Doğru Beslenmenin Faydaları Nelerdir ?
“Her hastalığın temeli çok yemek, her derdin çaresi açlıktır” (Hadis-i Şerif)
“Ey peygamberleri Temiz olan şeylerden yiyin ve salih ameller işleyin”(Müminun suresi, 51).
- Dikkat edilirse ayette yemek, amelden önce gelmektedir. Büyüklerimiz de “Önce yemek yemeyi öğren, sonra marifetten bahset”, derdi. Bugün herkes doğru beslenmeyi unuttuğu halde marifetten bahsetmektedir. Yemek yemeyi bilmeyen doğru ile yanlışı ayırt edemez, salih amel işleyemez, hayır işleri yapamaz, yani kendine faydası olmayanın, başkasına faydası olamaz. “Kelin merhemi olsa kendi başına sürer.” (Atasözü)
- Araf Suresi 31. Ayet-i Kerime de “Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” buyruluyor. Yiyip içmede ve israf etmedeki ölçüyü bulmak için peygamber efendimizin hadislerine bakmak gerekir.
- Peygamberimiz (s.a.v.) “Gündüz beyazlığı ve gece karanlığında ikişer kere yemek ve içmek israf ve illettir.” buyurmuştur.
- Yemek insanların hayatında çok önemli bir yer tuttuğu için onu üretme, elde etme ve tüketme şekli hataya düşmenin en kolay yolu olmuştur. Bu yolda hataya düşen ve bu sebeple cennetten çıkarılan ilk insan Hz. Adem’dir. Bugün de doğru beslenmeye gereken önemin verilmeyişi ve aşırı yemek hırsı yaratılış sebebinin unutulmasına, ahlak ve davranış bozukluğuna, mutsuzluğa ve hastalıklara sebep olmuştur.
- Her tür hastalığın tedavisi öncelikle beslenme alışkanlıklarını düzeltil- meyle başlamalıdır, çünkü beslenmeyi düzeltmedikçe, bir taraftan hastalık tedavi edilirken, diğer taraftan beslenmektedir.
- Zararlı yiyecekleri faydalı yiyeceklerle değiştirmek, pişmiş yemekleri
- azaltıp meyve ve salatayı artırmak iyileşme yolunda atılması gereken birinci adımdır. Doğru olan, günlük gıdanın yüzde 40’mı pişmiş yemeklerin (ekmek dahil), yüzde 60’ını ise çiğ yiyeceklerin oluşturmasıdır.
- İkinci basamak yiyecek ve içecek miktarını azaltmaktır.
- Öğün sayısı günde iki defaya indirilmeli ve iki öğün arası 6-8 saatten az olmamalıdır. Kahvaltı için en uygun saat 7-8 arası, ikinci yemek için ise ikindi-akşam arasıdır. Yemekte sıralama önce su, çay veya meyve suyu sonra meyve veya tatlı, sonra yemek ve salata şeklinde olmalıdır.
Mesela, Sabah:
- Yeşil çay (veya su) 1-2 tatlı kaşığı bal,80-100 gr. ekmek 15-20 gr. tereyağı (tereyağı bal, zencefil veya tarçınla karıştırılabilir).
Veya
- Havuç suyu, meyve suyu veya meyve
- 40-50 gr. peynir (veya 1-2 tane yumurta), 5-7 tane zeytin, 100-150 222 &r– salata, 50 gr. ekmek
Akşam:
- Meyve,
- Mizaca uygun bir yemekle beraber yoğurt veya salata, yanında ekmek ya da pilav.
Veya
- Havuç suyu, meyve suyu, meyve veya çorba,-
- Mizaca uygun bir et veya balıkla beraber salata.
- Yemekten 1,5-3 saat sonra su içilebilir.
Burada dikkat edilecek çok önemli bir nokta vardır: Sindirim organlarının günlük görevi saat 21.00’de sona erer. Bu saatte yenen yemek hazmedilemez midede sabah 6-7’ye kadar çürür, sonra bağırsaklara inerek mukozaya saldırır.
Yemeğin miktan ve cinsi, insanın işine, hareketliliğine ve yaşma bağlıdır. Ancak 250-300 gramdan fazla yememek ve doymadan sofradan kalkmak gerekir. Öğlen bitkisel çay, doğal kahve, su içilebilir veya bir çeşit meyve yenebilir.
Su yemekten önce içilebilir. Fakat yukarıda anlattığımız gibi, bu durumda bir incelik vardır: Pişen yemeğin kokusunun algılanmasıyla, tükürük ve mide bezleri bu yemeğin hazmı için gereken enzimleri üretmeye başlar. Bu sırada içilen su, bu enzimleri silip bağırsağa akıtır, sindirim zorlaşır. İhtiyaç halinde yemekten önce sadece birkaç yudum su içilebilir. Meyve, meyve suyu, çay veya su yemekten 30 dk-1,5 saat önce alınmalıdır. Bunlar midede çok durmadan bağırsağa iner ve midenin genişlemesini önler.
