Recep Ayı Hakkında

By | 14 Temmuz 2015

recep-ayi-hakkinda    Kameri ayların yedincisi; hicri takvimin aylarından biri olan Muharrem ile başlayan ve zilhicce ile sona eren Kameri takvim aylarının yedincisi olan Receb, aynı zamanda “üç aylar” ın ilkidir.
Sözlükte; “herhangi bir şeyden korkmak, utanmak, saygı duymak, tazim göstermek” anlamlarına gelen recb kökünden türeyen receb kelimesi saygı duyulan ve savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan biridir. Zilkade, zilhicce, muharrem ve receb aylarına haram aylar anlamında “eşhur-i hurum” adı verilir.
Cahiliye döneminde, receb ayı boyunca savaş ve baskından uzak durulur, özellikle ilk on gününde oruç tutulur, umre yapılır ve putlardan oluşan tanrılara “atire” veya “recebiyye” denilen kurbanlar sunulurdu. Haram aylarda savaşmak Araplar
arasında yasak kabul edilmişti. Hatta bu uygulama İslamın başlangıcında da yürürlükteydi. Bunun sebebi, Mekkelilerin bu aylarda geçimlerini temin etmeleri ve Kabe ziyaretçilerinin emniyetinin sağlanmasıydı.
Hz. Peygamber (SAV) Abdullah b. Cahş komutasında bir gurup muhacir sahabiyi Kureyş kervanından haber getirmesi amacıyla Nahle’ye göndermişti. Keşif gayesiyle sefere çıkılmasına rağmen bölükte bulunanlar, müşriklerin kendilerine yaptıkları kötülükleri hatırlayarak kervana saldırdılar. Bu olayın gerçekleşeceği gün receb ayının son günüydü. Halbuki Müslümanlar Receb ayının bittiğini ve şaban ayma girildiğini sanıyorlardı. Kervandan iki kişiyi esir aldılar, bir kişiyi öldürüp kervanı da Hz. Peygamber’e getirdiler. Müşrikler, Araplarca savaşmanın kesinlikle yasak olduğu Receb ayında bu hadisenin oluşunu fırsat bilerek, “Muhammed haram ayını helal saydı” tarzındaki ifadelerle propaganda yapmaya başladılar.
Sana haram ayı, onda savaşmanın hükmünü soruyorlar. De ki: “O ayda savaşmak büyük günahtır. Fakat insanları Allah yolundan alıkoymak, O’nu inkâr etmek, Mescid-i Haram’a gitmelerini engellemek ve halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük günahtır. Fitne ise adam öldürmekten de beterdir.” Kâfirler, yapabilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşı sürdürür. Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse bilsin ki bu gibilerin yapmış olduğu iyi işler dünyada da ahirette de boşa gitmiştir; orada süresiz kalacaklardır.” (Bakara 217) işte bu olay üzerine nazil oldu.
Kur’an-ı Kerim’de receb kelimesi geçmemekle beraber muhtelif ayetlerde haram aylardan söz edilerek bu aylara saygı gösterilmesi emredilmektedir. Bunun için Bakara-194, Maide-2,97, Tevbe- 5,36 ayetlere bakılabilir. Hz. Peygamber haram ayları zilkade, zilhicce, muharrem ve receb olarak açıklamıştır. (Buhari, Müslim). Haram ayların farklı bir önem ve saygınlığa sahip olduğu, bu aylarda işlenen iyilik ve kötülüklere başka zamanlarda işlenenlerden daha fazla mükâfat ve ceza verileceği yönünde genel kabul vardır. Hz. Peygamberin receb ayı girdiğinde “Allahım, receb ve şabanı bize mübarek kıl ve bizi ramazana ulaştır.” Şeklinde dua ettiği yönündeki rivayet zayıf hadisler içinde yer almakla birlikte bu ayın faziletiyle ilgili en çok güvenilen rivayetlerden biri kabul edilir.
Receb ayına mahsus ibadetler içinde en çok tartışılanı bu ayda oruç tutma meselesidir. Esasen belirli günler dışında her zaman oruç tutulabileceği ve haram aylardan biri olarak receb ayının bir özelliği olduğu kabul edilmektedir. Nitekim haram aylarda oruç tutmayı teşvik eden hadisler bulunmaktadır. İbni Ömer ve Haşan Basri gibi sahabi ve tabiilerin haram ayların tamamında oruç tuttukları rivayet edilir. Bundan dolayı bazı alimler, konuyla ilgili zayıf rivayetlerin birbirini desteklediğini ve nafile ibadetler hususunda bu tür hadislere dayanmasının caiz olduğunu ileri sürerek receb ayında oruç tutmayı müstehab sayar. Buna karşılık bazı alimler, cahiliye döneminde olduğu gibi ramazan ayını gölgede bırakacak şekilde receb ayma özel bir kutsiyet atfedilmesi ve halkın bunu zorunlu bir ibadet olarak algılaması endişesinden dolayı bu ayda oruç tutmayı sakıncalı görmüşlerdir. Bu alimler görüşlerini Hz. Ebubekir, Ömer, İ. Abbas, ¡bn Ömer gibi sahabilerle bazı tabiin alimlerinin söz ve uygulamalarıyla temellendirmeye çalışırlar, bazı alimler de özellikle receb ayının tamamını oruçlu geçirmeyi hoş karşılamamış, birkaç gün omca ara verilmesini yada bu ayla birlikte başka hır ayda da oruç tutulmasını tavsiye etmiştir. İbn Abbas ve İbn Ömer (R.A) in de bu şekilde davrandığına dair rivayetler nakledilmektedir.
