DÜNYA HAYATI (DÜNYAYI TERK)

By | 23 Temmuz 2014

kuran

 

imtihan dünyasıKur’an ayetlerinin büyük bir kısmı, dünyayı aşağılamakta, onu insanla­rın gözünden düşürmektedir. Ahirete yönelmenin asıl maksat olması gerekti­ğini belirtmektedir. Hatta peygamberler de bu gayeyle insanlara gönderil­mişlerdir.

Bu mevzudaki ayetler açık olduğu için, hadisleri aktarmakla yetinece­ğiz.

Rivayet edildiğine göre Rasûlüllah ve arkadaşları yolda yürürken yo­lun kıyısında bir koyun leşi görürler.

Rasûlüllah (s.a.v.):

“— Bu koyun leşinin sahibinin katında değeri var mı? diye sordu.

Sahabiler:

“— Buna ehemmiyyet vermediği için çöpe atmıştır.” dediler.

Rasûlüllah:

“— Allah’a yemin olsun ki, Allah’ın katında dünyanın şu leş kadar de­ğeri yoktur, şayet bir değeri olsaydı, inanmayanlara ondan bir bardak su bile vermezdi.” dedi.

Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“— Dünya da Allah’ın rızasına uygun ameller hariç herşey lanetlen­miştir.”

Rasûlüllah (s.a.v.) bir hadiste de şöyle buyurdu:

“-Dünya müminin zindanı, kafirin cennetidir”

 

Ebu Musa El Eşari (r.a.) dedi ki:

“— Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Dünyayı seven ahirete zarar verir, Ahireti seven dünyaya zarar verir. Devamlı olanı geçici olana tercih ediniz!”

Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“— Dünya sevgisi bütün günahların başıdır.” Zeyd İbni Erkam (r.a.) dedi ki:

Ebu Bekir Sıddık (r.a.) ile oturuyorduk.

“Ebu Bekir, (r.a.) su istedi. Ona bal şerbeti getirdiler. Bal şerbetini içerken bir anda ağlamaya başladı, onun ağlaması yanındakileri de ağlattı. Bir müddet sonra onlar durdu. Ebu Bekir (r.a.) ağlamaya devam etti Hatta yanındakileri ona neden ağladıklarını sormaya zaman bulamıyacaklarını sandılar.

Bir ara ağlamaya ara verip gözlerini silince:

“— Ey Rasûlüllah’ın halifesi seni ağlatan nedir? diye sordular.

Ebu Bekir (r.a.):

Bir gün Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikteydim, yanında kimse olmadığı halde onun bir şeyleri kovduğunu gördüm. Dedim ki;

“—Ey Allah’ın Rasûlü, neleri kovalıyorsun?”

Dediki:

“— Dünya önüme dikildi, onu kovaladım”, oda tekrar dönerek dedi ki. Beni kovmayı başardın, ama senden sonra ümmetin beni kovmayı başara- mıyacaktır!”

Rasûlüllah (s.a.v.) dedi ki:

“— Ne kadar şaşkındır ahirete inandıktan sonra, geçici olan dünya ha­yatının peşinden koşup gidenler!

Rivayet edildiğine göre birgün peygamberimiz (s.a.v.) bir çöplük ba­şında durarak ashabına şöyle seslendi:

« Gelin dünyayı görün” dedi Sonra, çöplükten bir kumaş parçası ve bir çürük kemik alarak şöyle söyledi: “Bu çöplük dünyadır ve bu da (bez Parçası) onun zinetidir. Birgün bütün canlılar “böyle kokuşmuş ve çürümüş bir kemik olacaktır”..

Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Dünya yeşillik bir bahçedir. Allah dünyayı size devretti. Ne yapacağı­nızı gözetiyor. Dünya İsrailoğullarının önüne yayılınca, onlar, güzel elbise­lerle, kadınları ve kendilerini süslü, taşkınlık yaparak, doğrudan ayrıldılar…

Hz. İsâ (a.s.) dediki:

“—Dünyayı Rab edinmeyinizki, o sizi köleleştirmesin. Hâzinelerinizi onları kaybetmiyecek olan Allah’ın yanında saklayınız! Dünyada hâzineleri­ni saklıyanlar, onu kaybetmekten korkar, fakat hâzinelerini Allah katında saklayanlar, onun kaybolacağından asla korkmazlar!..

Hz. İsa (a.s.) şöyle dedi:

“Ey havarilerim (arkadaşlarım) dünyayı sizin için alt üst ettim sırtını yere çevirdim. Doğrulması artık imkansızdır. Dünyanın bir çirkin tarafı şu ki: Asilik ondan meydana gelir. Yani orası bir isyan yeridir.

Onu eski haline döndürmeyiniz. Kim onu eski durumuna getirirse, ahi- ret için çirkin bir davranışta bulunmuştur. Ahiret, dünya terkedilmedikçe ve dünyaya değer verilmedikçe anlaşılır! Dünyayı imar etmeye çalışmayınız. İyi bilinizki, bütün yanlışlıkların başı dünya sevgisi ve nefsin isteklerine uy­maktır.” Dünyayı önünüzde çökerterek, sırtına bininiz sakın kadınlar ve dev­let adamlarıyla tartışmaya girmeyiniz ve dünyayı onlara bırakınız. Paraları ve malları devlet başkanlarına bıraktıkça sizinle uğraşmazlar. Kadınların şer­lerinden, namaz kılarak oruç tutarak kurtulursunuz.” Dünya, isteyen ve iste­nendir. Kim ahireti istiyorsa, dünyada onun nimetlerini tamamlar, dünyayı isteyen, ölüme kadar dünyalıklarını biriktirir.

Musa İbni Yesar, Rasûlüllah (s.a.v.) den şöyle rivayet etmiştir:

Rasûlüllah (s.a.v.) buyurduki:

— Allah dünyadan daha çok buğz ettiği hiçbir şey yaratmamıştır. Zira onu yarattığından beri onun yüzüne bakmamaştır!..

Rivayet edildiğine göre Süleyman İbn-i Davud (a.s.) birgün sağında solunda cin ve meleklerin göğsünde taht üzerinde giderken İsrailoğulların- dan bir abid ona rastaladı. Dedi ki:

“— Ey İbni Davut Allah sana büyük bir saltanat verdi.

