Tıbbi İlaç tehlikesi

By | 27 Eylül 2014

 

kuran

ilac_342940

Amerika’da her yıl yaklaşık 250.000 kişi tıbbi hatalar yüzünden ölmek­tedir. Bunlardan 127    bini hastahanede, yanlış ilaç verildiğinden veya ilaç­ların yan tesirleri yüzünden ölmektedir.  İlaçların yan tesirleri yüzünden hastane dışında ölenlere ait ise istatistik yoktur. Ancak onların  sayısı mut­laka daha yüksektir.

İlaçların yan tesirleri yüzünden hastalananlarla ilgili de hiçbir  istatistik yoktur. Ancak tecrübeler gösteriyor ki, ilaçlar bütün hasta­lıkların temelinde yer  almaktadır.

Tıp literatürüne bakıldığında, ilaçların tahrip edici etkisiyle ilgili şu so­nuçlara ulaşılır: Bazı  ilaçlar kullanıldıkları dönemde, bazıları kullanımından haftalar, aylar, hatta yıllar sonra,  bazıları ise doza bağımlı olarak yan etki gösterir.

Birçok ilaç, kemik iliği dejenerasyonuna ve bunun sonucunda ke­mik iliği yetmezliğine ve ağır anemilere, karaciğer toksisitesine ve karaci­ğer yetmezliğine, böbrek yetmezliğine, kısırlığa ve başka birçok hastalığa neden olabilir. Hormonal sistemde dengesizliğe, DNA’da değişimlere, ba­ğışıklık sisteminin felcine yol açabilir.

Bazı ilaçlardaki (örneğin kemoterapi ilaçlan) yan etkiler genel olarak tüm hücreleri etkisi altına alır ve sonuç ola­rak bazı dokuları ya da bütün dokuları tahrip eder.

Bazı durumlarda ise ilaçların yan etkileri seçici davranabilir. Örneğin, bazı ilaçlar kemik iliği hücrelerinde DNA ve RNA sentezini engelleyerek kan üretiminin azalmasına veya anormal hücre üretimine, bunun sonucun­da lösemi ve anemilere sebep olur (kloramfenikol, oksasilin, isoniasid, se- falotin, fenindion, fenitoin, fenilbutazon gibi).

Alyuvarların parçalanmasına (hemolize) sebep olan kırktan fazla ilaç vardır: Aspirin, sulfonamidler, sulfonlar, klorokin, dimerkaprol, kloramfe­nikol gibi. Bu da bazen geçici, bazen de ömürboyu kalıcı anemi oluştura­bilmektedir. Trombosit ve trombosit üretimi bozukluğunda pek çok tıbbî ilaç sorumlu tutulmaktadır.

Aspirin, kolşisin, antiromatizmal ilaçlar, psiki­yatri ilaçları, valproik asid, furosemid, kalp ilaçları, anestezikler, antibiyo­tikler, bazı öksürük şurupları (gayokolat gibi), bazı allerji ilaçları bu grup­tadır.

İlaçların sebep olduğu damar romatizmasında (vaskulit, damar kireçlen­mesi) cilt yüzeyinde ince kanamalar, morarmalar, kangren oluşumuna ka­dar değişen bulgular görülebilir. Damar romatizması aspirin, allopurinol, klorotiazid, digoksin, furosemid, indometazin, iyot, izoniasid, metildopa, piperazin, rezerpin, sulfonamidler, warfarin gibi ve daha bir çok ilacın kul­lanımı sırasında açığa çıkmaktadır.

Mikroorganizmaların çoğalmasını baskılayan antibiotiklerin ve sulfani- lamidlerin yan etkisi, bağırsak mikroflorasının yok edilmesi ve vitamin dengesinin bozulmasıyla ortaya çıkar. Antibiyotiklerin işitme duyusunu olumsuz etkilemesi, parasetamolun karaciğeri tahrip etmesi, aspirinin kan üretimini bozması v.s gibi burada da yan etkiler seçici davranmıştır.

İlaçların kendi yan etkileri dışında bu yan etkileri güçlendiren bazı faktör­ler de bulunmaktadır. Örneğin: vücutta toksik maddelerin birikimi (ağır me­taller, insektisit, herbisit, kimyasal gübreler vs), gıdalardaki katkı maddeleri­nin bolluğu ve yoğun ilaç tüketimi.

ilaçların en belirgin yan etkilerinden biri de bu ilaçlara karşı oluşan fi­ziksel ve ruhsal bağımlılıktır. Fiziksel bağımlılık, o ilacın sürekli kullanım gereksinimi ile kendisini gösterir (Örneğin kortizon, insülin ve benzeri ilaçlar). İlaç kullanılmadığında ortaya psikolojik dengesizlikler, baş dönme­si, baş ağrıları, bel ve bacaklarda ağrı, tansiyon ve kan şekerinin yükselme­si gibi rahatsızlıklar ortaya çıkar.

