Alışverite Hakkı Gözetmenin Sünneti

By | 11 Şubat 2015

Alışverite Hakkı Gözetmenin SünnetiAlışverite Hakkı Gözetmenin Sünneti

“Siz ne iyilik yaparsanız, mutlaka Allah onu çok iyi bi­lir.” (Bakara 215)

“Bunun içindir ki, ey kavmim! ölçü ve tartı işlerinizde dürüst ve duyarlı olun, insanların mal, eşya ve paralarını eksik vermeyin” (Hud 85)

“Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar ki insanlardan bir şey ölçüp aldıklarında, ölçüyü tam tu­tarlar. Fakat diğer insanlara ölçüp tarttıklarında ölçü ve tartıyı eksik yaparlar. Onlar tekrar diriltilip kaldırılacak­larını sanmıyorlar mı? Korkunç bir gün ki, mutlaka hesa­ba çekilecekler. O gün tüm insanlar alemlerin Rabbi huzu­runda hazır olup dikilecekler.” (Mutaffifin 1-6)

Ebu Hüreyre -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: Bir adam alacağını istemek üzere Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e geldi ve Peygamberimize karşı ağır bir ifade kul­landı. Bunun üzerine ashab ona haddini bildirmeyi düşündü­ler. Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem da:

“Onu bırakınız, çünkü alacaklının söz söylemeye hakkı vardır.” dedi ve “onun devesiyle aynı yaşta olan bir deve veri­niz” diye emretti. Bunun üzerine ashab: “Ey Allah’ın Rasûlü, onun devesinden daha iyi ve daha yaşlı olanı bulabiliyoruz” dediler.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem de:

“O durumda onu veriniz, şüphesiz ki sizin hayırlınız bor­cunu en güzel şekilde ödeyendir.” buyurdular. (Buhari, İstik­raz, 4; Müslim, Müsakat 120)

Cabir -Allah ondan razı olsun-’den bildirildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Alışta, satışta borcunu istemekte kolaylık gösteren kimseye Allah rahmet etsin.” (Buhari, Büyü’ 16)

Ebu Katade -Allah ondan razı olsun-’den bildirildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular:

“Bir kimse Allah’ın kendisini kıyamet gününün sıkıntı­larından kurtarmasını isterse, borcunu ödeyemeyen kimseye biraz daha zaman tanısın veya borcundan bir bölümünü in­dirsin.” (Müslim, Musakat 32)

Ebu Hüreyre -Allah ondan razı olsun-’den rivayet edildi­ğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyur­du: “İnsanlara borç para veren bir adam vardı. 0, hizmetçi­sine şöyle derdi: “Darda kalan bir kimseden alacak isteme­ye gidersen onu sıkıştırma, affediver. Olabilir ki Allah da bu yüzden bizi affeder. O kimse Allah’a kavuştuğunda Allah onu affetti.” (Buhari, Enbiya, 54; Müslim, Musakat, 31)

Ebu Mes’ud el-Bedri -Allah ondan razı olsun-’dan bildi­rildiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle bu­yurdu:

“Sizden evvelkilerden bir adam sorguya çekildi, defte­rinde hayır namına hiçbir şey bulunamadı. Fakat bu adam insanlarla düşüp kalkardı. Zengin olup hizmetçisine de dar­da kalan fakirlerin borcunu affedip onlardan vazgeçmelerini emrederdi. Bunun üzerine Allah (c.c.):

“Biz affetmeye ondan daha layıkız, onu affediniz” buyur­du.

