Hoca, İslam’ın ilk devirlerinde derse girmeden önce dine saygı ve ilme hürmet gayesiyle okulu ve ders meclisini kastettiğinde maddi ve manevi temizlik yapar, güzel koku sürünür, insanlar arasında kendine layık olan elbisenin en güzelini giyerdi. Mesela İmam Malik, insanlar kendisinden hadis öğrenmek için geldiklerinde abdest alır, güzel kokular sürünür, en yeni elbiselerini giyer, sarığını başına koyar, sonra kürsüye otururdu. Ayrıca, hoca, ilmi yaymaya, açıklanması emredilen dini hükümleri tebliğ etmeye, ilmi araştırmaya, doğruyu ortaya çıkarmaya, haktan yana olmaya niyet eder, müslümanlara ve geçmişte yaşamış salih kimselere duada bulunurdu.
Hoca, çocukların derse zamanında gelmelerini sağlamak için okula zamanında gelmeli, derse zamanında girmeli, derse giriş çıkış saatlerine riayet etmelidir. Çünkü fiil ve hareketlerinde bir nizam ve uyum olmayan bir hoca, Çocuklara bu alışkanlığı kazandıramaz. Bugünkü manada hoca trafik ve sair sorunları da hesaba katarak dersin başlamasından en az yarım saat önce okulda bulunacak şekilde evden ayrılmalıdır. Nöbetçi olduğu günlerde bir saat önce okulda olmalı ki, gerekli kontrolleri yapabilsin.
Hoca sınıfa girer ve çocuklara selam vererek kürsüye oturur. O çocukların ders esnasında rahatlıkla görebileceği bir yere oturmalıdır. Ayrıca o, derste ağırbaşlı, sakin, alçakgönüllü ve huşu ile orada bulananların çirkin görmeyeceği şekilde oturur. Saygısızca, mesela, ayak ayak üstüne atarak ve ayaklarını uzatarak oturamaz.
Hoca, sınıfta bulunan çocukların her türlü problemi ile ilgilenmelidir. O kadar ki bir çocuğun dersteki durgunluğu, neşesizliği, hareketsizliği, vs. hocayı harekete geçirmeli, en azından dersten sonra onunla yakından ilgilenmeli, bu davranışın sebebini araştırmalıdır. Bu duyguyu çocuklara de vermesi gereklidir. Derse gelmeyen çocuğu sadece “yok” yazmakla iş bitmez. Onun niçin okula gelmediğini, hasta olup olmadığını araştırmalı, hiç değilse telefon etmelidir.
İbn Cemaa’nın da belirttiği gibi çocuk hakkında herhangi bir şekilde haber alamazsa bir elçi göndermeli veya bizzat çocuğun evine gitmeli, durumu araştırmalıdır. Bu en uygun olanıdır. Nitekim Hazreti Peygamber, sahabeden bazılarını göremediği zaman sorar, neden gelmediklerini araştırıp bilgi edinirken, mescide gelmeyenleri sorarak toplantıya katılmayanları arar, onlarla yakından ilgilenirdi.
Hoca, mümkün olduğu kadar şahsi, ailevi, mesleki problemlerini sınıfa yansıtmamalı, sinirli bir hava ile derse girmemelidir. Ders verirken sözlerine dikkat edip, sinirlerine hakim olmalı ve öfkelenmemelidir. Hocalık büyük bir sabır ve irade mesleği olduğuna göre, en üzüntülü gününde bile sınıfa her zamanki gibi girip, dersini her zaman güler yüzle veren, ideal bir hocadır.
Hoca, sallanmaktan, ellerini kenetlemekten, elinde lüzumsuz bir şey bulundurmaktan sakınırken, gözlerini de ihtiyaç duymadıkça bir oraya, bir buraya gezdirmemelidir.
Bu itibarla el kol hareketleri fazla olup dikkat çekmemeli, sadece sözün daha iyi anlaşılmasına yardım etmelidir. Hoca ayrıca derste çocukların dikkatini zinde tutmak için yazı tahtası, harita vs. gibi çeşitli eğitim araçlarından, ders materyallerinden faydalanmalıdır.
Hoca derste güler yüzlü, tatlı dilli ve hareketli, yeri geldiğinde heyecanla ve kendini vererek ders anlatmalı, asık suratlı ve soğuk durmaktan sakınmalıdır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, derste aşın şaka yapmaktan, yersiz gülmekten de uzak durmalıdır. Zira bunlar heybeti azalttığı gibi, otoriteyi de zayıflatır. Bu sebeple o, ders içinde genel olarak ciddi olmalı, doğru olmayan şeyi söylememeli, tavır ve hareketlerinde basitlik bulunmamalıdır. Çocuğun her şeyi unuttuğu fakat hocanın olumsuz tavrını unutmadığı daima göz önünde bulundurulmalıdır.
Hoca dersi anlatmada insafla hareket etmeli, çocuk sorularına yer ve değer vermeli, soran küçük bile olsa sesin geldiği tarafa yönelip, suali sonuna kadar dinlemeli, onlara göz ucuyla bakmamalıdır. Nitekim Rasûlullah (s.a.v.), bir şeye bakmak istediklerinde sadece başlarını çevirmeyip, bütün vücudunu o tarafa döner, biriyle konuştuğu zaman yalnız başını değil, bütün vücudunu ona çevirir ve konuşurdu. İşte bu, O’nun muhataplarına ve insanlara verdiği değeri gösterir.
Hoca derste gürültüye, yersiz ve lüzumsuz hareketlere de mani olmalıdır. Zira hata, gürültünün altındadır. Ayrıca onların seslerini yükseltmelerine de fırsat vermemelidir.
Hoca bir derste çeşitli konulara dalmayıp, derli toplu bir konu anlatmalı, biri öğrenilmeden diğerine geçmemelidir. Başka bir ifade ile ders, bir bütünlük içinde verilmelidir.
Hoca, binayı tamir eden usta gibidir. O nasıl ki, binanı neresi eksik kalmışsa orayı yapar, yıkılmaya yüz tutan kısımları tamir ederse, hoca de çocuğu bilgisiz ve noksan olduğu yönde yetiştirir, ona bilgi verir.
Hoca sual sorduğu çocuktan istenilen cevabı alamayınca, onu mahcup etmemeli, yanlış bir cevap karşısında da arkadaşlarının alay etmesine fırsat vermemelidir. Herhangi bir başarısızlık karşısında onu arkadaşlarının huzurunda mahcup etmeyip “Daha sonra başarırsın, düzeltirsin, buna eminim.” gibi sözlerle ona güven vermelidir.
Hocanın acıyarak veya tahkir gayesiyle bir çocuk için “Bu zavallıdır, adam olmaz.” vs. demesi, onun cesaretini ve nefsine olan itimadını sarsmış olur. Bu tip bir hoca, çocuk psikolojisini yeterince bilmiyor demektir. Halbuki o mesleği icabı çocuk ve gençlik psikolojisini en iyi bilen kimse olmalıdır.