Allah-u Teâlâ yüce kitabında gıybeti yermiş ve gıybet edeni ölü eti yiyene benzetmiştir.
Şanı yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Birbirinizin dedikodusunu yapmayınız. İçinizden biriniz, kardeşinin ölü etini yemesini sever mi? Şüphesiz onu çirkin bulursunuz.”
Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
— Müslümanın müsliimana, malı, kanı ve namusu haramdır!
Başka bir hadiste şöyle buyruldu:
— Gıybetten (dedikodudan) sakının, zira gıybet, zinadan daha ağır bir haramdır. Zina eden Allah’a tevbe eder. Fakat gıybet edilen kişi bağışlamadıkça Allah gıybet edeni bağışlamaz.
Alimler demişler ki: “Gıybet eden kişi, sapanla sağa sola taş atan çocuğa benzer. Gıybetçi iyiliklerini sağa sola dağıtır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
— Allah mü’min bir kişinin gıybetini yapan kişiyi, cehennem köprüsünde durdurur. Sözünü geri almadıkça orada bekletir!
Rasûlüllah (s.a.v.) gıybeti şöyle tanıttı:
— Gıybet kardeşin arkasından hoşuna gitmeyen şeylerin söylenmesi-
Bir insanın arkasından ister, vücudunun organlarının eksikliğini, asil olmayışını, isterse davranışlarındaki kusurlarını, isterse dini ve dünyevi hayatından hoşuna gitmeyecek bir şeylerin o yokken anılmasıdır.
Rivayet edildiğine göre Rasûlüllah’ın huzuruna bir kadın gelir. İstenen bilgiyi alıp gittikten sonra, Hz. Aişe (r.a.): “Ne kısa boylu kadın” der. Peygamber (s.a.v.):
— Ey Aişe, gıybet ettin! diye buyurur. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
— Koğucu insan kıyamet günü insanların en kötüsüdür. Koğuculuk yaparak insanlara iki yüzlü davranan insanlara, kıyamet günü ateşten iki dil verilecektir.
Başka bir hadiste Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
— Koğuculuk yapan cennete giremez!
— Allah’ın yarattığı bütün canlıların dili olduğu halde, balığın neden dili yoktur. Bunun hikmeti sorulduğunda şöyle denildi:
“Allah Adem’i yarattığı zaman bütün melekler secde ettiği halde şeytan secde etmedi. Cennetten kovulan ve lanetlenen şeytan denizde balığa gelerek, Adem’in bütün hayvanlan avlayacağını söyledi. Balıklar da, diğer canlılara bunu haber verince, Allah balığın dilini söküp aldı.
Rivayet edildiğine göre Anır ibni Dinar şöyle dedi:
— Medine’de oturan bir adamın, Medine’nin diğer tarafında oturan bir kız kardeşi vardı. Kardeşini devamlı ziyaret eder, sonra da dönerdi. Sonunda kardeşi vefat etti. Onu kefenledi cüzdanını bulamayınca, mezarda düşürdüğünü sanarak, bir arkadaşı ile mezara gitti ve kabri açtıktan sonra cüzdanı buldu. Arkadaşı:
— Bak bakalım kardeşinin durumu nedir, dedi. Mezarı biraz daha eştikten sonra, kardeşini alevler içinde gördü. Kabri kapatıp eve geldiği zaman annesine durumu anlattı.
Annesi:
— Kardeşin, komşularının kapısını dinler, sonra da koğuculuk yapardı,
Adam, koğuculuğun kabir azabına sebep olduğunu anladı ve insanları koğuculuktan sakındırmak için gayret sarfetti.
Rivayet edildiğine göre Ebu Leys Buhari (r.a.) hacca gitmek için yola çıkar. Şayet, Mekke’ye gidip gelirken kimsenin gıybetini yaparsam, şu iki dinarı sadaka olarak vereceğim dedi. Evine döndüğü zaman iki dinar cebindeydi.
Sebebini soranlara şöyle dedi:
— Bir kere gıybet edeceğime yüz kere zina etmem daha iyidir.(!)
Hafs el-Kebir (r.a.) dedi ki:
Gıybet etmektense, ramazan ayında oruç tutmam. Kıyamet günü gıybet eden bir alimin alnına, bu Allah’ın rahmetinden mahrumdur, yazılmış olarak getirilir.
Enes ibni Malik (r.a.) Rasûlüllah’ın şöyle dediğini rivayet etti:
— Miraç gecesi, tırnaklarıyla yüzlerinin etlerini parçalayan ve leş yiyen bir grub insana rastladım.
Cebrail’e:
— Bunlar kimdir, diye sordum.
