Seferilikte Namaz Nasıl Kılınır?

By | 4 Şubat 2015

seferilikte-namaz-nasil-kilinir   Seferilik müddeti içinde öğle, ikindi ve yatsı gibi dört rekâtlı farz namazları iki rekât kılmak vaciptir. Kastî olarak terk edildiği zaman mesuliyet altına girilmiş olur. Seferi sayılabilmek için vasıtanın ismi ve şekli nazara alınmaz. Sadece mesafeye itibar edilir. Bu mesafe de normal yürüyüşle 18 saatlik yoldur. Yâni, yaklaşık 90 kilometredir.
Dinen seferî sayılan bir kimse için birtakım ibadetler hafifletilmiş, bazı kolaylıklar getirilmiştir. Meselâ, seferî sayılan, yâni yolculuğa çıkan kimse, farz olan oruçları daha sonra tutmak üzere erteleyebilir. Mestlere mesh müddeti seferde üç güne çıkar. Farz namazları da iki rekât olarak kılar.
Yolculuk esnâsında dört rekâtlı farz namazların ikişer rekât olarak kısaltılacağı hususunda âyet, hadis ve içtihatlar vardır. Nisa Sûresinin 101. âyetinde, yolculuk esnasında namazları kısaltmakta bir mesuliyet olmadığına işaret edilmiştir.
Hadisten delil ise, Abdullah bin Ömer’in şu rivayetidir:
“Ben Resulullah (a.s.m.) ile seferde bulundum. Resulullah’m seferde iken iki rekâttan fazla namaz kıldığını görmedim.”
Mezhep imamları, yukarıda geçen âyet ve hadisten hareket ederek bazı fıkhî hükümler çıkarmışlardır. Hanefî mezhebine göre, seferilik müddeti içinde öğle, ikindi ve yatsı gibi dört rekâtlı farz namazlan iki rekât kılmak vaciptir. Kastî olarak terk edildiği zaman mesuliyet altına girilmiş olur.
Ayrıca, dört rekât kılındığı takdirde, ilk iki rekât farz, geri kalan iki rekât nafile olmaktadır. Yine dört rekât kılınırsa ilk iki rekâtın sonunda verilmesi vâcip olan selâm tehir edilmektedir. Farz, nâfileye eklendiğinden ve ayrıca iki rekât farza nafile ilâve edilirken, nafilenin iftitah tekbiri de terk edilmiş olacağı için bazı mekruhlar işlenmiş olmaktadır. Bütün bu mahzurlardan kaçınmak için farzları kısaltmak gerekmektedir.
Seferde namazın kısaltılması hususunda, Mâliki mezhebi de Hanefi mezhebine yakın görüştedir. Ancak Mâlikide dört rekâtlı farz namazları kısaltmak vacip olmayıp sünnet-i müekkededir.
Hanbelîler ise, seferde namazı kısaltmanın, dörde tamamlamaktan daha faziletli olduğu görüşündedirler.
Şâfiî mezhebinin bu husustaki görüşü biraz farklılık arz eder. Şâfiîlere göre, seferde dört rekâtlı farz namazların iki rekât olarak kısaltılması caizdir. Bu mezhebe göre, sefer esnasında namazı kısaltmayıp tam kılmak azimete daha uygundur.
Seferi sayılabilmek için vasıtanın ismi ve şekli nazara alınmaz. Sadece mesafeye itibar edilir. Bu mesafe de normal yürüyüşle 18 saatlik yoldur. Yâni, yaklaşık 90 kilometredir. 90 kilometrelik bir yolculuğa çıkan kimse, seferi olmaya niyet ettiği takdirde; ister yaya, ister otobüsle ve trenle, isterse uçakla gitsin seferi sayılır. Dört rekâtlı namazları iki rekât olarak kılar.
Ayrıca, seferîlikte zahmetin olup olmaması fark etmez. Bu mesele Asr-ı Saadette sahabenin de zihnini meşgul etmişti. Çünkü, seferde namazı kısaltmakta bir mesuliyet olmayacağını haber veren âyet-i kerimede, buna hikmet olarak “düşmandan korunmak” gösteriliyordu. Ve “Seferde düşmanın size fenalık yapacağından endişe edersiniz, namazı kısaltmanızda bir mesuliyet yoktur” buyuruluyordu.
Müslümanlar emniyete çıkıp da düşman korkusu ortadan kalkınca, “Madem düşman korkusu kalmadı, öyleyse niçin namazı kısa kılıyorsunuz?” diye bir fikre sahip oldular.
Hattâ bir defasında Ashaptan Hz. Ya’la (r.a.) bunu Hz. Ömer’e (r.a.) sordu. Hz. Ömer, meseleyi önceleri kendisinin de anlamadığını, bir defasında Resulullah’tan (a.s.m.) sorduğunda ondan şu cevabı aldığını söyledi:
“Bu Allah’ın size verdiği bir sadakadır. Binaenaleyh, siz Onun sadakasını kabul edin.”

Görüldüğü üzere bu bir ruhsattır ve Allah’ın mü’minler için bir armağanı ve kolaylığıdır. Diğer taraftan, bir hükmün illeti, yâni sebebi
ayrıdır; hikmeti ayrıdır. Dinî bir hüküm, hikmetle değil, illetle esasa bağlanır. İllet olsa da hikmet bulunmasa, hüküm yine geçerlidir. Yine hikmet olsa da illet görülmese o hüküm geçersiz sayılır.
Bediüzzaman Hazretleri, İçtihad Risalesi’nde bunu şöyle ifade ediyor:
“Bir hükmün hikmeti ayrıdır, illeti ayrıdır. Hikmet ve maslahat ise tercihe sebeptir, îcaba, icada medar (sebep) değildir. İllet ise, vücuduna medardır. Meselâ, seferde namaz kasr edilir (kısaltılır), iki rekât kılınır. Şu ruhsatı şer’iyenin (dinî ruhsatın) illeti seferdir, hikmeti ise meşakkattir. Sefer bulunsa meşakkat hiç olmasa da namaz kasr edilir. Çünkü illet var. Fakat sefer bulunmasa, yüz meşakkat bulunsa, namazın kasr edilmesine illet olamaz. İşte bu hakikatin aksine olarak şu zamanın nazarı ise, maslahat ve hikmeti, illet yerine ikâme edip ona göre hükmediyor.”