Süleyman bunu işitince, abid şöyle devam etti: Mümin kulun defterine yazılan bir zikir, Süleyman’ın parlak saltanatından daha hayırlıdır. Çünkü Süleyman’ın Saltanatı bitecek müminin zikri kalacaktır” dedi…

Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Mal biriktirmek hırsı, insanı yoldan çıkarttı. İnsanoğlu, malım, malım der. Halbuki, yediği içtiği, giydiği elbiseden başka malı var mı ki?

Rasûlüllah (s.a.v.) Bir hadiste şöyle buyurdu:

“Dünya, evsizlerin evi; malsızların malıdır. Dünyada aklı olmayanlar mal biriktirir. Dünyanın arkasından ancak, cahil insanlar, gerçek imanı ol­mayanlar gider ve mal biriktirir”…

Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Dünyaya ehemmiyet veren kişinin Allah’tan birşey beklemeye hakkı yoktur. Allah onun kalbinden dört şeyi hiç çıkartmaz…

1-                       Durmaksızın dünya için endişe,

2-                       Devamlı bir dünya meşguliyeti,

3-                       Hiç zenginliğe ulaştırmayan bir fakirlik.

4-                       Bitmez, tükenmez bir ihtiras.

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:

Rasûlüllah :

“— Ey Ebu Hüreyre sana dünyanın gerçek yüzünü göstereyim mi? de­di.

Ben de:

“— Göster Ey Allah’ın Elçisi” dedim.

Rasûlüllah elimden tutarak, insan mezarı ve çöplüğü haline gelmiş, bir vadiye götürdü. O çöplükte, insan başları, kemikler, iskeletler, yemek artık­ları, dışkılar ve elbise yırtıkları v.b. şeyler vardı. Rasûlüllah bu manzara karşısında şöyle buyurdu:

“— Şu kafatasları, sizin gibi ihtiras sahibi ve tükenmez ümitler besli- yenlerin kafataslarıdır. Şimdi kemik haline geldiler, sonrada toprak olacaklar ve rüzgar onları etrafa savuracaktır. Şu dışkılar, onların çeşitli yiyecekleriy­di, nasıl kazandılarsa kazandılar onları yediler. Şimdi yanında durulamıya- cak tiksinti verici şeyler oldular. Şu elbise yırtıkları onların süslü giydikleri elbiselerdir. Şimdi rüzgarlar onları parçalıyor. Şimdi dünyası için ağlamak

istiyen ağlasın!.” dedi.

Rivayet edildiğine göre:

Allah-ü Teala Adem’i yeryüzüne gönderdiği zaman, “Yıkılması için ev yap, ölmek üzere doğur!” dedi.

Davut İbni Hilâl (r.a.) dedi ki:

Hz. İbrahim’e (a.s.) gelen suhuf da şöyle yazılıydı:

“—Ey dünya, sen değer kazanmak için süslendin. Benim has kulları­mın yanında senin değerin yoktur. Çünkü ben onların kalplerine sana karşı nefret tohumlan ektim ve senden yüz çevirdiler. Yarattıklarımın içinde en düşük olanı sensin. Çünkü sen küçülüp yok olacasın! Seni yarattığım zaman devamlı var olmıyacağına ve yok olacağına hükmettim. Sen senin içindeki­lere karşı çok cimrisin. Gönüllerinde, hoşnutluk duyarak, kalpleri ile Allah’a kulluk edenlere ne mutlu. Onlara ne mutlu ki, yaptıklarının mükafatı olarak kabirden kalkıp huzuruma gelirken onların önlerinden gözleri kamaştıran ışık yayılır. Onların etrafında melekler kuşatacak ve bütün dilekleri yerine getirilecektir.” Onların hepsi rahmetimdedir…

Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:

“— Allah dünyayı yarattığından beri kendi halinde bırakmıştır. Kıya­met günü Dünya şöyle der:

“— Ey Allah’ım! Bugün bana dostlarına verdiğin derecelerin en aşağı­sını ver!”

Yüce Allah:.

“— Sus, ben senden dünyada razı değildim ki ahirette de razı olayım”

Rivayet edildiğine göre, Adem (a.s.) yasaklanmış ağacın meyvesini yi’ yince midesinde ağırlık hissetmeye başladı ve halbuki, o zamana kadar cen­net nimetlerinde böyle olmamıştı. Zirâ mideleri bozduğu için onun meyvesi­nin yenilmesi yasaklanmıştı.”

Adem (a.s.) o ağacın meyvesini yiyince midesi şişti ve gaz çıkarmaya başladı.

— Adem (a.s.) cennette etrafa bakınmakla durdu. Allah-u Teâlâ Adem’e:

“— Ne istiyorsun” dedi.

Adem “midemdeki ağırlığı boşaltmak istiyorum.” dedi.

Melek Adem’e:

— Yatağına mı, sedirine mi, nehre mi, ağaçların altında mı boşaltmak istiyorsun? Burada onu boşaltacak uygun bir yer var mı? dedi. Ve sonra “Dünyaya in!” dedi. Ve dünyaya geldi.

Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“— Kıyamet günü iyi amelleri, “Tıhame” dağı kadar olan bir kavmin cehenneme girmesi emredilir.”

Oradaki ashap:

“— Ya Rasûlüllah, onlar namaz kılıyor muydu” derler.

Rasûlüllah (s.a.v.):

“— Onlar namaz kılar, oruçlarını tutarlardı, gecelerini ibadetle geçirir­lerdi, ama dünyadan birşey kendilerine verilse hemen üzerine atılırlardı.” buyurdu.

Rasûlüllah (s.a.v.) bir hutbede şöyle buyurmuşlardı:

“Mü’min iki korku arasındadır. Biri giden ömür ki; o hususta Allah’ın ne yaptığını bilmez, diğeri de; kalan ömrü ki, Allah onun hakkında nasıl hü­küm vereceğini bilmez.” Öyleyse, insan dünyâda bulunduğu sürece, yaşa­mak ve ihtiyarlığı için azık hazırlamalı. Zira, Allah dünyayı sizler için, sizi de ahiret için yaratmıştır!”

Allah’a yemin olsun ki; “Dünyadan sonra, cennet ve cehennemden baş­ka bir yer yoktur!”

Hz. İsa (a.s.) şöyle dedi: “Su ile ateş, nasıl bir arada bulunmazsa, dün­ya ve ahiret sevgisi de aynı kalbde bir araya gelmez!!.

Rivayet edildiğine göre Cebrail (a.s.), Nuh (a.s.)’a şöyle seslendi:

“— Ey ömrü uzun peygamber! dünyayı nasıl buldun?”

