Kadiri Tarikatının Yedi Esası:Mücahede

By | 23 Mart 2015

kadiri-tarikatinin-yedi-esasimucahede    Mücâhedeyi temellendiren ayet ve rivayetler şunlardır:

Allâh (c.c.) şöyle buyurmuştur:

“Bizim tevhîd davamız uğrunda canla başla çalışıp didinen (mücâhede) kimseler var ya işte biz onları [iki cihanda muvaffakiyet ve mutluluk] yollarımıza eriştiririz. ”

Ebû Saîd el-Hudri’den şöyle nakledilmiştir:

Allâh Rasûlü’ne (s.a.v.) cihadın en üstününün ne olduğu sorulunca şöyle cevap verdi:

“Zalim bir idarecinin huzurunda hakkı söylemektir. ”

Ebû Saîd bunu söylerken gözleri yaşlandı.
Ebû Ali ed-Dakkâk şöyle demiştir:
“Her kim dışını mücâhede ile süslerse Allâh onun içini müşâhede ile (yani basiretini açarak ve bazı hakikatleri göstererek) güzelleştirir. Allâh (c.c.)
“Bizim tevhîd davamızda canla başla çalışıp didinen kimseler var ya işte biz onları yollarımıza eriştiririz” buyurmuştur. Her kim yolun başında mücâhede sahibi olmaz gereği gibi gayret göstermezse tarikatın kokusunu bile alamaz.”

Ebû Osman el-Mağribî (rh.a.) şöyle demiştir:

“Her kim mücâhedeye devam etmeden bu tarikatta kendisine bir şeyin açılacağını veya keşf ehlinden olacağını sanırsa o çok büyük bir yanıl-gı içinde demektir.”

Ebû Ali ed-Dekkâk şöyle demiştir:
“Her kim yolun başında iken ayağa kalkmayı bilmezse yolun sonunda ona oturmak nasip olmaz.”
Yine Ebû Ali ed-Dekkâk şöyle demiştir:
“Harekette bereket vardır. Dış organların hareketli olması, kişinin gönül dünyasına bereket getirir.”

Ebû Yezîd (rh.a.) şöyle demiştir:

“Ben tam on iki yıl nefsimin demirciliğini yaptım; beş yıl kalbime ayna oldum. Bir yıl bu geçen süre üzerine düşündüm ve zâhirimde bir kemer olduğunu görerek onu kesip koparmak için on iki yıl çalıştım. Sonra bâtınımı/ gönül dünyamı gözledim ve onun üzerinde de bir kemer olduğunu gördüm ve onu kesip koparmak için de ayrıca beş yıl çalıştım. Nasıl kopannm diye düşünürken hakikatler bana keşfoldu. Sonra insanlara baktım ve hepsinin birer ölü olduğunu gördüm. O zaman cenaze namazlarını kıldım.”
Cüneyd-i Bağdâdî’den (rh.a.) şöyle nakledilmiştir:

Seriyy es-Sakatf nin şöyle dediğini duymuştum:

“Gençler! Benim yaşıma gelip benim gibi zayıflamadan ve vazifeleriniz yapamaz dumma gelmeden önce çok gayret edin.”
Onun döneminde iken gençler ibadet konusunda ona pek katılmazlardı. O yüzden böyle demiştir.
Hasen el-Kazzâz (rh.a.) şöyle demiştir:

Bizim bu işimiz, üç esas üzerine kurulmuştur: Sadece ihtiyaç duyduğunda yemek, uykusu gelmeden uyumamak ve zaruret olmadıkça konuşmamak.

İbrahim b. Edhem ise şöyle demiştir:

“Bir kişi altı engebeyi aşmadan salih kullann mertebesini elde edemez:
1) Lüks ve refah kapısını kapatıp sıkıntı ve meşakkat kapısını açmak
2) Kibir kapısını kapatıp tevazu kapısını açmak
3) Dinlenme kapısını kapatıp gayret kapısını açmak
4) Uyku kapısını kapatıp uyanıklık kapısını açmak
5) Zenginlik kapısını kapatıp fakirlik/dervişlik kapısını açmak
6) Tûl-i emel kapısını kapatıp ölüme hazırlık kapısını açmak.
Ebû Amr b. Nüceyd ise şöyle demiştir:
“Kendi gözünde nefsi çok kıymetli olanın dini değerini yitirir.”
Ebû Ali er-Rûzbârî şöyle demiştir:
“Tasavvuf yoluna giren kişi, üç beş gün sonra “ben açım” diyecek olursa onu çarşı-pazara gönderin ve çalışıp kazanmakla meşgul olmasını söyleyin.”
İbrahim el-Havâs şöyle demiştir:
“Gözüm neyden korktuysa onun üzerine gittim.”
Muhammed b. Fudayl şöyle demiştir:
“Rahat etmek, nefsin arzulanndan kurtulmaktır.”
Mansûr b. Abdullah (rh.a.) şöyle demiştir:
Ebû Ali er-Rûzbârî’nin “Afet üç şeyden ileri gelir: tabiatın hastalanması, nefsin alışkanlıklanndan kopamamak ve sohbetin bozulması” dediğini duyunca kendisine “Tabiatın hastalanması nedir?” diye sordum.
“Haram lokma yemektir” dedi.
“Nefsin alışkanlıklanndan kopamamak nedir?” diye sordum.
“Harama bakmak, haram işlemekten haz almak ve birini çekiştirmektir” dedi.
“Peki ya, sohbetin bozulması nedir?” diye sordum.
“Nefsi her neyi isterse ona tabi olmaktır” dedi.
Nasrâbâdî (rh.a.) şöyle demiştir:
“Senin zindanın nefsindir. Ondan çıktığın zaman sonsuz rahata kavuşursun.”