Cebrail:
— Bunlar dünyada insanların gıybetlerini edenlerdir, dedi.
Haşan basri (r.a.) şöyle dedi:
— Allah’a yemin olsun ki, gıybetin, insanın kendi etini yemesinden daha çok dine zararı vardır!
Ebu Hureyre (r.a.) dedi ki:
— Mü’minin kardeşinin gözündeki çöpü görürsünüz, ama kendi gözünüzdeki merteği görmezsiniz!
Rivayet edildiğine göre, Selman-ı Farisi Ebubekir ve Ömer (r.a.) birlikte yolculuğa çıkmışlardı. Selman yol boyu onların yemeğini hazırlıyordu. Mola verdikleri bir anda Selman, onlara yemek hazırlamamıştı. Selman’ı peygamber (s.a.v.) yanına göndererek, yiyecek bir şeyler varsa getirmesini istediler. Selman bir şeyler bulamayarak eli boş olarak döndü. Selman orada yokken onlar şöyle dediler: “Selman kuyuya su getirmeye gitse kuyu kurur! Bunun üzerine şu ayet indi:
“Birbirinizin dedikodusunu yapmayınız, içinizden biriniz kardeşinin ölü etini yemek ister mi? Şüphesiz onu çirkin bulursunuz.” (Hucu- rat/12)
Ebu Hureyre (r.a.) Rasûlüllah’tan şöyle rivayet etti:
“Dünyada kardeşinin etini yiyen “gıybet edene” ahirette ölüsü getirilerek, şimdi bunun ölüsünü ye, zira dünyada canlısını yemiştin!” dedikten sonra şu ayeti okudu.
“Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemek ister mi?” (Hucurat/12)
Rivayet edildiğine göre, Cabir ibni Abdullah, Ensari (r.a.) şöyle dedi:
“Rasûlüllah zamanında gıybet edilince hemen bir koku yayılırdı. Çünkü gıybet az yapılırdı. Şimdi, gıybet çok yapıldığından, burunlarda onun kokusunu alamamaktadır. Bu derici de çalışanların misali gibidir. Bir kişi oraya varsa oradaki kokudan dolayı dericide fazla kalamaz. Oysa oradaki işçiler, orada oturur, yer ve içerler. Ama o kokuyu seçemezler. Çünkü ona alışmışlardır. İşte gıybette günümüzde böyledir.”
Ka’b (r.a.) dedi ki: “Bazı kitaplarda okuduğuma göre kim gıybetten tevbe ederek ölürse cennete en son girenlerden olur. Kim de gıybetten tevbe etmeden ölürse, cehenneme en önce girenlerden olur!”
Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:
“İnsanların arkasından gıybet edenlere ve insanların yüzlerine karşı hakaret edenler yazıklar olsun!” (Hümeze sûresi/l)
İnsanların arkasından gıybet etmek, onların yüzüne karşı alay etmeden daha çok azabı gerektirir.
Bu ayet, Velid ibn-i Muğire için indirildi. Çünkü o peygamber (s.a.v.) ve müslümanların yüzlerine karşı alay ediyordu.
Özel bir durumdan dolayı indirilen bir ayetin hükmü, aynı zamanda umumi de olabilir.
Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Gıybetten sakınınız, zira o zinadan daha tehlikelidir” dedi. Eshab peygamber (s.a.v.)’e:
— Gıybet zinadan nasıl daha tehlikeli olur? diye sordular. Rasûlüllah:
— Zina eden tevbe ederse Allah tevbesini kabul edebilir. Ancak gıybet eden kimse, gıybet edilenle helallaşmadıkça tevbesi kabul edilmez. Gıybet edenin pişman olarak tekrar etmemesi vaciptir. Sonra da gıybet edilenden helallik istemelidir. O zaman kul hakkından kurtulur.
Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
— Müslüman kardeşinin gıybetini yapanın Allah, ahiret günü arkasını önüne çevirir.
— Gıybet eden kimse, yerinden kalkmadan ve söyledikleri gıybet edilene ulaşmadan tevbe etmelidir. Şayet önce tevbe ederse, umulur ki tevbesi kabul edilir. Şayet gıybet edilenin kulağına gittikten sonra tevbe ederse, kabul edilmez, ancak helallik alırsa bu mümkündür.
Zina eden evli kadın da böyledir. Eşi duymadan tevbe ederse, umulur ki kabul edilir, şayet eşi işitirse, ondan helallik almalıdır.
Namaz, oruç zekat ve hacda kazaları yapılmadan tevbeler kabul edilmez.
En doğruyu bilen Allah’tır.