El-Kadir El-Muktedir

By | 17 Temmuz 2014

feraceler

El-Kadir El-MuktedirEl-Kadir El-Muktedir
   Her üç isim de küçük fedakârlıklarla beraber aynı anlamdadır. Kadera-yakdiru’dan olup yaygın anlamları : Gücü yetmek, rızkı daraltmak, şan, hüküm vermek, tazim etmek, tezyin eylemek, yıkmak, yapmak.

  Kur’ân-ı Kerîm’de kullanılan anlamlarından bazıları 
1–Şan ,şeref ve yücelik :    Leyletülkadr, 
2–Geçim darlığı :  

               
                                                                                                       (Talâk 65/7)


3–Tezyin etmek : 

                                
                                                                                   (Mürselât 77/23)

4–Yapmak, kılmak : 

              
                                                                                                           (Yunus 10/5)

5–Gücü yetmek : 

                                
                                                                                               (Hûd 11/4)
 
 Bu kelimeden türeyen isimler :

1–KÂDİRÛN ( قادرون ) : Allah’ı (c.c) niteleyen bir isimdir. O’nun azametinin veya fiilerinin büyüklüğünü ifade için El-Kadir El-Muktedir çoğul şekilde getirilmiştir. Kur’ân’da zikredildiği yerlerde (Mürselât 77/23) O’nun tasarrufunu, (Meâric 70/40) kendisini yalanlayanları yok etmeye gücünün yettiğini; (Müminun 23/18) yağmuru indirdiği gibi gidermeye de güç yetirebileceğini; (Müninun 23/95) tehdidini gerçekleştirmeye kâdir bulunduğunu; (Kıyame 75/4) çürümüş insanı parmak uçlarına varıncaya kadar tekrar diriltmeye gücünün yettiğini anlatır.

2–KÂDİR ( قادر ) : Kur’ân’da yedi yerde, hep علی edatıyla birlikte gelir. Zikredilen şeylere Allah’ın (c.c) gücünün yettiğini, hakkında acizlik düşünülemeyeceğini, azap göndermeye gücünün yettiğini, mücizeye güç yetirdiğini….ifade eder. Bu âyetlerin hepsi Mekke’de nazil olmuşlardır. (Kıyame 75/40, Târık 86/8, Ahkaf 46/33, Yasin 36/81, İsrâ 17/99, En’am 6/65,37)

3–MUKTEDİR ( مقتدر ) : Kur’ân’da üç âyette geçer. Kendisine hiçbir şeyin mümteni olmadığını, hiç kimsenin karşı çıkamayacağını, tam kudret sahibi olduğunu ifade eder. Bu isimde iktidar daha beliğ ve daha umumîdir, zira mutlak (kayda bağlı olmayan)tır. (Kamer 54/55, Kehf 18/45, Zuhruf 43/42)

4 – KADÎR ( قدير ) : Mübalağa ifade eder. Kudreti tam olan, kudretine acz bulaşmayan, hikmetin gereğine göre istediğini yapan anlamlarında, Allah’tan (c.c) başkası bu vasıfla nitelendirilemez.

Varlıklar bir açıdan kudret sahibi olsalar bile başka bir açıdan âcizdirler. Varlıkta aslolan aczdir. Allah (c.c) hakkındaysa acz hiçbir açıdan düşünülemez. O’nun için Allah (c.c) hakkında mutlak kudret sahipliği ifade eder, kullar içinse şuna kadirdir, gücü yeter şeklinde kayda bağlı olarak kullanılır. Kur’ân’da 45 âyette zikredilmiştir. 40 yerde tek başına gelmiştir. Afüvv, Gafur, ve Rahim isimleriyle sadece Medenî âyetlerde gelmiştir.

  KUDRET : Fiilin varlık ve yokluğunda müessir bir sıfattır. Kudretin en önemli özelliği icad ve ibda yani var etmektir. Kudretin iki zıdda (varlık ve yokluk, olmak ve olmamak, ve etmek, ve var etmemek) nisbeti müsavîdir. Bunun için de hangisinin seçildiğini (tahsis) bildiren başka bir seçicinin bulunması gerekir (muhassıs), bu kudretin bizzat kendisi olamaz. İlim de olamaz zira ilmin kendisi zaten maluma yani eşyanın meydana gelişine tâbîdir. Bu seçicinin İRADE olması gerekir. Bu durumda kudretin tesiri iradenin tesirinden bir parça olur. Kelâmcılar kudret icad için, irade işse tahsis-tercih içindir derler. Tam kudret, tam irade bir araya gelince fiilin olmaması imkânsızdır. İnsanın fiilleri de böyledir: Yani irade ve kudretine bağlıdır. Kudreti olur irade etmediği için, irade eder kudreti yetmediği için bir fiil işleyemez.

