Çocuklarda Allah İnancı

By | 8 Nisan 2015

cocuklarda-allah-inanci    Kâinatı yaratan, idare eden, kendisine ibadet edilen tek ve en yüce var­lık olan Allah’a îmân, îmân esaslarının birincisi ve temelidir. Bütün İlâhî din­lerde Allah’ın varlığı ve birliği en önemli inanç esası olmuştur. Çünkü bütün inanç esasları Allah’a îmâna ve O’nun birliği esasına dayanmaktadır.

“Allah” kelimesinin, kendisine ibadet edilen yüce varlığın özel ismi ol­duğunu kabul eden bütün İslâm âlimleri konu ile ilgili açıklamaları sırasında O’nu şöyle tanımlamışlardır: “Allah, varlığı zorunlu olan ve bütün övgülere lâyık bulunan yüce varlığın adıdır”. Tanımdaki “varlığı zorunlu olan” kaydı, Allah’ın yokluğunun düşünülemeyeceğini, var olmak için başka bir varlığın O’nu var etmesine ve desteğine muhtaç olmadığını, dolayısıyla O’nun, evre­nin yaratıcısı ve yöneticisi olduğunu ifade etmektedir.

“Bütün övgülere lâyık bulunan” kaydı ise, yetkinlik ve aşkınlık ifade eden isim ve sıfatlarla nitelendiğini anlatmaktadır. Allah kelimesi, İslâmî metinlerde, gerçek mâbudun (ibadet edilen varlığın) ve tek yaratıcının özel ismi olarak kullanılagelmiştir. Bu sebeple O’ndan başka bir varlığa ad olarak verilmemiş, gerek Arapça’da, gerekse bu lafzı kullanan diğer Müslüman milletlerin dillerinde herhangi bir çoğul şekli de oluşmamıştır.

Allah’a îmân, Allah’ın var ve bir olduğuna, bütün üstünlük sıfatlarıyla nitelenmiş ve noksan sıfatlardan uzak ve yüce bulunduğuna inanmaktır. Bir başka deyişle Allah hakkında zorunlu, câiz ve imkânsız sıfatları bilip öylece kabul etmektir.

Her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten bir Allah’a inanmak, ergenlik ça­ğına gelmiş ve akıllı her insanın ilk ve aslî sorumluluğudur. İlâhî dinlerin kesintiye uğradığı dönemlerde yaşamış olan veya hiçbir dinden haberi ol­mayan kimseler de bir Allah inancına sahip olmakla yükümlüdürler. Çünkü insan yaratılıştan getirdiği mutlak ve üstün güce inanma duygusu ile evren­deki akıllara durgunluk veren düzeni gördükten sonra bu düzeni sağlayan bir ve eşsiz yaratıcının varlığı inancına kolaylıkla ulaşır.

“…Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi vardır?[1]“ Âyette bu gerçek dile getirilmektedir.

Allah inancı insanda fıtrî (yaratılıştan) olduğu için, normal şartlarda çev­reden olumsuz bir şekilde etkilenmemiş bir kişinin Allah’ın varlığını ve birliğini kabullenmesi gerekir. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ’dan bahseden âyetlerin çoğu, O’nun sıfatlarını konu edinmiştir. Bu âyetlerde özellikle tevhid inancı üzerinde durularak Allah’ın ortağı ve benzeri olmadığı ısrarla vurgulanmıştır. Allah’ın var oluşu konusu, Kur’an’da insan için bilin­mesi tabiî, zorunlu ve apaçık bir gerçek olarak kabul edilmiştir. Selim yara­tılışı bozulmamış insanın normal olarak yaratanını tanıyacağı belirtilmiştir.

Ancak her toplumda çeşitli sebeplerle inanmayanlar veya şüphede olan­lar bulunabilecektir. İşte böyleleri için Allah’ın varlığının ispat edilmesi önem arz etmektedir. Bu da öncelikle Allah’ın varlığının ve birliğinin delil­lerinin öğrenilmesi ile mümkün olur.

İslâm akaidine göre Allah birdir ve tektir. Bu bir oluş, sayı yönüyle bir “bir”lik değildir. Çünkü sayı bölünebilir ve katlanabilir. Allah böyle olmak­tan yücedir.