Yemekle birlikte içilen su ise, tükürük üretimini azaltır, tükürükte bulunan enzimlere karışarak onları zayıflatır ve ağızda gerçekleşmesi gereken hazmı engeller. Neticede mide, karaciğer ve bağırsakların işi zorlaşır. Yemekten sonra meyve suyu içmek durumu daha da zorlaştırır, çünkü meyve suyu yemekle zıt karakterde olduğu için sindirimi bozarak, midede mayalanmaya neden olur.
Yemekten sonra içilen su mideden bağırsağa geçemez, mideyi genişletir. Enzimleri seyreltir, sindirimi yavaşlatır, sindirimde görev alan salgı bezlerinin ve kalbin yükünü artırır. İhtiyaç halinde sadece bir kaç yudum içilebilir. Yemekten 1 buçuk-3 saat sonra insanın susaması doğaldır ve su veya şekersiz nane, kekik, zencefil, biberiye, mercanköşk çayı veya yeşil çay için uygun zamandır. Ancak bayat, katkılı veya karışık yiyen ya da hazmı zayıf olanların sindirimi daha uzun sürdüğünden bunları daha sonra alabilir.
Yemeği küçük lokmalar halinde alıp 21 defa çiğnemek gerekir. Mide, dalak ve bağırsakların bozulan fonksiyonunu düzeltebilmek için bazen sadece beslenmeyi düzeltip, çiğneme sayısını artırmak yeterli olmaktadır.
Sağlıklı yaşamak isteyen gıda çeşidini azaltmalı, birkaç çeşit meyve, sebze ve yemek seçerek onlara devam etmelidir. Doğru seçilen yemeklerden sonra insan kendini zinde ve hafif hisseder, az uyur. Gaz, şişkinlik, geğirme, ekşime, yanma, reflü ve büyük abdest problemi yaşamaz. Yanlış seçilen yemekten sonra, ağırlık çöker, uyku basar, horlama, gaz, kabızlık ve ağız kokusu olur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hurma, üzüm, kavun, karpuz, salatalık, kabak, kereviz, bal, kaymak, süt, mercimek, pirinç, keşkek (buğdayla pişirilmiş et), koyun ve kuş etini severdi. “Rabbimden her gün et yemeyi isteseydim, nasip ederdi”, buyurmuştur. Ancak bunu istememiş, hayatı boyunca genellikle su ve hurma ile yetinmiştir.
Halk arasında “Ne kadar çok ve çeşitli yesem, o kadar faydalıdır. Çeşitli yemekte bol vitamin ve gerekli maddeler var, bunlar hastalıklara karşı direnç kazandırır”, düşüncesi yaygındır. Öyle olsaydı, zenginler daima sağlıklı, fakirler ise hasta olurdu. Halbuki tam tersidir. Farklı yemeklerin karışımı midede sindirilemez ve çürür, çürümüş gıda metabolikleri damarlarda birikir, kılcal damarları tıkar. Bu durumda dokular, ihtiyaç duyduğu besin ve vitaminlerden mahrum kalır. Sonuçta karışık yemek yiyenler daima açlık hisseder. Gerçekten de onlar açtır, az yiyenler ise toktur. Çünkü az yiyen ve günde 2 defadan fazla yemeyen yediğini kolayca ve sonuna kadar sindirir,, gerekli olan besinler kana karışır, zararlılar dışarı atılır. Mide, bağırsaklar ve damarlar temiz, dirençli ve sağlıklı kalır. Sağlıklı bağırsaklarda yaşayan mikroorganizmalar vitamin, hatta havadaki azotu kullanarak protein üretir. Büyüklerimiz de söylediği gibi “Açlık azalan doyurur, tokluk ise aç bırakır”.
Bize verilen ömürle birlikte rızkımız da verilmiştir. Unuttuğumuz bu gerçeği aşağıdaki hikaye ile hatırlamaya çalışalım:
- “Hak Teala bir Tavus Kuşu yaratmış ve ona dünya dolusu vadileri rızık olarak vermiş. Tavus Kuşu kendisine verilen rızkı bol görmüş ve hiç düşünmeden yıllarca yemiş, sonunda sadece on tane vadi kalınca da, korkusundan günde ancak on ekin tanesi yemeye başlamış. Sonra bir tek vadi kalınca kuş bir tane ile kanaat etmeye başlamış. Kendisine ayrılan rızık bitince, kuşun eceli gelmiş.”
- Bilimadamları, kısıtlı miktarda yiyecek verilen hayvanların, fazla besin tüketenlere göre daha uzun yaşamasının sebebi olan geni tesbit etmişlerdir. Ömrün uzamasını sağlayan bu gen, diğer genlerin işlemesini de düzenlemektedir. Bilim adamları, bir hayvana normalde tükettiği besinin % 70’ini vermekle, hayvanın ömrünün % 20-30 arttığını belirtiyorlar.
- Çağımızda 4-5 kişilik yemek yiyen insan, çeşitli hastalıklara maruz kalmakta ve sağlığını kaybetmektedir. İmanlı ve az yiyen insan ise sağlığını kaybetmeden, ihtiyarlık zilletine düşmeden, rızkının tükenmesiyle beraber sessiz sedasız bu dünyadan ayrılır.