  İrâde ve kudret eseri olmayan fiillere fiil demek de caiz değildir. Güneşin ısı ve ışığı güneşin fiili midir? Hayır. Zira fiil  irade ve kudretle yapılır. Isı ve ışık güneşten tabiatı gereği zarurî olarak meydana geldiği için ona ait bir fiil olmayıp Allah’ın (c.c) ona verdiği tabiat ve kuvvetin bir eseridir. Allah’ın (c.c) fiili ise güneşin ısı ve ışığı cinsinden zarurî bir eser değil, irade ve ihtiyarıyla meydana gelen bir fiildir.

  Esasen fiil hayat ve şuuru bulunmayan varlıklardan değil, hayat, irade ve kudreti bulunan canlı varlıklardan meydan gelir. Her hayat sahibinin kendine has bir fiili vardır. Allah (c.c) en yüce ve en mükemmel hayatın sahibi olduğu için onun fiilleri de en yüce ve en mükemmel fiillerdir.

  Allah’ın (c.c) kadir olması, yaratmaya mani hiçbir şeyin olmamasını gerektirir. Bu da O’nun üzerinde hiç kimsenin ve hiçbir şeyin hakkının bulunmamasını gerektirir. Aksi durumda bu hak Allah’ın (c.c) o şeyi yapmasına engel olurdu ki bu düşünülemez. Yine Allah’ın (c.c) kadir olması, yaptığı hiçbir şeyin çirkin (kabih) olmamasını gerektirir. Aksi durumda da bu çirkinlik o şeyi yapmasına engel olurdu. Kudret açısından bu durumlar O’nun için kemâl olmazdı.

  Allah’ın (c.c) bütün âlemde ilim ve iradesine uygun olarak tesir ve tasarruf ettiğini ifade eder. Bütün âlemde ve âlemin cüzlerinde dilediği gibi tasarrufta bulunmaya, saltanatını sürdürmeye kadir olduğu gibi başka âlemler yaratmaya da kadirdir.

  Dilediğini yapar O. Bâzan görünen vasıtalarla ve âletlerle yapar. Bâzan da yalnızca izzetiyle hiç umulmayacak şeyler yapar, muvaffakiyetler bahşeder.

  İnsanlar ve diğer muhteviyatıyla semavât ve arzdaki şeylerin hepsini bilip halk u icâd, ifna ve imâte ettiği gibi ölenleri tekrar diriltip gizli açık, geçmişinin hesabını sormaya, iyilere ecir vermeye, kötülere azap etmeye veya mağfiret etmeye kadirdir.

  Allah (c.c) her şeye kemâl-l kudretle kadirdir. Her şeye alelıtlak (mutlaka) kadirdir. Kudret-i ilâhiye hiçbir şekilde kabil-i takyid ve tahdid değildir. Her şeye kemâl-i kudretle kadir olduğundan dilediği şeyi yaratır ve onda dilediği kadar kudret ve şeref de yaratır. Her şeye alelıtlak kadirdir çünkü halk (yaratmak) hâlikın kendinden bir şey koparmak, zâtından, kudretinden bir şey eksilmek demek olmadığından bütün mahlukat ve onlarda yaratılmış kudretler, kudret-i ilâhiyyeyi kendilerine nakletmiş değillerdir. Bütün zâtî acizlikleriyle O’nun taht-ı hakimiyetinde mahkumdurlar. Bütün mahlukat ve onlardaki kudretler Allah’ın (c.c) ve kudretinin eserleridir. Eserler ise müessirin aynı veya cüz’ü değil ancak delîlidir.

  Allah (c.c) her şeye ve her şeye karşı kadirdir, hiçbir şey Allah’a (c.c) karşı kadir değildir. Allah’tan (c.c) başka her şey haddizatında acizdir. El-Kadir El-Muktedir Bu durum da kudret-i ilâhiyyenin hükmüyledir. Peygamberler de acizdir, beşer de, melek de acizdir. Hey’et- mecmuâ-i âlem de acizdir. Allah (c.c) bunları her lahza halk ve ifna etmekte ve hepsini üzerinde ve melekûtunu ızhar edip durmaktadır.

  İnsan kadirdir. Ama ancak belli şeylere gücü yeter. İhtira ve ibda dediğimiz her şeyi yoktan ve hiçten meydana getirmeye gücü yetmez. Allah (c.c) insandan ihtira ve ibda ile ayrılır. Kaldı ki insandaki kudreti yaratan da Allah’tır (c.c). insan, Allah (c.c) kendisinde yaratığı kudretle, yarattığı kudret kadar kadirdir.