Huzeyfe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Kendisi­ne mal verilen bir kimse Allah’ın huzuruna geldi. Allah ona, “Dünyada bu mal ile ne yaptın?” diye sordu. Huzeyfe diyor ki: “Hiçbir kimse Allah’a karşı hiçbir şeyi gizleyemez, dolayısıy­la bu adam da: “Ya Rab, sen bana mal verdin, ben de insan­larla alışveriş yaptım. Alışverişte kolaylık göstermek benim adetimdi. Zengine kolaylık gösterir, darda olanlara da mühlet tanırdım.” Bunun üzerine Allah-u Teâlâ: “Kolaylık gösterme­ye ben senden daha layıkım” dedi ve meleklere de: “Kulumu affediniz” buyurdu. Ukbe ibni Amir ve Ebu Mes’ud el-Ensarî -Allah ondan razı olsun- şöyle dediler: “Biz bunu Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem’in ağzından böylece işittik.” (Müs­lim, Müsakat 29)

Ebu Hüreyre -Allah ondan razı olsun-’den rivayet edildi­ğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyur­du:

“Bir kimse darda kalmış bir borçluya mühlet verirse veya borcunun bir kısmını ya da tamamını bağışlarsa Allah o

Allahu ekber diyerek en büyük senin olduğunu söylüyor­lar. Elhamdülillah diyerek eksiksiz övgülerin sana ait olduğu­nu söylüyorlar ve seni her yönüyle övüp seni yüceltiyorlar, derler.Allah der ki:

Bu kullarım beni gördüler mi ki böylece beni anıyor­lar?”

“- Hayır, vallahi seni görmediler.”

“- Beni görselerdi ne yaparlardı?”

“- Eğer onlar seni görseler sana daha çok ibadet ederler, şanını daha çok övüp yüceltirler ve sana yakışmayan sıfatlar­dan seni daha fazla uzak tanır ve bilirlerdi.”

Kullarım benden ne istiyorlar?”

Cennet istiyorlar.”

Cenneti görmüşler mi?”

Hayır, vallahi cenneti görmemişler.”

“- Ya cenneti görseler ne yaparlar?”

Eğer cenneti görselerdi onu büyük bir istekle isterler ve elde etmek için daha fazla gayret ederlerdi.”

Peki bu kullarım neden korunmayı istiyorlar?”

Cehennemden sığınıyorlar.”

Peki, cehennemi gördüler mi?”

Hayır, vallahi görmediler.”

Ya görselerdi ne yaparlardı?”

Eğer cehennemi görselerdi ondan daha fazla kaçarlar ve daha çok korkarlardı.” Bunun üzerine Allah meleklerine, “Sizi şahit tutarak söylüyorum ki ben bu kullarımı bağışla­dım” buyurur. Meleklerden biri der ki: “Ya Rabbi, onlar ara­sında bulunan falan kişi onlardan sayılmaz, o başka bir işi için gelip oraya oturmuştu.” Bunun üzerine Allah da buyurur ki: “Orada oturanlar öyle iyi kimselerdir ki, onların arasında bu­lunan kötü kimselerden olmaz.” (Buhari, Deavat, 66)

Ebu Hureyre -Allah ondan razı olsun-’den rivayete göre Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Al­lah’ın diğer meleklerinden ayrı olarak sadece Allah’ın adının anıldığı ve Allah’ın isteğine göre hareket edilen toplantılarını tespit etmek üzere seyyar dolaşan melekleri vardır, bir zikir toplantısı buldukları zaman onların aralarına otururlar ve cemaatın arasındaki boş yerleri dünya semasına kadar olan yerleri kanatlarıyla doldururlar. 0 insanlar oradan dağıldık­larında o melekler de semaya çıkarlar. Allah daha iyi bildiği halde meleklere sorar:

“-Nereden geldiniz?” Melekler de,

“-Yeryüzündeki bazı kullarının yanından geldik. Onlar,

“Sübhanallah” diyerek seni sana yakışmayan şeylerden uzak tanımaya çalışıyorlar. “Allahu ekber” diyerek büyüklü­ğün sadece sana has olduğunu söylüyorlar. “La ilahe illallah” diyerek senden başka ilah olmadığını kabul ediyorlar.

“Elhamdülillah” diyerek seni eksiksiz övgülerle övüp sana hamdediyorlar ve senden istiyorlar” derler.

Allah: “Benden ne istiyorlar?” der.

Melekler: “Cenneti istiyorlar.”