Nuh (a.s.):

“— İki kapısı olan ev gibi, birinden girdim diğerinden çıktım!” dedi…

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“— Dünyadan sakınınız, zira onun sihri, Harut ve Marut’un sihrinden daha tehlikelidir.”

Haşan Basri (r.a.), Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur, dedi:

— Peygamber (s.a.v.) ashabına, “İçinizden körlükten kurtulup görür hale gelmek istiyen var mı” dedi. Sonra şöyle devam etti. Kim dünya ha­yatına meyleder ve uzak ümitler beslerse, Allah onun kalbini kör eder.

Herkim de dünya nimetlerinden kaçınır, Allah’ın ilmini öğrenir ve onun buyruklarını yaparak onun yolundan giderse, fakirliğe sabreder, zengin olduğu halde alçak gönüllülük yapar, hoşnutluğundan başka birşey istemiye- nin kalp gözleri açılır ve ona elli sıddıkın sevabı verilir.

Rivayet edildiğine göre, şimşekli, gökgürültülü ve yağmurlu bir günde İsa (a.s.) dışarıdaydı. Kendine bir sığınak aradı. Uzakta bir çadır gördü. Ora­ya gittiğinde, orada bir kadın görünce, çadıra sığınmadı. Biraz daha ileri git­tiğinde, bir mağara gördü, mağaraya vardığında, içeride bir arslan gördü. Sonra Hz. İsa (a.s.) şöyle dedi:

“— Ey Allah’ım! Bütün canlılar için bir sığınak yaptığın halde, bana neden yaratmadın,” dedi.

Allah (c.c.) İsa (a.s.)’a şöyle vahyetti:

“■— Senin sığınağın benim rahmetim,” dedi ve şöyle devam etti: “Seni kıyamet günü özel yarattığım yüz huri ile evlendireceğim ve herbiri için dörtbin yıl sürecek düğün yapacağım. Ve münadiler şöyle bir sesle zahidlere seslenir. “Ey dünyanın zahidleri neredesiniz. Meryemin oğlu İsa (a.s.) evle­niyor, onu ziyaret ediniz.”

Hz. İsa (a.s.) şöyle dedi:

“— Vay dünya nimetlerine aldananlara, nasıl ölecekler ve dünya ni­metlerini nasıl terk edecekler? Dünya devamlı onları aldattığı halde hiç şüp­helenmeden, dünyaya güvenmeye devam ederler!”

Rivayet edildiğine göre, Allah-u Teâlâ Musa (a.s.)’a şöyle vahyetti:

“— Ey Musa! Zalimlerin dünyası olan yer senin mekanın değildir. Onunla ilgini kopar, onu aklından çıkar. Zira o ne kötü bir konaktır. Ancak o iyi amel işleyenler için iyi bir konaktır. Ey Musa, haksızlığa uğrayan zalim­den, hakkını almadıkça, zalimin peşini bırakmam!”

Başka bir rivayette; Peygamberimiz, Ebu Ubeyd, İbni Cerrah-ı Bah­reyn’e gönderir. O, dönüşünde beraberinde biraz mal getirir. İbni Ubeyd sa­bah namazını Rasûlüllah (s.a.v.) ile kılmak için mescide gelir. Ensar da mesciddedir. Rasûlüllah (s.a.v.) namazdan sonra tebessüm ederek, ensara:

“Ebu Ubeyd’in birşey getirdiğini mi sandınız? dedi.

Ensar: “Evet!” dediler.

Rasûlüllah (s.a.v.):

” Sevinin ve mutlu olunuz, sizlerin üzerine fakirlik belasından korkmu­yorum, aksine eski ümmetlerde olduğu gibi, sizinde önünüze dünya nimetle­rinin çoğalıp, yayılmasından ve birbirinizle rekabet ederek helak olmanızdan korkuyorum.”

Said el-Hudri (r.a.), Rasûlüllah (s.a.v.)’tan şöyle rivayet etti:

“— Sizin üzerinize toprağın bereketli verim vermesinden korkuyorum”

Ashap:

“— Nedir toprağın bereketli verimi,” dediler.

Rasûlüllah (s.a.v.):

“— Dünya nimetlerine dalmanızdır,” dedi…

Rasûlüllah (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurdu:

“— Kalplerinizi dünya nimetlerini anmakla meşgul etmeyiniz!” dedi.

— Dünya nimetlerinin anılması kalbe verdiği zarardan dolayı yasak­lanmıştır.”

Ammar İbni Said dedi ki: “Havarileriyle birlikte, Hz. İsa (a.s.) bir köye uğradılar. Köy halkı ölmüş, hepsinin cesetleri ortada duruyordu. Hz. İsa:

“— Ey Havarilerim! Bunlar Allah’ın helaki sonucu ölmüştürler. Yoksa birbirlerini mezara gömerlerdi!” dedi.

Havariler:

“— Ey Allah’ın Elçisi, biz onların başına gelenleri bilmek istiyoruz”, dediler.

Hz. İsa (a.s.) Allah’a yalvardı ve Allah şöyle bildirdi:

“— Akşam olunca köy halkına seslen onlar sana söyler” dedi.

Akşam olunca Hz. İsa (a.s.)

“— Ey köy halkı size ne oldu” dedi.

Oradan bir ses:

—                      Akşam nefislerimizin arzusuna uyduk. Sabah kendimizi cehennem­de bulduk.

Hz. İsa (a.s.):

—                      Neden dedi.

Aynı ses:

—                      Dünyayı sevdik, isyan edenlerden olduk.

Hz. İsa (a.s.)

—                      Nasıl dünyayı sevdiniz? diye sordu.

Aynı ses:

—                      “Çocuğun annesini öptüğü zaman sevinip arkasını döndüğü zaman hüzünlenip ağlaması gibi.” dedi.

Hz. İsa (a.s.):

“— Arkadaşlarına ne olduki, bana cevap vermiyorlar?”

O ses:

“— Çünkü onların ağzına ateşten gemler vurulmuş, diğer uçları melek­lerin elindedir” dedi.

Hz. İsa (a.s.):

“— Sen nasıl konuşuyorsun?” dedi.

O ses:

“— Ben onların arasındaydım, fakat onlardan biri değildim. Allah’ın azabı gelince, benide beraberinde aldı. Şimdi cehennemin başında bekletili­yorum. Bilmiyorum, cehenneme mi gideceğim yoksa kurtulacak mıyım.?

