Hısımlardan Alâkayı Kesmek

By | 17 Eylül 2014

Hısımlardan Alâkayı Kesmekİnsanlar bu cihan toprağına kendi arzularıyla gelmemişlerdir, insanı mekândan mekâna aktaran bir İlâhî kudret vardır. O büyük kudret, önce Âdem (Aleyhisselâm)’ı yarattı, sonra ona eş olarak Hazret-i Havva’yı vücuda getirdi, işte bütün beşer, bu iki mübarek insanın neslidir. Bir yerde bütün insanlar kardeştir. Ne var ki, kardeşin kardeşe yaptığı zulmü sırtlanlar birbirine yapmaz. Tâ Âdem devrinden beri toprağı insanların kanı sulamaktadır.

İlk kanı Âdem (Aleyhisselâm)’in oğlu Kabil, kardeşini haksız yere öldürerek kan akıtmış ve muhterem pederinin ciğerini yakmıştır. Ondan sonra akan her damla kanda Kabil’e bir günah vardır. Çünkü ilk cinayete o sebep olmuştur.

Bizim mevzuumuz kan ve cinayet değil, akraba ile alâkadır. Yani “Sılâ-i Rahim’dir. Bunu terk etmek ise büyük günahlardandır.

Rahm, akraba ve yakınlarla ilgilenmek, onlarla alâkayı kesmemek demektir. Akraba ve yakınlardan alâka kesildikte insanın rızkı da kesilir. Hattâ iki Cihanın Saadet Güneşi şöyle buyurmuştur:

Kim ömrünün uzun, rızkının bol olmasını ve iyi bir ölümle ölmesini isterse, Allah’tan korksun ve sılâ-i rahm etsin.”

İnsanlar dünyaya öyle bir daldılar ki, değil akraba, ana babasına bile bakacak zamanı bulamıyor. Böyle olunca da gürültülerin, kavgaların, şikâyetlerin ardı arkası kesilmiyor.

Cihanı Âdem’in nesli dizisi ile dolduran Allah’ımız buyuruyor ki:

“Rabbinizden korkun. Ve yine kendisinin hürmetine birbirinizden dilekde bulunduğunuz (meselâ, Allah aşkına ver, dediğiniz) Allahtan korkun. Akrabalık bağlarını kesmekten sakının.”

Evet: O düğüm bir defa çözülürse tekrar bağlamak uzun ve yorucu iştir. Araya nefs girer, mal girer, mülk girer, düşmanlıklar boy verir ve en yakın insanlar birbirinin amansız düşmanı olurlar işte bu sebeple bağ kesilmemelidir.
Sevban (Radıyallahü Anh)’dan rivayete göre, Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuşlardır:
“-Üç şey Arşa uzanır: Biri, akrabalık: “Allah’ım! Senden akrabalık bağlarımın koparılmamasmı istiyorum!” der. Biri, emanet: O da: “Allah’ım! Senden, bana ihanet edilmemesini istiyorum!” der. Diğeri de, nimettir: Bu da: “Allahümme innî bike felâ ükferü = Allah’ım Nimete şükredilip, asla küfredilmemesini senden istiyorum!” der.

Cennetle müjdeli Büyük Sahabi Abdurrahman bin Avf (Radıyallah Anh)’dan nakil. Nebi (Sallallahü Aleyhi Ve Sellem)’i şöyle derken işittim:
“- Allah (Azze ve Celle) buyurdu ki: “Ben Tek olan Allah’ım ve Rahman olan da benim. Akrabalığı yarattım ve ona isimlerimden birini verdim. Akrabalarla alâka kuran kimseyle yakınlığımı artırır, onlarla ilgiyi kesenden ben de ilişkimi keserim.”

Dünya bir çiçek denizi, sevgi harmanı, muhabbet çadırı olsa insan cennet hayatını burada yaşayabilirdi, İslâm bize bu güzel hayatı sunuyor, fakat biz başka başka yerlerde huzur ve saadet arıyoruz. Kalblere güller ekecekken, kin ve nefret tohumları atılıyor ve işte başımızda kopan fırtına…

Sen akrabana, kardeşine, dindaşına, yetime, yoksula acımazsan, sana haçlı yürek acır mı? Şu dünya denen kürede Müslüman kanının akmadığı bir yer bulmak mümkün mü? Öyleyken, biz hep birbirimizin kusurlarını aramakla meşgulüz.

Ah derdim derman bilmiyor…

Hepsi kayda geçiyor, ne dilersen onu yap, Bir gün açılacaktır: Hecesiz, harfsiz kitap!..

Kâinatın Efendisi ve Allahın Aziz Nebisi sahabîleriyle oturuyordu. Bir adam huzura gelerek dedi ki:
“- Allahın Resulü olduğunu söylüyorsun öyle mi?”
Resûl-i Ekrem:
“- Evet!” dedi.
“- Peki ey Allahın Resulü! Hangi amel Allah’a daha sevimlidir?”
“- Allah’a îman etmek!”
“-Sonra hangisi?”
“- Yakınlarla ilişkiyi sürdürmek!”
“- Daha sonra?”
“-iyiliği emretmek, kötülükten menetmek!”
“-Peki, ey Allahın Resulü! Hangi amel ve davranış Allah’ı daha çok gazaplandırır?”
“-El işrakü billâh = Allah’a şirk koşmak!”
“-Sonra hangisi, ey Allahın Resulü?”
“-Yakın (akrabalar)la olan alâkayı kesmek!”
“- Daha sonra hangisi, ey Allahın Resulü?”
“- Kötülüğü söylemek, yaymak ve iyiliğe engel olmak, iyilikten uzaklaşmaktır.”