O’nun bir oluşu, zâtında, sıfatlarında, isimlerinde ve fiillerinde, rab olu­şunda ve hâkimiyetinde eşi ve benzeri olmayışı yönündendir. İhlâs sûre­sinde Allah’ın bir olduğu, hiçbir şeye muhtaç olmadığı, doğurmadığı ve do- ğurulmadığı, O’nun hiçbir denginin bulunmadığı ifade edilirken, Kâfırûn sûresinde de ibadetin ancak Allah’a yapılacağı, Hz. Peygamber’in, kâfirlerin taptıklarına önceden tapmadığı gibi, sonra da tapmayacağı ısrarla vurgulan­maktadır. Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok sûresinde Allah’ın birliğini, eşi ve ben­zerinin bulunmadığını vurgulayan pek çok âyet vardır:

“Allah evlât edinmemiştir. O’nunla beraber hiçbir ilah da yoktur. Aksi takdirde her ilah kendi yarattığını sevk ve idare eder ve onlardan biri mut­laka diğerine üstünlük sağlardı. Allah onların yakıştırdıkları şeylerden mü­nezzehtir“.

“Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı yer ve gök kesinlikle bozulup gitmişti… “ Evrendeki düzen Allah’ın birliğinin en açık delilidir.

Mekke’de nâzil olan Kur’an âyetlerinin birçoğu doğrudan tevhidi telkin et­mekte, bir kısmı da şirki reddetmektedir. Allah’ı yegâne ilâh, Rab ve otorite olarak tanımak, birliğini ikrar etmek, her çeşit ortaktan uzak olduğuna inan­makla gerçekleşen tevhid, İslâm dininin en önemli özelliğidir. İslâm, bu özel­liğiyle hem Câhiliye putperestliğinden, hem Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi din­lerin sonradan bozulmaya uğramış şekillerinden, hem de Mecûsîlik’ten ayrılır.

Burada, çocuk eğitimiyle ilgili bir hususu açıklamak istiyoruz.

İnanç duygusunun temeline bakıldığında, iki esas duygu görülecektir: Allah sevgisi ve Allah korkusu. Bu duygular aynı zamanda ibadete yönelten faktörlerdir. Ancak bizim için söz konusu olan, henüz ibadet ile mükellef olmayan çocukta bu iki duygunun nasıl etki bıraktıklarıdır. Yerli yersiz yapı­lan Allah korkusu telkinlerinin çocuk ruhunda birtakım olumsuz sonuçlara yol açtığı belirlenmiştir. Bu nedenle, denilebilir ki, ilk yaşlardan itibaren başlatılması gereken din eğitimi-öğretiminde Allah sevgisi esas olmalıdır. Zira henüz mücerret kavramların, suç ve cezanın, günahın ne demek olduğunu kavrayamayan küçük yaştaki çocukların hayâtında önemli bir rol oynayan korku duygusunun, Allah korkusu şekline dönüştürülmesi ve ebe­veynin bundan faydalanma yoluna gitmeleri yanlış bir tutumdur. Daha önemlisi, çocuğun ilk eğitimcisi olan anne-babaların, çocuğun herhangi bir hatalı hareketini gördükleri zaman “Allah seni taş yapar”, “Gözünü kör eder”, “Cehennemde yakar” vb. ifadelerle vazgeçirmeye çalışmaları, çocu­ğun ruh sağlığı ve gelecek hayâtı için son derece zararlıdır. Her şeyden önce çocuğa Allah Teâlâ’yı sadece cezalandıran, azap veren biri olarak tanıtmak, İslâm akidesine ve eğitim ilkelerine ters düşmektedir. Çünkü Allah Teâlâ’nın Celâl (zalimleri kahreden, kötüleri cezalandıran) sıfatları yanında, pek çok Cemâl (kullarını seven, koruyan) sıfatları da vardır. Allah Teâlâ’yı çocuğun henüz işlenmemiş, temiz ve saf zihninde kızan, azap ve­ren, cezalandıran biri olarak şekillendirmenin hiçbir doğru tarafı yoktur. Şurası unutulmamalıdır ki, çocuk ruhunu Allah korkusuyla disipline etmek belki -bir müddet için- mümkündür ama bu, kalıcı olmadığı gibi, birtakım zararlı sonuçlar da doğuracaktır. Onun disipline edilmesinde başvurulacak yegâne duygu ise Allah sevgisidir.