Yâsin Sûresinin Türkçe Meâl-i Şerifi

By | 4 Ağustos 2015

yasin-suresinin-turkce-meal-i-serifi1 – Yâsin (Ey İnsan!)
2 – Hikmet dolu Kur’an’a yemin ederim ki,
3 – Sen, kuşkusuz (Allah tarafından) gönderilen (peygamberlerdensin.
4 – Doğru yol (İslâm Dini) üzerinde (yürüyesin).
5 – (Bu Kur’ân), Azız Rahîm olan Allah tarafından indirilmiştir.
6 – (Bu Kur’ân) Babaları korkutulmamış olduğundan dolayı gâfil bulunan bir kavmi korkutmak için (gönderildi).
7 – Doğrusu çoğunun üzerine azâb gerçekleşmiştir. (Zîra imânı istemiyecekleri, Allah tarafından biliniyor.) Artık onlar imân etmezler.
8 – Biz, o kâfirlerin boyunlarına, (zincirden) bağlar (halkalar) geçirdik ki, bunlar çenelerine kadar dayanmış da başları yukarı kalkmış bulunuyor, (Artık onlar imâna gelmezler).
9 – Biz onların önlerine bir sed, arkalarına da bir sed çekip kendilerini salıverdik. Artık onlar, (Hakk’ı) görmezler.
10 – (Ey Resulüm!) onlar korkutsan da, korkutmasan da birdir onlar (artık) imân etmezler.
11 – Sen ancak (Allah’a) kalben saygı besleyen kimseleri sakındıra (korkuta) bilirsin. İşte
sen ancak böylelerini mağfiretle (dünyadaki günahlarının bağışlanmasıyla) ve hem de mükâfatla (Cennetle) müjdele.
12 – Gerçekten biz, ölüleri diriltir, önden gönderdikleri iyi ve kötü (amelleri), (öldükten sonra) geri bıraktıkları eserleri yazarız. Biz her şeyi saydık; kitâb-ı mübinde (Leuhi Mahfuz’da) hepsi yazılıdır.
13 – (Habibim Yâ Muhammedi) Mekke halkına, eshab-ı karyenin (Allah’a îmân etmeyenlerin) hallerini misal göster. Hani kendilerine (kafir olan o kasaba halkına) elçiler gelmişti.
14 – O vakit kendilerine iki elçi göndermiştik de onları yalanlamışlardı. Biz de bir üçüncü elçi ile o ikiyi kuvvetlendirmiştik. Bu üç elçi ashab-ı karyeye (kasaba halkına) şöyle demişlerdi. Gerçekten biz size gönderilmiş elçileriz.
15 – Onlar (îmân etmeyen kasaba halkı-ashâb-ı karye) dediler ki; “,Siz de, ancak bizim gibi bir insansınız. (Bizden bir üstünlüğünüz yok). Hem Rahman (Allah) bir şey (kitâb) indirmemiştir. Siz ancak yalan söyleyenlersiniz.”
16 – (Elçiler, onlara şöyle) dediler: “Rabbimiz biliyor ki, biz gerçekten, size gönderilmiş elçileriz.”
17 – Bize düşen, ancak apaçık bir tebliğ (bildirmezdir.
18 – (îmânsız ashâb-ı karye elçilere) dediler ki; “Biz sizinle uğursuzluğa uğruyoruz. Eğer (bu davranıştan) vazgeçmezseniz muhakkak sizi taşlarız ve size bizden acıklı bir azâb (işkence) dokunur.”
19 – (Elçiler) dediler ki; uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Size nasîhat edilirse mi (uğursuzluk oluyor?) Doğrusu siz haddi aşan (taşkın) bir kavimsiniz.
20 – (Bu esnada, elçilerin geldiğini duyan (haber alan) ve Allah’a îmân eden ibâdet etmekte olan (Habîbi Neccâr adında) bir adam, şehrin tâ öbür ucundan koşarak geldi. (Ve şöyle) dedi: “Ey kavmim, uyun bu gönderilen elçilere”)
21 – Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o kimselere ki, onlar hidâyete ermiş (zatlar)dır.
22 – (O koşarak gelen adam, kâfir olanlara) hem bana ne oldu ki, beni Yaradan Allah’a ibâdet etmeyeyim? (Siz de hepiniz) döndürülüp ona götürüleceksiniz.
