Çocuğunuza Hz. Ebû Bekir (R.A.) den Bahsedin

By | 16 Nisan 2015

cocugunuza-hz-ebu-bekir-r-a-den-bahsedin    Hz.Ebû Bekir’in asıl adı Abdullah, babasının adı Osman, annesinin adı Ümmü’l-Hayr’dır. Fil Yılı’ndan iki veya üç yıl sonra Mekke’de doğan Hz. Ebıı Bekir, Kureyş kabilesinin Teym kolundandır. Soyu hem anne hem de baba tarafından Peygamber’imizin dedelerinden Miirre’de birleşir. Peygamberimizin eşi Hz. Âişe ’nin babasıdır.
Hz. Ebû Bekir, dürüst ve doğru sözlü bir insandı. O, Müslüman olmadan önce putlara tapmaz, içki içmezdi. Yaşadığı toplum tarafından sevilen, Mekke şehir yönetiminde sözüne itibar edilen, güvenilir ve cömert bir tüccardı.
Hz. Ebû Bekir, İslam’ın açıkça anlatılmaya başlanmadığı ve Peygamber’imizin henüz yalnız olduğu dönemde İslam’ı kabul etmiştir. İslam’ı kabul ettiği andan itibaren İslam ahlakını en titiz şekilde yaşamış ve bu ahlakın yayılması için Peygamberimizin tebliğ mücadelesine gerek maddî olarak gerekse manevî olarak büyük destek vermiştir. Aralarında Hz. Osman, Talha b. Ubeydullah, Sa’d b. Ebî Vakkas, Zübeyr b. Awam, Abdurrahman b. Avf ve Ebû Ubeyde b. Cerrah başta olmak üzere birçok kişinin İslam’a girmesine vesile olmuştur.
Allah’a olan bağlılığı ve derin sevgisi ile tanınan Hz. Ebû Bekir’in, İslam ahlakını yaymak için gösterdiği samimi çabası ve halifelik makamındayken gösterdiği adaletli yönetim anlayışı, günümüzde tüm Müslümanlar tarafından örnek alınması gereken hikmetler içermektedir.
Güzel huyu, merhameti, mütevazı kişiliği ve Kur’ân ahlakını yaşamada gösterdiği titizliğiyle sahabîler arasında ön plana çıkan isimlerden biri olan Hz. Ebû Bekir, İslam’ı kabul etmeden önce de dürüstlüğü ile bilinen bir kişiydi. Kureyş’in ileri gelenlerinden ve mühim işlerde görüşmelere katılan istişare ehlindendi.
Gençlik yıllarını, üstün bir ahlak sergileyerek geçiren Hz. Ebû Bekir, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) nübüvvetinden önce de onun yakın dostuydu. Peygamberlikle şereflenen Hz. Muhammed’in (s.a.s.) çağrısını ilk kabul edenlerden olduğu için Hz. Peygamber şöyle demişti:
“Ebû Bekir, hiç tereddüt etmeden çağrımı kabul etti.”
İslam’ı kabul ettikten sonra Peygamber’imizin söylediği her söze uyan ve daima Allah’ın sınırlarını koruyan Hz. Ebû Bekir, Rasûllullah (s.a.s.) tarafından “Sıddık” diye isimlendirilmişti. Hz. Ebû Bekir, sahabe arasında geniş ilmi, dinî konulardaki derin bilgisi, isabetli kararları, keskin görüşü ve asaletli tutumuyla tanınmaktaydı.
Hz. Ebû Bekir bu üstün özellikleri nedeniyle halk tarafından büyük bir sevgi ve saygı görmüştür. İnsanların kibirli davranışlarını hoş karşılamayan, fakirlere, zor durumda kalanlara yardım etmekten mutluluk duyan bir yapıya sahipti.
Tarihî kaynaklara göre, Hz. Ebû Bekir, Urve b. Zübeyr’in, kırk bin dirhem olarak takdir ettiği ve o dönem için büyük olan servetinin tümünü Allah yolunda harcamıştır. Kureyşlilerin işkence ile tekrar putperestliğe çevirmek istediği birçok esir Müslümanın kurtarılması ile köle olanların sahiplerine önemli miktarda ödemeler yaparak özgürlüklerine kavuşmalarına vesile olmuştur.
Ticaretle uğraşan ve Allah’ın kendisine büyük zenginlik ve mülk nasip ettiği Hz. Ebû Bekir, tüm malını İslam’ın yayılması için infak ettiği için Rasûlullah onun hakkında, “Malını feda etmede en önde giden kişi Ebû Bekir’dir. Ebû Bekir ne güzel dosttur. Aramızda İslam kardeşliği ve sevgisi vardır” buyurmuştur.