  Kullar ve bütün canlılardan zuhur eden fiiller Allah’ın (c.c) yarattığı şeyler olup Allah’tan (c.c) başka onların hiçbir mûcidi yoktur. Meydana getirilen fiil ister bir madde olsun isterse maddenin taşıdığı bir vasıf olsun.

  İnsan bütün varlığı, amelleri, kararları, bilgisi, her şeyiyle Allah’ın (c.c) mahlûkudur. İnsanın kendisi mahlûk olunca fiillerinin de yaratılmış olduğu açıktır ve daha da evlâdır. Kulun kendisi varlığında bir yaratıcıya muhtaç olunca, kendinde meydana gelen varlıkların da yaratıcıya muhtaç oldukları da şüphesizdir. Ehl-i sünnete göre insan fiillerinde hürdür, kâsibdir. Yani insan ihtiyârî fiillerine güç yetirir ancak Allah’ın (c.c) yarattığı hâdis irade ile fiillerini seçer, O’nun yarattığı hâdis kudretle de fiillerini meydana getirir. Öyleyse mükteseb fiil hâdis kudretin güç yetirdiği bir makdûrudur. Kul bir fiili işlemeyi irade ettiği ve kendini o işe tahsis edip başka bir şeyle kendini etmediği zaman Allah (c.c) da o anda o fiil için olan kudreti yaratır. Dolayısıyla kulun fiili, Allah (c.c) tarafından yaratılmış, kendisi tarafından da kesbedilmiş yani Allah’ın (c.c) mahlûku kulun da müktesebi olmuş olur. Kul Allah’ın (c.c) o fiili yarattığı mekân olur.

  Yaratma ve yaratılma açısından ıztırârî ve ihtiyârî fiiller arasında bir farklılık yoktur. Birbirinden kesb yönüyle ayrılmaktadır.

  Kudret kavramı Allah’a (c.c) nisbet edildiğinde her çeşidiyle aczin ondan nefyedilmesi, onun acizlikten tenzih edilmesi, kula nisbet edildiğinde ise belli bir konuda belirli şekilde gücü yetme, diğerlerindeyse âciz kalma manası sözkonusu olur. Kudret’in zıddı bir fiili gerçekleştirememe anlamındaki aczdir.

   Allah (c.c) için kullanıldığında ifade ettiği anlamlar :
1–Hakkında acizlik düşünülemez, aczden münezzehtir,
2–Sınırsız kudrete sahiptir, hiçbir şarta ve kayda bağlanamaz,
3–Kudretine engel olabilecek hiçbir güç yoktur,
4–Kudretini, en güzel şekilde yaratmakla göstermiştir. Yaratmak kudretin en mükemmel ve en tam tezahürüdür. (Belki de tek tezahürü?)
5–Vaad ve vaidlerini gerçekleştirmeye gücü yeter,
6 Kendisinden başka kudret sahibi yoktur.

   Rasûlullah (s.a.v.) ile ilgili :
1–Yegâne kudret sahibinin Allah (c.c) olduğuna inanır, kudret-i ilâhî karşısında acz-i zâtisini bilirdi,
2–Allah’ın (c.c) kendisinde yarattığı kudreti insanların hayrı için kullanır, kudretin kendisini değiştirmesine imkân ve fırsat vermezdi,
3–Allah’ın (c.c) kudreti karşısında hiç kimse ve hiçbir şeyi kudret sahibi görmez ve onlara aldırmazdı.

  Bizlere düşen ise :
1–Kendimizi kudret-i ilâhinin meşheri bilmek. Bugün var gözüken yarın yok, yok gözüken var olabilir,
2–Hangi türden olursa olsun kudretin kendimizi şımarmasına, kibirli kılmasına fırsat vermemek. Tevâzûya aykırı olduğunu bilmek,
3–Allah’ın (c.c) kendisinde ızhar ettiği kudretini, kendi iradesiyle insanların hayrı için değerlendirmek,
4–Sadece kendimizde tezahür eden kudreti değil, başka varlıklarda da tezahür eden kudretleri Allah’a (c.c) ait görmek,
5–Kendisinden tezâhür eden kudret-i ilâhîyi, Allah’ın (c.c) bir fazlı olarak görmek, imtihan için olduğun bilmek,
6–Allah’ın (c.c) ikramı da olsa kendisinden tezâhür eden kudreti, kendisini yüceliğine alâmet saymaması,
7–Tam ve kâmil kudretin Allah’a (c.c) ait olduğu bilinciyle, Allah’tan (c.c) başkalarına tevekkül etmemek, itimat ve güven duymamak, aynı zamanda Allah’tan (c.c) başkalarından da korkmamak.