Ebû Hüreyre (Radıyallahü Anh)’den: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurdu:

“- Üç şey kimde bulunursa, Allah onun hesabım kolaylaştırır ve rahmetiyle onu cennete koyar!”

Sahabîler hemen sual ettiler:

“- Anamız, babamız sana feda olsun, onlar nedir, ey Allahın Resulü?”

Buyurdular ki:

“- Size yardımını esirgeyene yardım etmeniz, sizinle ilişkisini kesen kimseyle ilişki kurmanız ve size zulmedeni bağışlamanızdır. İşte böyle yaparsanız Allah sizi cennete koyar.”

Mü’minlerin Pak annesi Hazret-i Âişe (Radıyallahü Anha)’den rivayete göre efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

Sevap yönünden hayrın en kıymetlisi, iyilik yapmak ve yakınlarla alâka kurmaktır. Ceza yönünden şerrin en kötüsü de zulüm yapmak ve akrabalarla ilişkiyi kesmektir.”

Müslüman birbirine kenetlenmede duvardaki taşlar gibi olacakken, birbirini kırmada düşmanlar gibi davranıyor. Nerde o güzel Müslümanlar? Nerde gönül yaralanna merhem süren eller. Hani halk arasında bir söz vardır: “Akrep etmez akrabanın akrabaya ettiğini” derler. Ne yazık ki kendi elimizle ektiğimizi biçiyoruz. Bir yere iyilik ağacı dikmeyen adam yarın nasıl saadet meyvesi toplayacaktır?

Yine Rahmet Nebi (Sallallahü Aleyhi Ve Sellem) buyuruyorlar:
Allah’a ve âhiret gününe iman etmiş olan kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe îman etmiş olan kimse sılâ-i rahm etsin.

Allah’a ve âhiret gününe âmân etmiş olan kimse (ya) hayırlı söz söylesin veya sussun.”

Dünya, güzel insanlar ve has Müslümanlarla huzur bulacaktır. Yine âhiret de takva sahiplerinin ve cömertlerin olacaktır. Kan dökücü, gönül kırıcı zalimlerden kimseye fayda beklenemez. Zalimin kendisine hayrı yoktur ki, diğer insanlara menfaati dokunsun. Cennetin kapısını açacak anahtar burada olduğu gibi, cehennemin vadilerine uzanan yollar da buradadır. Kişi, Allah ve Resulünün emrinde oldukça, cennetlik kıymettir. Şeytanın ve nefsin hevasma uydukça da felâketi satın alıyor demektir.
Sahabîlerden Hazret-i Câbir (Radıyallahü Anh)’den: Biz toplu haldeyken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi Ve Sellem) yanımıza geldi ve şöyle buyurdu:

“- Ey Müslümanlar! Allah’tan korkun, yakın (akrabalarmız)la ilgilenin, en çok sevap yakınlarla alâkayı sürdürmekle kazanılır. Zulüm ve taşkınlıktan da sakının. Çünkü zulüm ve taşkınlıktan kazanılan günah ve suç günahların en ağırıdır. Anaya babaya asi olmaktan (karşı gelmekten) da sakının.

Zira cennetin kokusu bin senelik mesafeden alınır; Vallahi, anaya babaya asi olan, akrabalarla ilişkisini kesen ve eteklerini kibirlenerek yerde sürüyen kimse bu kokuyu alamaz. (Cennetten bu kadar uzak kalır.) Büyüklenmek ise ancak âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.”

Bir gün bir adam Peygamberler Peygamberinin mübarek huzuruna geldi ve:
“- Ey Allahın Resulü, dedi, ben büyük bir günah işledim, benim için tevbe etmek (ve o günahtan kurtulmak mümkün) olur mu?”

Bunun üzerine Kâinatın Nuru ona sordu:
“- Annen var mı?”
“- Hayır!” dedi.
“- Teyzen var mı?”
“-Evet!” dedi.
“-O halde (git de) ona iyilik et.”

Çünkü iyilikler kötülükleri mahveder, günahlar ve kötülükler de birike birike iyilikleri siler süpürür. Onun için küçük bir günahı az görmemeli, daima tevbe ve istiğfar etmeliyiz. Aslında bizim tevbemiz de yine bir tevbeye muhtaçtır.

Biz bu fani mülkünü bırakmak istemesek de, dünya bizi bırakır. Bunun insandan yüz çevirmesi bir felâkettir. Her şey elinden uçup gider, sadece günahı ve hesabı sana kalır.

Âlemde çok insanın gönlü Süleymanlık ister. Ama herkese Süleymanlık nasib olmaz. Yine çok kimse Yusuf güzelliği ister, Züleyha gibi bir dilbere mâlik olsam der. Fakat muradına eremeden ötelere kanat açar. İstemekle Süleyman olunmaz, kula saltanatı Allah verecektir. Bu cihan bağından istifade Aziz ve Celil olan Allah’ın izniyle mümkündür.