Ebu’l-Hasan el-Verrâk şöyle demiştir:

“Günlerimizi Ebû Osman’ın mescidinde geçirdiğimiz sıralarda en önemli kurallarımız şunlardı: Bizim nasibimize düşen şeyler konusunda başkalarını  kendimize tercih etmek, belirli (bir nzka sahip olarak) gecelememek, birinden kötülük gördüğümüzde ondan intikam almamak ve onun için bahaneler üreterek alçak gönüllü davranmak, kalbimize birini hor görme duygusu geldiğinde bu düşünceyi yok etmek.”
Hasılı, avamın mücâhedesi amelleri eksiksiz yapmakla; havasın mücâhedesi ise hâlini arındırmakla olur. Açlık, susuzluk ve uykusuzluk gibi şeylere göğüs germek kolaydır; ama kötü huyları tedavi etmek pek zordur.

Nefsin afetlerinden biri insanların ilgisini ve övgüsünü kazanmak olup bu uğurda her türlü zor ibadeti göze alabilir ve bu sebeple gösteriş ve nifak hastalığına yakalanabilir.

Bunun göstergesi, insanlardan övgü beklerken yerildiğinde tembelliğine geri dönmesidir. Nefsin şirk koşmak, temelsiz iddialarda bulunmak ve yalan söylemek gibi âfetleri, ancak iddiası konusunda sınanmakla ve bir karşılaştırma yapmakla ortaya çıkar. Çünkü o, korkuya mahal olmadığı sürece Allâh’tan ve akıbetinden korkan bir kimse gibi konuşur. Ne var ki korkmayı gerektiren bir durumla karşılaştığında onun kendini son derece güven içinde hissettiğini görürsün. Takvâ sınavından geçirilmediği sürece ebrârdan biri; yani salih bir kul gibi konuşur; Ama kendisine ihtiyaç duyup takvânın gereklerini talep ettiğin zaman onun müşrik, riyakâr ve kendini beğenmişin biri olduğunu görürsün. Bir gayeye ihtiyacı olmadığı sürece kendisini doğru sözlü olarak niteler. Ama kendisinden bunun gereğini yapmasını talep ettiğinde yalancı olduğunu görürsün. Samimiyet sınavından geçirilmediği sürece kesin bir imana sahip olduğunu iddia eder. İstemediği bir durumla karşılaşıp öfkelenmediği sürece alçakgönüllü olduğunu iddia eder. Yine cömertlik, başkasını kendine tercih ve ihsân gibi velî ve abdâl olan kullarda bulunan vasıflara sahip olduğunu iddia eder; ne var ki bu, ahmakça bir arzu ve kuruntudan öte bir şey değildir. Ondan iddia ettiği bu vasıfların gereğini yapmasını talep edip sınadığında onun bu iddialarının “susuz bir kimsenin su sandığı; ama yanına yaklaştığında hiçbir şey bulamadığ bir serap lan27 başka bir şey olmadığını görürsün.

Şayet gerçekten söylediği bu şeylerde doğru ve samimi olsaydı ona hiçbir yarar ve zarar verme imkânına sahip olmayan insanlara karşı kendisini böyle güzel gösterme çabasında olmaz, sınandığında amelleri sapasağlam olurdu ve söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutardı.
Ebû Hafs (rh.a.) şöyle demiştir:

“Nefs baştan aşağı karanlıktır; kandili simdir; yani samimiyetidir; kandilinin ışığı ise muvaffakiyetidir. Sırnnda rabbinden muvaffakiyet nasip olmayan kişi tamamen karanlıkta kalır.”

Ebû Osman (rh.a.) şöyle demiştir:
“Kişi nefsinin herhangi bir özelliğini beğenmekte iken kendi kusurlanm göremez. Kusurlannı ancak hiçbir zaman nefsine güvenmeyen kişi görebilir.”
Ebû Hafs (rh.a.) şöyle demiştir:
“İnsanlann helake en çabuk sürükleneni kendi kusurlannı bilemeyendir; çünkü günahlar, küfrün habercisidir.”
Ebû Süleyman (rh.a.) şöyle demiştir:
“Ben nefsimin hiçbir yaptığını hoş görmedim ve bunu kendime bir sevap
vesilesi bildim.”
Seriyy es-Sakatî (rh.a.) şöyle demiştir:
Zenginlerin yanından aynlmayanlardan, çarşı-pazarda Kur’ân okuyanlardan ve yöneticilerle hemdem olan âlimlerden uzak dunın.”
Zünnûn-i Mısrî şöyle demiştir:

“İnsanlardaki kötülük/bozulma şu altı şeyden ileri gelir:

1) Yaptığı amelle âhireti amaçlamamak
2) Bedenin, şehevî arzulara esir düşmesi
3) Ecel yakın olmasına rağmen gerçekleşme imkânı olmayan hayâllerin peşine düşmek
4) İnsanların hoşnutluğunu yaratıcının hoşnutluğuna öncelemek
5) Heva-hevese tabi olmak ve Hz. Peygamber’in sünnetini terk etmek
6) Selefin ufak tefek hatalarını kendilerine dayanak edinerek onlann nice güzel hasletini görmezden gelmek
Mücadehedede temel kural, heva-hevesin tersini yapmaktır. Şöyle ki nefsini alışkanlıklarından, arzuladığı ve haz aldığı şeylerden uzak tutar ve onu her zaman arzu etmediği şeyleri yapmaya zorlar. Şehevî arzularının peşine düştüğünde ona takvâ ve Allâh korkusunun gemini takar. İbadetleri yerine getirirken serkeşlik edip ayak dirediğinde korku ve heva-hevesin tersini yapma ve hazlara engel olma kırbacıyla onu kırbaçlar.