Hz. İsa Havarilerine:

Acı ve tuzlu suya batırılmış arpa ekmeği yemek, kaba dokunmuş elbise giymek ve çöplüklerde uyumak, dünya nimetlerine dalmaktan hayırlı­dır” dedi.

Enes (r.a.) dediki. Rasûlüllah’ın (s.a.v.) bir devesi vardı. Hiç bir deve onunla yarışamazdı. Birgün bir köylü devesi ile gelerek Rasûlüllah’ın deve­sini yarıştırdılar, köylünün devesi, peygamberin devesini geçti. Bu olay as­habın zoruna gitti. Resullullah (s.a.v.) şöyle dedi:

“— Dünyada bir şey yükselince, onun düşürülmesi, Allah’ın kanunu­dur!”

Hz. İsa (a.s.) dedi ki:

“— Kim denizde dalgalar üzerine konak yapar, işte dünyada yaptığınız evler böyledir. Dünyayı ev olarak kabul etmeyiniz!.”

Hz. İsâ (a.s.)’a bir adam gelerek

“— Allah’ın sevgisini kazandıracak tek bir ilim öğret!” dedi.

Hz. İsâ (a.s.) “Dünyadan nefret etki, Allah’ın sevgisini kazanasın!” de­di…

Ebu Derda (r.a.) Rasûlüllah’tan (s.a.v.) şöyle rivayet etti:

“— Sizler benim bildiklerimi bilseydiniz, çok ağlar, az gülerdiniz. Dünya, gözlerinizdeki bütün değerini kaybederdi!”

Bu hadisten sonra Ebu Derda (r.a.) şöyle dedi:

“— Şayet sizler benim bildiğimi bilseydiniz, dağlara çıkar, hüngür hüngür ağlardınız. Dönmemek üzere mallarınızı bekçisiz bırakırdınız. Fakat, tükenmez ümitler, kalbinizden ahiret düşüncesini aldı, bütün ümitleriniz dünyanın nimetleri oldu. Hayvanlar gibi başınıza gelecekleri bilmiyecek ka­dar kör oldunuz. Sizler din kardeşi olmanıza rağmen neden birbirlerinizi se­vip nasihat etmiyorsunuz? Sizleri birbirinize düşüren içlerinizdeki çirkin duygularınızdır. Sizler neden birbirinizi dünya işlerinde uyarırken, ahiret iş­lerinde uyarmıyorsunuz. Hatta sevdiğiniz kişiye dahi ahiretle ilgili öğüt ver­miyorsunuz. Bunlar kalplerinizdeki imanın zayıflığının delilidir. Ahirette el­de edeceğinize, dünyadaki kazandıklarınıza inandığınız gibi inansanız, Ahi- retin arkasında gitmekten, dünyaya fırsat bulamazsınız. Belkide hiçbir za­man ulaşamıyacağınız hedefler için türlü sıkıntılara giriyor, değişik cürüm­leri uyguluyorsunuz. Ne kadar fenalaşmışsınız ki, içinizdeki imanınız etkisi­ni kaybetmiştir. Şayet Muhammed’in (s.a.v.) getirdiğinden şüpheniz varsa bize gelin sizi aydınlatalım. Kalbinizdeki şüpheyi giderelim. Sizler akılsız insanlar değilsinizki, sizi mazur görelim!

Dünya hayatınazla ilgili davranışlarınızda, doğru kararlar alıyorsunuz. Sizler neden dünyada elde ettiğiniz kârlardan dolayı seviniyor, kaybettikleri­nizden dolayı hüzünleniyorsunuz? Bunları yüz hatlarınızla ifade etmekle ye­tinmiyor, dillerinizle de söylüyorsunuz. İşleriniz biraz aksi gitse, bela geldi diye yakınıyorsunuz. Diğer yandan dininizde ağır kayıplar vermenize rağ­men, umursamıyor ve üzülmüyorsunuz!.. Allah’a yemin ederim ki Allah si­zinle ilişkisini kesmiştir! Neden derseniz, sizler dostlarınıza ve dost olma­dıklarınıza, kırgın olduklarınıza nasıl davrandıklarınızı bilmiyor musunuz?

İşlerinizde dürüstlük kalmamış. Ölümü inkar etmek üzere adeta saf tut­muşsunuz Allah’ın beni sizden kurtarıp Rasûlünun yanına almasını diliyo­rum!

Şayet Rasûlüllah yaşasaydı, sizin bu yaptıklarınıza kesinlikle müsade etmezdi. Şayet içinizde, hayra dönme meyli olanlarınız varsa, ben size her şeyi anlattım. Ahiret hayatını (dünya nimetlerinden yüz çevirmeyi) istiyorsa­nız bunu başarırsınız, Allahın yardımı üzerinize olsun!”

Hz. İsa (a.s.) dedi ki:

“— Ey Havarilerim, dünyayı istiyenler, dinlerini feda ettikleri gibi, siz de din yoluna, dünyanızı feda ediniz”!..

Abdullah İbni Mübarek:

“Çok adamın az dini bilgiyle yetindiğini görüyorum

Onların çoğu dini hesaba katmadan yaşamaktan hoşnut.

Sultanlar nasıl dünya için dinden uzak yaşarsa,

Sende din için dünya hayatından uzak yaşa” diyor.

Hz. İsâ (a.s.) dedi ki:

“Dünyanın arkasından kendi iyiliği için koşan kişi, aslında iyilik, senin dünya sevgisini terk etmendir”.

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Benden sonra öyle bir zaman gelecek ki, ateşin odunları yediği gibi, dünya nimetleri sizin imanlarınızı yiyecektir.”

Rivayet edildiğine göre:

Allah-ü Teâla Musa (a.s.)’a şöyle bildirdi:

“— Ey Musa, dünya sevgisiyle gelme, zira o günahların en büyüğü ve şiddetlisidir.”

Musa (a.s.) birgün ağlayan bir adama rastladı. Bir müddet sonra tekrar aynı yoldan dönerken o adamı yine ağlarken gördü. Musa “Ey Rabbim bu kulun senin korkundan ağlıyor” dedi. Ona bir ses “Ey Musa, beyni göz yaş­larıyla birlikte aksa, ellerini kaldırsa, hatta kendini tutamayıp yere düşse onu

bağışlamam, çünkü o dünyayı seviyor.” dedi.

