Temizlikte Denge

By | 20 Nisan 2015

temizlikte-dengeKulluk anlayışındaki dengesizlik, içim temiz diye ibadet ü taati terk eden bir düşünce şeklinde tezahür eder ki, dinde laubaliler güruhu, benim kalbim temiz, ibadete ne gerek var.. Kitap okumak, sohbet etmek ondan daha ileri, ibadetin kazası olur, ama bunların olmaz vs. demek suretiyle bir laubaliliğe düşmüşlerdir.

Bu tefritin yanında bir de ifrat hastaları vardır; bunlar da yapılan ibadetlerde, sadece kalıplara hassasiyet göstermekte, bu manada meselâ başını toprağa koymamak için, insanlar yanında seccade taşımakta, zarure: olmadığı halde namaz için hususi elbiseler giymekte, yine istibra yapacağım düşüncesiyle sevimsiz hallere girmektedirler ki, bütün bunlar ne Efendimiz, ne selef-i salihin, ne de fukaha-i izamda görülmeyen şeylerdir.

İşin dışıyla fuzulî meşgul olan, kuvvetle muhtemeldir ki içiyle o kadar meşgul değildir ve kalbinin paslanmasından haberi yoktur. Şu katiyen bilinmelidir ki, insan istibra yapacağım diye ne kadar rezalet izhar ederse etsin, ayağım kuru kaldı, yüzümün her tarafına su yetişmedi diye ne kadar vücudunu ovalarsa ovalasın., iç âleminden ve yaptığı şeylerin muhtevasından habersiz olarak yaşıyorsa, yaptığı şeylerin değeri olmayacak ve onlar birer rezalet emaresi olarak öbür tarafta yüzüne çarpılacaktır. Din, kolaylık dinidir. Onu zorlaştıranlar, onu hakiki manada anlamayanlardır. Allah Resulü’nün ifadeleri içinde bu durum: “Bu din kolaylık dinidir. Kimse (aşırı gayretle) dini geçmeye çalışmasın, (başa çıkamaz, yine de yapamadığı eksiklikleri kalır ve) galibiyet dinde kalır.”(Buharî, İman 29) şeklinde dile getirilir. Evet, din yaşanır bir şeydir; o, hem kalbim temiz diye ibadet ü taati terk etme gibi bir anlayıştan; hem de seccadesiz yere secde etmeme gibi, aşırılıktan çok uzaktır. Haddizatında bir insanın Rabb’e karşı kulluğu, içinde taşıdığı heyecanı kadardır. O, bu heyecanın üstünde yapmacık birtakım hareketlere kesinlikle girmemelidir. Aksi halde dengeyi bozmuş olur. İnsan, istediği kadar şekille uğraşsın, içle bir bütünlüğü yoksa, başı açık, ayağı yalın halde bu vadide dolaşır fakat eli boş geri döner. O halde, peygamberlerin başını koyduğu yere, şeytanî bir hava ve eda içinde başını koymama gibi bir gurur ve kibir içine kesinlikle girilmemelidir. Zira bütün bunlar, muvazenesiz şeylerdir.

Peygamberler, ibadetlerde de belli bir dengeyi getirmişlerdir. İnananlar onlara uyup onların dediği şekilde ibadetleri yerine getirdiklerinde, istikameti muhafaza edilebilirler. Bu itibarla su ile abdest alınır, su bulunmadığı durumlarda, Kur’ân-ı Kerim’in emir buyurduğu gibi, toprakla teyemmüm edilir, o müthiş istihale fabrikasına eller, yüzler sürülür namaza durulur. Ama bunun yanında iç berraklığı ve iç aydınlığı nispetinde, dış temizliğine de dikkat edip hassasiyet göstermek, bütünlüğü bozmadığından, gayet güzeldir. Müminler, dinin, emrettiği temizliğe dikkat eder, üstlerine bir damla idrarın dahi sıçramamasına özen gösterir. Yine istibra yapılacaksa, onu yapılması gereken yerde yapar, idrar sızıntılarının kesilmesini bekler. Daha ayağını pisliklerin bulunduğu yere atarken: “Allah’ım! Ben pis, necis, habis ve muhbis olan şeytan-ı racimden sana sığınırım.” der, üzerine sıçrayacak şeylerden sakınma ahd ü peymanında bulunur. Dolayısıyla, bu şekilde hem nefsine bir hatırlatma yapar, hem de manevî pisliklerden Rabbe sığınılmış olur. Cenab-ı Hak, içteki fazlalıkları dışarı çıkarma imkânı verdiğinden dolayı dışarı çıkınca da, “Benden ezayı giderip afiyet veren Allah’a hamdolsun.” denir. Zira kalb, üç-beş dakika da olsa O’ndan gaflet içinde bulundu. Yine O, insanı rahatsız eden şeylerden kurtardı ve afiyet verdi. Bunun nasıl bir afiyet olduğu, ancak çeşitli rahatsızlıklarından dolayı idrarını yapamayan insanlara sorulduğunda öğrenilebilir.