Kureyş’in önde gelenleri tarafından kendisine bir tuzak kurulan, fakat Allah’ın rahmetiyle bu tuzaktan korunan Peygamber’imiz (s.a.s.) bu olayın ardından, Hz. Ebû Bekir’le birlikte Medine’ye doğru gizlice yola çıktı. Ancak bunu fark eden Mekke’nin önde gelenleri Rasûlullah’ın ardından onu yakalaması için birilerini gönderdi. Mekke’nin güneyindeki bir mağaraya sığman Peygamberimiz’in, beraberindeki Hz. Ebû Bekir’e hitaben yaptığı konuşma ise Kur’an âyetlerinde şöyle haber verilmiştir:
“Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.“
Hz. Muhammed (s.a.s.) ve Hz. Ebû Bekir, bu zorlu yolculuğun ardından 8 Rabiulevvel (20 Eylül 622) Pazartesi günü Yesrib’e ulaştılar. Yesribli müminler, oraya daha önce göç etmiş olan Mekkeli Müslümanlarla birlikte onları bekliyorlardı. Yesrib yeryüzünde, içinde Müslümanların baskı ve zulüm görmeyecekleri, aksine güç sahibi olacakları bir şehir olacaktı. ‘Medine’ adı verilen Yesrib, artık İslam’ın yeni merkeziydi.
Hicretten sonra da Hz. Muhammed’in yanından hiç ayrılmayan Hz. Ebû Bekir, Tebük savaşında bayrağı taşıdı. Hicretin dokuzuncu yılında, Hac kafilesine başkanlık yapması için Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından görevlendirildi.
Peygamberimiz, hastalandığı zaman, sahabeye namaz kıldırması için onu vekil tayin etti. Peygamber’in vefatından sonra ise, Hz. Ebû Bekir, sahabenin önde gelenlerinin önerisi üzerine halife seçildi. Tarihî kaynaklarda yer alan, Hz. Ebû Bekir’in hilafet görevini üstlendikten sonra halka hitaben yaptığı şu konuşma oldukça önemlidir:
“Ey cemaat! Size halîfe oldum, ama bu, sizden daha hayırlı olduğumu göstermez. İdaremde isabetli olduğum sürece bana yardım edin. Doğruluktan ayrılırsam beni düzeltin. Doğruluk emanet, yalancılık hıyanettir. İçinizde zayıf olan, hakkını alıncaya kadar benim yanımda kuvvetlidir. İçinizde kuvvetli olansa, ondan başkasının hakkını alıncaya kadar zayıftır. Bir millet, Allah yolunda cihattan vazgeçerse Allah’ın gazabına uğrar, perişan olur. Bir millette kötülük yaygın ve revaçta olursa, Allah o milleti belâya düşürür. Allah ve Rasûlü’ne itaat ettiğim sürece bana itaat edin. Bu itaatten ayrılırsam artık sizin üzerinizde itaat görevi kalmaz. Namaza kalkalım, Allah’ın rahmeti üzerinize olsun.”
Hz. Ebû Bekir bu sözleriyle İslam ahlakına sahip bir yöneticide olması gereken vasıfları en güzel şekilde özetlemektedir. Hz. Ebû Bekir’in İslam’ın yayılmasına ve İslam devletine katkılarından bazıları şu şekildedir:
İki yıl gibi kısa bir zaman süren halifelik görevi boyunca pek çok başarı elde eden Hz. Ebû Bekir;
Peygamberimizin vefatından sonra aralarında ihtilaflar baş gösteren Müslümanları biraraya toplayıp devlet otoritesini yeniden sağladı.
Kur’ân-ı Kerîmin toplanması ve korunması konusunda çalışmalar başlattı.
İslam’ın ilk kez Arap Yarımadası dışında Suriye, Filistin ve Irak’ta yayılmasına vesile oldu. Kurduğu ordu ile Büyük Fars ve Rum İmparatorluklarının kuvvetlerine karşı üstünlük sağladı. Vefat ettiğinde ise ordu, İran ve Bizans ülkelerinin birçoğunu fethetmiş bulunuyordu.
Sahte peygamberlere karşı mücadale yürüttü. Bu sayede İslam dininin Peygamber (s.a.s.) döneminde olduğu gibi yaşanmasını sağladı.
İki yıl üç ay halifelik yapan Hz. Ebû Bekir, altmış üç yaşında vefat etti. Hz. Peygamberin kabrinin yanma defnedildi.