Abdullah B. Abbas’ın Peygamberimizin Evinde Kalması

By | 21 Mart 2014

Mekke’nin fethi, birçok sahabe gibi onun hayatının da dönüm noktasıydı. Bundan sonra hep Allah Resûlü’nün (a.s.m.) çevresinde oldu. Allah Resûlü’nün (a.s.m.) yakın akrabası olması ve Efendimiz’in onlara sık sık gidip gelmesi onun için büyük bir lütuftu. Bu lütuf teyzesi Meymune Annemiz’in Allah Resûlü (a.s.m.) ile evlili­ğiyle de taçlandı. Bundan sonra Efendimiz’in evine daha rahat girip çıkmaya başlayan Abdullah b. Abbas, Efendimiz’i daha yakından tanıma imkânı buldu. Babasının teşviki ile bazı geceler Abdullah B. Abbas’ın Peygamberimizin evinde kalması  Efendimiz’in gece ibadetine şahit olmasına vesile olmuştur;

Abdullah B. Abbas’ın Peygamberimizin evinde kalmasını kendisi şöyle anlatıyor:

“Allah Resûlü (a.s.m.) babama bir deve hediye etmişti. Babam deveyi küçük buldu. Onu benimle Efendimiz’e gönderdi. Bana:

–            Oğlum! Bunu Allah Resûlü’ne götür. Ona: “Biz çalışan kişile­riz. Eğer yanında daha büyük bir deve varsa onu bize göndersin!” dediğimi söyle, dedi. Deveyi alıp yola koyuldum. Eve vardığımda Allah Resûlü (a.s.m.) o sırada Mescid-i Nebevî’de bulunuyordu. Deveyi bağlayıp Mescid’e gittim. Efendimiz sahabeleri ile oturu­yordu. Konuşmaya fırsat olmadan akşam ezanı okundu. Kalkıp namaz kıldık. Allah Resûlü (a.s.m.) akşam namazından sonra mes­citten çıkmayıp yatsıya kadar namaz kılmaya devam etti. Namaz­dan sonra sahabelerden ayrılarak evine yöneldi. Ben de ardından gittim.

Abdullah b Abbas'ın Peygamberimizin evinde kalması

Ayak sesimi duyunca:

–            Kimsin? diyerek bana döndü.

–            Abbas’ın oğluyum.

–            Amcamın oğlu? Merhaba Allah Resûlü’nün amcasının oğlu! Niçin geldin?

–            Babam şu sebeple beni buraya gönderdi.

–            Bu saatte mi?

–            Daha erken geldim, ancak yanınıza gelemedim.

–            Getirdiğin deveyi, zekâtt develerinin bulunduğu yere bırak.

–            Olur, diyerek deveyi emrettiği yere götürdüm. Allah Resûlü (a.s.m.):

–            Artık geç oldu. Bu geceyi teyzenin yanında geçirmeye ne der­sin? diye sorunca hiç düşünmeden büyük bir sevinçle,

–            Olur, dedim. Yanından ayrılarak eve gittim. Teyzem bana ak­şam yemeği için sofra hazırladı. Yemekten sonra yatmam için ha­zırlığa başlayan teyzem, bir örtüyü dörde katlayıp yere serdi. Yata­ğım hazırdı. Ancak yastık yoktu. Teyzeme:

–            Başımı sizin yastığınızın bir köşesine koyup yatarım, dedim. Yatarken dediğim gibi başımı onların yastığına koydum. Uyuma­maya çalışıyor:

–            Gece uyumayıp, Allah Resûlü’nün (a.s.m.) ne kadar namaz kıldığını saymalıyım, diye içimden geçiriyordum. Gecenin bir kısmı geçtikten sonra Allah Resûlü hücre-i saadetlerine teşrif buyurdular. O sırada ben uzanmış yatıyordum. Allah Resûlü (a.s.m.) eşine:

–            Ey Meymune! diye seslendi. Teyzem:

–            Buyur, dedi. (Oda karanlık olduğu için) Efendimiz:

–            Kız kardeşinin oğlu geldi mi?

–            Evet, işte burada!