Allah: “Cennetimi gördüler mi?”

Melekler: “Hayır ya Rabbi, görmediler.”

Allah: “Ya cenneti görselerdi ne yaparlardı?”

Melekler: “Senden kurtuluş ve güvence isterlerdi.”

Allah: “Benden neden dolayı kurtuluş ve güvence ister­lerdi?”

Melekler: “Cehennem ateşinden ya Rabbi.”

Allah: “Benim ateşimi, cehennemimi görmüşler mi?”

Melekler: “Hayır görmediler.”

Allah: “Ya görseler ne yaparlardı?”

Melekler: “Senden bağışlanmalarını isterlerdi.”

“Ben onları affettim, onların her istediklerini verdim ve onları korktukları cehennemden de emniyette kıldım. Bunun üzerine melekler, “Ya Rabbi, bu grubun içerisindeki falan kul çok günahkardır, oradan geçerken başka bir maksatla oraya oturuvermiştir” derler. 0 zaman Allah (c.c.) şöyle buyurur: “Onu da bağışladım. Onlar öyle bir topluluktur ki, onların ara­sında bulunanlar kötü olmaz” (Müslim, Zikir, 25)

Yine Ebu Hureyre ve Ebu Said el-Hudri -Allah onlardan razı olsun-’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

“Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelseler, melekler onların etrafını kuşatır. Allah’ın rahmeti onları kap­lar, onların üzerine huzur ve sükunet iner. Rahat ve huzura kavuşurlar. Allah da onları yanında bulunan meleklere över.” (Müslim, Zikr, 39)

Ebu Vaki d Haris ibni Avf -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir:

Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem mescidde ashabı ile beraber otururken karşıdan üç kişi çıkageldi. İkisi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e doğru yöneldi, diğeri de bırakıp gitti. Bunlardan biri cemaatın arasında bir boşluk görüp oraya oturdu. Öteki ise cemaatın arkasına gidip otur­du. Üçüncüsü de bırakıp gitmişti. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem konuşmasını bitirince, bunlar hakkında şöyle bu­yurdu: “Size şu üç kişinin durumunu haber vereyim mi? Onlardan biri Allah’a sığındı, Allah da onu barındırdı ve hayra ulaştırdı. Diğeri sıkıntı vermekten, insanları rahatsız etmetten utandı. Allah da onu edebinden dolayı mükafatlandırdı. Öteki ise Allah Rasulü’nün meclisinden yüz çevirdi, Allah da ondan yüz çevirdi.” (Buhari, İlm, 8)

Ebu Said el-Hudri -Allah ondan razı olsun- şöyle demiş­tir: Muaviye -Allah ondan razı olsun- bir gün mescidde halka halinde oturan bir topluluğun yanına geldi ve “Burada niçin toplandınız?” diye sordu.

“-Allah’ı zikretmek için toplandık,” diye cevap verdiler. 0:

“-Gerçekten Allah’ı zikir için mi toplandınız?” dedi, onlar

da:

“-Evet. Sadece bu maksatla toplandık,” dediler. Bunun üzerine Muaviye, “Ben size inanmadığım için yemin teklif etmiş değilim. Fakat Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e benim kadar yakın olup da benden daha az hadis rivayet eden yoktur. Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendi­miz ashabından halka kurmuş bir gruba teşrif edip onlara “Burada niçin oturuyorsunuz?” diye sordu.

“- Bizi İslam dinine ulaştırıp lütufta bulunması sebebiy­le Allah’ı zikretmek ve ona hamdetmek için oturuyoruz,” diye cevap verdiler.

“- Gerçekten siz burada Allah’ı zikir ve ona hamdetmek için mi oturdunuz?” diye sordu. Onlar da:

“- Evet. Sırf Allah için oturduk,” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:

“- Ben size inanmadığım için yemin vermiş değilim. Fakat bana Cebrail gelerek, Allah’ın meleklere sizinle övündüğünü haber verdi de onun için öyle pekiştirerek sordum” buyurdu. (Müslim, Zikir 40]