Hz. Ali (k.v.) şöyle dedi:

— Şu altı şey kimin kalbinde olursa, cenneti kazanır, cehennemden uzaklaşır:

1-                       Allah’ı tanır ve Ona hakkıyla kulluk eder.

2-                       Şeytanı bilir ve ona isyan eder.

3-                       Hakkı bilir, hakka tabi olur.

4-                       Batılı bilir ve ondan kaçar.

5-                       Dünyayı bilir ve onun nimetlerinden yüz çevirir.

6-                       Ahireti bilir ve onu ister.

Haşan Basri (r.a.) dedi ki:

“— Ne mutlu o kullara ki, dünyayı bir emanet kabul etmişler istiyene bırakmışlardır. Mesuliyetten kaçmışlardır. “Kim seninle din meselesinde re­kabet ederse onunla rekabet et, dünya konusunda seninle rekabet edenin dünyayı yüzüne çarp”!..

Lokman Hekim oğluna şöyle öğüt verir:

“— Oğlum, dünya derin bir denizdir. îçinde çok insan boğuldu. Onun için ona açılacağın zaman bineğin Allah korkusu, yükün Allah’a iman, yel­kenlerin tevekkül olsun. Böylelikle umulurki, boğulmaktan kurtulursun!”

Fudayl (r.a.) dedi ki: Şu ayeti celile beni çok düşündürdü:

“Biz kullarımızın hangisi iyi amel işliyecek diye denemek için, yer­yüzünü ziynet halinde yarattık. Şüphesiz biz onu kuru bir toprak par­çasına da çevirebiliriz.” (Kehf/78)

Ehlullahtan biri şöyle demiştir. “Dünyada karşılaştığın herşey, senden önce ve sonra birisiyle karşılaşmış ve karşılaşacaktır. Senin dünyadaki nasi­bin, bir günlük gıdalarındır. O halde öğünlük gıda uğuruna kendini helaka sürükleme, kendini dünya malına karşı oruçlu kabul ederek, ahirette iftar et. Zira, dünya malının sermayesi nefse uymak, kazancı cehennemdir.”

Bir.rahibe “zamanı nasıl görüyorsun?” diye sordular. Ruhban:

“— Bedenleri yıpratır ümitleri yeniler. Ölümü yaklaştırır, güvem ve hedefleri uzaklaştırır.” dedi.

Yine ona:

“— Tamahkar olanların durumu nedir?” diye yeniden sordular.

O da:

“— Dünya nimetlerine dalanlar yorulur, arkasından gidenlerin, ahiret nasibi kaybolur!” dedi.

Bir şair şöyle diyor:

Yaşarken dünyayı öven bir kişi,

Fazla gün geçmeden kımyacaktır.

Dünya sırt dönse özlem artacak.

Dünya yüz verirse dert artacaktır.

“— Ben dünyaya gelmeden bu dünya vardı.

Hikmet ehli biri:

O yok olduğu zamanda ben üzerinde olmayacağım.

Dünyada yaşamaktan da hoşnut değilim. Ama çıkar yolum da yoktur. Zira dünya nimetleri pintilik, keder ve suyu bulanıktır, onun nimetleri insa­nın başına belalar getirir. Hem de ömrü ibadetten beri alacak, hayatı kısıtla­yacaktır.

Yine bir sofi şöyle dedi:

“— Dünya hayatının en büyük aybı herkese hakkını değil, bazılarına fazla bazılarına az vererek zulmetmesidir.”

Süfyan-ı Sevri dedi ki:

“— Dünya nimetleri, adeta lanetlenmiştir. Zira hep ehli olmayanların eline geçer!..”

Süleyman Dârani (r.a.) dedi ki:

“— Dünya nimetlerine tutkun olana ne kadar verilse yine daha çoğunu ister. Ahiret nimetlerine tutkun oluna, ne kadar verilse, yine ister. Aslında ikisininde sonu yoktur.”

Rivayet edildiğine göre adamın biri Ebu Hazm (r.a.) gelerek;

“Evim olmadığı halde dünya sevgisinden dolayı kendimi sana şikayet ediyorum” dedi.

Ebu Hazım:

“— Allah’ın sana bağışladığı nimetleri helal kazançtan ve herkesin hakkına riayet ettiğin sürece dünya sevgisi sana zarar vermez!”

Ebu Hazmin böyle demesinin şu hikmeti vardır.” Zira adamı dünya sevgisinden dolayı kınasaydı, o adam çok üzülür ve dünyadan el etek çeke­rek ölümü bekliyebilirdi.” Bundan korktuğu için böyle demiştir.

Yahya İbni Muaz şöyle dedi:

“— Dünya şeytanın mağazasıdır, ondan birşey çalmayınız, zira o sizi arıyarak bulur.”

Fudayl İbni İyaz dedi ki: Şayet dünya altından olsa geçicidir. Ahiret boncuktan da olsa kalıcıdır. Akıllılara gereken, kalıcı olanı geçici olana ter­cih etmektir. Halbuki biz aksini tercih ediyoruz.”

Ebu Hazm (r.a.) dedi ki:

“— Sakın dünya nimetlerine aldanmayınız. Büyüklerimizin şöyle dedi­ğini bana söylediler.” Dünya nimetlerine ehemmiyet veren kişi ahiret günü mahşerde durdurulur ve ona şöyle denir.” Bu adam Allah’ın çirkin gördüğü­nü yüceltti..”

İbni Mesud (r.a.) dediki “Dünya insan için bir misafirhane, dünya malı, kişiye bırakılan bir emanettir. Yolcu sabah orayı terk eder emanetçi emaneti sahibine verir!”

Bir şair şöyle dedi:

“Mal melal hepten emanettir sana,

Hep verilmiştir geri bir baksana!”

Hz. Rabia (r.a.) birgiin dostlarını ziyaret eder. Arkadaşları dünyayı yer­meye başlarlar. Bir müddet sonra Rabia “susunuz, şayet dünyayı bu kadar sevmemiş olsaydınız, onu bu kadar anmazdınız. Kim neyi çok severse, en Çok onu anar!” dedi.

Rivayet edildiğine göre İbrahim Ethem’e “nasılsın” dediler. İbrahim Ethem şöyle cevap verdi:

“Dini yırttık yamadık dünyamızı Din de gitti dünyada geçmez ele!..

Hak yolunda mutlu olmuş kimseler Dünya neymiş nefisle uğraşmaz bile!