–            Yanında bir şey var mıydı? Ona bir şey verdin mi?

–            Söylediğinizi yaptım.

–            Yatağını hazırladın mı?

–            Evet!

Bundan sonra teyzemin üzerindeki örtünün ucundan tuttu. Onu üzerine örtüp yanına yattı. Örtü her ikisinin üzerini de kaplıyordu. Allah Resûlü (a.s.m.) başını yastığa koyduktan bir süre sonra uyu­maya başladı. Uyku sesini duyuyordum. İçimden:

–            Ayık değil, uyudu. Gece namaz kılmadı, diye geçiriyordum. Gecenin üçte biri geçince Allah Resûlü kalkıp misvakını aldı, dişle­rini fırçaladı. Yataktan misvakın dişlerine sürerken çıkardığı sesi duyuyordum. Bu sırada “Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece gündüzün birbiri ardından gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü toprağı canlandırdığı suda… birçok delil vardır.”[1] âyetlerini okuyordu.

Misvakı bir kenara koyduktan sonra asılı olan su kırbasına yö­neldi. Askısını çözdü. Hemen yerimden kalkıp abdest suyunu dök­mek istedim. Ancak yanlış bir şey yapmaktan korkarak bu düşün­cemden vazgeçtim. Abdest aldıktan sonra mescide gitti. Dört rekât namaz kıldı. Her rekâtta 50 ayet uzunluğunda Kur’ân okudu. Rükû ve secdede uzun süre durarak namazını tamamladı. Namazdan sonra yatağa döndü, yatıp uyudu. Bir süre sonra uyumaya başladı. Uyku sesini duyuyordum. Yine içimden:

–            Uyudu. Artık sabaha kadar kalkıp namaz kılmaz, diye geçiri­yordum. Gece yarısı olunca yeniden kalktı, önceki gibi dişlerini fır­çaladı. Abdest alarak mescide gitti. Yine aynı uzunlukta dört rekât namaz kıldı. Namazdan sonra tekrar yatıp uyudu. Ben yine içim­den,

–            Uyudu. Artık sabaha kadar kalkıp namaz kılmaz, diye geçiri­yordum. Gecenin altıda biri yada daha azı kalmıştı ki bir daha kalk­tı. Yine dişlerini fırçaladı. Abdest alıp mescide gitti. Namaza başla­yınca Fatiha’dan sonra “Sebbihisme rabbike’l a’lâ”[2] sûresini okudu. Rükû ve secde yaptı. İkinci rekâtta Fatiha’dan sonra Kafırûn sûre­sini okudu. Rükû ve secdeden sonra, üçüncü rekâtta İhlâs sûresini okudu, Kunut dualarından sonra rükû secde yaptı. Namazı bittik­ten sonra fecir vakti oluncaya kadar bir miktar oturdu. Fecir do­ğunca bana seslendi.

–            Emrine amadeyim buyur ya Resûlallah! diyerek yerimden fır­ladım.

–            Kalk! Vallahi zaten uyumuyordun, buyurdu.

Kalkıp abdest aldım. Arkasında namaza durdum. Birinci rekâtta Fatiha’dan sonra İhlâs sûresini, ikinci rekâtta ise Kafirûn sûresini okudu. Namazdan sonra Allah’ı övgü ile anmaya başladı. Övgüsünü şu dua ile tamamladı:

“Allah’ım! Kalbimde bir nur kıl! Kulağımda bir nur kıl! Gözüm­de bir nur kıl! Sağımda, solumda, ön ve arka tarafımda benim için bir nur kıl! Nurumu artır, nurumu artır!”

Abdullah B. Abbas’ın Peygamberimizin evinde kalması bir kereye mahsus değil bundan sonrada orada kaldığı olmuştur.



[1] Bakara Sûresi, 2:164,

[2] A’lâ Sûresi, 87:1-19.

[3] Müslim, Müsâfırîn, 191-199; Buhârî, Edebü’l-Müfred, 696; Taberânî, Mu’cemü’l- Kebir, 10/334, 12/31; Zerkânî, Şerhu’l-Mevâhib, 4/486.