Sonra da, ne maksatla olursa olsun, ister yemek artıklarını gidermek, isterse diş etlerindeki bakterileri izale etmek maksadıyla olsun, abdest almadan evvel dişler fırçalanır ya da misvaklanır. Çünkü insan, her ne kadar kendi işlerinde hür görünse de, Allah’ın kulu olması itibarıyla O’nun izni dairesinde olmadan kendi nefsinde dahi bir kısım müdahalelerde bulunamaz. O, Allah’ın kuludur; kul ise ancak efendisinin izni dairesinde hareket eder.

Meselâ, insan kendi parmağından, bu benim parmağımdır, istediğim tasarrufta bulunurum düşüncesiyle bir parça kesip atamaz. Bu haramdır ve yapıldığı takdirde tevbe etmek gerekir.

Aynı şekilde insan, bu takım elbise benim, istediğim gibi tasarruf ederim düşüncesiyle onu parçalayamaz.
Bir insanın ağzındaki diş sayısı otuz ikidir. Bu dişlerin şu ya da bu şekilde işe yaramaz hale getirilmesi de bir insanın kan bedeline denk sayılmıştır. Demek insan vücudundaki en küçük şeyler bile değersiz değil; onların her biri ayrı bir değere sahiptir ve hepsi ayrı bir nimettir. Ancak bu nimetlerin başta verilmesi cebrî; onların tamamlanıp devam etmesi ise kulun iradesine bağlıdır. Şayet insanın kendi ağzındaki dişler sağlam değilse, bu nimet devam etmiyor ve tamam değil demektir ki, bu da kulun bu husustaki gayretinin olmamasıdır. Peki nedir bu gayret?
Bu gayret, günde en az birkaç defa dişlerin çok ciddi şekilde fırçalanıp temizlenmesidir. Mütevatir olarak rivayet edilen bir hadis-i şerifte Allah Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Dişlerinizi misvaklayın. Çünkü misvak ağız için temizlik sebebidir, Allah’ın rızasına vesiledir. Cibril gelişinde bana misvakı tavsiye etti; öyle ki bana ve ümmetime farz kılacağından korktum. Ümmetime zorluk veririm diye endişe etmeseydim bunu onlara farz kılardım. Ben öyle (ciddi) misvak kullanırım ki, öndeki dişimin (veya diş etlerimin) diplerinden kazınacağı endişesine kapılırım Hadis, kırktan fazla sahabi tarafından rivayet edilmiştir. Hıfzıssıhha adına bugün de konu üzerinde hassasiyetle durulmakta; ihtimal gelecekte ;
çok durulacaktır. Fakat bizler bu meselenin önemini anlatan, Allah Resulü’nün sözü seviyesinde başka bir söz bilmiyoruz. Diğer bir hadis-i şeriflerinde ise O (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Muhakkak ki ağızlarınız Kur’ân’ın yollarıdır, onları misvakla temizleyin.” buyurur. Evet, “Allah (c.c.) güzeldir, güzel olanı sever.” ; latiftir, latif olanı sever.. O, çirkin şeyleri sevmez. Siz ağzınızı temiz tutacaksınız ki, Allah da sizden hoşnut olacak. Değilse O’na hesap vereceksiniz demektir.

Burada son olarak bir şeye daha işaret etmek gerekirse; “sivak” kelimesi, her ne kadar sivak ameliyesini yapan ağaç manasına kullanılmışsa da, asıl bu kelimeden kasd edilen şey dişlerin temizlenmesidir. Bu temizlik elle ovularak, diş fırçası veya ipiyle ya da herhangi bir şeyle yapılabilir. Tabi bu temizliğin Allah’ın rızası, O’nun hoşnutluğu gözetilerek yapılması halinde, dinin insan hayatı ile alâkalı emirlerinin ciddiyeti daha iyi anlaşılmış olur.