Başka bir şiirinde:

Dünyada meyli olanlar şöyledir;

Nice yıllar köşk, saraylar durma yapa!

Andırır bir çatkı çatmış dülgeri,

Bitti iş derken olur toptan harap!

Başka bir şiirinde de:

Öyle sanki dünya bağolmuş sana En sonu dünya da yoklukmuş peki,

Gölgeye bilmem ki meyletmek niye,

Bir bakarsın gölge geçmiş öyle ki!

Lokman Hekim (a.s.) oğluna dedi ki:

Ey oğulcuğum, Ahiretin için dünyam sat! Her ikisinide kazanırsın, ama dünyan için ahiretini satma, her ikisinide kaybedersin!”

İbni Abbas (r.a.) dedi ki: Allah-ü Teâla dünyayı üç parçaya ayırdı:

Bir parçası müminlere, bir parçası münafıklara diğer parçası da kafirle­re. Mümin, kendine düşenle geçimini sağlar. Münafık, kendine düşen his­seyle süslenir, kafir durmadan ondan faydalanır.

Bir hak eri “Dünya malı bir leştir, ondan birşeyler almak istiyenler, kö­peklerle geçinmeye sabretsinler.” dedi.

Bir şair şöyle dedi:

“Eş olur sandın bu dünya hem sana,

Ayrıl ondan bak hemen kurtulmana…

 

Talibin dünyaki, gaddar bir dişi,

Böyle evlenmek olur matem sana!”

Ebu Derdâ (r.a.) dedi ki: “Allah’ın dünyayı hor görmesi, sadece orada ona isyan edilmesidir. Allah katında derece almak için dünyadan vaz geç­mek gerekmektedir.”

Ebû Ümamet-ül Belhi (r.a.) dediki: Muhammed (s.a.v.) peygamber olarak gönderildiği zaman, şeytan ordusunun yanına geldi. Ordusundakiler dediler ki:

“— Şüphesiz bir peygamber gönderildi. O’nun yeni ümmeti meydana çıkacaktır”

Şeytan:

“Onlar dünyayı seviyor mu?” dedi.

Onlar:

“Evet!” dediler.

Şeytan:

“— Onlar dünyayı seviyorlarsa, tapmamalarının önemi yoktur. Ancak onlara üç şeyin vesvesesini veririm.

1-               Onlara hak etmedikleri malları almalarını sağlatırım.

2-               Haram yerlerde paralarını harcatırım.

3-               Haklı kazanmalarını Allah için dağıtmalarını önlerim.

Bu üç kötülük onlara yeter.” dedi.

Bir adam Hz. Ali’ye (k.v.) gelerek dedi ki:

“— Ey müminlerin halifesi! Bize dünyanın sıfatlarını anlat!”

Hz. Ali:

“— Dünyanın hangi sıfatını anlatayım ki, onda sıhhatli olan hastalanır, güvene kavuştuğunu sanan pişman olur, fakir olan hüzünlenir, zengin olan tıtneye kapılır. Helalin hesabı, haramın cezası, şüpheli kazancın, azabı var­dır.” dedi.

Bir başka kadın, Hz. Ali’ye (k.v.) aynı soruyu sordu:

Hz. Ali (k.v.):

“— Kısa mı, uzun mu cevap istersin” dedi.

Kadın:

“— Kısa olsun” dedi.

Hz. Ali (k.v.):

“— Onda helal kazancın hesabı haram kazancın azabı vardır!” dedi.

Malik İbni Dinar (r.a.) dedi ki:

“— Alimlerin kalplerini de biiyülüyen, büyük sihirbaz olan dünyadan sakınınız!”

Ebu Süleyman Derâni (r.a.) dedi ki:

“— Ahiret sevgisi olan kalbe, dünya nimetlerinin sevgisi geldiği za­man ahiret sevgisi sıkışır ve acı hisseder, ama dünya sevgisi olan kalbe ahi­ret sevgisi geldiğinde, dünya sevgisi sıkışmaz acı hissetmez. Zira dünya sev­gisi lanetlenmiştir, ahiret sevgisi nazik ve kibardır!”

Rivayet edildiğine göre Şeyyar İbni Hakim (r.a.) şöyle dedi:

” Dünya ve Ahiret sevgisi bir kalpte birleştiği zaman hangisi galip ge­lirse, diğeri ona uyar!”

Malik İbni Dinar (r.a.) dedi ki: Dünya için üzüldüğün miktar ahiret sevgisi kalbinden çıkar, ahiret için üzüldüğün zaman dünyanın o miktar der­dinden kurtulursun. Dünya üzüntülerini kalbinden çıkar.

Bu hususta Hz. Ali (k.v.) şöyle demiştir:

“— Dünya ve ahiret iki kuma misalidir. Birini hoşnut ettiğinde diğeri kızar, diğerini hoşnut ettiğinde öteki kızar!.. Böylelikle her ikisini de aynı anda hoşnut edemezsin.!

Haşan Basri (r.a.) şöyle buyurdu:

“— Allah’a yemin ederim ki, nice insanlar gördümki onların nazarında dünya şu çiğniyip gezdiğimiz topraktan daha düşüktü. Dünya nimetlerine önem verenler, dünyanın neyini eksiltmiştir. O halen olduğu gibidir. Ne bat­mıştır, nede ondan birşey eksilmiştir!”

Bir adam Haşan Basri’ye (r.a.) sordu ki:

Allah’ın kendisine vermiş olduğu nimetlerin sadakasını veriyor, yoksul ve düşkünlerin yardımına koşuyor, fakat o maUardan faydalanarak bolca ha­yatını yaşıyor. Bu adam için ne buyurursun?

Haşan Basri (r.a.):

“— Dediğin doğru olsada, öyle yaşaması doğru olmaz! Bütün dünya­nın malları onun olsa da yeterinden fazlasını kıt günler için saklamalıdır.” dedi.

Fudayl (k.s.) Söyledi ki:

—               “Şayet dünyanın bütün nimetleri bana helâl olarak verilse, ahirette hesap sorulmayacağı bildirilse; içinizden biriniz önünde gördüğü kokmuş bir leşe dokunmamak ve elbisesini kirletmemek için ondan nasıl kaçarsa ben de bu dünyadan öyle korkar ve kaçarım!”

