır.

Haşan Basri (k.s.) dedi ki:

“— Allah’a yemin olsun ki, paranın aziz ettiği her insan zelildir!”

Şöyle bir temsil anlatılır:

“Parayı ilk olarak şeytan icad etti. Sonra onu öperek alnına koydu ve şöyle dedi:

“— Kim seni severse o şüphesiz benim kulumdur!”

Sümeyt ıbııi Adem (k.s.) dedi ki:

“Para münafıkların boynuna takılan yulardır. Onunla cehenneme çeki­lirler.”

Yahya İbni Muaz (k.s.) dedi ki:

“Para akrep misalidir. Helalından kazanıp, onu doğru yolda harcamaz­san, onu hiç elde etme. Zira seni sokarsa zehiri insanı öldürür.”

Yahya İbn-i Muaz’a (k.s.), “onun tedavisi nedir?” diye sordular. Dedi­ler:

“— Helâl kazanmak ve haklı yerlere harcamaktır…”

Ali İbni Ziyad (k.s.) dedi ki:

“— Dünya bütün nimetleri ve süsleriyle, gözümün önüne geldi. Onu görünce:

“— Senin şerrinden Allah’a sığınırım!” dedim.

Dünya dedi ki:

“— Benim şerrimden sakınmak istiyorsan parayı sevme ona buğzet!”

Para dünya demektir. Zira onu elde eden dünyada her şeyi elde edebi­lir. Parasızlığa sabreden bütün çirkinliklere sabreder. Paradan kaçınanlar, dünyadan kaçınmış olurlar…

Mlislime ibni Abdülmelik (k.s.) Ömer İbni Abdülaziz’i, ölüm döşeğin­de ziyaret etti ve ona şöyle dedi:

“— Ey Emirel Mii’minin öyle birşey yaptın ki, senden önce hiç bir Emevi halifesi böyle bir şey yapmadı. Onüç çocuğunu parasız, pulsuz, mal- sız dünyada bırakıyorsun!”

Ömer İbni Abdülaziz, bu sözler üzerine “Beni oturtun” der. Oturturlar ve şöyle der:

Çocuklarıma para, dünya malı bırakmadığımı söylüyorsun, ben onların haklarını alarak onlara haklarım vermemezlik yapmadım. Başkaları­nın haklarını alarak da onlara vermedim. Çocuklarım için iki seçenek vardır. Ya Allah’a itaat ederler, böyle bir durumda Allah onlara kafidir! Zira Allah salih kullarının koruyucusudur. Veya Allah’a isyan ederler kı bu durumda beni hiç ilgilendirmez!”

Rivayet edildiğine göre Muhammed İbn-i Kaab çok zengin idi. Bir gün ona şöyle denildi:

“— Malını, mülkünü kendinden sonra çocuklarına bırak!”

O şöyle cevap verdi:

“— Hayır, malımı mülkümü Allah’ın katında kendim için biriktirdim. Çocuklarıma Allah hâzinesinden rızıklar ayırmıştır.”

Anlatıldığına göre birisi Ebu Abd-Ribe’ye şöyle dedi:

“— Ey kardeşim giderken şer ile gitme! çocuklarına iyilik bırak!”

Ebu Abd bu sözü üzerine servetinden yüzbin dirhem sadaka olarak da­ğıttı.

Yahya İbn-i Muaz (k.s.) dedi ki:

Ölen kişinin başında o an öyle iki bela vardı ki, böyle bir belayı hiçbir

kimse işitmedi ve hiç bir kimse de duymadı.

Ona: “Nedir bu belalar?” diye sordular.

“— Elindeki bütün serveti alındığı halde, onların hepsinden tek tek he­saba çekilmesidir!” dedi.