Receb ayında kurban kesilmesiyle ilgili benzer tartışmalar bulunmaktadır. Alimlerin çoğunluğu cahiliye döneminde mevcut olup İslam’ın ilk yıllarında da geçerli sayılan bu uygulamanın Hz. Peygamber’in (SAV) “Atire yoktur” (Buhari, Müslim) hadisiyle neshedildiği görüşündedir. Bazı alimler ise atirenin meşru olduğunu gösteren başka rivayetlere dayanarak bunun müstehab olduğunu söylemiş, Hz. Peygamber’in (SAV) bu uygulamayı tamamen kaldırmayıp sadece zorunlu bir ibadet sayılması niteliğini kaldırdığını, ayrıca bu kurbanın bu putlar için değil Allah için kesilmesini vurguladığını belirtmişlerdir. Hz. Ömer ve İbn Ömer gibi sahabilerle ilk dönemde yaşayan bazı alimlerin receb ayında umre yapmalarını delil gösteren alimlerin çoğunluğu bu ayda umre yapmayı müstehab kabul etmiştir.
Receb ayının ilk Cuma gecesini Müslümanlar Regaib kandili olarak kutlamaktadırlar. Bazı alimler bu geceyi vesile ederek ibadet, dua, zikir ve hayırlı işlerle meşgul olmayı faydalı görmüştür. Ayrıca İslam alimleri, Hz. Peygamber’in (SAV) bu gecede Yüce Allah’ın manevi ikramlarına eriştiğini, bu sebeple şükür ve hacet namaz kıldığını bildirmektedirler.
Yine Receb ayının yirmi yedinci gecesi İslam dünyasında Miraç gecesi olarak kutlanmaktadır. Olay hakkında Kur’an-ı Kerim’de başlı başına İsra suresi indirilmiştir. Beş vakit namaz bu gecede farz kılınmış, bu gece nazil olan Bakara suresinin son ayetleri ile Müslümanların sıkıntılarının sona ereceği ve Muhammed ümmetine Allah’a ortak koşmadıkları, tevhidden ayrılmadıkları takdirde cennete girecekleri müjdelenmiştir.
Ayrıca İsra suresinin bir bölümünde İslam’ın bir özeti on iki esas halinde bu gecede bildirilmiştir.
“Rabbin, yalnız Kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya iyilik etmeyi kesin bir emirle emretti. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı “Of” bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin.
Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger ve: “Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri gibi Sen de onlara merhamet eyle” diye dua et.
Kalbinizde olanı en iyi Rabbiniz bilir. Eğer siz iyi kimselerden iseniz bilin ki O şüphesiz, kötülüklerden yüz çevirerek kendine baş vuranları bağışlar.
Yakınına, düşküne, yolcuya hakkını ver; elindekileri gereksiz yere saçıp savurma.
Çünkü böylesine saçıp savuranlar, şüphesiz şeytanlarla kardeş olmuş olurlar; şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.
Eğer Rabbin’den bir rahmet bekleyerek, onlardan yüz çevirmek zorunda kalıp yardım edemezsen, onlara hiç değilse gönül alıcı bir söz söyle.
Elini boynuna bağlama, (cimri olma) ama büsbütün eli açık da olma, yoksa sınanır ve zayi ettiklerinin hasretini çekersin.
Doğrusu Rabbin dilediği kimsenin rızkını genişle tir, dilediğini de daraltır. O, kullarım görür ve onlardan haberdardır.
Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızın canına kıymayın! Biz, onlara da size de rızık veririz. Onları öldürmek, gerçekten büyük bir günahtır.
Sakın zinaya yaklaşmayın; çünkü o, açık bir hayasızlıktır ve çok çirkin bir yoldur.
Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın. Haksız yere öldürülenin velisine hakkını alması için bir yetki tanımı- şızdır. Artık o veli de kısasta aşın gitmesin. Zira kendisi bu yetki ile alacağını almıştır.
Yetimin malına rüşdüne erinceye kadar en güzel bir şekilde yaklaşın! Verdiğiniz sözleri de yerine getirin, doğrusu verilen ahid sorumluluğu gerektirir.
Bir şeyi ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun, doğru teraziyle tartın. Böyle yapmak, sonuç itibariyle daha güzel ve daha iyidir.
Bilmediğin bir şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumlu olur.
Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen ağırlığınla ne yeri delebilir ve ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin!
Bütün bunların kötü olanları, Rabbinin katında sevilmeyen şeylerdir.
Bunlar Rabbinin sana bildirdiği hikmetlerdendir. Sakın Allah’la beraber başka tanrı edinme. Yoksa kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.” (İsra Suresi 23-39)
Bu ayet ve mesajların indiği miraç gecesi Receb ayının yirmi altıncı gecesi olduğundan, Receb ayının yirmi altıncı gecesi olduğundan, Recep ayının önemli bir kudsiyeti vardır.