Çocuklar Yüce Allah’ın Bir Emanetidir

By | 8 Nisan 2015

cocuklar-yuce-allahin-bir-emanetidir    Çocuk sevgisi fıtrîdir. Bütün canlılarda neslini devam ettirme içgüdüsü vardır. Bu sebepten çocukları olmayan ailelerin birçoğu sırf bu yüzden buhranlar içindedir. Bazen de bu sıkıntılar, mahkemelerde boşanmaya kadar varır.
Bir bakıma çocuk aile binasının harcı mesabesindedir. Kur’an, malı ve çocuğu bir dünya süsü olarak tasvir eder:
“Mal ve oğullar dünya hayâtının süsüdür; ebedi kalacak iyi işler ise, Rabbinin katında sevapça da hayırlıdır, ümitçe de hayırlıdır “
“Onlar: ‘Rabbimiz, bize göz aydınlığı olacak eşler ve nesiller bağışla; bizi takva sahiplerine öncü yap derler.”
Allah’ın kulları, kendilerine, gözlerini aydın edecek salih çocuklar vermesi için Rablerine dua ederler. İşte Allah’ın peygamberi Hz. Zekeriya Rabbinden salih evlat istiyor.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
Zekeriyya (a.s.), işte orada Rabbine dua etti: “Rabbim, bana Senin katından temiz bir nesil bağışla, muhakkak ki sen duayı en iyi işitensin” dedi.”
Allah şu ayette, peygamberlere, eş ve çocuklar lütfettiğini bildirmiştir:
“Ant olsun senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber bir mucize getiremez. Her ecelin bir yazısı vardır.”
Hz. Peygamber (s.a.s.) sâlih çocuğun, sâlih duası sebebiyle, ahirette anne ve babası için bir hazine olduğunu belirtmek üzere şöyle demiştir:
“Bir insan öldüğünde ameli kesilir yani amel defteri kapanır; ancak, (cami, okul, hastane, çeşme, köprü yaptırmak, ağaç dikmek gibi) sadaka-i cariye, fayda veren bir İlmî eser veya kendisine dua edecek hayırlı bir evlat bırakan kimsenin amel defteri kapanmaz.
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“İnsanları doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Ona uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmez. Başkalarını sapıklığa çağıran kimseye de, kendisine uyanların günahı gibi günah verilir. Ona uyanların günahlarından da hiçbir şey eksilmez“
Yine Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır:
“ – Kişinin Cennet’teki derecesi yükseltilir.
(O kişi de sebebini araştırmak için) sorar: Bu nasıl oldu?
(Ona melekler tarafından) şu cevap verilir:
“Çocuğunun, senin bağışlanmanı dilemesi sebebiyledir.”
Salih olurlarsa, çocuklar büyük bir nimettir. Kötü olurlarsa, felakettir.
Çocuklar, anne ve babanın üzerinde büyük bir emanettir. Kıyamet günü anne ve baba, o emanetten dolayı sorguya çekileceklerdir. Çocukların, anne ve babalarının üzerinde hakları vardır, bu hakların en büyük ve en önemlileri, kendilerine İslâmî bir eğitim verilmesidir. Eğitim, sadece yiyecek, içecek, tedavi ve başka şeylerin sağlanması değildir. Müslüman, çocuklarını eğitmek zorundadır.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Ey îmân edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.”
“Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınmanındır.”

Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurmuştur:

“Hepiniz, çobansınız (idarecisiniz) ve hepiniz elinizin altında bulunanlardan sorumlusunuz. Devlet başkanı çobandır ve vatandaşından sorumludur. Erkek, aile fertlerine karşı çobandır ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evine ve çocuklarına karşı çobandır ve ondan sorumludur. Hizmetkâr, hizmet ettiği makamın malına ve değerlerine karşı çoban hükmündedir ve onlardan sorumludur”.”
Yine Hz. Peygamber (s.a.s.) buyurmuştur:
“Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.”
Bu ayet ve hadislerden anlaşıldığına göre, eğitim, çocukların anne ve babalar üzerindeki hakkıdır. Anne ve babaların, çocuklarının eğitimine dikkat etmesi gerekmektedir.
Rasûlullah (s.a.s.) bu konuda şöyle buyuruyor:
“Allah (c.c.), her çobanı, güttüğü şeyi korudu mu, yoksa ihmal mi etti? diye sorgulayacaktır. Böylece kişi ailesi sebebiyle sorgulanacaktır.
Anne ve babası tarafından iyi eğitilen çocuklar, büyüdüklerinde, anne ve babalarına hem sağlıklarında, hem öldükten sonra dua ederler.
“Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı”
“Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, annemi, babamı ve inananları bağışla“.
Din, soyların karışmaması, ırz ve namusların çiğnenmemesi için, nesli ve ahlakı korumak amacıyla evliliği getirmiştir. Çünkü evlilik, insanın yenilenen cinsel gücünü boşaltma yolu ve Allah’ın insana verdiği içgüdüyü düzene koyma vasıtasıdır. Allah evliliği, zina yapmaktan korkan kişiye gerekli görmüştür.
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlenmeye gücü yetiyorsa hemen evlensin. Evlilik külfetine güç yetiremeyenler ise oruç tutsun. Çünkü oruç, şehveti kıran bir şeydir.”
İslam, Müslüman erkeği, saliha kadın aramaya teşvik etmiştir. Çünkü o, erkeğin hayât ortağıdır ve çocuklarını yetiştirecek olan kişidir.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Allah sizlere kendi cinsinizden eşler yarattı. Eşlerinizden oğullar ve torunlar verdi ve sizi hoş nimetlerle rızıklandırdı.”

Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Kadın dört şeyden dolayı nikahlanır:
1) Malından dolayı,
2) Soyundan dolayı,
3) Güzelliğinden dolayı,
4) Dininden dolayı. Sen dindar olanı ele geçirmeye bak!.”
Erkeğin, ahlaklı, dindar ve saliha kadını seçmesi gerekir. Tek düşündüğü, güzellik olmamalıdır.
Kişinin mutluluk sebeplerinden biri, saliha bir eşe sahip olmasıdır.
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Dünyada insanı üç şey mutlu eder: Saliha eş, iyi ev, iyi binek. İnsanı üç şey de mutsuz eder: Bunlar da kötü kadın, kötü ev ve kötü binektir.”
Başka bir hadiste Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Kadınların en hayırlısı, baktığın zaman seni sevindiren, emrettiğin zaman sana itaat eden, ondan uzak olduğun zaman kendini ve senin malını koruyandır .”
Rasûlullah’ın (s.a.s.) âzâtlısı Ebû Rafı’ (r.a.) şöyle anlattı: “Fâtıma, Ali’nin oğlu Hüseyin’i doğurduğunda Rasûlullah’m (s.a.s.) onun kulağına ezan okuduğunu gördüm.”
Âlimlerimizden bazıları şöyle demişlerdir: Çocuğun sağ kulağına ezan ve sol kulağına kâmet okunması müstehaptır.
Hz. Ali’nin oğlu Hüseyin (r.a.) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Kimin bir çocuğu doğar da sağ kulağına ezan, sol kulağına da kâmet getirirse, ona ümmüsıbyan (çocuk hastalığı) zarar vermez .”
Hz. Âişe (r.a.) şöyle anlattı: “Yeni doğan çocuklar Rasûlullah’a (s.a.s.) getirilir, o da onlar için dua eder ve onlara tahnikte bulunurdu.” Bir rivayette de: “Onlara bereket duası yapardı” ifadesi vardır.
Ebû Bekir’in kızı Esma (radıyallahu anhuma) şöyle demiştir: “Mekke’de, Ziibeyr’in oğlu Abdullah’a hâmile kaldım. Sonra Medine’ye geldim ve Küba’da konakladım. Orada doğum yaptım. Sonra onu Peygamber’e (s.a.s.) götürdüm. Peygamber (s.a.s.) onu kucağına aldı. Arkasından bir hurma istedi ve onu çiğneyip çocuğun ağzına püskürttü. Böylece çocuğun karnına ilk giren şey, Rasûlullah’ın (s.a.s.) tükürüğü oldu. Sonra hurmayı tahnik etti . Onun için duâ etti ve hayırlı uğurlu olmasını diledi.
Ebû Mûsâ el-Eş’arî şöyle demiştir: “Bir oğlum oldu. Onu Peygamber’e (s.a.s.) götürdüm. Çocuğa İbrahim adını verdi. Hurmayı tahnik etti ve onun hayırlı uğurlu olması için dua etti.”
Doğan çocuğa, doğumunun yedinci gününde veya doğduğu gün ad verilmesi sünnettir. Yedinci günde isim vermenin müstehap olması, şu rivayete dayanmaktadır:
Amr b. Şuayb’ın babası, dedesinden şöyle rivayet etmiştir: “Peygamber (s.a.s.), doğan çocuğa, doğumunun yedinci gününde isim verilmesini, ondan eziyet verici şeylerin giderilmesini (saçlarının kesilmesini, sünnet edilmesini) ve akîka kurbanı kesilmesini emretti .”
Semüra b. Cündüb’ün (r.a.) rivayet ettiğine göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Her çocuk (doğumunun) yedinci gününde kendisi için, kesilecek olan akîka kurbanı karşılığında (konmuş) bir rehine (gibi)dir. (Bu kurban kesildikten sonra çocuğun) başı traş edilir ve (kurbanın kanıyla) boyanır .”
Enes’in (r.a.) rivayet ettiğine göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Bu gece bir oğlum oldu. Ona atam İbrahim’in adını verdim .”
Enes (r.a.) şöyle anlatmıştır: “Ebû Talhâ’nm bir oğlu oldu. Ben onu Pey- gamber’e (s.a.s.) götürdüm, Peygamber (s.a.s.) ona tahnik yaptı, adını da Abdullah koydu .”