23 – Hiç ben ondan (beni Yaratan Allah’dan) başka Allâh (Tanrılar) edinir miyim? Eğer o Rahman (çok esirgeyici Allah) bana bir zarar vermek dilerse o tanrıların şefâatı bana hiç bir yarar vermez; ve onlar beni kurtaramazlar.
24 – Şüphesiz ki o takdirde ben, (Allah’dan başka ilâh edinirsem) apaçık bir delâlette (sapıklık içinde) olurum.
25 – İşitiniz, biliniz ki, ben Rabbmıza inandım.
26 – Onun (Habîbi Neccarın bu güzel nasihatlarına rağmen, kavmi onu öldürdü.) Ruhuna (hitâben şöyle) denildi: “Haydi gir cennete!” (cevap olarak ruhu şöyle) dedi, Âh ne olurdu, kavmim (benim bu halimi) bilselerdi!”
27 – Rabbimin beni bağışladığını, beni cennetle ikram edilenlerden kıldığını.
28 – (Habîbi Neccar kaumi tarafından) öldürüldükten sonra kavminin üzerine (helâk olmaları için) gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değiliz.
29 – (Onların -ashab-ı karyenin,- helâk olmaları için) yalnız bir sayha (Cebrail’in sesi) oldu, hemen sönüverdiler, ölüp gittiler. Onları bir sayha ile yok ettik, orduya ihtiyaç yok.)
30 – Yazıklar olsun o kullara ki, ne zaman kendilerine bir peygamber gelse, onunla alay ederlerdi.
31 – Onlar (Mekke kafirleri) görmediler mi ki, kendilerinden evvel ne kadar batınlar (kuşaklar, nesiller) yok ettik ki, onlar öldükten sonra hiç dönüp onlara gelmiyorlar.
32 – (Ümmetlerin) hepsi muhakkak toplanıp huzurumuza getirileceklerdir.
33 – Onlar için kudretimizle, (ölüleri dirilttiğimize işaret eden) büyük alâmettir, âyettir, belgedir ki, ölü olan yeri dirilttik (yağmur ile ölü olan toprağa hayat verdik) ve oradan dâneler çıkardık ki, işte onlar, bundan yiyip duruyorlar.
34 – Ve biz orada (ölü toprakda) hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler yaptık, onlann içinde bir (çok pınarlar fışkırttık) nehirler akıttık).
35 – (Bu sayılanların herbirinin) mahsulünden ve kendi elleriyle yetiştirdiklerinden yesinler diye… (Bütün bu nimetleri ueren Allah’a) hâlâ şükret- miyecekler mi?
36 – Yer yüzünün yetiştirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilemiyecekleri nice şeylerden, bütün çiftleri yaratan Allah çok yücedir (münezzehdir).
37 – Gece de onlar için bir âyettir.Ondan gündüzü soyup alıyoruz, bir de bakıyorlar ki, karanlık içinde kalmışlardır.
38 – Güneş de bir (alâmettir) kendi mihveri etrafında muayyen bir vakit için hareket ediyor. Bu Azîz (her şeye galip olan), Alîm (herşeyi bilen) Allah’ın takdiridir.
39 – Ayın da seyrine menziller (miktarlar) takdir ettik. Nihayet kurumuş eski hurma dalının yay şeklini almıştır. (Yay gibi döner gelir).
40 – Ne güneşin aya yetişmesi mümkün olur, ne de gecenin gündüze geçmesi. Hepsi de ayrı ayrı bir felekte (yörüngede) yüzer devirlerini tamamlarlar.
41 – İnsanlar için (kudretimizi bildiren bir alâmetde), (ticârete gönderdikleri) evlâtlarını dolu bir gemide taşımamız.
42 – Ve kendilerine bunun gibi, (gemi gibi), binecekleri şeyler (türlü vasıtalar) yaratmamızdır.
43 – İstesek onları (denizde) boğarız da, o takdirde ne sesleri çıkar ne de kurtarılırlar.
44 – Meğer ki, bizden bir acımak bir zaman için yaşatmak ola.
45 – Onlara (o Mekke halkına peygamber tarafından) “Önünüzde ki âhiret işinden ve arkanızdaki dünya felaketlerinden” korkun ki, merhamet olunasınız) denildiği zaman yüz çevirdiler.