Rivayete göre Hz. Ömer (r.a.) Şam’a gittiği zaman O’nu Ebu Ubeyde (r.a.) ince bir iple bağlanmış deve üzerinde karşıladı. Karşılanmadan sonra Ebu Ubeyde’nin evine gittiler. Evde kılıç, kalkan ve binek takımından başka birşey yoktu. Bunu gören Hz. Ömer (r.a.):

—               Biraz mal edinseydin! dedi.

Ebu Ubeyde:

—               Ey Mü’minlerin Emiri bunlar bizi kabre ulaştırmaya yeter! dedi.

Süfyan-ı sevri:

—               Bedenini dünya, kalbini de ahiret için kullan! buyurmuştur.

Haşan Basri (k.s) buyurdu:

—               Allah’a yemin ederim ki, İsrailoğulları Allah’a kulluk ettikleri halde, kalplerindeki dünya sevgisi onları puta tapmaya yönelti.

Vehb (k.s.) dedi ki:

Bazı kitaplarda okuduğuma göre, dünya akıllılar için ganimet, cahiller için gaflettir! Ancak içinden çıktıklarında dünyâyı tanırlar. Dünya’ya dön­mek isterler ama artık ona dönemezler!

Lokman (a.s.) oğluna şöyle dedi:

—               Ey oğlum; doğduğun günden beri dünyadan adım adım uzaklaşıyor, ahirete yaklaşıyorsun. Yaklaştığın hayata çalışman, uzaklaştığın hayata ça­lışmandan daha hayırlıdır! Zira ahiret sana daha da yakındır!

Said ibni Mesud (k.s.) dedi ki. “Dünya varlıklarını her gün artıran, ahi­ret işlerini azaltan birini görürsen, bu yüz üstü sürünen birisi olduğu halde bunu tarkedemeyen biri aldanmıştır!”

Amr İbni As (r.a.) Minberde şöyle dedi:

— Rasûlüllah’ın uzaklaştığı şeyleri yapmaya düşkün sizin gibi bir ka­vim görmedim. Zira Rasûlüllah (s.a.v.) gelen üç kişiden biri birşey vermeye gelmişse, mutlaka ikisi ondan birşey istemek üzere gelmiş olurdu.

Haşan Basri (k.s.)

“Dünya hayatı sizi aldatmasın” (Fatır/5)

Ayetini okuduktan sonra:

“Bunu dünyayı yaratan Allah diyor, sakın dünya meşguliyetiniz sizi al­datmasın, zira dünyanın meşguliyeti çoktur. Çünkü sizden birinize bir meş­guliyet kapısı açılsa, ona da kendiliğinden on meşguliyet kapısı açılır.” dedi. Ve şöyle devam etti. “Zavallı insan oğlu dünyada hoşnut gözükmeye çalışı­yor. Halbuki, kazandığı helalin hesabını verecek, haramın azabını çekecek. Ne tuhaf değil mi? İnsanoğlu, dünyada elde ettiği malı az görür, Allah için yaptığı ibadetini çok görür. Dini için hep vurdum duymaz olur. Dünyası için hep hüzünlenir durur. Dinine gelen zarardan etkilenmez.

Haşan Basri (k.s.) Ömer İbni Abdulaziz’e (k.s.) bir mektup yazdı. Se­lamdan sonra şöyle dedi:

“Sanki üzerine ölüm yazılmış son canlısın!”

Ömer İbni Abdülaziz (k.s) buna cevap olarak şöyle yazdı.

“— Sen yaşıyorsun ama, adeta hiç yaşamamışsın. Zira Ahirete gitme­diğin halde, adeta oradasın”..

Fudayl İbni İyaz (k.s.) buyurdu ki:

“İnsan dünyaya, kolayca gelir, ama ondan çıkışı zordur!”

Ehlullahtan biri: Dünyada ölümün gerçekliğini bildiği halde sevinmek ne kadar tuhaftır. Cehennemin varlığına inandığı halde gülen, dünyada in­sanların durmadan değişip gittiklerini gördüğü halde dünyaya güvenen, ka­dere inandığı halde hırsla çalışanların durumları ne tuhaftır.”

İkiyüz yaşında Micranlı bir kişi Hz. Muaviye’yi (r.a.) ziyarete gitti. Muaviye ona “Dünyayı nasıl tanıyorsun?” diye sordu.

Adam:

“— Afet yıllarını, bolluk yılları; gece gündüzü, gündüz geceyi; doğan Öleni kovalıyor. Ölüm olmasa dünya insanlara dar gelir. Doğum olmasa in­san nesli tükenir.

Hz. Muaviye adama:

“— Bir isteğin varsa söyle” dedi Adam:

“— Geçen ömrümü geri vere bilirmisin veya gelecek ölümü benden uzaklaştıra bilirmisin?” dedi.

Hz. Muaviye:

Hayır!” dedi.

Adam:

“— O zaman sen benim hiçbir ihtiyacımı görmezsin” diyerek gitti. Davud Et Tai (k.s.) dedi ki:

Ey insan oğlu! Eceline yaklaşma pahasına olsada emeline kavuştun. Amelini erteleyip durdun. Ama bu hiç kimseye fayda vermez.

Dünya hakkında Bişr (k.s.)’e sorulduğunda şöyle dedi:

“Dünyayı istemek, ahiret günü mahşerde uzun müddet ayakta kalmayı istemektir!”

Ebu Hazin (k.s.) dedi ki:

—               Dünyada senin gönlünü sevindiren herşeye sonunda Allah seni hü­zünlendiren bir şeyi bitiştirmiştir!

Haşan Basri (k.s.) diyor ki:

“— İnsan ruhu üç şeye doymadan bedenden ayrılır.

1-                Mal biriktirmeye doymadan.

2-                Arzularına kavuşmadan.

3-                Ahiret hazırlığını yapmadan.

Ebu Seleyme (k.s.) dedi ki:

“—Kalplerini ahiretle meşgul edemiyenler, dünya ve nefsin isteklerine asla karşı koyamazlar”.

Malik İbni Dinar (k.s.) dedi ki:

—               Dünya sevgisi karşısında hepimiz ittifak ettik. Zira, birbirimize Al­lah ın emirlerini anlatmıyor ve hallerinden kaçındırmıyoruz. Allah için hiç bir şey yapmıyoruz. Keşke Allah’ın göndereceği azabı hissede bilseydik!”

Ebu Hazm (k.s.) dedi ki:

“— O kısa süreli dünya meşguliyeti devamlı olan ahiret hayatından

çok fazladır!”

