Havasın Namazı

By | 30 Mart 2015

havasin-namazi   Ebû Hâzim el-A’rac’ın anlattığı şu olay bu konuda özellikle zikre değerdir. O şöyle anlatmıştır:
Ben deniz kıyısında iken Allâh Rasûlü’nün ashâbmdan biriyle karşılaştım.
Bana, “Ebû Hazim! Güzelce namaz kılabiliyor musun?” diye sordu.

“Namazın farzlarını ve sünnetlerini biliyorum ben. Kıldığım namaz nasıl güzel olmaz?” dedim.
Bana, “Ebû Hazim! Namaza başlamadan önce yerine getirmen gereken farzlar nelerdir?” diye sordu.
“Altıdır” dedim.
“Nedir onlar?” dedi.
“Tahâret, setr-i avret, namaz yerini belirlemek, namaza kalkmak, niyet etmek ve kıbleye yönelmek” dedim.
“Ebû Hazim!” dedi, “Camiye gitmek üzere evden hangi niyetle çıkarsın?” “Tabii ki ziyaret niyetiyle” dedim.
“Peki” dedi, “Camiye hangi niyetle girersin?”
“İbadet niyetiyle” dedim.
“İbadete hangi niyetle başlarsın?” diye sordu.
“Kulluk niyetiyle ve rubûbiyeti ikrâr ederek” dedim.
Beni şöyle bir süzdü ve “Ebû Hazim!” dedi, “Kıbleye nasıl yönelirsin?”
“Üç farz ve bir sünnet ile” dedim.
“Nedir onlar?” dedi.
“Kıbleye yönelmek, niyet etmek ve iftitah tekbiri farzdır. Tekbir alırken elleri kaldırmak ise sünnettir” dedim.
“Namazda aldığın tekbirlerden kaçı farz, kaçı sünnettir?” diye sordu.
“Namazdaki tekbirler toplamı doksan dörttür; ama bunlanıı beşi farzdır, diğerleri ise sünnettir” dedim.
“Namaza ne ile başlarsın” diye sordu.
“Tekbir ile” dedim.
“Peki, namazın burhanı nedir?” dedi.
“Kıraattir” dedim.
“Peki, namazın özü nedir?” dedi.
“Teşbihidir” dedim.
“Namazın ihyâsı (lâyık-ı veçhile kılınması) nasıl olur?” dedi.
“Huşu ile” dedim.
“Huşu nedir?” diye sordu.
“Secde mahalline bakmaktır?” dedim.

“Namazın vakan nedir?” diye sordu.
“Sükûnettir” dedim.
“Namazın tahrîmesi nedir?” diye sordu.
“Tekbirdir” dedim.
“Namazın tahlili nedir/namazdan ne ile çıkılır?” diye sordu. “Selâm vererek” dedim.
“Namazın şian/ayırt edici özelliği nedir?” diye sordu. “Namaz bitince teşbih çekmek” dedim.
“Ebû Hazim” dedi, “Bütün bunlann anahtarı nedir?” “Abdesttir” dedim.
“Peki ya abdestin anahtarı nedir?” diye sordu. “Besmeledir” dedim.
“Peki, Besmelenin anahtan nedir?” dedi.
“Niyettir” dedim.
“Peki, niyetin anahtarı nedir?” diye sordu.
“Yakîndir/kesin bir şekilde inanmaktır” dedim.
“Peki, yakînin anahtarı nedir?” dedi.
“Tevekküldür” dedim.
“Peki, tevekkülün anahtan nedir?” diye sordu.
“Havftır/Allâh korkusudur” dedim.
“Havfın anahtarı nedir?” diye sordu.
“Recâdır/ümit beslemektir” dedim.
“Recânın anahtan nedir?” diye sordu.
“Sabırdır” dedim.
“Sabnn anahtarı nedir?” diye sordu.
“Rızadır” dedim.
“Rızanın anahtan nedir?” dedi.
“Tâattır” dedim.
“Taâtın anahtan nedir?” diye sordu.
“İtiraftır” dedim.
“İtirafın anahtarı nedir?” diye sordu.
“Allâh’m bir ve rab olduğunu itiraf etmektir” dedim. “Bütün bu bilgileri hangi yolla elde ettin?” diye sordu. “İlimle” dedim.
“Peki” dedi, “Ya ilmi ne ile elde ettin?”
“Öğrenmekle” dedim.

“Peki öğrenmenin gereği sonucuna nasıl ulaştın” dedi.
“Akılla” dedim.
“Peki” dedi, “ya aklı ne ile elde ettin?” dedi.
“Akıl iki türlüdür: Birincini kullara Allâh’ın verdiği ve kulun herhangi bir katkısı bulunmayan akıl, İkincisi ise kişinin, edeb ve marifetiyle kazandığı akıl. Bu ikisi bir araya gelince bunlara sahip olan kişiyi güçlü kılarlar” dedim.
“Peki, bütün bu bilgileri nasıl elde ettin?” dedi.
“Allah’ın muvaffak kılmasıyla. Allâh bizi de, seni de muvaffak kılsın” dedim.
Sonra sahabî sözünü şöyle sürdürdü:
“Allâh’a yemin olsun ki sen, cennetin anahtarlarına eksiksiz sahip oldun. Şimdi sana birkaç soru soracağım. 1) Sana farz olan şey nedir?

2) Farzın farzı nedir?

3) Farza vesile olan farz nedir?

4) Farza dahil olan sünnet nedir?

5) Farzın kendisi ile tamamlandığı sünnet nedir?”
Şöyle cevap verdim:
“Farz olan şey namazdır. Farzın farzı taharet üzere olmaktır. Farza vesile olan farz, suyu sağ elin ile soluna almaktır. Farza dahil olan sünnet, parmaklan aralamak sûretiyle aralanın su ile ıslatmaktır. Farzı tamamlayan sünnet ise erkeklerin sünnet olmasıdır.”
Dedi ki: “Ebû Hazim! Sen aleyhine hiçbir hüccet bırakmadın. Peki sana son bir soru daha sorayım. Yemek yerken uyulması gereken kaç farz vardır?”
“Yemek yemenin de mi farzı ve sünneti var?” dedim.
“Elbette” dedi ve devam etti: “Yemek yemenin dört farzı, dört sünneti, bir de âdâbı vardır. Farzlan, Besmele çekmek, Allâh’ı hamd etmek, şükretmek ve sana yedirenin Allâh olduğunu bilmektir. Sünnetler, sol dizine dayanmak, üç parmakla yemek, iyice çiğnemek ve yemekten sonra parmaklarını yalamaktır. Âdâbı ise elleri yıkamak, küçük küçük lokmalar halinde yemek, önünden yemek ve sofrada oturan diğerlerinin yemek yeyişini takip etmemektir. Allâh Rasûlü (s.a.v.) böyle yapardı.”