46 – Onlara Rablarınm âyetlerinden herhangi bir âyet (mûcize) gelse muhakkak ondan yüz çevire gelmişlerdir.
47 – Onlara “Size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın” denildiği zaman, o kâfir olanlar îmân edenlere şöyle dediler: “O kimseye biz mi yedireceğiz ki, Allah dileseydi ona yiyeceğini verirdi? Siz apaçık sapıklık içindesiniz ”
48 – (Yine Mekke kâfirleri şöyle) diyorlar: “Eğer doğru söyleyenlerseniz, bu kıyametin vaadi (o sözünü ettiğiniz tehdik vefelâlet) ne zaman gelecek?”
49 – Onların beklediği sadece bir sayhadır, bir haykırıştır ki, onlar birbiriyle çekişip dururlarken yakalanıverirler.
50-0 zaman bir vasiyet (söz) bile yapamazlar. Ailelerine de (çarşı ve sokaklardan) dönüp gelemezler.
51 – (Bir de ikinci defa) sûr’a üfürülmüştür. Artık bakarsın ki, (onlar kabirlerden kalkıp) Rablarma doğru koşup gidiyorlar.
52 – (O zaman şöyle) diyecekler: “Eyvah başımıza gelenlere!. Kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden?” İşte bu o Rahmanın (Çok esirgeyici Allah’ın) vaad buyurduğu kıyamet… (Gönderilen peygamberler meğer) doğru söylemişler.
53 – Başka değil, o yalnız bir sayhadır. (Sûr’a son bir üfürülüşdür). Hepsi derhal toplanmış (hesap için) huzurumuza gelmişlerdir.
54 – Artık bugün kimseye zerre kadar zulüm edilmez, sâdece yaptıklarınızın (acısını, cezasını) çekeceksiniz.
55 – Gerçekten, Cennet ehli bugün, Cennet işleriyle zevk ve neşe içinde meşgul olurlar.
56 – Kendileri de, zevceleri de Cennette ağaçların gölgeleri altında süslü koltuklar (kürsüler) üzerinde kurulup yaslanmışlardır.
57 – Onlara orada (Cennette) çeşitli meyveler var; hem onlara istedikleri her şey vardır.
58 – Allah tarafından Melekler (vasıtasıyla) bir söz olarak onlara selâm vardır.
59 – Müminler bir araya toplanıp Cennete götürülürken Allah mücrimlere şöyle buyurur: “Ey günahkarlar bugün Müminlerden ayrılın.”
60 – Ey Âdemoğulları şeytana tapmayın (itaat etmeyin), o size açık bir düşmandır. Diye size öğüt vermedim mi?
61 – Bir de bana ibâdet edin, doğru yol budur,diye emretmedim mi?
62 – Böyle iken içinizden bir çoklarını şeytan yoldan çıkardı o vakit neye, düşünür akıl eder olmadınız.
63 – İşte bu, (dünyada) kortkutula geldiğiniz Cehennemdir.
64 – Onlar, inkâr ettiğiniz (inanmadığınız) için bugün girin oraya (yaslanın Cehenneme).
65 – O gün onların ağızlarına mühür vururuz, ne yaptıklarını elleri bize söyler, ayakları da şâhidlik eder.
66 – Eğer dileseydik, o kâfirlerin gözlerini dümdüz silme kör ederdik de (Onlar akıllarını başlarına alarak hak yola îmâna) koşar, yarış ederlerdi. Fakat şimdi onlar nasıl görecekler (Hakk’ı anlayacaklar)?..
67 – Bir de dileseydik, kılıklarını oldukları yerde çirkin bir şekle çevirirdik de ne ileri gidebilirler, ne de dönebilirlerdi.
68 – Bununla beraber kimin ömrünü uzatıyorsak, yaradılışda onun tersine çeviriyoruz. (İhtiyarlatıp çocuksu yapıyoruz) Hâlâ anlamıyorlar mı? Allah’ın kudretini anlayıp doğru yola gelmiyecekler mi?
69 – Biz ona (peygambere) şiir öğretmedik, bu ona yaraşmaz da… o kitab sade bir öğüddür ve (haramla helali) açıklayan bir Kur’ân’dır.
