Amerika’da her yıl yaklaşık 250.000 kişi tıbbi hatalar yüzünden ölmektedir. Bunlardan 127 bini hastahanede, yanlış ilaç verildiğinden veya ilaçların yan tesirleri yüzünden ölmektedir. İlaçların yan tesirleri yüzünden hastane dışında ölenlere ait ise istatistik yoktur. Ancak onların sayısı mutlaka daha yüksektir.
İlaçların yan tesirleri yüzünden hastalananlarla ilgili de hiçbir istatistik yoktur. Ancak tecrübeler gösteriyor ki, ilaçlar bütün hastalıkların temelinde yer almaktadır.
Tıp literatürüne bakıldığında, ilaçların tahrip edici etkisiyle ilgili şu sonuçlara ulaşılır: Bazı ilaçlar kullanıldıkları dönemde, bazıları kullanımından haftalar, aylar, hatta yıllar sonra, bazıları ise doza bağımlı olarak yan etki gösterir.
Birçok ilaç, kemik iliği dejenerasyonuna ve bunun sonucunda kemik iliği yetmezliğine ve ağır anemilere, karaciğer toksisitesine ve karaciğer yetmezliğine, böbrek yetmezliğine, kısırlığa ve başka birçok hastalığa neden olabilir. Hormonal sistemde dengesizliğe, DNA’da değişimlere, bağışıklık sisteminin felcine yol açabilir.
Bazı ilaçlardaki (örneğin kemoterapi ilaçlan) yan etkiler genel olarak tüm hücreleri etkisi altına alır ve sonuç olarak bazı dokuları ya da bütün dokuları tahrip eder.
Bazı durumlarda ise ilaçların yan etkileri seçici davranabilir. Örneğin, bazı ilaçlar kemik iliği hücrelerinde DNA ve RNA sentezini engelleyerek kan üretiminin azalmasına veya anormal hücre üretimine, bunun sonucunda lösemi ve anemilere sebep olur (kloramfenikol, oksasilin, isoniasid, se- falotin, fenindion, fenitoin, fenilbutazon gibi).
Alyuvarların parçalanmasına (hemolize) sebep olan kırktan fazla ilaç vardır: Aspirin, sulfonamidler, sulfonlar, klorokin, dimerkaprol, kloramfenikol gibi. Bu da bazen geçici, bazen de ömürboyu kalıcı anemi oluşturabilmektedir. Trombosit ve trombosit üretimi bozukluğunda pek çok tıbbî ilaç sorumlu tutulmaktadır.
Aspirin, kolşisin, antiromatizmal ilaçlar, psikiyatri ilaçları, valproik asid, furosemid, kalp ilaçları, anestezikler, antibiyotikler, bazı öksürük şurupları (gayokolat gibi), bazı allerji ilaçları bu gruptadır.
İlaçların sebep olduğu damar romatizmasında (vaskulit, damar kireçlenmesi) cilt yüzeyinde ince kanamalar, morarmalar, kangren oluşumuna kadar değişen bulgular görülebilir. Damar romatizması aspirin, allopurinol, klorotiazid, digoksin, furosemid, indometazin, iyot, izoniasid, metildopa, piperazin, rezerpin, sulfonamidler, warfarin gibi ve daha bir çok ilacın kullanımı sırasında açığa çıkmaktadır.
Mikroorganizmaların çoğalmasını baskılayan antibiotiklerin ve sulfani- lamidlerin yan etkisi, bağırsak mikroflorasının yok edilmesi ve vitamin dengesinin bozulmasıyla ortaya çıkar. Antibiyotiklerin işitme duyusunu olumsuz etkilemesi, parasetamolun karaciğeri tahrip etmesi, aspirinin kan üretimini bozması v.s gibi burada da yan etkiler seçici davranmıştır.
İlaçların kendi yan etkileri dışında bu yan etkileri güçlendiren bazı faktörler de bulunmaktadır. Örneğin: vücutta toksik maddelerin birikimi (ağır metaller, insektisit, herbisit, kimyasal gübreler vs), gıdalardaki katkı maddelerinin bolluğu ve yoğun ilaç tüketimi.
ilaçların en belirgin yan etkilerinden biri de bu ilaçlara karşı oluşan fiziksel ve ruhsal bağımlılıktır. Fiziksel bağımlılık, o ilacın sürekli kullanım gereksinimi ile kendisini gösterir (Örneğin kortizon, insülin ve benzeri ilaçlar). İlaç kullanılmadığında ortaya psikolojik dengesizlikler, baş dönmesi, baş ağrıları, bel ve bacaklarda ağrı, tansiyon ve kan şekerinin yükselmesi gibi rahatsızlıklar ortaya çıkar.
