Allah’ın İsimleri

By | 8 Nisan 2015

allahin-isimleriBiz, bize ait isimleri anne ve babamızın isimlendirmesiyle değil de sonradan elde edeceğimiz maharetlere göre almış olsaydık, kimimiz ekmek pişiren ma’nâsına “Habbâz”, kimimiz, marangozluk işlerini iyi becermesiyle “Neccâr”.. vs. gibi isimler alırdık. Yani kimin mahareti hangi yönde ise, alacağı isim o manâyı ifâde eden bir isim olurdu. Bazen bu isimler, mübâlâğa kalıbıyla da ifâde edilir. Meselâ normal setredene “Sâtir”, fakat, tastamam ve kusursuz setredene ise “Settâr”; normal hamdedene “Hâmid’, hamd vazifesini tam yerine getirene de “hammâd” denir.
Halbuki, bizim isimlerimiz, sonradan kazanacağımız mahârete göre değil de anne ve babalarımızın arzusuna göre verilir. Hatta bazen, hiç de bize uygun düşmeyen veya bizimle alâkası olmayan bir isimle isimlendirilebiliriz.

Böyle bir benzetme ilk bakışta kaba ve sevimsiz görülebilir. Ne var ki, mücerret hakikatlerin anlatılmasında öteden beri hep aynı yolda hareket edilmiş ve ifâde tenezzülâtına gidilmiştir.

Cenab-ı Hakk’a ait isimler, kâinatta icraatı müşahede edilip ve yine O güzel isimler sahibi tarafından, O’nun has kulları vasıtasıyla bize tâlim edilmiş isimlerdir. Meselâ, kâinatta apaçık gördüğümüz bir güzellik vardır. Gökkuşağı gibi bu güzellikler birbiri içinde bütün varlığı sarmış durumdadır. Ovada, obada, çiçekte baharda, gözde ve kaşta bir güzellikler cümbüşü hâkimdir. Bu güzelliklerin sadece dış yüzüne bakıp hayranlığını ifade için, binlerce senedir, binlerce edip ve şâir hep bu güzellikleri destanlaştırmaya çalışmış, yine de söylenmesi mümküne kıyasla, çok az şey söyleyebilmişlerdir. Anlatmakla bitiremeyeceğimiz bütün bu güzellikler elbette Cenabı Hakk’ın bu manâyı ifâde eden bir ismine dayanmaktadır ki o da “Cemil” ismidir.

Yine, kâinatta ince bir nizâm ve intizam dâhilinde, rızık tevziatı yapılmaktadır. Hücreden gergedana kadar her canlı kendine münâsip bir rızıkla beslenmektedir, ibâdet ve teşbihler meleğe rızık olurken, et insana, kemik de cinlere rızık olmaktadır. İşte gözle gördüğümüz rızka ait bu faaliyet, hiç şüphesiz, Cenab-ı Hakk’ın bir “Rezzâk” ismi olduğunu ispat etmektedir.

Eğer biz Cenabı Hakk’ın “Cemil” ve “Rezzâk” isimlerini bilmemiş olsaydık icraatını gördükten sonra, Ona hitaben “Sen Cemîlsin.”, “Sen Rezzâksın.” diyecektik. Bunun gibi, diğer isimlerini de icraatından anlayıp yine, O’na o isimlerle seslenecektik. İşte Cenabı Hakk, icraatını gösterdikten sonra, bizi yanıltmamak için kendisini bu isimlerle tesmiye etmiştir. Ancak Esmâ-i İlâhi istikrâidir (tevkifidir). Biz, Zât-ı Ulûhiyet hakkında kendi kafamızdan isim uyduramayız.

Bu isimler, Zât-ı Ulûhiyette, bunlara medâr olabilecek bir kısım sıfatlara dayanmaktadır. Yine yukarıdaki misâlden hareketle söyleyecek olursak, kendisine “Habbâz” ismi verilen bir insanda eğer ekmek yapma sıfatı yoksa veya “Neccâr” bir marangozluk sıfatına sâhip değilse bu isimlerin ona verilmesi mümkün değildir. İşte, Cenabı Hakk’ın, her şeyin yüzüne perçinlediği güzelliklerle kendisinde varlığını kabul ettiğimiz ve belli bir seviyedeki insanların da müşâhede ettiği “Cemil” ismi, bütün güzelliklerin kaynağı olan “Cemâl” sıfatına dayanmaktadır. Bunun gibi bütün isimler kendilerine kaynak olacak bir sıfata, bütün sıfatlar da “Şe’n’e ki bunu beşer için kullanacak olursak, kâbiliyet ve istidât diyebiliriz; ancak Cenab-ı Hakk için böyle bir tabir kullanmamız doğru değildir- dayanmaktadır. Demek oluyor ki fiiller isimlere, isimler sıfatlara, sıfatlar Şuûnât-ı ilâhiyeye ve Şuûnat-ı İlâhiye ise Cenabı Hakk’ın Zâtına dayanmaktadır. İşin burasında duruyor ve Allah Resulü gibi; “Seni hakkıyla bilemedik Ey Ma’ruf!” diyoruz; yine Hz. Ebu Bekir gibi “Seni anlamaktan âciz olmak Seni anlamak demektir.” diyor ve edeble iki büklüm oluyoruz.

Ehl-i sünnet, kâinattaki bütün varlıkları iktiran ile doğrudan Allah’a bağlamasını bilmiştir. Aslında mahiyet-i eşyanın Rab’le olan münasebeti, bunların mahiyeti, hangi isim ve sıfatların tecellileri olduğunu bizlere peygamberler bildirmiştir. Ehl-i sünnetin yaptığı, bu hakikatleri formüle ederek bizim idrak ufkumuz seviyesinde ifade etmekten ibarettir.

Allah’ın isimlerini biz ancak Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) beyanları ile bilebiliriz. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ın isimlerinden, en güzel isimler manasına gelen “esma-i hüsna” olarak bahsedilmiştir: “O Allah ki, Ondan başka ilâh yoktur. En güzel isimler 0’nundur,”(Taha, 20/8; Haşr, 59/24) Ayette bildirildiği üzere en güzel ve en yüksek manâlara delalet eden isimler Cenabı Hakk’a aittir..
Allah’ın (c.c.) Kur’ân’da ve hadislerde geçen pek çok ismi vardır. Bunlardan 99 tanesi hadisi şeriflerde bildirilmiştir. Allah Resûlü, bir hadis- i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Allah’ın 99 ismi vardır. Bunları belleyip sayan, Allah ile muamelesinde esma-i hüsnanın sınırlarını muhafaza edip, onlara güzelce riayet ederek kullukta bulunan cennete girer.” (Tir- mizi, daavat, 82; Buharı, Tevhid, 12)