70 – Onunla diri olanı (aklı olanı) korkutsun, kâfirleri de azab gerçekleşmek (söz yerini bulsun) için…
71 – (O Mekke halkı, şunu da) görmediler mi ki, Bizler onlar için, kudretimizin meydana getirdiklerinden bunca davarlar yarattık da, onlara sahib bulunuyorlar.
72 – Bir de o hayvanları, kendi menfaatlarına bağlı kıldık alıştırdık da bunlardan bir kısmına biniyor, bir kısmının da etlerinden yiyorlar.
73 – Onlar da kendileri için daha bir çok faydalar ve türlü içecekler (sütler) var. Hâlâ şükretmiyecekler mi?
74 – Onlar Allah’ı bırakıp da bir takım ilâhlar (putlar) edindiler, umuyorlarki, (putlar tarafından) yardım olunacaklar.
75 – Putların kendilerine yardım etmeğe güçleri yetmez onlar ise, putlara karşı itâata (putları korumaya) hazır askerlerdir (kendileri putları korur).
76 – O halde (Ey Resulüm), onların sözü (tekzibi) seni üzmesin. Biz, onların (içlerinde) gizlediklerini de, açıkladıklarını da hep biliyoruz.
77 – O (inkarcı) İnsan görmedi mi, biz onu bir nutfeden (meniden) yarattık. Şimdi de aşikâr (belli başlı) düşman oluverdi.
78 – (Nutfedenmeniden) yaradılışını unutarak bize de bir misâl getirdi. “Bu kemikleri kim diriltir, onlar çürüyüp dağılmışken” dedi.
79 – (Ey Resûlüm!) de ki: “Onları ilk defa yaradan diriltir ve O, her yaratılanı tamamıyla bilir.”
80 – O (Allah) ki, sizin için yeşil ağaçtan bir ateş yaratmıştır. Şimdi de siz ondan yakıp duruyorsunuz.
81 – Gökleri ve yeri yaratan (Allah), onlar gibisini yaratmağa gücü yetmez mi? Elbette gücü yeter. O her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir.
82 – Allah’ın emri, bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona sâdece “ol” demektir. O hemen oluverir.
83-0 halde herşeyin mülkiyeti ve tasarrufu kudret elinde bulunan Allah, münezzehtir, mukaddesttir. Çok yücedir! Öldükten sonra hep ona döndürülüp götürüleceksiniz.
Müslüman Kardeşim! “Yâsin Sûresi”nin kısaca meâlini (Türkçe anlamını) okudun. Bu kısa anlamda elbette ki tam ma’nâsıyla birşey anlaman biraz zor olacaktır. Yâsin Sûresinin geniş tefsirini okumalıyız ki gerçek ma’nâ anlaşılsın. İslâm Tarihini, Müslümanlığı çok iyi bilmeliyiz ki, Yâsinin kısa meâlini anlayabilelim. Çok dikkatlice okursak bizlere biraz öğüd verecek dersler alabiliriz. Yerimiz olsaydı biraz tefsir koysay-dık çok daha iyi olurdu. Ama kitabımız küçük olduğu için tefsir koymamıza imkânımız olmadı.
Yine Resûl-ü Ekrem Efendimiz:

“Men dâueme alâ Yâsin külle leyletin sümme mâte; mate; şehîden” buyuruyor.
Müslüman Kardeşim! Kurâ’n-ı Kerîm okumasını kuvvetlendir. Eğer bilmiyorsan mutlaka öğren ve yüzüne bakarak Kur’ân-ı eksiksiz ve yanlışsız bir şekilde okumaya çalış. Sakın yeni yazıdan okuyorum diye öğrenmemezlik etme! Yeni yazıyla Kur’ânı doğru okumak hiç mümkün değildir. Onun için Kur’ân okumak ancak kendi harfleriyle okunduğunda sevâb ve ibâdet yerine geçer. Yanlış okunan Kur’ân sevâb yerine, hâtâ getirir, günâh kazandırır.
Yeni yazıyla (lâtin harfleriyle) Kur’ân olmaz. Bâzı kimseler yeni yazıdan Kur’ân okuyoruz diyorlar. Bu yanlıştır. Kur’ân okuyacak kadar îmânı varsa, Kur’ânı okuyup sevâb istiyorsa Kur’ân öğrenecek kadar da gayreti ve çalışması gereklidir.