Kâb-ı Kavseyn

By | 20 Kasım 2014

kab-i-kavseynHz. Cebrâil’i (as) geride bırakan Resül-i Ekrem (sav) burada Refref denilen ve nasıl bir şey olduğunu bilemediğimiz bir binekle Arş-ı A’lâ’ya yükseldi. Oradan da Kur’ân-ı Kerim’de Kâb-ı Kavseyn olarak belirtilen “imkân ve vücûb ortasına”yani, yaratılmışlar âleminin bittiği, artık Yüce Allah’ın zâtına mahsus olan ve insanoğlunun anlama ve kavrama sınırlarının ötesinde olan bir âlemin başladığı noktaya vardı. Mâhiyetini anlayamayacağımız şekilde Yüce Allah’ın hitabına doğrudan muhatap oldu. (Necm, 53/9) Cemâlullah’ı perdesiz ve vasıtasız olarak müşahede etti. Buradan büyük müjdelerle elleri dolu olarak yine Refref’le Sidre’ye geri döndü. Orada Hz. Cebrâil’i (as) kendi asıl şeklinde gördü. Tıpkı ilk vahyi getirdiğinde Nûr dağındaki Hira mağarasında gördüğü gibi. (Necm, 53/13-14)

Sonra da gittiği gibi yine aynı şartlarda Mekke’ye döndü. İşte bu hâdiseye Mi’râc denir.

Bu esrarengiz yolculuğu, Hz. Peygamber (sav) bir çok hadîslerinde geniş bir şekilde anlatmışlardır.