Psikolojik bağımlılık ise kendisini ruhsal rahatsızlık olarak gösterir (örneğin: sigara, alkol, kokain). Morfin, kodein, antidepresan, uyarıcı, uyku ilacı, fenilalanin vs gibi ilaçlar fiziksel olduğu kadar ruhsal bağımlılığa da neden olur. İlaçlara bağımlılık organlarda ve dokularda tahribata neden olduğu gibi genetik yapıyı da bozar. (En Yaygın Kullanılan Katkı Maddeleri, Aspartam” bölümüne bakınız)
Ancak ilaçların, mutajenik, embriyotoksik (embriyonun etkilenmesi) ve fetotoksik (ceninin etkilenmesi) olması en tehlikeli özelliklerinden biridir.
Hamilelik esnasında küçük dozda veya birkaç yıl evvel dahi kullanılan birçok ilaç, direk olarak embriyoyu yada cenini etkileyebileceği ve mutas- yona uğratabileceği gibi düşüğe de sebep olabilir.
Eğer ilacın mutajen etkisi embriyonun fiziksel gelişiminde mutasyonla- ra neden oluyorsa (örneğin yarık dudak, uzuvların gelişmemesi, üreme organlarının gelişiminde bozukluk vs.) bu yan etkiye teratojen etki denir. Yapılan araştırmalarda varfarin, etanol, kortekosteroid (kortizon, östrojen, androjen vs) preparatları, nitrofuran, vitaminler, kemoterapi ilaçları, epilepsi ilaçları, hormonal ilaçlar vs gibi ilaçların teratojen etkiye neden olduğu tespit edilmiştir.
Ayrıca yapılan araştırmalar, günümüzde modern tıpta kullanılan bir çok ilaçtaki teratojen etkinin hücre bölünme prosesini bozduğunu, fermentlerin aktifliğini, protein ve nükleasitlerin sentezini etkilediğini ortaya koymuştur. Bu sebeple hamilelikte ilaç kullanımı mutlaka durdurulmalıdır.
İlaçların zararları ciltler dolusu kitap konusudur. Aşağıda en sık kullanılan “Rekombinant” ilaçlardan biri olan Kortizon örnek olarak verilmiştir.
Kortizon, böbreküstü bezinin kabuk kısmından salgılanan, çok önemli bir hormondır. Sentetik kortizon doğal kortizona göre 25-40 kat daha aktiftir ve bünyeden çok daha yavaş dışarı atılır. Güçlü aktiviteye sahip sentetik kortizon bu özelliğiyle doğal kortizonun tüm pozisyonlarını ele geçirir ve fiziksel bağımlılığa sebep olur.
Alınan kortizon hızla kana karışır, hücrenin immün bariyerini aşarak çekirdeğe ulaşır ve DNA ile etkileşime girer. Bu ise hücrelerde protein ve ferment sentezini ele geçirerek baskılar yada stimüle eder. Kortizon aynı şekilde plasenta bariyerini de aşarak ceninin hücrelerine ulaşır ve ceninin dokularında meydana gelen tüm hücresel süreçlerin kontrolünü ele geçirir.
Sentetik kortizon tüm alerjik hastalıklarda (romatizma, astım-bronşit, egzema) ve hemen hemen tüm cilt hastalıklarında kullanılan ilaçlardır,- Anaflaktik şoku önlemede,- nakledilen organ ve dokuların reddedilmesini engellemede,- bağışıklık sistemi, böbrek, pankreas, akciğer ve karaciğer hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.
Mide ülseri, tansiyon, kan üretiminin bozulması, damar tıkanıklığı, ödem, sivilce, şişmanlık, kıllanma, adet düzensizliği, erken menopoz, kemik erimesi, kas zayıflığı, deri ve kaslarda atrofi, steroid diyabet, diyabetin ilerlemesi, pankreatit, karaciğer ve böbrek yetmezliği, epileptiform kasılmaları ve diğer nörolojik bozukluklar, eyfori, psikoz ve pek çok psikolojik bozukluklar kortizon kullanımıyla oluşur.
Kortizon, bağırsaklarda kalsiyum emilimini azaltır, kemiklerde kalsiyum kaybına ve kalsiyumun böbreklerle dışarı atılmasına sebep olur. Bunun sonucunda özellikle omuz, kalça ve diz eklemlerinde osteoporoz ve kemik nekrozu gelişir. Kortizonun en tehlikeli özelliklerinden biri bağışıklık sistemini baskılama açısından aktif olmasıdır. Tek doz kortizon uygulandığında bile bağışıklık sisteminin baskılandığı gözlemlenmiştir.
Kortizonun 1-1.5 yıl süreyle kullanımı hipotalamus-hipofiz-böbreküstü bezi sisteminin fonksiyonlarını baskılar. Bunun sonucunda böbrek üstü bezi kabuğunun fonksiyonu baskılanır veya atrofe olur son olarakta hormonların biosentezi de baskılanır veya durur. Buna bağlı olarak çocuklarda boy uzaması durabilir.İlginç olan, sentetik kortizon kullanan herkeste saydığımız yan etkilerin hepsi ya da çoğu yıkıcı bir şekilde görülür. Bazı belirtiler hemen, bazıları bir süre sonra, bazıları ise bir kaç sene sonra ortaya çıkar. Buna rağmen kortizon kullanımı hiç bir şekilde sınırlandırılmadığı gibi kullanım alanı daha da genişletilmektedir.