Haşan Basri (k.s).:

“— Allah’a yemin olsun ki. dünya yalnız ona ehemmiyet vermeyenlere yaramıştır. Dünyaya ehemmiyyet vermeyiniz!” Allah bir kula iyilik diledi­ği zaman, ona dünya malı verir, onu bir müddet sonra kısar. Şayet kul dünya malına gönülden bağlanmaz ve onu kale almazsa onu artırır!”

Muhammed İbni Münkedir (r.a.) “İnsan devamlı oruç tutsa, geceleri ibadetle geçirse, bütün mallarını Allah için infak edip, Allah yolunda cihad ettiği halde, “Bu Allah’ın hor gördüğünü hor görmedi” derse bunun hali ne olur? Hangimiz öyle değilizki, hepimiz işlediğimiz günah ve yanlışlıkları öyle ve dünyayı yüce görmüyor muyuz?

Ebu Hazm dedi ki:

“Dünyayı kazanmanız zorlaştı. Çünki yapmak isteyip giriştiğin her işin önü kötülerce işgal edilmiştir.

Ebu Hüreyre (r.a.) dedi ki:

“— Dünya, gök ile yer arasında eski bir torba gibi asılıdır” Yaratıldığı günden beri yok olacağı güne kadar şöyle seslenir:

“— Ey Rabbim, neden bana kızıyorsun?” ona:

“— Sus ey hiçlik” diye cevap verilir!

Abdullah İbni Mübarak (k.s.) dedi ki:

“— Dünya sevgisi ve günahlar, kalbi kuşatmıştır, iyilik nereden gire­bilsin ki!”

Vehb İbni Münebbih (k.s.) dedi ki:

“— Dünya nimetlerinden biriyle gönlü sevinen kişi hikmetten ayrıl­mıştır. Nefsi isteklerini ayakları altına alan, şeytanın gölgesinden ayrılmıştır. İlmi ve ameli nefsi isteklerine ağır basan, galibdir!”

Bişr’e (k.s.):

“— Falan kişi öldü.” dediler.

O şöyle cevapladı:

“— Dünyada biriktirdi, ondan nasiplenmeden ahirete göçtü.”

Oradakiler:

— O şöyle iyilikler yapardı, dediler.

Bişr (k.s.):

“— Dünya nimeti peşinde gittiğine göre onların ona hiçbir faydası yoktur!” dedi..

Bir arif:

“— Dünya bizden nefret ettiği halde, biz onu nasıl seviyoruz. Ya oda bizi sevseydi acaba nasıl olurdu?”

Bir sofiye:

“— Dünya yıkılmış bir ev misali, onu kalbinde onaranın kalbi daha da yıkılmıştır, (harabeye dönmüştür.) Cennet mamur bir evdir, kalp onu istedik­çe daha da iyileşir mamur olur!”

Cüneyd-i Bağdadi (k.s.) buyurmuştur:

“— İmam-ı Şafi (r.h.)’in hak dili ile konuşan bir öğrencisi. Bir gün bi­rine Allah korkusundan bahsederek şöyle dedi:

“— Ey kardeşim, dünya kaygan bir zillet ve bataklık evidir. Onu yapa­rız fakat o yıkılmaya yönelir. Sakinleri kabre yolcudurlar. Düzeni dağılma­ya, zengini fakirliğe, bolluğu kıtlığa namzettir. Kıtlığı bolluk taşır.

Allahtan kork ve sana nasip ettiği rızka kanaat et. Geçici evinden de­vamlı kalacağın eve giderken hazırlıksız gitme. Zira hayatın geçici bir gölge ve yıkılmaya yüz tutmuş bir duvardır. Ahiret için amelini çoğalt. Dünya emellerini azalt!”

İbrahim Ethem (k.s.) bir adama: “Rüyada bir dinarın olmasınımı yoksa uyanıkken bir dinarın olmasınımı istersin? diye sorar. Adam “Tabii uyanık­ken elime geçen parayı tercih ederim” der. İbrahim Ethem “Adama” doğru söylemedin, çünkü dünyada elde etmek istediğin herşey rüyada elde etmek istediğin gibidir. Buna karşılık tercihini kazanmamış olan ahiret ameli, uya­nıkken ele geçecek şeyi istememen gibidir.”

İsmail İbn-i Ayyaş (r.a.) dedi ki: “Dostlarımız dünyaya dişi domuz is­mini verirler ve bizden uzak ol derlerdi, şayet bundan daha çirkin isim bul- salardı onunla isimlendirirlerdi.”

Kaab (k.s.) dedi ki: “Dünyaya olan tutkunuz, sizi ona ve halkına esir edecektir.”

Yahya İbn-i Muaz Razi (k.s.) dedi ki: “Şu üç kimse akıllıdır:

1-                Dünya kendisini terk etmeden ondan yüz çeviren

2-                Ölmeden önce mezarım hazırlayan

3-                Vefat etmeden Allah’ın huzurunda nasıl duracağını düşünerek rıza­sını kazanan.

Bekir İbn-i Abdullah (k.s.) dedi ki: “Dünya’ya, dünya nimetleriyle kar­şı koymak isteyen, ateşi samanla söndüren gibidir.”

— Bindar (k.s.) dedi ki:

“— Dünyaya düşkün olanların zühdden bahsettiklerini gördüğün za­man, bilki onlar şeytanın sihrinin etkisi altındalardır. Dünyaya yönelenleri, aşırı düşkünlük ateşi yakar, kül eder. Ahirete yönelenleri, tevhid aşkı yaka­rak, kıymeti bulunmaz bir cevhere dönüştürür.”

Hz. Ali (k.v.) dedi ki;

“Dünya altı şeyin birleşmesidir:

1-                Yiyecekler

2-                İçecekler

3-                Giyecekler

4-                Binekler

5-                Nikahlanmalar

6-                Güzel kokular.”

Yiyeceklerin en değerlisi baldır, zira o bir sineğin yiyeceğidir. İçecek­lerin en değerlisi sudur, onu içmede bütün canlılar eşittir. Giyeceklerin en değerlisi ipektir. Onu bir dut böceği dokur. Bineceklerin en değerlisi attır. Onun sırtında insan öldürülür. Nikahlanmaların en değerlisi kadındır. Küçük abdesti cinsel organının içindedir. Kadında en çok değer verilen şey onun en çirkin uzvudur. Güzel kokuların en değerlisi “Misktir”. Oda kandan yapıl­mıştır.