Evin reisi olan bey, çocuklarının annesi, hayat arkadaşı ve dert ortağı olan hanımını ismiyle çağırırken ona olan sevgisini hissettirirse; hanım da beyini çağırırken, samimi, sevgi dolu ifadeler kullanırsa birbirlerine olan saygı ve bağlılık mânâları açık bir şekilde görülür.
Aile hayatının huzurlu ve mutlu bir şekilde devam etmesi, hayatlarını ortaklaşa yürüten hanımla beyin birbirlerine karşı saygılı, merhametli ve şefkatli olmalarıyla mümkündür.
Hanımına karşı şefkatli, anlayışlı ve tatlı davranan bey, o haneyi nasıl bir saadet yuvası haline getirirse; kocasına saygılı, itaat eden, samimi olarak bağlı olan hanım da bu saadeti kat kat arttırır.
Karı-kocanın ideal bir eş oldukları her hallerinden belli olur. Bu durum kalben birbirlerine olan bağlılıklarından, aile bütçesini birlikte düzenlemeye; genel davranışlarından çocukların terbiyesine; evde yapılması gereken işlerin ortaklaşa halledilmesine ve hattâ birbirlerini çağırırken, diğerlerinden söz ederken hitap tarzlarına ve bahsediş şekline kadar her yerde kendisini gösterir.
İşte, aile denen cennet yuvasının uyumunu temine yardımcı olan bir nokta da, eşlerin birbirlerini çağırırken, birbirlerinden söz ederken kullandıkları hitap tarzıdır.Meselâ, evin reisi olan bey, hanesinin bekçisi, çocuklarının annesi, hayat arkadaşı ve dert ortağı olan hanımını ismiyle çağırırken ona olan sevgisini hissettirirse veya sevgi muhabbet ifade eden hitap şekilleriyle çağırırsa; hanım da beyini çağırırken, samimi, sevgi dolu ifadeler kullanırsa birbirlerine karşı olan saygı ve bağlılık, merhamet ve itaat mânâları daha açık bir şekilde görülür.
İşte bu sır içindir ki, meşhur fıkıh âlimlerimizden İbni Âbidin, hanımın, kocasını ismiyle çağırmasını mekruh sayar ve hitap ederken “efendi” diye çağırmasını tavsiye eder.Hanımın, kocasını ismiyle çağırmasında her ne kadar dinî bir sorumluluk yoksa da, bu şekilde bir hitap tarzı az da olsa saygı hissini zedeleyen bir hal değil midir? Çünkü bu ifadeler İslâmî bir terbiye ve görgü kuralıdır. Uyulmasında büyük hikmet ve faydalar vardır. Zaten daha önceki İslâm toplumunda, bilhassa Osmanlıda bu görgü kurallarının en güzel şekilde yaşandığını görürüz.
Evlât, babasına, “Bey babacığım”, annesine, “Hanım anneciğim”; hanım, kocasına “Efendi, efendiciğim”; bey de hanımına “Hanım sultan” vs. saygı ve iltifat dolu sözlerle hitap ederlerdi.Ne zaman ki, Avrupa ile temaslarımız başladı, onların saygıdan, merhametten uzak âdetleri yer etmeye, kendi toplumlan için geçerli olan görgü kuralları bizim toplumumuzda da yaşanmaya başladı.İşte o zaman benliğimize nakşolmuş olan güzel örf ve âdetlerimizden vazgeçer olduk. Farkında olmadan onlara uyduk.Şimdi de kendi esas âdetlerimizi ve görgü kurallarımızı kendi dünyamızda yaşatmamızda hiçbir engel yoktur.
O güzel esaslar kişisel hayatımızda, ailemizde, nihayet bütün bir toplum içinde yaşanır hale gelirse, şüphesiz, ahlâk dünyamızda arzu ettiğimiz seviyeye gelmiş olacağız.