Sehl b. Sa’d es-Sâidî (r.a.) şöyle anlattı: “Ebû Üseyd’in oğlu el-Münzir doğduğunda Rasûlullah’a (s.a.s.) getirdiler. Hz. Peygamber (s.a.s.), çocuğu kucağına aldı. Çocuğun babası Ebû Üseyd de orada oturuyordu. Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.s.) önündeki bir şeye daldı. Çocuğun babası Ebû Üseyd, çocuğun alınması için emir verdi, çocuk Rasûlullah’ın (s.a.s.) kucağından alındı ve eve götürdüler. Derken Rasûlullah (s.a.s.) daldığı şeyden kendine geldi ve: “Çocuk nerede?” dedi. Ebû Üseyd: “Allah’ın Rasûlü! Eve götürdük” dedi: “Adı ne?” diye sordu: O: “Falan”, dedi. “Hayır onun adı Münzir” buyurdu. O çocuğa o gün Münzir adını verdi .”
Güzel bir isim konulması, çocuğun anne ve baba üzerindeki hakkıdır. Çocuğu rahatsız eden ve insanların onu ayıplamasına sebep olacak bir isim konulmamalıdır.
Ebû’d-Derdâ’nın (r.a.) rivayet ettiğine göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Sizler kıyamet günü kendi isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Öyleyse güzel isimler koyun .”
İbn Ömer’in (r.a.) rivayet ettiğine göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Azîz ve Celîl olan Allah’ın en sevdiği isim, Abdullah ve Abdurrahman’dır.”
Cabir (r.a.) şöyle anlattı: “Bizden birisinin oğlu oldu ve ona Kasım adını verdi. Biz: Sana Ebû’l-Kâsım (Kasım’ın babası) demeyiz. Sana ikram da etmeyiz, dediler. Bu, Peygamber’e (s.a.s.) bildirildi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s.): Oğluna Abdurrahman ismini ver, buyurdu.”
Sahabî Vüheyb el-Cüşemînin rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “(Çocuklarınıza) Peygamber adlarını koyun. Allah’ın en sevdiği isimler, Abdullah ve Abdurrahman’dır. En doğru olanları Haris ile Hemmâm’dır. En çirkin olanları da Harb ile Mürra’dır.”
Ebû Davud’un rivayet ettiğine göre:
“Peygamber (s.a.s.), Aziz, Aile, Şeytan, El-Hakem, Gurab (karga), Hubab (yılan) ve Şihab (kayan yıldız, alev) isimlerini değiştirdi.
Şihab’a, Hişam (cömertlik) adını verdi. Harb’e (Savaş) “Silm” (barış) adını koydu El-Muzdaci’yi (uzanmış, uyuyan) değiştirip “El-Münbais” (uyarıcı) koydu. Afire adındaki yerin ismini değiştirip “Hadre” (yeşillik) dedi. Şi’bud- dalale’yi (sapıklık vadisi) değiştirip yerine “Şi’bulhuda” (hidayet vadisi) adını koydu. Benu’z-zinye (zina çocukları) adını “Benu Rişde”ye (meşru çocuklar) çevirdi. Benû Muğviye’yi (azgın kadının çocukları) değiştirip “Benû Rüşd” (meşru çocuklar) dedi.”
Üsame b. Ahderi’den (r.a.):
“Asram adında bir adam vardı; bir grupla birlikte Peygamber’e geldi. Peygamber ona:
“Adın ne?” diye sordu.
“Asram” deyince;
“Hayır sen Züra’sın” dedi.”
Rasûlullah (s.a.s.) yanına gelen birisine:
“İsmin nedir?” diye sordu. Adam:
“Hazen” diye cevap verince;
“Hayır, sen artık Sehl’sin” buyurdu.
Bebek için, doğumunun yedinci gününde, şükür amacıyla kurban kesilmesi sünnet ve müstehaptır.
Buna, “akika” adı verilir. Akika kurbanı kesmek müstehaptır. Akika kurbanı olarak kesilecek hayvanda, diğer kurbanlarda aranan şartlar aranır. Akika kurbanı, çocuğun doğduğu günden bulûğ çağma kadar kesilebilirse de doğumun yedinci günü kesilmesi daha faziletlidir. Akika kurbanının etinden ve derisinden, kurban sahibi dahil herkes istifade edebilir.
Çocuk doğduktan sonra, anne ve babaların yapmaları gerekenleri belirttik. Bundan sonra çocuğun eğitimiyle ilgili hususları, yaşını hesaba katmadan, çocuğun ağzından istekler şeklinde sunmaya çalıştık. Çocuk konuşmaya başladıktan sonra, çocukluk yaşının sonuna kadar bu isteklerden birini sunmuş olabilir.