Psikolojik bağımlılık ise kendisini ruhsal rahatsızlık olarak gösterir (ör­neğin: sigara, alkol, kokain). Morfin, kodein, antidepresan, uyarıcı, uyku ilacı, fenilalanin vs gibi ilaçlar fiziksel olduğu kadar ruhsal bağımlılığa da neden olur. İlaçlara bağımlılık organlarda ve dokularda tahribata neden ol­duğu gibi genetik yapıyı da bozar. (En Yaygın Kullanılan Katkı Maddele­ri, Aspartam” bölümüne bakınız)

Ancak ilaçların, mutajenik, embriyotoksik (embriyonun etkilenmesi) ve fetotoksik (ceninin etkilenmesi) olması en tehlikeli özelliklerinden biridir.

Hamilelik esnasında küçük dozda veya birkaç yıl evvel dahi kullanılan birçok ilaç, direk olarak embriyoyu yada cenini etkileyebileceği ve mutas- yona uğratabileceği gibi düşüğe de sebep olabilir.

Eğer ilacın mutajen etkisi embriyonun fiziksel gelişiminde mutasyonla- ra neden oluyorsa (örneğin yarık dudak, uzuvların gelişmemesi, üreme or­ganlarının gelişiminde bozukluk vs.) bu yan etkiye teratojen etki denir. Ya­pılan araştırmalarda varfarin, etanol, kortekosteroid (kortizon, östrojen, androjen vs) preparatları, nitrofuran, vitaminler, kemoterapi ilaçları, epi­lepsi ilaçları, hormonal ilaçlar vs gibi ilaçların teratojen etkiye neden oldu­ğu tespit edilmiştir.

Ayrıca yapılan araştırmalar, günümüzde modern tıpta kullanılan bir çok ilaçtaki teratojen etkinin hücre bölünme prosesini boz­duğunu, fermentlerin aktifliğini, protein ve nükleasitlerin sentezini etkile­diğini ortaya koymuştur. Bu sebeple hamilelikte ilaç kullanımı mutlaka dur­durulmalıdır.

İlaçların zararları ciltler dolusu kitap konusudur. Aşağıda en sık kullanı­lan “Rekombinant” ilaçlardan biri olan Kortizon örnek olarak verilmiştir.

Kortizon, böbreküstü bezinin kabuk kısmından salgılanan, çok önemli bir hormondır. Sentetik kortizon doğal kortizona göre 25-40 kat daha ak­tiftir ve bünyeden çok daha yavaş dışarı atılır. Güçlü aktiviteye sahip sen­tetik kortizon bu özelliğiyle doğal kortizonun tüm pozisyonlarını ele geçi­rir ve fiziksel bağımlılığa sebep olur.

Alınan kortizon hızla kana karışır, hücrenin immün bariyerini aşarak çe­kirdeğe ulaşır ve DNA ile etkileşime girer. Bu ise hücrelerde protein ve fer­ment sentezini ele geçirerek baskılar yada stimüle eder. Kortizon aynı şe­kilde plasenta bariyerini de aşarak ceninin hücrelerine ulaşır ve ceninin do­kularında meydana gelen tüm hücresel süreçlerin kontrolünü ele geçirir.

Sentetik kortizon tüm alerjik hastalıklarda (romatizma, astım-bronşit, egzema) ve hemen hemen tüm cilt hastalıklarında kullanılan ilaçlardır,- Anaflaktik şoku önlemede,- nakledilen organ ve dokuların reddedilmesini engellemede,- bağışıklık sistemi, böbrek, pankreas, akciğer ve karaciğer hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.

Mide ülseri, tansiyon, kan üretiminin bozulması, damar tıkanıklığı, ödem, sivilce, şişmanlık, kıllanma, adet düzensizliği, erken menopoz, ke­mik erimesi, kas zayıflığı, deri ve kaslarda atrofi, steroid diyabet, diyabetin ilerlemesi, pankreatit, karaciğer ve böbrek yetmezliği, epileptiform kasıl­maları ve diğer nörolojik bozukluklar, eyfori, psikoz ve pek çok psikolojik bozukluklar kortizon kullanımıyla oluşur.

Kortizon, bağırsaklarda kalsiyum emilimini azaltır, kemiklerde kalsi­yum kaybına ve kalsiyumun böbreklerle dışarı atılmasına sebep olur. Bunun sonucunda özellikle omuz, kalça ve diz eklemlerinde osteoporoz ve kemik nekrozu gelişir. Kortizonun en tehlikeli özelliklerinden biri bağışıklık sis­temini baskılama açısından aktif olmasıdır. Tek doz kortizon uygulandığın­da bile bağışıklık sisteminin baskılandığı gözlemlenmiştir.

Kortizonun 1-1.5 yıl süreyle kullanımı hipotalamus-hipofiz-böbreküstü bezi sisteminin fonksiyonlarını baskılar. Bunun sonucunda böbrek üstü be­zi kabuğunun fonksiyonu baskılanır veya atrofe olur son olarakta hormon­ların biosentezi de baskılanır veya durur. Buna bağlı olarak çocuklarda boy uzaması durabilir.İlginç olan, sentetik kortizon kullanan herkeste saydığı­mız yan etkilerin hepsi ya da çoğu yıkıcı bir şekilde görülür. Bazı belirtiler hemen, bazıları bir süre sonra, bazıları ise bir kaç sene sonra ortaya çıkar. Buna rağmen kortizon kullanımı hiç bir şekilde sınırlandırılmadığı gibi kul­lanım alanı daha da genişletilmektedir.